26 Aralık 2020 Cumartesi

38

Beyaz bir sayfa açıp 38. yaşıma girerken neler hissettiğimi yazmak istedim, hani ileride dönüp bakıp “vay be, ne günlerdi tabi ya…” diye anmak için… Belki bunlar hep bugünün tadını çıkarmaktan çok gelecek için yaşamak tercihimden geliyor. Öyle ya da böyle bu tercihler beni ben yapıyor. Bazen yaptığımız tercihler de bir nevi dönüşüme yol açıyor. Hele ki aileysen, bu tercih sadece seni değil, senin beraberindekileri de etkiliyor.

Son birkaç yıldır doğum günümde ve hemen arkasından gelen yılbaşında hayal kurarken, kendim için bir şeyler isterken hep aynı şeyi dilerken buluyordum kendimi. Kariyer sayfamda bir sonraki basamağa çıkabilmek, sorumluluğumu, etki alanımı artırabilmek, yeni bir şeyler öğrenirken yeniden mücadelenin içinde olabilmek… Belki kulağa bir mülakattaki "Kariyer hedefleriniz nedir?" sorusuna verilebilecek jenerik ifadeler gibi geliyor kulağa ama işin aslı buydu benim için.

Doğum günüm sonrası 2020 yılına yine her şey eskisi gibi başlamışken, önce pandemi geldi; başta birkaç günlüğüne diye düşündüğümüz uzaktan çalışma düzeni ile artık evden aile ile beraber çalışma hayatıma girdi. Bir süredir Pazar öğleden sonraları başlayan o “Pazartesi Sendromu” artık hayatımdan çıkmıştı. Ailemle daha fazla vakit geçirebiliyor, oğlumun büyümesini gözlemlerken ona daha fazla eşlik edebiliyordum. Evet daha çok çalışıyordum, salona kurulmuş ofis ekipmanları gece yatarken kapanıyordu ama sabahları ya da akşamları maskeli yürüyüşlerim vardı benim, beğendiğim podcastleri dinleyip kendimle vakit geçirebildiğim anlara da sahiptim. Hatta akşamüstüleri oğlum arkadaşları ile oynarken ebe olduğum zamanlar da oldu. 

Sonra Mayıs ayı geldi ve o uzunca süredir dilediğim hayalime giden yolda bir fırsat çıktı karşıma. Ancak bu fırsat beraberinde bir tercih zorunluluğu da getirdi bana: İzmir’imden ayrılmak. Kariyerime başlarken kendimi illa ki İzmir’de çalışacağım diye kısıtlamış, Sabancı MBA’den sonra hiç İstanbul’da iş kovalamadan İzmir’ime dönmüş biri olarak bu kez “tarihi bir karar” vermek zorundaydım.


Evet bu satırları İstanbul Suadiye’deki evimden yazıyorum. Dolayısıyla yukarıdaki kararın ne yönde çıktığı da belli. Zor oldu, içim çok acıdı, eşimin ve oğlumun üzüldüğünü görmek, bilmek en zoruydu ama profesyonel hayatta yapamadığım o “Poker Face” imajı evime taşıdım, her şey olması gerektiği gibiymiş gibi davrandım. Günler geçti ve Ağustos ayının ortasında bir sabah taşıma firması asansörü balkonumuza kurdu ve eşyalarımız İzmir’den İstanbul’a taşınmak üzere yola çıktı. 2011’de evlenirken girdiğim evimden güzel hatıralarla ayrılırken kuyruğu dik tutmanın, aile babası olmanın gerekliliklerini yerine getirerek sıradaki maceraya odaklanıp ayrıldım. Yeri gelmişken söyleyeyim, lisans ve yüksek lisans için de İzmir’den gitmiştim, ama geri döndüm, bu da evrene mesajım olsun.

İstanbul’da ilk haftalar adeta bir keşif havasında geçti, hafta için akşamları Cadde ve sahil turları, hafta sonları YouTube ve Instagram’dan gördüğümüz güzel semtlerin ziyareti ve yeni mekanlar tanıyarak adaptasyon sürecini geçirdik. Vakalar arttıkça, havalar soğudukça dışarıdan kendimizi çekip eve kapandık. Market alışverişleri küçük kaçamaklar gibiydi. Tabi bir de Salı günleri gittiğim ofis, hem yolları öğrenmeme hem de iş yerindeki yeni arkadaşlarımla kaynaşmama vesile oluyordu. Bahaneyle bizimkiler de biraz bensizliğin tadını çıkarıyordu.

Bu süreçte bir kere de İzmir’e gittik. Taşındıktan yaklaşık 3 ay sonraki ilk ziyaretimizde evimizin kapısına kadar gidip içeri girememek, dışarıdan bakıp bahçesinde yürümek pek bir garipti. Bir kez daha öldürmeyen her acının güçlendirdiğini anlayıp annemin evinde kaldığımız bir İzmir ziyareti sonrası aslında İstanbul’daki evimizi de özlediğimizi hissettik. Eşyalar, alışkanlıklar, düzen bir şekilde insanın bağ kurmasını sağlıyor, bunu da yaşayarak öğrendim.

Evde kalmak, okumak, okuduklarım üzerine düşünüp yazmak, tecrübelerimi videolarla paylaşmak açısından üretkenliğimi arttırırken içerikleri de hızlıca tükettiğim bir dönemi beraberinde getirdi. Neredeyse hiç kapanmayan laptop’umda arka planda podcast niyetine dinlediğim sohbetler, ailece izlenen komedi filmleri ve youtuber’lar yeni normalde  en sık “sosyal”leştiğim arkadaşlarım gibi oldu.

Elimizdekilere şükrederek yola devam etmek, yaşarken değer verdiklerimizle mutlu olabilmek çok güzel ve anlamlı. Umarım 37 yaşımda hayatıma gelen değişikliklerin tadını sevdiklerimle sağlıklı bir şekilde çıkaracağım, güzel hatıralar biriktireceğim, heyecanımı koruyacağım ve arttıracağım “İyi ki”lerle dolu bir yaş yaşarım. E gelsin bakalım yeni yaş…

 

18 Aralık 2020 Cuma

Hiçbir Şey İçin Geç Değildir

 “Bir şeyler yazayım ya şu Cuma akşamı hazır Okan da yatmışken, mis gibi hoparlörden sevdiğim müzikleri de açmışken…“

Kafamda işte bu düşünce varken yine kendimi SAP’de muavin çekerken, o hesabın bakiyesini tutturduktan sonra hadi cevapsız kalmasın şu mail diye cevap yazarken, hemen ardından maile şunu da eklersem şık olur diye intranette politikaları okurken buldum ve yine geç oldu.

