29 Eylül 2017 Cuma

Ne Oldu Sana Kral?

Hayat pek bir acımasız, özellikle de başarı konusunda. Daimi başarı için hep çok çalışmak, hep araştırmak, daha iyiyi hedeflemek gerekiyor. Aşağıdaki manşet 2007 yılı Kasım ayında Forbes dergisinden. O zamanlar "kral" Nokia idi, şimdilerde ise pazarda sadece küçük bir oyuncu pozisyonunda. Bu herkes için hayatın her alanında başa gelebilecek birşey. Demek ki şanımıza inanmayıp, ne oldum değil de ne olacağım demeliyiz.

Haydi bakalım, 2007'ye nişanlanalım:

26 Eylül 2017 Salı

Beyin Jimnastiği

Geçtiğimiz günlerde hızlı düşünme, karar alma, deneyimleme, yeni fikirler üretme ve mevcut fikirleri eleme gibi hayata bakış açımı değiştirebilecek oldukça nitelikli bir eğitime katılma fırsatı buldum. Eğitim esnasında beyin jimnastiği yapmamızı sağlayacak, tabiri caizse beynimizin biraz ısınmasını sağlayan bazı küçük sorulara yanıtlar aradık. Biraz havalı bir tabir belki ama gerçekten de “think-out-of-the-box” felsefesi ile sorulara yaklaşırsanız rahatlıkla çözebileceğiniz, ama sorulara dışarıdan görüldüğü gibi yaklaşıp cevap aradığınızda ise zorlanabileceğiniz nitelikte sorular. Bakalım ne kadar başarılı olacaksınız?

Soru 1) Adam bara girer, barmene bir şey der,  barmen adama silah çeker, adam teşekkür eder ve gider. Adam barmene ne demiştir?


Soru 2) Adam sabahları dairesinden çıkıp asansörle zemin kata inebilmektedir ama akşamları işten dönerken bulunduğu katın 3 kat altına kadar asansörle çıkabilmektedir ve gerisini merdivenle çıkmaktadır. Ancak hava yağmurlu ise asansörle dairesinin bulunduğu kata kadar çıkabilmektedir. Bu durumu nasıl açıklarsınız?


Soru 3) İki adam bara girer, aynı içecekten sipariş edip içerler, biri aniden ölür, diğerinde herhangi bir sağlık sorunu yoktur. Bu durumun sebebi nedir?


Soru 4) İçinde altı yumurta olan bir sepetten altı kişiye yumurta dağıtılmıştır ve sepette bir yumurta kalmıştır. Bu durumu açıklayınız.





-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Cevap 1) Adam, kendisini hıçkırık tutuğunu söylemiştir ve barmenden su istemiştir. Barmen ise adamı silahla korkutarak hıçkırığının geçmesini sağlamıştır ve adam bu sebeple teşekkür etmiştir.

Cevap 2) Adam, kısa boyludur. Yağmurlu günlerde yanına şemsiye almaktadır ve asansör ile üst katlara çıkabilmek için şemsiye ile tuşa basmaktadır. Ancak zemin kata inmek için asansörün tuşuna kendi basabilmektedir.

Cevap 3) Adamlardan biri içkisine buz istemiştir, buz zehirlidir, bu sebeple buzlu içki içen adam zehirlenerek ölmüştür.

Cevap 4) Altı kişiden biri yumurtayı sepeti ile birlikte almıştır.

23 Eylül 2017 Cumartesi

10 Yılda Öğrendiğim 10 Şey

3 Eylül 2007 tarihinde başladığım iş hayatımın 10. yılını kutladığım şu günlerde geriye dönüp geçen zaman diliminde gözlemlediğim veya tecrübe ettiğim dersleri kaleme alıp saklamak istedim. Böylece hem kendime bir özet hem de okuyanlara faydalanabilecekleri bir kaynak bırakmayı amaçladım.  

Geride kalan 10 yıllık dönemin tamamını çok uluslu firmalarda ve genel olarak finans ve denetim ile ilgili alanlarda geçirdim. 2007’den 2010’a denetim ve danışmanlık alanında faaliyet gösteren PriceWaterhouseCoopers’ta, 2010’dan 2013’e dünyanın otomotiv devlerinden biri olan General Motors’ta çalıştım. Son 4 yıl 1 aydır da dünyanın bir numaralı sigarasını üreten firmada çalışıyorum. Bu üç firmada farklı ekiplerle, yerli ve yabancı yöneticilerle çalışma fırsatı buldum. Birbirinden farklı liderlik ve yöneticilik özellikleri olan kişileri gözlemledim, onlarla iletişim ve etkileşim içerisinde kendime bir şeyler katmayı hedefledim. Dolu dolu geçen bu 10 yılın sonunda aldığım dersleri özetle 10 maddede topladım:


  • Her şeyin başı sorumluluğunu yerine getirmek
  • Planlı ol, not al, ajandanı yönet
  • Etkin bir network sahibi ol
  • Yan masanda olup bitenden haberin olsun (büyük resmi kaçırma)
  • Profesyonellik dedikleri şey ketum olmayı gerektirir
  • Ya bir role-model’in ya da bir coach’un olsun
  • Heyecanı kaybetme, kaybediyorsan gerekli aksiyonu al
  • Özgün liderliğini keşfet
  • Hiç kimseye çok güvenme
  • Azimle çalış
Orta okul ve lise yıllarında tarih derslerinde savaşların sebep ve sonuçlarını sorarlar, yukarıdaki gibi maddeleri ezberlettirirlerdi. Sınavı geçinceye kadar aklımızda tutar, sonra da bir daha asla hatırla(ya)mazdık. Gelin bu 10 madde de öyle olmasın, biraz detaylandıralım.

