24 Ekim 2016 Pazartesi

Sana Neşe Vermeyeni Başkasına Ver

24 Ekim tarihinde Nil Karaibrahimgil'in köşesinde yazdıklarından alıntılarım buraya da taşıyorum ki hem ben hem de okuyucum bir kez daha düşünsün, bir tane daha alırken ve yine de alacaksa bir tane de vermeyi aklına getirsin...


Kimsenin çok şeye, ‘bir tane daha’ya ihtiyacı yok. İnsan büyüdükçe anlıyor, dükkanlarda aradığının başka şey olduğunu. Kasada, parası neyse verdikten sonra, kolaycacık senin olan bir şey, eve götürene kadar eskiyor zaten. İhtiyaç için almak başka. Onu ayırıyorum. Lafım, ‘bitandaa’lara. 


Kendim için başlattığım bu ‘bitandaa’sız dünyayı, oğluma öğretiyorum. Kamyon isterse, senin kamyonun var diyorum. Elindekini sevmeyi, onunla bıkmadan yüzbinlerce kere oynamayı öğrense harika olmaz mı? Yeninin kokusunun müptelası olmasa. 


Bir arkadaşım evine gelen misafiri anlattı. Anne oğul gelmişler. Oğlan bir buçuk saat bir iple -evet ip- oynamış. O ip, ev olmuş, TIR olmuş, yol olmuş... Kim bilir neler olmuş. 


Geçenlerde, elini araba yapmış yokuşları çıkan Aziz Arif’in eline araba tıkıştırırken yakaladım birini. Yapmayın dedim. Onun arabası var. Araba eksiği olsaydı emin olun söylerdi. 


Özellikle çocuklara, minicik yaştan, ‘bitandaa’sız yaşamayı öğretmemiz lazım. 

Ne bizim ne de üzerinde yaşadığımız güzel dünyamızın bitandaa’yla baş edecek kaynağı yok. O bitmez, doymaz bir şey. 

 

Bu yaz, arkadaşımın 5 yaşındaki oğlu bana dönüp ‘you get what you get/ and you dont get upset’ (aldığını alırsın ve hayal kırıklığına uğramazsın) dedi, tekerleme gibi tonlayarak. Okulda duymuş. Herhalde oyuncakların, evdeki gibi sadece onların değil, başkalarının da olduğu gerçek dünyaya hazırlık için öğretmişler. Bir iç disiplin tekerlemesi, cebinden çıkarıp hatırlaman için. 


Bir şeyi alıyorsan, bir şeyle vedalaşacaksın. Ancak böyle boğulmadan yaşayabilir, hatta belki bir gün suluboyaya başlayabilirsin. Marie Kondo’nun ‘Hayatı sadeleştirmek için, derle topla rahatla’ kitabında dediği gibi, eşyanızı elinize alıp ‘bu bana hala neşe veriyor mu’ diye sormak en iyisi. Var mı artık sana neşe vermeyenin, başkasına vermesi gibisi?

22 Ekim 2016 Cumartesi

Masterpiece Hatırası

21 Ekim Cuma akşamı işten çıktım, servise bindim, önce arkadaşımla bir yemek yedim, ardından da yıllar sonra resim yaptım. Hafif müzik ve keyifli sohbet eşliğinde adeta ruhumu dinlendirdim. O anlardan bakın geriye neler kalmış...

Bu arada merak edenlere ve özenenlere de detaylı bilgi için gelsin:
http://www.studiomasterpiece.com/






 

İletişime Dair İpuçları (Astro İletişim)

20 Ekim 2016 akşamı Philsa Philip Morris kişisel gelişim kulübü (Karma) olarak Işın Kemancı Işıklar’dan Astro İletişim konusunda bir bilgilendirme sunumu aldık. Işın Hanımın, iletişimin motivasyonumuzu direk etkilediği ve iletişim kurarken yaşanan sorunların mutluluğumuza etki yaptığını belirterek başladığı sunum astroloji gibi yakın olmadığım bir alanda bana ve katılımcılara yeni ufuklar açtı. Kendimizi anlamamıza yarayan doğum haritasını kişinin kendinin kullanım kılavuzu olduğunu ifade eden Işın Hanım; 4 elementin her insanda farklı derecede mevcut olduğunu söyledi.
Blog'uma içerik hazırlamak için notlar aldım.
 