Ama ne demişlerdi? “Hiçbir şey için geç değildir”. Bu satırlarda o halde her şey için hazır olanlara gelsin, unutmayın: 0,01>0,00

İşte bu yüzden bugün göstereceğiniz o küçük efor yarın size büyük bir getiri sağlayabilir, yeter ki düzenli olsun.


 

6 Aralık 2020 Pazar

Deneyim Borcu ve Dijital Dönüşümde Rekabette Öne Geçmek

1 Aralık 2020 günü AmCham Turkey / American Business Forum in Turkey tarafından düzenlenen "New Normal: Digital Transformation" serisinin "Know Your Customer" panelinde Philip Morris International Genel Müdürü Filiz Yavuz Diren, Deloitte Digital Türkiye Ortağı Özlem Yanmaz ve IBM Cloud & Cognitive Ülke Lideri Arzu Sözen tüketicilerin şirketlerden beklentileri, COVID-19 pandemisinin dijital dönüşüm ajandası üzerindeki etkisi, yeni paradigma üzerine kurulu iş modelleri, verimlilik ve insan deneyimi denklemi, ekosistem işbirlikleri, veriye dayalı içgörü, bugünün ve yarının bilişsel kabiliyetleri üzerine görüşlerini aktardı.

Müşteriyi gerçekten tanımak demek, müşteri ihtiyaçlarını, beklentilerini ve taleplerini hissetmek ve anlamak demek. Dijital Dönüşümün önemli unsurlarından olan “Müşterilerinizi Tanıyın” konusunun tartışıldığı panel oldukça ilgimi çekerken iki konu özellikle dikkatimi çekti:

İlki, şirketler, müşterileri, çalışanları ve paydaşları ile ilgili anlayışlarını derinleştirerek insanların hayatlarını daha iyi hale getirecek değer önerileri ve çözümler ortaya koyabilirler. Bunun için niyet yeterli değil; davranış trendlerini takip edebilme, veri odaklı içgörü üretebilme ve gerçek zamanlı aksiyon alabilme kaslarına sahip olmak gerekiyor. Şirketim Philip Morris dijital altyapısını geliştirirken veriyi karar alma mekanizmasında merkeze koyarak müşterisini ve onun ihtiyaçlarını karşılayabilecek dijital dönüşümü gerçekleştirerek sektörüne liderlik ediyor.

İkincisi ise, açıkçası daha önce hiç duymadığım “deneyim borcu” kavramı oldu. Deloitte Digital Türkiye Ortağı Özlem Yanmaz panelde deneyim borcundan bahsedince ajandama not alıp konuyu ilk fırsatta araştırdığımda bu kez kendimi yine Deloitte tarafından periyodik olarak yayımlanan Radar yayınındaki bir makalede buldum. Bakın o makaleyi okurken nelerin altını çizmişim:

Dijital teknolojilerin yaşamamızdaki birçok etkileşimi gerçekleştirdiği ve bunca yoğunluğumuz arasında hayatı kolaylaştırdığı muhakkaktır. Fakat insanlar arası bağlantının temel taşlarını da erozyona uğratıyorlar. Dolayısıyla, insani dokunuştan yoksun her dijital iletişim – ister kişisel, ister iş için olsun – bireyleri daha izole, daha yetersiz düzeyde temsil edilmiş, daha doyumsuz hissettirecek.

İvmesine dahi yaklaşmakta zorlandığımız dijital teknolojilerin arzu edilmeyen yan etkilerinden biri deneyim borcu olacak diyor, Deloitte araştırması. Neden derseniz, birçok davranışsal psikoloğun kolayca söyleyebileceği gibi insanlar yarın yapılacak zor bir seçimi bugünden gelecek kolay bir çözüm ile değiş-tokuş etmeye hazırdır. Araştırmalar gösteriyor ki, sosyal medya bizleri birbirimize daha “bağlı” hale getirse de, toplumdan daha izole ve birbirini kıskanan bireyler olmamıza yol açıyor.

Peki, bahse konu deneyim borcunu nasıl düşürebiliriz? Eğer kanun yapıcılar ve regülasyon otoriteleri yeterince hızlı değilse ya da iş yaptığınız endüstri düzenlenen bir alan değilse, insan deneyimini artırarak deneyim borcunu ödemek en doğrusu.

O halde deneyim borcunu nasıl ödeyeceğiz diye soracak olursanız, makale bize 3 yol öneriyor:

  1. Empati ile tasarlamak
  2. İnsan tecrübesine odaklanmak
  3. İnsan ruhu ile bağlantı kurmak

Bunları kısaca açmak gerekirse;

Empati bize şüphesizdir ki perspektif kazandırıyor. Araştırmalar gösteriyor ki kendi değerlerini paydaşlarının değerleri ile hizalayabilen organizasyonlar aynı zamanda en yüksek çalışan ve müşteri tatmin skorlarına da sahip.

Ortak değerler üzerine kapsayıcı insan tecrübeleri inşa eden şirketler bireye daha çok odaklanarak bulundukları endüstride öne çıkıyor.

İnsan deneyimini artırmak noktasında, insan ruhu ile bağlantıyı sağlamak, hem bireysel hem de organizasyonlar düzeyinde bizlerin sorumluluğunda; başarabilen markalar uzun vadenin kazananları olacaklar.

Tüm bunları gözönünde bulundurarak bugün hızlıca düşünülmüş ve tasarlanmış bir teknoloji entegrasyon projesinin, odağında insan olmadan uygulamaya alınmasının, ileride ne kadar vahim sonuçları olabileceği akla geliyor. Dijital dönüşümün odağında insanın olması gerektiği bu kadar açıkken, ben de okuduğum bir HBR makalesinden yola çıkarak, katıldığım bu panelde şöyle bir soru sordum: Sizce bu dijital dönüşüm içerisinde, rekabette geri kalmamak için bireyin hangi “soft skill”lerini geliştirmesi gerekir? 

Soruma aldığım cevabı aşağıda paylaşarak sizleri dijital dönüşüm öykünüz üzerine düşünmeye davet ediyorum.