Önce sorumluluğunu yerine getir

Çalışanın işvereniyle arasındaki iş akdinin gereği olarak öncelikle kendisine atanan sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir. Her profesyonel, kendisinden beklendiği üzere, önce işini yapmalıdır. Unutmamalıyız ki, işveren tanımlanmış sorumlulukların yerine getirilmesi için para ödemektedir. Çalıştığımız firmada bizim gibi tüm çalışanların bir takımı oluşturduğunu düşünürsek, hepimizin sorumluluklarını tam olarak yerine getirmesi günün sonunda bizim de kazanan bir takım olmamızı sağlayacaktır. Ve unutmayın ki kazananlar daima ödüllendirilir ve takdir edilir.

Eğer kariyerinizde hedeflediğiniz noktaya ulaşmak istiyorsanız, önce bu birinci maddeyi layıkıyla yerine getirmeniz gerekiyor. Özellikle kariyerinizin başındayken, almış olduğunuz yüksek eğitiminize paralel olmayan daha basit işlerle meslek hayatınıza başlayabilirsiniz. Title’ınızın “assistant” ya da “trainee” unvanını içermesi, önemli toplantıları dahil edilmemeniz, ofiste geçen belirli bir sürenin basit ofis işleriyle geçiyor olması sizi demotive etmesin. Bundan hiç gocunmadan, bu işin de üyesi olduğunuz o ekipte biri tarafından yapılması gerektiğinin bilincinde olarak o işe sarılın. Öğrenmek için geçen kariyerinizin ilk yıllarında da kıdem ve tecrübeniz ile ekibin en saygın personeli olacağınız kariyerinizin son yıllarında da her işinizi önemseyip sorumluluklarınızı bilinçli bir şekilde yerine getirin. “Ya harika bir şey yap, ya da harika bir şekilde yap” sözünü mottonuz haline getirin ve size verilen sorumluluğu katma değerinizi de katarak ekibinize sunun. Özellikle performans değerlendirmelerinde amirlerinizin öncelikle bakacağı şeyi işinizi ne derece iyi yaptığınızı değerlendirmek olacaktır. Bu sebeple hedeflediğiniz performans zamları ve terfiler için öncelikle size verilen sorumlulukları yerine getirmeniz gerektiğini unutmadan işinize ve gerekliliklerine yoğunlaşın.

Ünvanınız ne olursa olsun, sorumluluğunuz nereden başlayıp nerede biterse bitsin, siz üstlenmiş olduğunuz o sorumluluğun tek ve asıl sorumlususunuz. (Unutma ki sen de bir patronsun, hakkını ver) Şirketin organizasyon şemasındaki yeriniz ne olursa olsun siz hakkını vererek sorumluluklarınızı yerine getirin. İşinizi yönetin. Liderlik edin. Unutmayın bunları yapabilmeniz için illa ki altınızda size raporlayan onlarca insan olmasına gerek yok. Bir çok “direct report”u olup da hala sahip olduğu işte yöneticilik vasıflarını ve liderlik yetkinliklerini kullanamayan kişilere inat, A’dan Z’ye alanına hakim, sorumluluğunun bilincinde, kendine güvenen bir birey kartvizitinde havalı ünvanlara ihtiyaç duymadan gayet başarılı bir şekilde kendi işine patronluk yapabilir. Ayrıca konuya geniş çerçeveden bakarsak, üst düzey bir yönetici de işinin ve işin getirdiği sorumluluklarının hakkını veremediği durumlarla karşılaşabiliyor. Bunda karşılaşılan zor insanlarla başa çıkabilmek özellikle önemli pay sahibi oluyor. İşte bu durumda teknik yeterliliklerle birlikte yönetimsel yetkinliklerin gelişmiş olması da olası sorunların üstesinden gelmekte önemli pay sahibi olacaktır.

Planlı ol, not al, ajandanı yönet



İlk maddede işimizi iyi yapmanın öneminden bahsetmişken, işimizi yapış şeklinden hiç bahsetmedik. Benim gözlemlerim, işinde başarılı, alanına hakim her yöneticinin planlı bir şekilde çalıştığını gösteriyor. Lisedeyken bir hocamız tahtaya Fransızca bir cümle yazıp bir sonraki hafta bunun ne demek olduğunu açıklayan öğrenciye bir üst not için kanaat notu kullanacağını söylemişti. Ertesi hafta geldiğinde tahtada yazan cümlenin “not alarak çalışın” olduğunu öğrendiğimizde “bu muymuş yani” demiştik. Aslında hem okulda hem de işte not almak ve alınan notları planlı bir şekilde değerlendirip uygulamak çok önemli. Günümüz iş dünyasında birçok toplantıya giriyoruz, bunların bir kısmı bilgilendirmeden öteye gitmezken bir kısmı ise hararetli tartışmaların yaşandığı ve fikirlerin adeta çatıştığı toplantılar oluyor. Bu toplantılarda pek çok kişinin önünde not defteri mevcut oluyor ancak bu deftere ismini yazmak ya da imza atmak yerine toplantı gündemine dair önemli notlar alanlar hep günün sonunda da farkı yaratan kişiler oluyor. Tabii ki not almak sizi tek başına bir yere taşımaz, burada asıl vurgulamak istediğim planlı bir şekilde hareket etmeniz.

“Ferrarisini Satan Bilge” ve “Ünvansız Lider” kitaplarının yazarı Robin Sharma’yı severek okuyorum. Kendisinin ofiste mesaiye başlamayla ilgili güzel bir önerisi var. Çoğumuzun güne bilgisayarımızı açıp, mailleri ve iş telefonumuzdaki mesajları kontrol edip bunlardan önemlilere cevap vererek başladığımızı söylüyor. İşte bunu yaparken de o günü planlamayı es geçtiğimizin altını çiziyor. Bunun yerine işe gittiğimizde ilk işimizin akşam eve giderken o gün nelerin bitirmiş olması gerektiğini planlamak olduğunu belirtiyor. Bunun için de öncelikle günlük olarak yapılması gerekenleri yazmamızı, sonrasında da belirli aralıklarla o hafta, ay ve yıl içerisinde tamamlamamız gereken sorumluluklar için ajandamızı şekillendirmemizi tavsiye ediyor. Ben de bu sistemi uygulayarak gün içerisindeki iniş-çıkışlardan etkilenmeden o gün yapmam gerekenleri basit bir şekilde izleyebiliyorum ve gün sonunda eve giderken neleri bitirdiğimi ve varsa ertesi güne sarkan işlerimi takip edebiliyorum. Notlarınızı çağın gerekliliklerine göre farklı yazılımlarda takip edebileceğiniz gibi klasik ajandalarda da izleyebilirsiniz, önemli olan sizin kendinizi rahat hissetmeniz ve yapacaklarınızın listesini eksiksiz not almanız.

