27 Kasım 2011 Pazar

Ne Var Ne Yok?

Çok uzun oldu bu ayrılık farkındayım. Çok fazla yaşanmışlık birikti ona da kabulüm. Ama benim de bir “excuse”üm var. O da hayatımda yaşadığım “evlilik” gibi sıradışı bir tecrübe sonrası ve hatta öncesi blogumla yeterince haşır neşir olamamış olmam. Günün sonunda yine bloguma birşeyler aktarmak için buradayım. O halde başlıyoruz….

Öncelikle bugün bu yazıyı yazıyor olmam da en etkili faktör izlemeyi az önce bitirmiş olduğum filmdir: Julia ve Julie. Hemen bir özet copy paste’leyelim (İki gerçek hikayeden yola çıkan film, farklı zaman dilimlerinde yaşayan ve kendi zaman dilimlerinde benzer mücadeler vermiş olan iki kadının hikayesini merkez alıyor. Zaman ve mekan olarak ayrı olsalarda hayatları iç içe geçen bu iki kadın, bizlere tutku ve cesaretle herşeyin başarılabileceğini gösteriyor. İki gerçek hikayeden yola çıkan film, farklı zaman dilimlerinde yaşayan ve kendi zaman dilimlerinde benzer mücadeler vermiş olan iki kadının hikayesini merkez alıyor. Zaman ve mekan olarak ayrı olsalar da hayatları iç içe geçen bu iki kadın, bizlere tutku ve cesaretle herşeyin başarılabileceğini gösteriyor.)

2 saatlik bu film, ki benim 2 saatlik filmi evde tek günde izlediğim çok ama çok nadirdir, eşimle keyifle izlendi. Her ne kadar romantik komedi olmasa, hatta erkeklerin ilgisini çekmeyen yemek konusu üzerine kurulu olsa da filmi başarılı buldum ve severek sıkılmadan izledim. Filmdeki genç karakterin blogu sayesinde kavuştuğu ün de beni motive etti ve bu satıraları yazıyorum. Motivasyondan bahsetmişken, blogum sayesinde üzlü olmak gibi bir derdim yok. Hatta o trenin kaçtığının farkındayım (bknz: Pucca şimdi milyonları sayıyor bense ay sonuna kalan günleri) Şaka bir yana halimize şükür, keyfimiz yerinde. Parmaklarımın ucunda “brand new” Vaio’m var. O kadar yeni ki daha şarj bile edilmedi, pilini kutusundan bile çıkarmadım hatta.

Biricik eşim Nilgün'le geçtiğimiz hafta Pazartesi günü, evet evet izinliydim, kendimizi şımartıp istediğimiz teknolojik oyuncaklarımızı aldık, sonra da feribotla üçkuyulardan bostanlıya geçmeyi planladık. Arabanın içinde oyuncaklarımızla ilgilenirken vakit hızla geçti ama yol bir türlü bitmedi, neden hala Güzelyalı açıklarındaydık? Çünkü feribot bozulmuştu, evet bu da başıma geldi, hem de solumdaki 20’lik dişimi aldırmaktan 1 saat önce. Arkadan gelen feribota halatlarla bağlandıktan sonra bostanlıya oradan da dişçiye hızlı bir geçiş yaptık.

Dişçi serüvenimizde en önemli raund dün akşamdı. Hem eşim hem de ben dün akşam 2 tane daha 20’liğe elvada dedik. Benim böylece 3 tane 20’lik gitmiş oldu. Biri operasyonla alındığı için dikişli falan ciddi bir işlemle bünyemi bir hayli sarstı. Şöyle ki dün gece yatakta 2 saat bekleyip uyuyamadıktan sonra evde tek başıma odaları gezmeye, daha sonra mutfak penceresini açıp kafamı dışarıdaki soğuğa uzatıp ağrının geçmesini bekledim. Hiçbiri çare olmayınca Nilgün’le Okan Bayülgen izlerken uykuya dalmışım. Sabah yedi gibi uyandım, ki bu yaklaşık 5-6 saat uyku demek, benim için yeterliydi.
Şimdi closing’i minimum diş ağrısıyla geçirip önüme beyaz bir sayfa açmak istiyorum. Bu sayfa için yeni yıl da güzel fırsatlar sunacak diye inanıyorum. Artık bu ortamdan gelişmeleri paylaşırım.

Herkese elektrikli günler …

PS. Anlayan anladı :)

Google adsense

Analytics