10 Ekim 2020 Cumartesi

Yeni Pozisyon, Yeni Şehir Hatırası

 Şu aşağıda gördüğünüz fotoğrafın bir hatırası var. Yeni pozisyon için İstanbul’a taşındıktan sonra keyif için Bebek’e gittiğimiz ilk haftasonu çekildi. Bu fotoğrafı çektirirken de özellikle yalnız poz verdim çünkü Şirket içinde yayınlanan online dergimizde pozisyon değişikliklerine yönelik bir duyuru yapılacaktı ve bu kapsamda benden de kısa bir mesaj ve fotoğraf istenmişti.

 Ben de aşağıdaki mesajı ve fotoğrafı gönderdim, dergide de bu şekilde yayımlandı. Hatıra işte:



Sınav Kazandıran Notlara Gösterdiğiniz İlgi İçin Teşekkürler

Bağımsız Denetim sınavlarına hazırlanırken sınava yönelik aradığım gibi bir kaynak bulamayınca ben de sınava çalışırken notlarımı soft ortamda tutup sonrasında Google Play Kitaplar’da yayımlamıştım. Öyle reklam, tanıtım, sponsorlu içerik gibi pazarlama faaliyetlerine girmeden, sadece youtube’da nasıl bağımsız denetçi olduğumu anlattığım videonun içinde bahsetmiştim. Ancak sınava hazırlanan adaylar benim gibi kaynak bulma sıkıntısı çekiyor olacaklar ki organik bir şekilde elektronik kitaplar kendi talebini yaratmış. Bugün baktığımda son 12 ayda 3 kitabın indirilme sayısı 8,728 adedi bulmuş.



Bu adedi daha iyi yorumlayabilmek için ülkemizdeki kitap satış adetlerine şöyle bir bakayım dedim. Geçtiğimiz yıl, yani 2019 yılında internette en çok kitap satan kitapyurdu’nun yıllık satış verilerine göre 27 bin adet satan bir kitap (efsanevi “Kürk Mantolu Madonna”) ilk 10’a girebiliyor. Bu açıdan baktığımda amatör ruhla, sadece birilerine fayda sağlamak için hazırlanmış kitaplarımın satış verileri hiç de fena değil.

KitapYurdu'ndan 2019 yılında en çok satılan 10 kitap ve satış adetleri

Konuyu bu açıdan değerlendirdiğimde, kendi çabalarıyla birşeyler yazıp ölümsüzleştirmek isteyen, bunu yaparken de okuyucuya ulaşmak isteyen amatör ruhlu yazarların bu mecra sayesinde önünün ne kadar açık olduğunun altını çizmek isterim. Ben yaptıysam, siz de yapabilirsiniz.

Yeri gelmişken Nasıl Bağımsız Denetçi olduğumu merak edenlerle yazılı ve görsel içeriğimi paylaşmak isterim.


https://volkanyorulmaz.blogspot.com/2019/11/nasl-bagmsz-denetci-oldum-kgk-bagmsz.html

Kitapları edinmek isterseniz aşağıdaki linklere tıklamanız yeterlidir.

Sınav Kazandıran Bağımsız Denetim Notları

https://play.google.com/store/books/details/Volkan_Yorulmaz_S%C4%B1nav_Kazand%C4%B1ran_Denetim_Notlar%C4%B1?id=IAV7DwAAQBAJ&hl=tr

Sınav Kazandıran Muhasebe Standartları Notları

https://play.google.com/store/books/details/Volkan_Yorulmaz_S%C4%B1nav_Kazand%C4%B1ran_Muhasebe_Standart?id=hgZ7DwAAQBAJ&hl=tr


26 Eylül 2020 Cumartesi

Siren Kafa'nın Hikayesi

Dün sabah Okan kendi özgün siren kafa hikayesini anlattı. Yaratıcılığını konuşturduğu hikayesini önce benim kağıda yazmamı istedi, yazdım. Ardından bilgisayara aktardım. Bu sabah da hikayeyi sesli okuyup kaydettim.

Ben hikayeyi kaydederken O da lego'dan siren kafa yaptı.

Okan, hikayemizden bir enstanteneyi lego ile hayata geçirdikten sonra ben de fotoğraflarını ve videosunu çektim. Hem keyifli bir haftasonu aktivitesi, hem yaratıcılık etkinliği, hem de hatıra oldu. Güzel şeyler paylaştıkça büyür diyerek paylaşıyorum, hem blog’da hem de youtube’da. 



Ormanda gezen adam bir tabela görür. Tabelada “Siren kafayı yakalayan 100.000$ alır” yazmaktadır. Adam ormanda biraz daha ilerlediğinde bazı sesler duyar: vi yu vi yuu vi yuuu….

O sese doğru gitmeye başlar. Koşarken aniden durur ve saklanır. Siren kafa karşısındadır. Siren kafa onu görür ve yakalamaya çalışır.

Adam bir köprüye doğru koşar. Bu köprü yıkık, eski bir köprüdür. Adam köprüden atlar. Ve ardından yere düşerek ölür. Siren kafa da adamı “afiyetle” yer. İşte hikayemiz böyle başlar…

Siren kafanın adamı öldürdüğü haberi köyde hızlıca yayılır ve köylüler hem korkar hem de siren kafayla savaşmak ve onu öldürmek için hazırlıklar yaparlar.

Köylülerden bir adam televizyon izleyip uykuya dalmak üzereyken bir son dakika haberi yayınlanır. Haberde bir siren kafanın ormanda dolaştığı, bir adamı yediği anlatılmaktadır ve halkın tek başına ormanda bulunmaması istenmiştir.


Haberi duyan adam arkadaşlarını aramaya başlar. Herkes siren kafayı merak ederek endişelenir. Endişe yerini cesarete bırakır ve siren kafayı öldürmeye karar verirler. Silahlarını ve yemeklerini alarak ormana giderler. Ormanda drone uçurmaya başlarlar. Drone’un kamerası birden karıncalanır, hiçbir şey görünemez. Drone’un çekim yaptığı yere gitmeye başlarlar. Oraya gidip saklansalar mı, yoksa saklanmasalar mı?

Eğer saklanırlarsa, siren kafayı yenemezler çünkü onunla savaşmadıkları için canını azaltamazlar. Bu sebeple siren kafayı öldürmek daha zor olur.

Eğer saldıran kişiler siren kafaya direk atak yaparlarsa siren kafa onları etkisiz hale getirir. Bu sebeple iyi bir plan yapmaları gerekmektedir.