Etkin bir network sahibi ol


Sabancı Üniversitesi’nde yönetim bilimleri (MBA) alanında yüksek lisansımı yaparken çarşamba günleri iş dünyasından tepe yöneticiler okulumuzda workshoplara katılırlardı. Bu workshopların birinde ülkemizde de faaliyet gösteren çok uluslu büyük bankalardan birinin yöneticisi, “iş dünyasında herşey çalışmakla olmaz, bazen kimi tanıdığınız da sizin başarılı işler ortaya çıkarmanızı sağlar” demişti. Konuyu pekiştirmek için verdiği örneklerde davetlere mutlaka katıldığını, her defasında özellikle farklı insanlarla tanışmaya özen gösterdiğini, kartvizit değiştirmenin çok önemli olduğunu ve her gün mutlaka telefon rehberini gezip bir süredir aramadığı birini arayarak network’ünü canlı tuttuğunu ve sarfettiği bu eforun hep karşılığını aldığı anlatmıştı.

İşte ilk o zaman bu havalı “networking” kavramı ile tanışmıştım. Sonrasında çalıştığım şirketlerde de geniş bir network’e sahip olan her seviyeden çalışanın bir yerlere gelirken bazı engelleri daha kolay aşabildiğini gözlemledim. Bu sebeple, sadece çalıştığınız departmanda değil de diğer departmanlarda da arkadaşlarınız olsun. Sırf çıkar için de bunu yapmayın. Büyük resmi görmek ve şirketinizin operasyonlarını anlamanız için de bu size avantaj sağlar. Farklı departmandaki arkadaşınıza bir gün sizin işiniz düştüğünde bir şey rica edecekken bu size konfor alanı yaratır. Yine şirket dışında da network’ünüzün geniş olması müşteri ve tedarikçilerle ilişkilerinizde yeri geldiğinde rüzgarın sizin lehinize dönmesini, sektörde olup bitenleri de takip etmenizi sağlayacaktır. Tabii ki network’ün geniş olması kadar canlı tutulması yani bağlantılarla sıcak ilişkilerin devam ettirilmesi de önemli. Harvard Business Review’in günlük olarak yayınladığı ve gönderdiği ipuçlarında bu konuda faydalı bir öneri paylaşılmıştı: Her gün öğle yemeğini farklı biriyle yiyin. Kesinlikle öğle araları, kahve-sigara molaları, şirketin sosyal aktiviteleri network’ünüzü genişletmek, yeni bir çevre edinmek için eşsiz fırsatlardır. Bunları etkin bir şekilde değerlendirin.


Yan masanda olan bitenden haberin olsun


Network’ün öneminden bahsederken diğer departmanlardaki insanlar ile kuracağınız ilişkinin şirketinizin operasyonlarını anlamak için size fayda sağlayacağını belirtmiştim. Bu konu özellikle büyük ve çok uluslu firmaların personellerine getirdiği uzmanlaştırma kültürü sebebiyle çalışanın kendi alanına derinlemesine yoğunlaşmasından ötürü etrafında neler olup bittiğini kaçırması ihtimalini düşündüğümüzde çok daha önemli bir hal alıyor. Siz size verilen sorumluluk kapsamında işinize çok hakim olabilirsiniz, ancak günümüzün dinamik iş dünyasında bu kariyer hedeflerinize ulaşmak için yeterli olmaz. Bunu illa ki çevrenizde olup bitenleri anlayıp kendi işinizle bağlantılarını kavrayarak pekiştirmelisiniz. Özetle büyük resmi görebilmek için kafanızı kaldırın ve çevrenizi gözlemleyin.

Sorumluluğunuzdaki masanın işlerine olan hakimiyetiniz sizin o masada kalmanızı sağlar, bir terfi ile amirinizin masasına ya da bir başka firmadaki amir pozisyonuna geçmeyi hedefliyorsanız mutlaka öncelikle kendi departmanınız olmak üzere diğer departmanlarda da neler olup bittiği konusunda bilgi ve fikir sahibi olmalısınız. Bununla beraber şirketinizin nasıl faaliyet gösterdiğini, operasyonun nasıl yönetildiğini, sizin sorumluluklarınızın bu operasyon içindeki önemini çok iyi kavramanız gerekir. Back-up sistemi ile çalışan organizasyonlarda bir çalışanın yokluğunda onun yerine aynı departman içerisinden biri bakar. Siz de bu back-up sistemine dahil olma konusunda istekli olursanız kendi masanız dışında bir masanın da genel olarak sorumluluklarını yerine getirebilir duruma gelirsiniz. Bu da sizin avantajınıza olacaktır. Özellikle yönetici pozisyonlarındaki kişileri gözlemlediğimde her masanın işlerini detaylı olarak bilmeseler de günün sonunda her masadaki faaliyetin operasyonu ya da finansal tabloları nasıl etkilediğini çok iyi biliyor olduklarını fark ettim. Eğer sizin de hedefleriniz tepedeki yönetici pozisyonlarıysa sorumluluklarınızı harika bir şekilde yerine getirirken ekip arkadaşlarınızın sorumluluklarını da anlayıp büyük resmi görmek için çaba sarf edin.