Hemen hatırlatayım, söz konusu olan dört element: ateş, toprak, hava ve su. Her grupta üç burç bulunur. Kişinin hangi gruba ait olduğu bilinirse temel kişilik özelliklerinin daha iyi anlaşılabildiği varsayılır. Ateş burçları; Koç, Aslan ve Yay'dır. Toprak burçları; Boğa, Başak ve Oğlak'tır. Hava burçları; İkizler, Terazi ve Kova'dır. Su burçları; Yengeç, Akrep ve Balık'tır.
 
Sunumu bir Oğlak (Toprak elementi) olarak dinleyip kendi hayatımda ve ilişkilerimde kullanabileceğim bilgileri not alırken, diğer element gruplarıyla iletişimde de nelere dikkat etmem gerektiğine önem verdim.

Sunum esnasında konuları ve özellikleri çok daha detaylı işlesekte günün sonunda Işın Hanım bu içerikten ticari kazanç elde ettiği için (kendisinin bu konudaki nazik geri bildirimi sonrasında) aşağıda her maddeyi 3 kalemde gösterecek şekilde belirtmeye çalıştım.
Önce toprak elementinin genel özellikleriyle başlayalım:
  • Maddi ve manevi güvenceye önem verir
  • Ayakları yere sağlam basar, gerçekçi
  • İnatçı
Peki toprak grubunun gündelik hayattaki genel cümleleri nelerdir?
  • Sabırlıyım, beklerim.
  • Bize ne kazandıracak?
  • Uyum, huzur ve konfor olsun.
Bir de toprak grubunun nelere dikkat etmesi gerektiğine bakalım… Yeri geldiğinde toprak’ın kendine bu soruları sorması ilişkilerinde faydalı olacaktır:
  • Gerçekten objektif miyim?
  • Aşırı inatçılık ve sabit fikirlilik yapıyor muyum?
  • Konforumdan vazgeçmemek için değişikliklere direniyor muyum?
Gelelim toprak grubu ile iletişim kurarken dikkat edilecek noktalara:
  • Konunun çerçevesini net çizin.
  • Sizi sabırla dinleyecek biri var karşınızda.
  • Durumun kar/zarar analizini yapın.
Gelelim eşimin grubu olan Ateş’e (Koç, Aslan, Yay). Ateş grubunun genel özellikleri:
  • Hevesli, enerjik ve çoşkulu
  • Yaratıcı
  • Cesur, kendine güvenen
Peki ateş ile iletişime dair ne gibi ipuçlarımız var:
  • Aşırı ayrıntıya girmeyin
  • Konuyu eğlendirerek coşkulu anlatın
  • Riskler içeren kısımları belirtin
Eşimden sonra şimdi de sıra oğlumda. Kova burcu olan oğlum hava (İkizler, Terazi, Kova) grubunda. Bu grubun genel özellikleri şu şekilde:
  • Entelektüel
  • Soru soran, analiz ve tahlil eden
  • Maymun iştahlı
Zaten sürekli oyuncak isteyen oğlumun ne kadar maymun iştahlı olduğunu ben biliyordum da, bir de sunumda teyit etmiş olmak iyi oldu. Gelelim hava ile iletişimde dikkat edilmesi gereken konulara:
  • Yapabiliyorsanız ince espriler yapın
  • Adil ve diplomatik olun
  • Konuşturun
Son olarak da su ile iletişimde nelere dikkat etmeliyiz bir de ona bakalım:
  • Kol kanat geren korumacı yönleri harekete geçirin
  • Duygularını gözardı etmeyin
  • Empati yeteneğini harekete geçirin
Sunumun mesajını özetleyecek olursak, hepimiz bir bütünün parçasıyız ve bir arada olduğumuzda anlam buluyoruz. İletişimde bu tip ipuçlarını fırsat buldukça kullanmalıyız ki daha sağlıklı iletişim kurabilelim. Unutmayın ki iletişim bir güçtür!