Çember taktiği uygulamaya karar verirler. Siren kafanın çevresindeki ağaç ve kayaların arkasına bir çember oluşturacak şekilde saklanırlar. Daha sonra adamlardan biri siren kafanın dikkatini çekmek için taş atar. Siren kafa sinirlenir ve taşın geldiği yöne gider. Etrafını çevreleyen çemberdeki insanlar siren kafaya doğru ilerleyerek çemberi daraltır ve hepsi aynı anda siren kafaya kendi silahlarıyla saldırırlar.

Siren kafa hazırlıksız yakalanmıştır. Neye uğradığını şaşırır, kaçmak için zıplar, çemberin dışına çıkar ve hızla kaçar. Adamlar onu biraz kovalar ancak siren kafa çok hızlıdır ve gözden kaybolur.

Yaklaşık bir ay sonra, avlanmak için köyden ormana giden adamlar yine o sesi duyarlar: vi yu vi yuu vi yuuu… Tahmin ettiğiniz gibi bu siren kafanın sesidir.



Siren kafaya saldırmak için bu yeni bir fırsattır. Bu kez ağ taktiğini kullanmaya karar verirler. Avcılık için yanlarında getirdikleri ağdan faydalanarak siren kafayı yakalamak için plan yaparlar. İçlerinden biri siren kafadan habersizmiş gibi onun görebileceği şekilde yürür. Onu gören siren kafa yaklaşır. Aynı anda diğer adamlar da siren kafayı çevreler. Ve doğru zaman geldiğinde ağı siren kafanın üstüne atarlar.

Siren kafanın boyu çok uzun olduğu için atılan ağ onun tam üzerine gelmez, ayaklarına ve ellerine dolanır. Dengesini kaybeden siren kafa yere düşer. Panikler ve daha çok ses çıkarır: vi yu vi yuu vi yuuu… Çıkardığı sesler köye kadar gitmiştir. Canını kurtarmak için son bir hamle ile ayağa kalkar.

Soru zamanı: Taş taktiğini mi, kale taktiğini mi kullansınlar?

Taş taktiğinde ağacın üstünden bir kaya atarlar ve siren kafanın kafasını vurarak onu bayıltmayı hedeflerler.

Kale taktiğinde ise siren kafanın çevresine hızlıca kale inşa ederler ve onun kaçmasını engellemek için topluca saldırmayı hedeflerler.


Taş taktiğini seçerler ve siren kafanın kafasına kayayı atarak onu öldürürler.

Artık köylerinde siren kafa tehlikesinden kurtulmuş bir şekilde, mutlu mesut yaşarlar. Bunu kutlamak için örümcekli bir parti düzenlerler. Bu onların en mutlu günlerinden biridir.

Peki siz bu siren kafa hakkında daha çok bilgi elde etmek ister misiniz? Öyleyse on iki yıl önceye dönelim. O zamanlar bir tane bilim adamı varmış. Bu bilim adamının hobilerinden biri heykel yapmakmış.

Boş vakitlerinde T şeklinde ruh bloklarından büyük bir heykel yapmış. Tam ortasına bir komut bloğu koymuş. Ardından komut bloğuna siren kafayı canlandırması için komut girmiş. Sonra 2 tane Steve kafası almış. Birini T şeklindeki bloğun sağına koymuş ve kafasını da sağa çevirmiş. Diğerini de soluna koymuş ve sola çevirmiş. Son çevirme işleminin hemen ardından siren kafa canlanmış ve o tanıdık sesi çıkarmış: vi yu vi yuu vi yuuu…Kontrolden çıkarak bilim adamını terk etmiş, ormanın derinliklerine ilerlemiş.

 

Tamamen hayal ürünüdür…

3 Eylül 2020 Perşembe

Dijital vs İnsan Dokunuşu

 Bugün Şirket içinde düzenlenen ve her bölümden bir kişinin davet edildiği, bir başka deyişle seçilerek kabul edildiğim bir toplantıya katıldım. Hakikaten keyifli bir kahve sohbeti yaptık ve gündemi, içinde bulunduğumuz dönemi değerlendirdik. 

COVID sonrası değişen “Tüketici Davranışları ve Dijital Pazarlama Trendleri” konulu sohbet toplantısında gözlemlerimizi, hissettiklerimizi ve beklentilerimizi konuştuk. Konuşulanlardan kendim için aldığım en önemli not şu oldu:

Ortamın gerekliliği dijitali öne çıkarsa da insan dokunuşu göz ardı edilemez.

Bakalım yeni normalde daha neler öğreneceğiz?




1 Ağustos 2020 Cumartesi

Kendine İyi Bak Torbalı

Madem bir süre Torbalı’ya gitmeyeceğim, bu fotoğraf burada son hatıra olarak kalsın. 10 yıllık Torbalı maceram 2010 yılında PwC’den ayrılıp GM’de çalışmamla başlamıştı. Opel’de çalışırken yolun karşısındaki Philip Morris’e bakıp Mümin’e “bir gün burada çalışacağım…” dediğim günlerin ardından 1 Ağustos 2013’te hayalim gerçek olmuştu. Bu tarihten 7 yıl sonra, bu kez kişisel eşyalarımı toplamak için geçtiğimiz hafta fabrikaya gittim. Alelacele çekilmiş bu fotoğraf dolu dolu geçen yılların ardından bir dönemin kapanışı olsa da aynı amaç uğruna yola devam…

21 Temmuz 2020 Salı

İmza Yetkisinden Fazlası

Bu paylaşımı yapıp yapmamak konusunda biraz çekince yaşadım, belki yüksek egolu olduğum düşünür, bir başka deyişle görgüsüzlük yaptığım ya da hava attığım şeklinde yorumlanır diye çekindim ama günün sonunda burası benim alanım, benim hatıralarım ve deneyimlediklerim için bir alan diye düşündüm. İşte bu sebepten aşağıdaki resmi koydum.

Geçtiğimiz günlerde şirketimde imza yetkilisi oldum. 2007’den bugüne yaklaşık 13 yılı geride bıraktığım beyaz yakalı hayatımda hep imza alan, imza sirkülerinde adı olanları kovalayıp onların müsait anlarında elimdeki belgeyi imzalatmaya çalışan biri olarak, belki küçük ama önemli bir gelişme.

Umarım bu yetkiyi nice faydalı işler için kullanırım.


14 Temmuz 2020 Salı

My Drink: Volky’s in the Kitchen

I am not a type of man who spends a lot of time in the kitchen but this morning I was in the kitchen for a special event.