Profesyonellik dedikleri şey ketum olmayı gerektirir


İş hayatında bulunduğunuz pozisyon stratejik olsun ya da olmasın bir gün elinize şirketinizle, sektördeki rakip(ler)inizle, yeni çıkaracağınız ürünle, ekip arkadaşınızla ya da direk sizinle ilgili çok önemli bilgiler ulaşabilir. Bu bilgileri iyi analiz edip biriyle paylaşılabilir olup olmadığı konusunu gözden geçirmeden kesinlikle en samimi çalışma arkadaşınızla dahi paylaşmamalısınız. Bu aşamada yapacağınız yanlış bir tercih hem sizin adınıza bir hata olarak hanenize yazılır, hem de şirketinizin zarar görmesine ya da itibar kaybetmesine sebep olabilir. Yine Sabancı Üniversitesi’ndeki workshopların birinde Jan Nahum bizlere iş hayatına yönelik verdiği bir tavsiyede, yürütmekte olduğunuz bir projeyi finalize oluncaya kadar en yakın iş arkadaşınızla bile paylaşmayın diye öğütte bulunmuştu ve başından geçen benzer bir olayda kendisinin bitirme aşamasına getirdiği bir projeyi bir iş arkadaşıyla paylaştıktan hemen sonra o iş arkadaşının genel müdürden bu projenin hayata geçmesi için onay aldığında yaşadığı hayal kırıklığını paylaşmıştı.

Benzer şekilde günümüzde sıklıkla kullandığımız sosyal medya araçlarında da (twitter, facebook, instagram, snapchat, linkedin, vb.) işimizle ilgili önem arz eden konuları paylaşmaktan sakınmalıyız. Bilginin hızlı bir şekilde ve dezenformasyona da uğrayabilecek bir biçimde bu kanallarda yayılması yine istenmeyen sonuçlara yol açabilir ve bu da hem bize hem de çalıştığımız kuruma zarar verir. Tabii ki duvarları olan ve iletişimi zor bir ekip arkadaşı olmadan iş arkadaşlarımızla samimi paylaşımlarda bulunup güçlü ilişkiler kuracağız. Ancak paylaşımlarımızda profesyonelliğin gerekliliklerini yerine getirip neyin paylaşılıp neyin saklanması gerektiğini tartıp ona göre hareket etmeliyiz.

Ya bir role-model’in ya da bir coach’un olsun


Ulaşmak istediğiniz kariyer hedefini belirlerken kendiniz için bir role-model belirleyip onun başarı öyküsünden esinlenerek kendi başarı hikayenizi yazabilirsiniz. Tabii ki tek bir role-model belirlemek durumunda değilsiniz, farklı özellikler için farklı liderleri örnek alıp dilediğiniz özelliklerini hayatınıza adapte edebilirsiniz. Bu noktada örnek alacağınız kişinin biyografisini okumak, yaşayan kişiler ile linkedin gibi farklı kaynaklardan iletişime geçmek, onlar üzerine yazılmış incelemeleri takip etmek size bakış açısı kazandıracaktır. Örneğin Steve Jobs’un biyografisini okuyuncaya kadar sunum tekniklerine yönelik birçok eğitim alsam da başarılı sunumlar yapmaktan uzak bir performansım vardı. Kitapta Jobs’un Powerpoint’ten sunum yapan bir kişinin anlattıklarına hakim olması için o slaytlar olmadan sunabilecek donanımda olması gerektiğini, bu sebeple kendisinin ofiste Powerpoint kullanmayı yasakladığını okudum. Ben de bundan etkilenip hazırladığım sunumlarda slaytlar hiç yokmuş gibi çalışmalarımı yapıp sunuma çıkmaya başladım. Gerçekten de bu sunum performansımı olumlu yönde etkiledi.

Pek tabii ki çalıştığınız şirkette koçluk/mentörlük sistemi varsa bunu da iş hayatınıza aktif bir şekilde adapte ederek koçunuzdan/mentörünüzden alacağınız tüyolarla iş yapış şeklinizi farklılaştırıp kendinizi ulaşmak istediğiniz seviyeye taşıyabilirsiniz. Hatta illa bu sistem şirketinizde aktif olarak kullanılmasa bile yukarıda bahsettiğim networking faaliyetleriniz kapsamında yöneticilik niteliklerini beğendiğiniz kişilerle iletişim kurup onlardan geribildirim ve öneriler toplayarak kendinizi geliştirebilirsiniz.

Heyecanı kaybetme, kaybediyorsan gerekli aksiyonu al


Her sabah masanıza oturduğunuzda o gün yapacaklarınız için duyduğunuz önem ve istek, işinize olan bağlılığınızın en güzel göstergesidir. Heyecan konusunda 9 yıllık gözlemlerime göre, heyecanını kaybetmiş insanlar ay sonunda maaşını alıp ailesini geçindirmek için çalışıyor olmaktan hayıflanırken, heyecanla işine bağlı olan çalışanlar ise sürekli işiyle ilgili geliştirilebilir alanları kovalayan, ek sorumluluk almak için çaba gösteren, kendini güncel tutan ve farklılaştırmaya çalışan bireyler olarak hem kendine hem de şirketine değer katıyorlar. Hal böyle olunca da sarf edilen bu eforu birileri mutlaka görüp takdir ediyor ve bu onlara performans zammı ya da terfi olarak geri dönüyor. Bu sebeple kişi kendi durumunu değerlendirip özeleştirisini yapmalı ve eğer mevcut durumda üstlendiği sorumluluklar için heyecan duymuyorsa bir aksiyon planını hayata geçirmelidir.