11 Ekim 2016 Salı

Starbucks'ta İnsani İlişkiler Yaşıyor

Blogumda yeri geldiğinde rahatsız olduğum, şikayet ettiğim firmalara yer verdiğim gibi teşekkür edip memnuniyetimi paylaşmak istediğim firmalara da yer veriyorum. Bu kez şanslı firmamız Starbucks Mavi Bahçe şubesi...

Pazar günü öğle vakti uzun bir kuyruk sonrası kasada işlemi yaparken, kredi kartı onayını beklediğimiz o kısa sürede kasiyer arkadaşın yüzüme bakarak samimiyetle hal hatır sorması ve kısa sohbeti insani ilişkiler adına çok hoştu. Benim hem diğer Starbucks mağazalarında hem de başka kahvecilerde pek karşılaşmadığım bir durum olduğu için kahvelere şeker alırken bölge müdürünün kartvizitini de alıp bu olumlu durumu bir mail ile kendisiyle de paylaşmak istedim.

---------------------

To: Umut Erdanay <umut.erdanay@alshaya.com>
Subject: 9 Ekim 2016 - Mavibahçe Starbucks

Merhaba Umut Bey,

9 Ekim 2016 Pazar günü saat 12:15’te Mavi Bahçe Starbucks’ta ailemle kahve alırken kasa görevlisi arkadaşın (sanırım Emrullah Bey) tüm yoğunluğa rağmen içtenlikle hal hatır sorması son derece hoşuma gitti. Bostanlı mağazanızda göremediğim sıcaklığı ve yakın ilgiyi Mavi Bahçe’de görmüş olmak müşteri deneyimi adına memnuniyet vericiydi. Bu konuda olumlu geri bildirimimi iletmek isterim.

İyi çalışmalar dilerim.

Saygılarımla, Best Regards

Volkan YORULMAZ

-------------------------

Bu mailin ardından aşağıdaki geri dönüşü almak da güzeldi:

-------------------------

Volkan bey merhaba

Yaşadığınız bu güzel deneyimi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim

Amacımız tüm mağazalarımızda misafirlerimizin gündelik yaşantılarını zenginleştiren deneyimler sunabilmek , Mavi Bahçe mağazamızda bunu başarabildiğimizi görmek çok sevindirici

Partnerlerimiz ile ilgili güzel düşüncelerinizi hem mağaza hemde operasyon yönetimi ile paylaşacağımı bilmenizi isterim

Sizi mağazalarımızda ağırlamaktan her zaman memnuniyet duyarız

Saygılarımla

Umut Erdanay

Bölge Müdürü | Starbucks Coffee

Shaya

-----------------------------

Müşteri memnuniyeti adına olumlu olan bu tecrübeyi paylaşırken, bu gibi örnek olayların giderek artmasını da temenni ederim. Böylelikle iki taraf da kazanan olur ve kurulan ilişki uzun ömürlü devam eder.