When I receive the below invitation, I started to make some Google and Instagram searches to see what I can prepare as a drink in my own way. After all, I have my own recipe and own drink. It includes:

  • Sour Cherry
  • Black Mulberry Essence
  • Soda
  • Lemon

 How did I make my special drink? Here it is: 

Don’t forget, always serve it cold!

 

And I enjoyed my drink during an online team meeting. Really nice experience!

 

The tempting invitation:


Dear Colleagues,

 

When life gives you lemons, make lemonades!

This is a proverbial phrase used to encourage optimism and a positive can do attitude in the face of challenging moments. Lemons suggest sourness, making lemonade is turning them into something positive. Let’s try to make the best of every situation.

 

When: Tuesday July 14th , 11:00 am Lausanne Time

Dress Code: Summer Cocktail T-shirt/blouse in one of the color: Blue, Green, Red, Yellow or Orange with a matching color cocktail

What: Prepare to share the recipe of your cocktail to allow colleagues to vote for you

Prizes: 3 secret prizes will be delivered to the winners by August 15th

 

See you soon nicely dressed & smiley.


29 Haziran 2020 Pazartesi

İlklerin Ayı Biterken

Havalimanında kendimle baş başa kalmayı ve hislerimi yazıya dökmeyi sevdiğimden daha önce yine burada bahsetmiştim. Bugün yine öyle bir gün. Korona günlerinin başında onca içerik ürettikten sonra kariyerimdeki değişiklik sürecine girmemle beraber yazmamaya, üretmemeye, paylaşmamaya başlamıştım. Belki yoğunluk, belki kendi iç dünyama çekilme belki de gözden uzak olup nazardan korunmaydı bu, her neyse bugün bu detoksa bir ara verip paylaşım yapacağım.

Nasıl yapmayayım, insan hayatında kaç kere ev sahibi olur ki? Evet, bugün ben yatırım için değil oturmak, yaşamak için kendi evimi satın aldım. Şu an solumdaki sırt çantamda kendi adımı taşıyan bir tapu senedim var. Yanlış olmasın, sadece bir kağıt parçası değil, e-devlete girdiğimde de tapum artık üzerimde çıkıyor. Bu kadar görgüsüzlük yeter deyip hislerime döneyim.

Mayıs ayı heyecanlıydı, yeni pozisyon için görüşme, önce İzmir için teklif alma, ardından teklifin İstanbul olarak yenilenmesi derken yaşadığım zorlu karar anı hayatımın geri kalanının seyrini pek tabi ki de direkt olarak etkileyecek. Umarım hakkımda hayırlısı olur. Bu süreçte aile olmanın, onların desteğini almanın, varlıklarını arkamda hissetmenin önemi ve değeri benim için çok anlamlıydı. İyi ki varlar…

Haziran ayı ise yeni iş ve yeni hayat için atılan ilk somut adımlarla çok hızlı geçti. Bir yandan adını ilk kez duyduğum sistemlerden raporları gönderirken bir yandan da sahibinden.com’da görüp heyecanlanıp yerinde görmek için gittiğimiz ilk evi almaya karar verip, hayatımdaki ilk kredi başvurumu yapmam ile bu ayın kod adı ilklerin ayı oldu.

Bakalım önümüzdeki kısa ve orta vadede neler olacak? Bu uyum, adaptasyon ve dönüşüm süreci nasıl geçecek bekleyip, yaşayıp göreceğiz. Her şeyin hayırlısı...

Not: Bu yazıyı arka fonda Yalın’dan “İstanbul Benden Büyük Onla Başa Çıkamam” eşliğinde dinlemeyiniz.


25 Mayıs 2020 Pazartesi

Philip Morris Yeni Normali Planlıyor

Severek çalıştığım şirketim Philip Morris pandemi döneminde biz çalışanlarını gerçekten değerli hissettirdi ve bu da şirketimize olan bağlılığımızı perçinledi. Hher ne kadar aşağıdaki içerikte İnsan Kaynakları Direktörü title’ı ile anılsa da İnsan ve Kültür Direktörümüz Iryna Vladimirova şirketimizin şimdilerde yeni normali planladığını belirtirken bir yandan da salgın ile mücadele esnasında atılan adımlardan bahsetmiş. Belki yıllar sonra bugünler bir şekilde unutulur diye buraya kaydedip en azından kendim için saklamak istedim. "Güzel günler yakın, meşaleleri yakın!"

 

“Yeni Normali Planlıyoruz”

Çağdaş dünyanın ilk kez karşılaştığı Covid-19 salgını, iş dünyasında çalışma koşullarının yeniden düzenlenmesine yol açtı. Önce iş tanımı gereği evlerinden çalışabilecek konumda olan milyonlarca çalışan iş süreçlerini evlerinden yönetti. Firmaların insan kaynakları birimleri söz konusu çalışanlar için bu süreçte yoğun çaba harcayarak evlerin ofise dönüşmesini sağladı. Çalışanların bilgisayarlarına özel programlar yüklendi, internet paket kapsamları genişletildi, günlük iş akış planları yenilendi. Evlerin bir köşesi ofise çevrildi.

Yaklaşık 2 aydır süren bu dönemin ardından gelen ‘yeni normal dönemi’ için firmaların insan kaynakları birimleri artık ofise dönüşün yol haritasını çiziyor. Ancak bu yeni dönem eski günlere hiç benzemeyecek. Salgın riski sıfıra inmediği için ofislerde ‘bulaş’ ihtimalini en aza indiren uygulamalar hayata geçecek. Salgın sürecinde neler yapıldığını ve yeni dönemde neler yapılacağını Philip Morris/ Sabancı İnsan Kaynakları Direktörü Iryna Vladimirova anlattı.

 

Evde çalışma sürecini nasıl yönettiniz?

En üst düzeyde tedbir alacağız ve çalışanlarımıza tam destek vereceğiz diyerek başladık sürece. Süreci iki aşamalı değerlendirdik. Birinci aşama eve geçiş, ikinci aşama ise evde sağlıklı çalışma ortamının oluşturulması. Biz uzaktan çalışma sürecini çok erken bir aşamada başlattık. Şirketimizin uzun süredir sahip olduğu dijitalleşme vizyonu ve kuvvetli dijital altyapıları, bu geçişi rahat yönetmemizi sağladı. Ayrıca Philip Morris/Sabancı olarak, istihdama destek olmak ve hiçbir çalışanının salgından ekonomik olarak olumsuz etkilenmemesi için bu dönem boyunca işten çıkarmama garantisi verdik. Çalışanlarımızın içinde bulundukları sürece ekonomik olarak rahat uyum sağlamaları için maaş ödemelerini erkene çektik. Öğlen yemeği yardımı ve aile fertlerini kapsayacak şekilde maske, dezenfektan ve eldivenden oluşan hijyen kitlerini çalışanlarımıza temin ettik. Bu uygulamalar ile salgın döneminde ortaya çıkabilecek dezavantajları sıfıra indirmeye çalıştık.