Peki böyle bir durumda neler yapılabilir? Kişi ek sorumluluklar isteyerek “job enrichment” olarak nitelendirilen iş zenginleştirmesi yöntemiyle yeni sorumluluklar tecrübe edebilir. Yine amiriyle durumu paylaşıp rotasyon çerçevesinde bölüm içerisinde farklı bir pozisyon ile yola devam edip daha önce yapmadığı işleri yapıp hem yeni bir şeyler öğrenmenin, hem de yeni bir şeyler yapmanın heyecanını hayatına dahil edebilir. Çalışan eğer yeteneklerinin ve donanımlarının bulunduğu departman dışında da çalışmasına elverişli olduğunu düşünüyorsa, kendisine uygun bulduğu pozisyon için ilgili departman yöneticisi ve İK yönetici ile görüşüp talebini ileterek açılacak pozisyon için havuzda kendine yer edinebilir. Yine tüm bu saydıklarımla soruna çözüm bulamıyorsa iş değişikliği ile yeni bir firmada, yeni ekip arkadaşları ve yeni sorumluluklarla kariyerine devam edebilir. Organizasyon kültürü dersinde öğretilen verilere göre çalışanların düşük performans ve düşük iş tatmini yaşamalarının sebeplerinden biride içinde bulundukları organizasyonun kültürüne tam olarak adapte olamamalarıdır. Bu sorunu aşan çalışanların performanslarında yükseliş ve buna bağlı olarak yaptıkları işten tatmin olma seviyelerinde artış gözlemlenmiştir.


Özgün liderliğini keşfet


Öncelikle bu bölüme kadar olan bölümleri büyük ölçüde ilk yedi yıllık tecrübemle yazdığımı, bu bölümü ise sekizinci yılımdaki tecrübemle kaleme aldığımı belirtmek isterim. Gelelim bu sene eklediğimiz özgün liderlik konusuna. Harvard Business Review’in Liderlik üzerine yazılmış bilimsel makaleleri bir araya getirdiği kitabındaki Özgün Liderliğinizi Keşfetmek adlı makale kitaptaki en çok ilgimi çeken çalışma oldu. Makalede liderlik konusunda çalışan bilim insanlarının büyük liderlerin tanımlayıcı tarzlarını, niteliklerini veya kişilik özelliklerini belirlemek çabasıyla binden fazla çalışma yürüttüğü ancak bu çalışmalardan hiçbirinin ideal liderin net bir profilini çıkaramadığı belirtilmiş. Eğer bilimciler seri üretilmiş bir liderlik tarzı tarzı ortaya koymuş olsaydı, insanlar sonsuza kadar onu taklit etmeye çalışacaklardı. Neticesinde insan değil, oyun karakteri haline gelirlerdi, böylelikle de başkaları anında içlerini okurdu.

Yukarıdaki altıncı maddede belirttiğim gibi (ya bir role-modelin ya da bir coach’un olsun) başkalarının deneyimlerinden öğrenebilirsiniz, ama onlar gibi olmaya çalıştığınızda başarılı olmanız imkansızdır. İnsanlar özgün ve sahici olduğunuzda size güvenir, başka birinin kopyası olduğunuzda değil. Lider olmanız için yine yukarıdaki ilk maddede belirttiğim gibi (önce sorumluluğunu yerine getir) kuruluşunuzun tepesinde olmanız gerekmez. Özgün bir lider olmak için de bir liderin belirli nitelikleri veya kişisel özellikleriyle doğmak zorunda değilsiniz. Önemli olan potansiyelinizi keşfetmek. Young & Rubicam’ın CEO’su Ann Fudge’un bu konudaki söylemi ilham verici: “İster iş ister devlet hayatında ya da kar amacı gütmeyen bir gönüllü olarak olsun, hepimizin içinde liderlik kıvılcımı vardır. Karşımızdakine meydan okuma, liderlik yeteneklerimizi başkalarına hizmet etmek için nerede kullanacağımızı keşfetmemize yetecek kadar kendimizi iyi anlamaktır.” Deneyimlerinden özfarkındalık geliştirebilen birisi kendi değer ve ilkelerini gerçekleştirerek bu farkındalığa uygun olarak hareket eder. Dış ödül ve takdirler için duyduğu arzu kadar bu iç değerler tarafından da harekete geçirilmek için motivasyonunu dengelemeye özen gösterir.

Hiç kimseye çok güvenme

Yola çıktığınız ya da çıktığınız yolda karşınıza çıkan insanlara, belirli bir geçmişiniz olsun ya da olmasın, hiç bir zaman kontrol edilebilir bir güven seviyesinden fazla güvenmeyin. Tabi ki iş yaptığınız kişilere güvenerek daha rahat iş yaparsınız ama insanoğlu her zaman kendi çıkarlarını başkasının önünde görür ve sözkonusu kendisi olduğunda geçmişteki yaşanmışlıklar tek kalemde silinebilir. Bu yüzden hem özel hayatınızda hem de iş dünyasında siz siz olun ve birlikte olduğunuz insanlara ne kadar güvenirseniz güvenin bir gün onların da sizi yarı yolda bırakabileceğini aklınızda bulundurun. Kendi küçük dünyamdaki tecrübemi bir üst seviyeye taşımam gerekirse size 'kurumsallık' konsepti ile cevap verebilirim. Kurumsallaşmaya çalışan firmaların hepsi insana bağlı yapılardan sisteme bağlı yapılara geçmeye çalışırlar, edinilen tecrübenin şirket tabanına yayılmasını hedeflerler. Bunun arkasında kişiye bağlı yapının yarınının olmaması vardır. Peki neden kişiye bağlı yapı kullanmak istemezler, çünkü o kişi yarın orada olmayabilir. Sizde kendi içinizde bir değerlendirme yaparak mevcut network'ünüz içinde olması gerekenden fazla bir güven hissiyle bağlandığınız kişiler varsa bu yapıyı nasıl alternatifli hale getirebileceğinizi düşünün. Yukarıda bahsettiğim "etkin bir network sahibi ol" maddesi içerisinde herhangi bir kişiye diğerlerinden çok daha ayrıcalıklı bir güven ile bağlıysanız yarın o kişi sizin hayatınızda olmasa ve hayatınızdan çıkarken size nasıl zararlar verebileceği üzerinde kafa yorun ve ona göre kendinizi koruyup alternatifler geliştirin. Bu da sizin kendi sigortanız olsun. Tabi ki her güvendiğiniz sizi yarı yolda bırakacak değil ama ya yarı yolda bırakırsa?