Modern Filozof ve Yeni Nesil İlişkiler


Modern ilişkilere, aşklara dair kafadaki tüm soruları bu kez bir aşk romanı yazan ‘modern filozof’ Alain de Botton’a sormuşlar. Hürriyet’te çıkan röportajdan yeni nesil ilişkilerine ilişkin kendimce öne çıkanları aşağıda toparladım:


Etrafına bir bak, herkes birlikte olmak isteyeceği kişiyi tanımlarken ‘nazik’, ‘eğlenceli’, ‘maceraya açık’, ‘etkileyici’ gibi laflar sayar. Bunları arzulamakta bir sakınca yok. Fakat mutluluğu yakalamak için biraz gerçekdışı niyetler bunlar. Modern insan hiç olmadığı kadar defolu. Bu yüzyılda, modern hayatın içinde yaşıyorsan nevrotik ve dengesiz olmaman mucize. Herkes az biraz deli, herkes belli bir seviyede ruh hastası.

Birbirinizi tanıma evresinde “En sevmediğim özelliğim mükemmeliyetçi olmam” gibi cümleler kurmaktan vazgeçin. Huysuz, deli, ruh hastası taraflarınızı aylarca halının altına süpürüp saklamanın faydası yok. O halı, elbet bir gün havalanacak. Birbirinizi tanıma faslında, arıza taraflarınızı olabildiği kadar karşılıklı dökmeye bakın. İyi gelecek.

Aşk İçin Evlenen Kalmadı

Evliliği, geri kafalı bir müessese olarak düşünmek kulağa çok cazip geliyor tabii. İnsan sevdiğiyle birlikte mutlu mutlu yaşayıp giderken neden bunu ele güne karşı tescil etme ihtiyacı hissetsin? Hayattaki tüm yakınlarını bir odada toplayıp “Bakın, ne kadar sevdiğime siz şahitsiniz” demek kadar saçma bir şey olabilir mi? Dünyada her beş kişiden dördü yapması gereken bir şey olduğu için evleniyor. Düzen böyle işliyor. Tanrı bizden bunu istiyor.

Günümüz evliliklerinin çoğu dayatma ürünü. Ya da başka başka sebeplerin sonucu: Anne-babanı memnun etmek, rahata ermek, sosyal baskıdan kurtulmak, çocuk sahibi olmak diye uzar gider liste. Âşık olmak, maalesef sıralamanın en altında. Sırf aşk için evlenen kalmadı ki evliliğe olan inancımız kalsın.

Modern aşk fikri, birini sevmekten çok birine hayranlık duymakla güçlü bir şekilde ilintili. Birinin zihnine ve/veya fiziğine hayranlık duymakla başlar aşk. Karşımızdakini her geçen gün daha zeki, cesur ve güzel bulmaya başlarız.

İnsan doğası bu; hayatı boyunca sürekli hayranlık duyacak, yörüngesinde dolanacak bir ışık arar durur. Aslında insana değil, ‘âşık olma’ haline âşık olur dururuz.

Modern hayatta başkasının mutluluğunu, kendi mutluluğundan önce düşünebilir misin? Geçmiş yüzyıllarda bu çok mümkündü. İnsan hayatının kapladığı alan sınırlı, dünyası daha küçüktü. Hayattaki seçeneklerinin sonsuz olduğu bir düzende, kendinden vazgeçebilmek hiç de kolay değil.

Hepimiz Yalnız Ölmek Zorundayız

Hayatta bizi gerçekten anlayan birinin olması teknik olarak mümkün değil.

Sevgilinizle istediğiniz kadar aynı görüşe, zevklere, ilkelere sahip olun; şiddetli ölçüde bir uyumsuzluk her zaman baş gösterir. Sebebi basit: Dünyaya farklı zamanlarda gelmişsiniz, başka ailelerin ürünüsünüz, deneyimleriniz farklı. Bir manzaraya karşı aynı şeyi düşünmek mümkün değil. Mavi gökyüzüne karşı biri yanındakinden son derece romantik ve büyüleyici cümleler duymayı beklerken, öteki belki de bu kareyi azap verici derece banal buluyor.

Hayatımızdaki insan bizi bir noktaya kadar anlayabilir, gerisi hep yalnızlık. İstediğimiz kadar evlenelim, âşık olalım, biriyle aynı evi, hayatı paylaşalım; bu, günün sonunda yalnız olduğumuz ve yalnız öleceğimiz gerçeğini değiştirmiyor.