 

İş tanımları gereği evde çalışamayan personele nasıl destek oldunuz?

Çalışanlarımızın sağlığı ve güvenliği her zaman olduğu gibi bugün de en önemli önceliğimiz. Türkiye’nin diğer ülkelere göre salgın krizi ile geç karşılaşması ve uluslararası bir firma olmamız süreci rahat yönetmemizi sağladı. Globaldeki tüm öğrenimleri, erkenden ve planlı bir şekilde uygulama imkanımız oldu. Tüm ofislerimizde ve fabrikada T.C. Sağlık Bakanlığı’nın 2019-nCoV Hastalığı Rehberi’ne göre ve şirketin ‘İş Güvenliği Uzmanları’ tarafından oluşturulan plan çerçevesinde koronavirüs (COVID-19) salgınına karşı en üst seviyede önlemler aldık. Çalışanların hijyen ve mesafe kurallarıyla ilgili eğitilmesi ve uygulamaların ayrı bir birimimiz tarafından denetlenmesi çok önemli oldu. Ayrıca, Devlet Kurumları tarafından fabrikamızda yapılan incelemelerde de Covid 19 tedbirlerine tam uyulduğu, sağlık ve iş güvenliği önlemlerinin üst düzeyde olduğu tespit edildi.

 

Uygulamanız iki aşamalı demiştiniz, ikinci aşamada neler yaptınız?

İkinci aşama ise personelimize yaşamsal alanlarda, psikolojik anlamda ve ihtiyaç duydukları noktalarda destek olmak yer aldı. Bu amaçla tüm çalışanların faydalanacağı bir destek platformu oluşturduk. Bu platform üzerinden psikolojik danışmanlık, hukuki bilgilendirme, Covid-19’dan korunma tedbirleri ve daha birçok konularda destek sağladık. Sağlık sigortası kapsamını genişlettik. Ayrıca intranet sayfası üzerinden T.C. Sağlık Bakanlığının bilgilendirmelerini, uzaktan çalışmaya yönelik tavsiyeleri, beden sağlığını korumaya yönelik yönlendirmeleri düzenli olarak paylaştık.

 

Planlarınızı hayata geçirirken başarı oranınız ne oldu?

Başarı kriteri işlerin en az sorunla ilerlemesi ve çalışanlarımızın memnuniyeti ile ölçülebilir. Bu süreci başarılı bir şekilde yönetmenin olmazsa olmazı çift taraflı kesintisiz iletişimi sağlamaktı, biz de öyle yaptık. Bir yandan biz bilgilendirmelerimizi yaparken diğer yandan çalışanlarımızın ihtiyaçlarını anlamak ve geri bildirimlerini duymak için platformları hazır ettik. Bunlardan biri, şirket içi anket çalışması oldu. Sevinerek söylüyorum ki, anket sonuçlarına göre çalışanlarımızın neredeyse tamamı, şirketin çalışanlarını önemsediğini ve salgın döneminde alınması gereken bütün önlemleri aldığını düşündüklerini ifade ediyor. Yaptığımız tüm çalışmaların, çalışanlarımıza güvenli bir ortam sağlaması ve herkesin endişelerinin doğal olarak arttığı dönemde çalışanlarımızın memnun olması tabii ki en büyük başarı kriterimiz.

 

Artık tekrar ofislere dönüş konuşuluyor. Bunun için hazırlıklara başlandı mı?

İlk başta evlerdeki çalışma ortamının hazırlanması için çok vakit yoktu, hızlıca karar alındı ve belki de evden çalışma düzenine geçen ilk şirketlerden biri olduk. Dünyanın farklı yerlerindeki organizasyonlarda elde edilen deneyim çok hızlı olarak paylaşıldı. Bu bilgi akışı hızlı aksiyon almamızı sağladı. Şimdi yine aynı bilgi akışından faydalanarak, zaman avantajını da kullanarak ofislere, iş yerlerine döneceğimiz günler için plan yapmaya başladık. Hiçbir acelemiz yok, tüm çalışanlarımız için yine en doğrusunu yapacağız. Ama tabii ki planlar yapmaya, salgın riskine karşı çalışma şartlarını yeniden oluşturmak için gerekli adımları atmaya başladık.

 

Yeni çalışma şartları neler olacak?

Yeni şartlar; resmi yönlendirmelere göre şekillendirilerek, iş güvenliği uzmanlarımız ile birlikte çalışılarak oluşturuluyor. Fabrika alanlarında iş tanımları gereği çalışmaya devam eden arkadaşlarımız için bu değişiklikleri hayata geçirmiştik. Benzer önlemleri ofis alanlarımız için de hazırlıyoruz. Burada öncelikli olarak çalışanların bilgilendirilmesi yer alıyor. Çalışanlara oluşturduğumuz destek platformu üzerinden gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz. İş yerinde, yolda nasıl davranmaları gerektiğini, nelere dikkat etmeleri gerektiğini paylaşmaya devam edeceğiz. Bunların dışında servisler, çalışma alanları, yemekhaneler, kafeteryalar salgın riskine göre yeniden düzenleniyor olacak. Örneğin ofis alanlarındaki masalar mesafeli olacak, oturma düzenleri yeniden belirlenecek, ofiste olunsa dahi aynı mekanda toplantılar yapılmayacak. Yemekhane ve kafeteryalarda da oturma düzenleri değiştirilecek, yan yana oturma dönemi bitecek. ‘Yeni normal’ için planlarımızı yapmaya yine erkenden başladık ama ofise dönüş için de bir acelemiz yok.

10 Mayıs 2020 Pazar

Privacy Risks We Often Overlook

More people are now aware of the risks that the internet can bring – especially for our data and privacy. To that end, we are putting more effort into staying safe online.

However, the scourge of internet data breaches and hacks are yet to take a back seat.

This is mostly because we are not focusing on the small things that could well become big problems later. That is what we hope to focus on in this piece.