Azimle Çalış 
Mutlaka ama mutlaka sizi heyecanlandıran ve sevdiğiniz işi yapın. Yedinci maddede de bahsettiğim bu konu zaten sizi başarıya götürecek olan ilk adımdır. O sevdiğiniz işinizde çok çalışın, yılmayın. Bunun karşılığını mutlaka alacaksınız. Hayat ve kariyer gerçekten uzun bir maratondur. Bu maratonda inişler ve çıkışlar olması son derece doğaldır. Ama siz sevdiğiniz işinizde ne kadar çok çalışırsanız o kadar başarılı olacağınız da kesindir. Bu bölümü yazdığım şu günlerde Rıdvan Akar’ın kaleminden "Hüsnü Özyeğin’in Yaşam Öyküsü: Bir Dünya Kurmak "adlı biyografiyi okuyorum. Kitabın arkasında, Türkiye’nin en zengin iş adamları sıralamasında ilk sıralarda yer alan Özyeğin’in başarısının arkasındaki üç sihirli sözcük şöyle sıralanmış: “Çalışmak, çalışmak, çalışmak…” Hayat bazen fırsatlar sunar, doğru yerde, doğru zamanda olanlar da bu fırsatlardan yararlanır ama bunun bir fırsat olduğunu görebilmek bile bir donanım ister. İşte bu da yalnızca çalışarak olur. Hüsnü Özyeğin gibi çalışmanın önemini işaret eden pek çok kişi var, bunlardan biri de adaşı Hüsnü Güreli. Bu başarılı mali müşavir ve avukat, Bülent Şenver’e verdiği bir röportajda gençlere işe geldiklerinde işten 17:30-18:00 gibi nasıl çıkarım diye düşünmek yerine kendilerini çalıştıkları kurumun sahibiymiş gibi sorumluluk hissederek çalışmalarını, sürekli kendilerine yatırım yapmalarını öğütlüyor. Eğer bir insan başarılı olmak istiyorsa mutlaka o iş için bir emek, bir çalışma sarf etmesi gerekir. Çalışmadan başarılı olmak beklenemez. Ancak pek çok insanın çalışmakla arası iyi değildir. Bu bölümü hazırlarken google’dan biraz faydalanmak için çalışmak yazdığımda bakın google’ın bana önerisi ne oldu:

Özetle, daha az çalışıp başarılı olmayı uman bir nesil yetişiyor. İşte bu sebeple kariyerimin onuncu yılında onuncu maddeyi çalışmanın öneminin altını çizip azim ve çaba ile yol alanın mutlaka amacına ulaşacağını belirtmekte fayda var. Alanınıza hakim oldukça çalışırken planlı ve düzenli olmayı da öğrenirsiniz ve böylece başarının anahtarı sizin olur. Bu konuda ibretlik bir hikaye paylaşmak isterim: Süt kovasına düşen iki kurbağa çıkabilmek için çırpındıkça çırpınır ama bir türlü buna muvaffak olamazlar. Bir süre sonra kurbağalardan biri çırpınmayı bırakır ve sütün içine batıp boğulur. Diğeri ise çırpınmaya devam eder ve bir süre sonra sütün üstünde bir kaymak tabakası oluştuğunu görür ve onun üstüne çıkarak hayatta kalır... Biri pes etmiş, yoldan geri dönmüş ve kaybetmiştir. Diğeri yani kararlı olanı ise çırpınmış ve hayatta kalmayı başarmıştır. İşte benimde öğrendiklerimden belki de en önemlisi ne olursa olsun amacımız uğrunda kararlı bir şekilde çalışmaktır.

On yıllık tecrübe ve gözlemlerimle, çok uluslu firmalar başta olmak üzere, çalışanların kariyerlerini yönetirken dikkat etmesi gereken hususları yukarıda özetlemeye çalıştım. Bakalım geçen zaman bu deneyim ve gözlemlerimde ne gibi değişikliklere yol açacak. Kariyer basamaklarını çıkıp kıdem aldıkça listeden neleri çıkarıp, neleri ekleyeceğim bunu zaman gösterecek. Tabi ki herkesin doğruları kendine göre değişir ama yine de yazdıklarım aklınızın bir köşesinde bulunmasında fayda olur diye düşünüyorum. 

19 Eylül 2017 Salı

Nasıl DolandırılMAdım

18 Eylül Pazartesi günü saat 13:21'de 02167090179 numaralı telefondan arandım. Hattın ucundaki kişi, "Volkan Yorulmaz ile görüşebilir miyim?" dedi, "Buyrun benim" dedim. Ardından acil bir durumla ilgili aradığını söyleyip, kredi kartımdan son 5 dakika içerisinde 3 kere yurtdışından 560 TL'lik oyun satın alınmaya çalışıldığını, banka sistemlerinin bu işlemi süpheli olarak değerlendirdiğini, eğer bu işlemi ben yapmadıysam kartımı online alışverişe kapatmak için hemen işlem yapacağını söyledi. Oldukça akıcı ve hızlı konuşan bu şahıs, Hepsiburada.com, N11.com gibi sitelerden yaptığım alışverişlerde sanal kart kullanmamış olmam sebebiyle kart bilgilerimin çalınmış olabileceğini, güvenli alışveriş için sanal kart kullanmam gerektiğini söyledi. Birazdan kartımı online alışverişe kapatacağını, dilersem bankama başvurarak savcılık kanalıyla suç duyurusunda da bulunabileceğimden bahsetti. Karşımdaki şahıs beni adeta bir bilgi bombardımanına tutuyordu.