Hepimiz yalnız ölmek zorundayız. Doğa böyle işliyor.

Şu hayatta yaşayacağımız en utanç verici yüzleşme: Yalnızlığı kabullenmek. Gerisi kolay. Bununla barışmadan başlayacağınız her ilişki sakat doğar, sancılı geçer, saf mutluluk getirmez.

Bir yandan yaşı ilerleyen her bekâr insan, “Yalnız yaşlanacağım” korkusuyla ilişki peşinde. Yapılan en büyük hata da bu zaten. İnsanların çoğu gerçekten âşık olduğu için değil, yalnız kalmak istemediği için bir ilişkiye başlıyor, hatta evleniyor.

Mutlu bir hayat, sağlıklı bir ilişki için önce yalnızlığımızı kabullenmemiz gerekiyor yani... Hayatı boyunca aslında yalnız olduğunu, idrak eden, hayatı daha hafif, daha sorunsuz yaşar. Rahatlar bir kere. Daha yaratıcı olur. Şarkılar söyler, şiirler yazar, kitaplar üretir. Bambaşka bir mertebede yaşar, üretir. O seviyeye ancak kendi kendine yetebildiğini fark eden insan erişebilir.

Kendi kendine yetebilen bir insan sağlıklı, mutlu bir ilişki kurabilir, bir başkasını gönülden sevebilir. Başkasının düşündüklerini tekrar edip durmaz, kendine ait bir görüşü vardır çünkü. Daha dikkatli dinler, kendini dinlemekten antrenmanlıdır çünkü.

Vücut Evrimini Tamamlasa da Kafa Değişmiyor!

Dünya üzerindeki 7 küsur milyar insan arasında elbet sizi en iyi anlayacak, ruhunuzu tamamlayacak bir avuç insan var. Kim bunlar, neredeler, en ufak fikrimiz yok. Belki az önce sokakta yürürken yanımızdan geçti gitti, belki iki hafta önce Sydney’de hayatını kaybetti, kim bilir... ‘Big Data’, hepimizi kodlayıp etiketleyerek dev bir bilgi havuzuna atmadan kiminle nasıl kusursuz bir uyum sağlayacağımız bilinemez.

Çocuklarla kurduğumuz ilişkiyi düşün... Ufak yaştakilere karşı sonsuz bir toleransımız vardır. İster durduk yere çığlık atsınlar, ister elindeki oyuncağı garip bir şekilde yerden yere vurmaya başlasınlar; ‘çocuk’ der geçeriz, huysuzluğunu uykusuz olmalarına ya da acıkmalarına veririz. Oysa bir de yetişkinlerin ilişkilerdeki davranışlarına bak... Eşiniz, annenizin doğum günü partisine işi yüzünden geç kaldıysa gününüzü mahvetmek istiyordur. Eve gelirken diş macunu almasını birkaç kez hatırlatmasına rağmen unuttuysa kesin yapmak istemediğiniz bir şeyin öcünü alıyordur. Kulağa başta garip gelse de bilimin de kanıtladığı bir gerçek var: Yaşımız kaç olursa olsun, hepimiz, az biraz çocuk kalıyoruz. Dışardan koca yetişkin bireyler olarak gözükebiliriz. Vücut, fiziksel değişimini, evresini tamamlasa da kafa değişmiyor.

Boşanmak da Evlilik Kadar Kutlamaya Değer Olmalı

Maalesef hayat her zaman aynı iyimserlikte ilerlemiyor. “Evet” demeden önce sarf ettiğimiz büyük laflar, farkında olmadan bizde ağırlık yapıyor. Bu yüzden, sözünü yerine getirmediğinde yenilmiş hissediyorsun, boşanma eşiğine geldiğinde insan karşısına çıkamayacak kadar utanç içinde buluyorsun kendini. Oysa boşanmak da evlilik kadar kutsal ve kutlamaya değer olmalı. Evlilik öncesi verilen yeminler yüzünden boşanmak bir insanın başına gelip gelebilecek en kötü şeymiş gibi gözüküyor.