 

#1 Incognito Mode

An incognito mode of browsing promises to allow you to surf the web without worrying about having your history logged in the browser. This mode of browsing will also eliminate cookies from the browser so that you don’t have them tracking you. 

What you don’t know is that your internet service provider (ISP), office, school, or any other establishment may still see what you are doing on their network. While the data won’t be saved locally on the computer, these people can access it remotely.

The only way to truly browse the internet anonymously and not have your data tied back to you is with a secure VPN. Since this software will route your internet data through different IP addresses and servers, other parties will not be able to see what you are doing on the network.

 

#2 Public Wi-Fi networks

Even if you had the strongest password in the building and use different passwords for different accounts, a public Wi-Fi network may immediately expose your privacy.

On the scale of network encryption, public Wi-Fi is on the lowest rung of that ladder. They only come with basic security protocols which makes them a haven for hackers.

When you connect to one of these networks, it becomes easy for hackers to snoop around your data stream and hijacks conversations. This is referred to as a man-in-the-middle attack. They can even install malware on your device via the public Wi-Fi network.

 

#3 Google tracking purchases

It recently came to light that Google has been tracking all that we have been buying on the internet. They did not just get the idea to start doing so too since some people had their records stretch back as far as five years.

This tells you that they might even be collecting other kinds of data on us which we have not come to find out yet.

When confronted, the company claimed to only be helping internet users aggregate their purchases over time. Knowing how data-hungry Google is, though, we don't think anyone believed that claim for a moment.

Consider tweaking your Google privacy settings to ensure they are not collecting any data which they don’t have any business with.

 

#4 Voice Assistants

Voice assistants have come to change the way we interact with the hardware in the home. Leveraging the internet of things, we can use these devices to turn on/ off the light, music, set the ambiance, text someone, look something up on the internet, or even make an online purchase.

To use them will usually require a wake phrase – such as ‘OK Google’ for the Google Home accessories.

What if we told you, though, that these devices are quietly listening in on you – and you didn’t even need to have said the wake phrase for that to happen?

Google was caught out on this, and they have claimed the snippets of conversations that they gather is to improve the service of their products.

 

#5 Your Turn

This list has shown that there are a handful of small things that impact the state of our data privacy and security more than we know. Which one have you also found out for yourself in the past? Share with us in the comments – and hear others speak of their experiences too.

25 Nisan 2020 Cumartesi

Adidas Ultraboost Ayakkabı Tüketici Hakem Heyeti Kararıyla Nasıl Değiştirilir?

Bu kez her zamankinden farklı bir şey yapıp direk benim başımdan geçmeyen ancak arkadaşımın başından geçen, benim de gözlemlediğim bir müşteri deneyimi ile ilgili bir içerik hazırladım. Konu ucundan tüketici hakları ile ilgili olunca olaya ben de müdahil oldum ve bakın neler tecrübe ettik:


Haklı Tüketicinin Fendi Adidas'ı Yendi

Geçtiğimiz 2019 yılı Mart ayında iş yerinden bir arkadaşım İzmir’deki Yalı Spor mağazasından Adidas’ın Ultraboost modeli ayakkabısından satın almıştı. Etiket fiyatı 1.000 TL olan bu ayakkabı kampanya ile yarı fiyatına düşmüştü ve o günün şartlarında yine de göreceli olarak “pahalı” bir ayakkabıydı. Ayakkabıyı genelde günlük kullanımda ofiste kullanmasına rağmen bir süre sonra içindeki astarında yırtılma sebebiyle kullanamayacağını fark edip Yalı Spor’a başvurdu. Yalı Spor ayakkabıyı alıp Adidas Spor Malzemeleri Satış ve Pazarlama A.Ş.’ye gönderdi, aradan geçen bekleme süresinden sonra hayal kırıklığı yaratan bir cevap geldi.


Adidas, hasarın kullanım sırasında karşılaşılan dış etkenlerden kaynaklandığını belirten bir cevap ile ürününün arkasında durmayarak en kolay yol olan tüketicide hata bulma yöntemini tercih etmişti. Arkadaşım bana bu olaydan bahsettiğinden e-devlet üzerinden Tüketici Hakem Heyetine konuyla ilgili başvuru yapabileceğini söyledim. Başta bu süreçlerin prosedürleriyle uğraşmaktan çekinen arkadaşımı aslında sürecin oturduğu yerden kolayca yönetilebileceğine ikna ettim ve elimizdeki belgeleri tarayıp Hakem Heyetine elektronik ortamda başvuruyu birlikte yaptık.


4 Eylül 2019 tarihinde konuyu detaylarıyla ifade edip Yalı Spor’dan satın alınan ayakkabının fatura örneği ve Adidas’tan gelen olumsuz cevabı gösteren yazının kopyasıyla online başvuruyu tamamladık. Ardından arkadaşım bilirkişi tarafından ayakkabının incelenmesi için davet edildi. 5 Ekim 2019 tarihinde Yarım günlük bir izinle bilirkişi incelemesi de tamamlandı. Sonrasında 28 Ekim 2019 tarihinde Yalı Spor’un savunması Heyete iletildi. Hakem Heyeti’nin Karar Tutanağı’ndan öğrendiğimize göre, Yalı Spor da Adidas gibi “tüketicinin özensiz kullanımı sonucu şikayet konusunun oluştuğunu” savunmasında belirtmiş. Bir başka deyişle, Adidas gibi onlar da sattıkları ürünün arkasında durmamışlar. Bu aşamaları takiben 16 Aralık 2019 tarihinde Tüketici Hakem Heyeti kararını verdi.


7 Ocak 2020’de gönderilen kararda ürünün yenisi ile değişiminin kabulüne karar verildi. 


Şimdi gelin hep beraber geçmiş yıllarda tüketici hakem heyetlerine ne kadar başvuru yapılmış, bu başvurulardan nasıl sonuçlar çıkmış, istatistiklere bakıp büyük resmi görmeye çalışalım.


Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, tüketici hakem heyetlerine 2019'da 545 bin 237 başvuru yapıldığını ve 546 milyon 50 bin 537 liralık uyuşmazlığın değerlendirildiğini ifade ederek, alınan kararların yaklaşık yüzde 61'inin tüketici lehine sonuçlandığını bildirdi.


Pekcan, tüketici hakem heyetlerinin, tüketiciler ile satıcı ve sağlayıcılar arasında oluşan uyuşmazlıkları, mahkemeye yansımadan, masrafsız, hızlı ve kolay bir şekilde çözüme bağladığını söyledi.