Ardından kredi kartı mı online alışverişe kapatmadan önce mail adresimi konfirme etmesi gerektiğini söyledi ve genelde aboneliklerde kullandığım mail adresini okuyarak bana ait olup olmadığını sordu. Doğru olduğunu belirtince de beni bir başka menüye aktaracağını, TC Kimlik Numaramı girip kare tuşuna basmamı, ardından banka merkezinden bir SMS alacağımı iletti. 

O ana kadar ofisteki işlerimle meşgul olan kafamı adamın da hızlı ve oldukça fazla bilgi içeren konuşması yeterince meşgul etmişti ama TC Kimlik Numarası işin içine girince işin rengi de değişti. Beni hızlıca kimlik doğrulamaya yönlendirdiğinde, adamın arkadaki nefesini duydum ve bilgilerimi girmeyeceğimi söyledim. Neden dediğinde ise beni Akbank'ın 444 ile başlayan numarasından aramadığını, bu numaradan araması halinde işleme devam edebileceğimi ilettim. Karşımdaki dolandırıcı ise zaman kaybettiğimi ve işlemin zaten Akbank tarafından gelecek onay SMS'i ile güvenli bir şekilde yapılacağını söyledi. Beni bankanın telefonundan aramasını istediğimi bir kez daha yeniledim, buna karşılık banka şubesine başvurmam gerektiğini söyleyip görüşmeyi yüzüme kaparcasına (MERSİS numarası söylemeden) sonlandırdı. 

Kayıpsız atlattığım 2 dakika 12 saniye süren bu telefon görüşmesinin ardından her ihtimale karşı kredi kartımdaki hareketleri ve provizyonları kontrol ettim. Tahmin ettiğim gibi, bilgim dışında herhangi bir işlem yoktu. Ardından beni arayan telefon numarasını Google'da arattım. Son 5-6 günde bu numaradan aranıp dolandırılan onlarca insanın yazdıklarını okudum, kim bilir buralara yazmayan/yazamayan da kaç kişi var... Peki, bu tecrübeden neler öğrendim, insanlığa ne ders çıkardım:

- Bankalar sizi 444'lü numaralarından arar, sabit hattan aramaz.
- Bankalar sizden TC Kimlik Numaranızın tamamını istemez.
- Bankadan arayan kişi sizi tuşlarla giriş yapmanız için başka bir menüye yönlendirdiğinde arkadan nefes alışverişini duymazsınız.
- Bir yerlere üye olurken malesef telefon ve mail adreslerimizi vermek durumunda kalıyoruz, en azından bu tarz üyelik işlemleri için farklı bir mail adresi kullanarak, banka/devlet dairesi gibi resmi kurumlarla yaptığınız işlemlerde kullanacağınız mailinizi farklı belirlerseniz, şüpheli işlem size bir ipucu verebilir.
- Dolandırıcıların yöntemleri her geçen gün değişmekte ve tarzları da oldukça profesyonelleşmekte, bu sebeple risk artarak büyüyor, bunun farkında olmakta fayda var. Bizim en büyük avantajımız ise, bu şahısların günün sonunda hep bizden aynı özlük bilgilerini almaya çalışmak zorunda olması. İşte bu noktada, bu bilgiyi paylaşmadan önce çok iyi düşünmek gerek.




12 Eylül 2017 Salı

PMI Sustainability Report and Turkey

Philip Morris International Inc. joined the United Nations Global Compact (UNGC) in 2015. By doing so PMI committed to embed its Ten Principles into the strategy, culture and daily work of the company, and I am pleased to work for this company which provides such a commitment. On September 12, PMI published its sustainability report, communicating its progress in respect to the United Nations Global Compact Principles.
Besides, as a Turkish citizen, it is nice to hear an example case from Turkey in terms of strengthening our sustainability fundamentals in this report.
An example of “farm economics, mechanization and innovation” comes from Turkey. In Turkey’s oriental tobacco growing, labor is not only the main cost, but it is also the bottleneck limiting the volume that each farmer can produce, due to the labor intensive preparation of the small Oriental leaves for curing. The “vento” machine technology allows farmers to harvest Oriental tobacco leaves in bulk by enabling the curing preparation in a cotton net tube instead of the traditional practices whereby tobacco leaves need to be carefully aligned during harvesting so they can be individually sown on a string for curing.
These machines enable the farmer to make an estimated labor saving of 25 labor days/ha and allows farmers to harvest larger volumes, thereby significantly increasing income. With PMI’s technical and financial support, around 1,700 farmers, representing 27% of PMI’s volume sourced in Turkey, were using “vento” machines by the end of 2016. In 2017, we expect to source over 40% of our tobacco in Turkey to be cured using this technology.
As a PM Turkey employee, I proudly share the full report:

10 Eylül 2017 Pazar

Proje Yönetimi Esasları

5 – 6 Eylül 2017 tarihlerinde Franklin Covey’den Sibel Demirel hocamızın Proje Yönetimi eğitimine katıldım. Her hakkı saklı olan bu eğitimin içeriğini paylaşamasam da eğitimin bende bıraktığı ana öğretileri yazıp, yeri geldiğinde kullanmak üzere saklamak istedim. Franklin Covey’in websitesinde eğitim tanıtımda kullanılan şu cümle özellikle bir çoğumuzun projelere girişirken ne kadar da donanımsız bir şekilde işe başladığının altını çiziyor: “Henüz resmiyet kazanmasa da günümüz çalışanları, sessiz sedasız proje yöneticisi rolünü üstlenmeye başladı.” Ben de yönetim bilimleri alanında yüksek lisans yaparken operations managemet dersinde proje yönetimi konusunda fikir sahibi olsam da bilgileri güncelleyip işin metodolojisini yeniden öğrenmek oldukça faydalı oldu. Bakalım temel olarak neler öğrenmişim:

Özgün bir ürün, hizmet ya da sonuç yaratmak için üstlenilmiş başlangıç ve sonu olan geçici çalışmaya proje denir. Yanlış başlatılan bir proje başarısızlığa mahkumdur. Project Management Institute’a göre, bir projenin başarılı olması için zaman, bütçe ve kalite hedeflerinin üçünün de tutması gereklidir.