Derin Sohbet Her Zaman İyi Seksi Döver

Karşınızdaki kişiyi bir an önce soymayı değil uzun ve güzel sohbet etmeyi hayal edin. Burnu, gözleri ne kadar ilgi çekici olursa olsun bir süreden sonra gözünüz alışacak, sıradan gelecek. Birbirinizi, saatlerce sıkılmadan konuşacak kadar enteresan bulmuyorsanız, o ilişkiden hayır gelmez. Çoğumuz farkında değiliz ama günün sonunda derin ve ilginç bir sohbet, her zaman iyi seksi döver.

Tercihimiz, başta seks gibi gözükür. Ama asıl kazanan, sohbeti güzel olan olur.

10 Ekim 2016 Pazartesi

Efendi Ben ve Efendi Beşiktaş

Geçtiğimiz günlerde bir eğitimde kendimizi bazı sıfatlarla tanıtmamız istenmişti. Ağzımdan çıkan ilk söz "efendi" olmuştu. Okul yıllarında veli toplantılarında öğretmenlerin aileme vermiş olduğu geri bildirimlerde benim için sıklıkla kullandıkları bu tabiri bu sene de tuttuğum takım kullanmış. Özellikle manifesto videosunu seslendiren Yılmaz Erdoğan ile içeriğe kulak verince gayet etkileyici ve gurur verici bir çalışma ortaya konduğu net bir şekilde görülüyor.

Beşiktaş JK’nın bu yılki sloganı ‘Efendi’ oldu. Geçtiğimiz iki yılda ‘Feda’ ve ‘Gururlan’ diyerek önemli iki projeye imza atan Beşiktaş, bu yıl siyah beyazlı kulübün mağrur ve güçlü yapısına atıfta bulunarak ‘Efendi Beşiktaş’ diyecek.

EFENDİ’NİN MANİFESTOSU

‘Nasıl olursa olsun kazan’ değil de, ‘şerefinle oyna hakkınla kazan’ diyen nasıl biridir?

Büyük haksızlıkların karşısında en keskin sözü ‘Beşiktaş’ı üzmesinler’ olana ne denir?

Türkiye tarihinde en fazla centilmenlik kupası alan takım nasıl bir takımdır?

Aynı uçakta yolculuk ettiği rakip takım sporcuları gücenmesin diye sevincini belli etmeyen sporculara ne desek yaraşır?

‘Tek namağlup takım’, ‘üst üste en çok yenilmeyen takım’, ‘art arda en çok maç kazanan takım’ olup hükmedene ne denir?

İyi gününde, kötü gününde hep bir şekilde gündeme damgasını vuran mağrur güce ne ad verilir?

Tezahüratta desibel rekorları kıran, yaz kış demeden takımın yanında olan, üşüyen çocuklar için atkısını çıkarıp sahaya atan taraftar nasıl bir taraftardır?

15 Temmuz’dan sonra ezeli rakiplerini Vodafone Arena’ya davet ederek birlik çağrısını herkesten önce yapan spor kulübünün hak ettiği unvan ne olabilir?

Tertemiz tarihiyle, her daim centilmenliğiyle, her koşulda hakkaniyetiyle, ne olursa olsun 113 yıldır başı dik, asla boyun eğmeyecek. Çünkü o ‘EFENDİ BEŞİKTAŞ’.

Learning Leadership

Here is my key take-aways from James M. Kouzes and Barry Z. Posner’s book: Learning Leadership.

“Leadership is not a gene. It is not a trait. There is just no hard evidence to suggest that leadership is imprinted in the DNA of some people and not others.”

 “To get better at leading, you have to get gritty. You have to persist in the face of difficulties, thinking more like a marathoner than a sprinter.”

People achieve leadership greatness by wanting it badly enough and by digging into “deliberate practice,” constant learning and sheer determination. The misguided notion thatyou don’t have the “talent” or personality to lead gets in the way of actually becoming a better leader.

“Courage gives you the energy to move forward. Courage gives you the confidence to believe you can make it. Courage gives you the strength to sustain yourself in the darkest hours.”

“The Five Fundamentals of Exemplary Leadership”

“Believe You Can”
"Aspire to Excel”
“Challenge Yourself”
“Engage Support”
“Practice Deliberately”


Commit to constant learning and make learning a “way of life.” Before anything and everything else, develop learning skills. Learning means leaving your comfort zone, so take on challenging, “stretch assignments.” Forget about playing to your strengths: Work on your weaknesses, too.

At first, imitate great leaders whom you admire; practice their ways and learn from them. When you start to feel uncomfortable mimicking others, move to the next stage, experimenting with different managerial styles that align with your leadership beliefs and values.

Gradually, you’ll develop an “authentic” leadership style of your own. It will retain the best elements of others’ methods, but it will come from your unique individuality – your background, experiences, values and beliefs.

Define your values and principled beliefs so you can communicate them clearly. People trust and will follow leaders whose beliefs they understand. The strongest and most enduring principles and motivations have nothing to do with money and prestige. They come from your “intrinsic” desire to change things for the better and to help others.

“Success comes by taking regular small steps forward, and disappointment is more likely to occur when you attempt giant leaps.”

Process and consider what goes on around you. Listen to everyone, but don’t heed just what people talk about; be aware of what they’re silent about. Notice what isn’t said.

You cannot excel by staying the same. Seek new and uncomfortable challenges. Taking on a challenge helps you achieve “flow,” a state in which you perform at your peak and find the greatest satisfaction. Don’t avoid risk or live tentatively. Be willing to commit errors, fail and learn. When you fail at first, stick with your goal. “Grit” always beats “talent.” Know your priorities and go after them. Think long term.

Practice and improve every day. Only you can make and sustain positive change in your life.

Create time for practice by making your work itself into leadership practice.

Don’t fall for the popular notion that you should focus only on your strengths. As a leader, you can’t delegate your weaknesses, so work on them as well.
 
Exemplary leadership doesn’t come from your genetic makeup or any aspect of your background. It only comes from hard work, constant learning and commitment. Act, practice and learn. Take small, meaningful steps. Make progress every day toward your goal of becoming an exemplary leader.

7 Ekim 2016 Cuma

Hem Öğrendim Hem de Paylaştım

3 yıl önce Eylül ayında "7 Yılda Öğrendiğim 7 Şey" diye ilk olarak yazdığım, geçen yıl güncelleyerek "8 Yılda Öğrendiğim 8 Şey" diye yayımladığım, ve bu yıl ise "9 Yılda Öğrendiğim 9 Şey" olarak bugün itibarıyla en güncel haline dönüştürdüğüm paylaşımımı Eylül 2016'da bloğumda ve Linkedin'de paylaşmıştım:

http://volkanyorulmaz.blogspot.com.tr/2016/09/9-ylda-ogrendigim-9-sey.html

https://www.linkedin.com/pulse/9-y%C4%B1lda-%C3%B6%C4%9Frendi%C4%9Fim-%C5%9Fey-volkan-yorulmaz?trk=mp-author-card

Geçtiğimiz günlerde bu içeriği Hürriyet Yazarkafe ile paylaştım ve bugün kontrol ettiğimde Hürriyet okuyucularının "Eğitim ve İş Dünyası" alanında en çok okuduğu içerik olduğunu gördüm. Zirvede olmak güzel, umarım zaman paylaşacak güzel şeyleri karşımıza çıkarmaya devam eder...

Google adsense

Analytics