Proje esnasında ihtiyacı belirlemeye yönelik iyi sorular sormak başarılı bir proje için en önemli unsurlardan biridir. Özellikle önemli paydaş görüşmelerinde doğru ve açık uçlu sorular kullanılması gerekir. Mesela “ne için kullanacaksın?” bu anlamda önemli bir soru örneğidir.

Kalitenin iki farklı tanımlaması yapılmıştır. Birincisinde kalite, beklentiye uygunluk olarak ikincisinde ise kalite, kullanıma uygunluk olarak ifade edilmiştir. Bugün ikinci tanım daha anlamlıdır.

Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı kitabının yazarı Stephen Covey’e göre insanlarla hızlı olmak yavaştır, yavaş olmak ise hızlıdır.

Proje esnasında yaşanılan sorunlara yönelik bildirimlerde suçlama dilinden ziyade "veri odaklı dil"e geçiş yapılarak mevcut sorunlar gündeme getirilmelidir.

Eğitimin kapanış seansında hepimiz bu eğitimin bize proje yönetimi ile ilgili öğrettiği iki şeyi söyledik. Benim için birincisi “iş kırılım yapısı oluşturmak”, ikincisi ise “açık sorular” sormaktı.  İş Kırılım Yapısı proje kapsamında ortaya konulacak işler ve bunlara ait adımlar hiyerarşisidir. Açık Sorular ise genel bilgi (ne, nerede, ne zaman, neden, nasıl ve kim [5N1K]) toplamaya yönelik soruları ifade etmektedir. Biz öğrendiklerimizi paylaşırken hocam Sibel Demirel de ekrana Mia Hamm’ın güzel bir sözünü yansıtmıştı:

Başardığınızda kutlayın ama her başardığınızda çıtayı biraz daha yükseltin.

5 Eylül 2017 Salı

Türkçe Dil Desteği İsterken

Geçtiğimiz günlerde ünlü astrolog Susan Miller'ın "astrology zone" adlı uygulamasına Türkçe dil desteği geldiğini ve artık ayrıntılı burç yorumlarına kullanıcıların Türkçe dilinde de ulaşabildiğini okudum. Bugün fırsat bulduğum bir ara telefonumdan Play Store'a girip uygulamayı incelemek istedim ve henüz android uygulaması için dil desteği gelmediğini gördüm. Anlaşılan o ki türkçe dil desteği öncelikle ios uygulaması için yapılmış.

Neyse konumuz Susan Miller'ın uygulamasının dil desteğinden ziyade insanlarımızın Türkçe dil desteğine olan talebini iletme yöntemi... Uygulamanın kullanıcı yorumları kısmındaki en üstten iki yorumu (kesinlikle seçmece değil) okuyunca ekran görüntüsü alıp talebi yorumlamak istedim.

İlk yorumda bir yazım yanlışı var ama onun çok daha önüne geçen bir anlatım bozukluğu var, ikinci cümle ise kısa olmasına rağmen oldukça "proplem"li...Hal böyle olunca insanın aklına Türkçe'mizi ne kadar doğru kullanıyoruz ki yabancı birinden ücretisz Türkçe dil desteği istiyoruz sorusu geliyor. Yorum sizin...

4 Eylül 2017 Pazartesi

Migros’un Kurbanlıkta Üst Düzey Hizmet Anlayışı

2016 yılı Kurban Bayramı’nda kurbanlığımızı Migros’tan aldığımızı ve sunulan hizmetten oldukça memnun kaldığımızı burada anlatmıştım:


İnsan bir kere memnun kalınca bir sonrakinde de aynı kurumdan hizmet almayı tercih ediyor ve eşine dostuna da öneriyor. Ben de bu yıl hiç sağa sola bakmadan direk kurbanlık alışverişimi, bayramı geçireceğim Seferihisar Sığacık mağazasından yaptım.

Bayram gelmeden twitter üzerinden Migros’un kurumsal hesabına ne zaman kurbanlık satışının başlayacağını sordum ve satışların başlamasını takiben hemen sipariş vermek için mağazaya uğradım.

Migros twitter üzerinden hızlı bir geri dönüş sağladı.
 Kredi kartıyla taksitli ödeme imkanından faydalanarak siparişi verdim ve kurban bayramının birinci günü sabahı 8.30’da kurbanımızın kesildiğine dair sms ile bildirimi aldım. Sipariş anında planladığımız gibi 2. Günü de kurbanımızı teslim aldım. Teslim esnasında kasap hizmeti de belirtildiği gibi ücretsiz olarak verildi. Kasap reyonundaki 3 görevlinin özverili çalışması ile oldukça hızlı bir şekilde etlerimiz dilediğimiz gibi işlendi ve paketlendi. Bu işlemler gerçekleşirken de rahat bir şekilde beklememiz için oturacağımız sandalyeye kadar bizi düşünen mağaza müdürü Eren Bey süreç hakkında bize bilgiler verdi.
Kurban etleri fotoğraf üzerinde işaretlediğim kapalı kutularda üzerinde satın alan kişinin bilgileri ile mağazaya geliyor
Özetle, son iki yıldır müşteri memnuniyeti adına oldukça tatmin edici bir şekilde kurban alışverişimizi Migros’tan yapıyoruz ve sunulan hizmet gerçekten üst seviyede. Bu vesileyle başta Migros Sığacık şubesi müdürü Eren Bey olmak üzere, takım arkadaşlarına ve Migros kurumuna hizmetlerinden ötürü bir tüketici olarak çok teşekkür ederim. Kurban bayramında kurban kesen herkese de gönül rahatlığıyla Migros’u öneririm.
Kasap reyonunda talep ettiğimiz işlemler gerçekleştikten sonra kutu ile kurban etlerimizi teslim aldık

Google adsense

Analytics