Heyetlerin, kurulduğu 1995'ten bugüne kadar geçen sürede, 14 milyondan fazla başvuruyu karara bağlayarak hem yargının üzerinden önemli bir iş yükünü aldığını hem de tüketicileri haklarını arama konusunda cesaretlendirdiğini dile getiren Pekcan, heyet kararlarıyla tüketicilerin mağduriyetlerinin önüne geçildiğini ifade etti.


Tüketicilerin olası mağduriyetlerini önlemek için hem tüketicileri hem de tacirleri tüketici hakları konusunda bilgilendirdiklerini anlatan Pekcan, "Vatandaşlarımızın tüketici haklarıyla ilgili bilinç düzeyini artırmak adına her türlü aracı ve platformu kullanıyoruz. Kamu spotları yayınlıyor, kitapçık, afiş ve broşürler basıyor, sektörle ve tüketici örgütleriyle toplantılar, çalıştaylar ve seminerler gerçekleştiriyoruz." diye konuştu.


Pekcan, tüketicilere çağrıda da bulunarak, haklarını ararken bilinçli ve cesur olmaları ve haklarını aramaktan imtina etmemeleri gerektiğini kaydetti.


Ürün ve hizmet bazında değerlendirildiğinde 2019 yılında tüketicilerin, tüketici hakem heyetlerine en çok 70 bin 698 başvuru ile ayakkabı konusunda başvurduklarını anlatan Pekcan, bu grubu 62 bin 110 ile cep telefonu, 41 bin 707 ile kredi tahsis ücreti (dosya masrafı), 31 bin 547 ile kredi kartı üyelik ücreti, 25 bin 157 ile internet abonelikleri uyuşmazlıklarının izlediğini söyledi.


Sektörel dağılıma bakıldığında ise 2019’da 265 bin 431 başvuru ile perakende ticaretin ilk sırada yer aldığını ifade eden Pekcan, bu sektörü 122 bin 659 ile finansal hizmetler, 71 bin 558 ile abonelik hizmetleri, 19 bin 417 ile ulaşım, sağlık, eğitim hizmetleri, 5 bin 682 ile turizm hizmetlerinin takip ettiğini bildirdi.



Tüketici hakem heyetlerine yönelik hukuki, fiziki ve teknik çalışmalar yürüttüklerini de belirten Pekcan, bu faaliyetler sonucunda 2019'da ortalama karar alma süresini, yasal süre olan 6 aydan yaklaşık 3 aya düşürdüklerini kaydetti.


Bakanlık bünyesinde oluşturdukları "Alo 175 Tüketici Danışma Hattı" ile tüketicilerin karşılaştıkları sorunlara çözüm yolları sunduklarına da işaret eden Pekcan, söz konusu hatta tüketicilerin insan sağlığı, can ve mal güvenliği açısından risk taşıyan ürünleri ve firmaları ihbar edebildiklerinin altını çizdi.


Pekcan, vatandaşlara 2017 yılında tüketici hakem heyetlerine e-devlet üzerinden başvuru imkanı sağladıklarını, 2018'de e-Devlet üzerinden tüketici hakem heyetlerine 97 bin 791 başvuru yapıldığını hatırlattı.


Başvuru sayısının 2019’da 137 bin 731'e ulaştığını ve toplam başvuruların yaklaşık yüzde 25'inin e-Devlet üzerinden gerçekleştirildiğini ifade eden Pekcan, "e-Devlet üzerinden başvuru kolaylığı, vatandaşlar tarafından her yıl daha fazla benimseniyor. Hem tüketiciler hem iş erbabı hem de ihracatçılarımızın iş ve işlemlerini kolaylaştırmak için Bakanlık sistemlerindeki teknolojik altyapıyı sürekli iyileştiriyoruz." dedi.

12 Nisan 2020 Pazar

Podcast: Bağımsız Denetim ve Bağımsız Denetçilik Üzerine

Merhabalar,

Bugün sizlere bağımsız denetçi ünvanı almış biri olarak biraz kendimden bahsedip, bağımsız denetçilik mesleği, sorumlulukları ve bu mesleğin geleceği ile ilgili öngörülerimi aktaracağım. Bu kaydı bloğumda ve youtube’da “Nasıl Bağımsız Denetçi Oldum?” adlı içeriğe erişip benimle üniversitedeki projesi için temasa geçen Büşra Arslan için kaydediyorum ancak ilgili içerikler pek çok kişi tarafından okunduğu, izlendiği ve üzerine sorular geldiği için bu kaydı podcast olarak kaydedip ardından farklı mecralarda da paylaşacağım. Yeri gelmişken, Kamu Gözetim Kurumu tarafından düzenlenen Bağımsız Denetçilik sınavlarına yönelik ders notlarımı ücretsiz olarak Google Kitaplar’da yayımladım. Dilerseniz Google Kitaplar’da "Volkan Yorulmaz" diye aratarak erişebilirsiniz. Kitaplarımın adları

  • Sınav Kazandıran Denetim Notları
  • Sınav Kazandıran Muhasebe Standartları Notları

Gelelim sorulara ve yanıtlarıma…



1-Kendinizden bahseder misiniz (okuduğunuz okullar aldığınız eğitimler gibi), hangi şirkette çalışıyorsunuz şimdiye kadar çalıştığınız şirketler? 

2005 yılında Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olup, aynı yıl Sabancı Üniversitesi’nde MBA programına dahil oldum. Bu yüksek lisans programı ile farklı disip­linlerden ve kültürlerden insanlarla bir araya geldim, iş hayatına yönelik yoğun bir programın içerisinde kendime yer buldum. Uluslararası ilişkiler eğitiminde al­dığım sözel ve teoriye yönelik derslere göre daha çok uygulamaya yönelik ve takım çalışmasına yönlendiren program içeriği zorlayıcı ancak ge­lişim için kesinlikle çok faydalı oldu.

Yüksek lisansın ardından PriceWaterhouseCoopers (PwC) adlı bağımsız denetim firmasında çalışmaya başladım. PwC’nin İzmir ofisinde Vergi Departmanında 3 yıl çalışıp Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavir ünvanına alıp SPK’nın düzenlediği sınavı da geçerek Sermaye Piyasası Fa­aliyetleri İleri Düzey Lisansı’nı alarak ekip şefi (Senior As­sociate) pozisyonuna yükseldikten sonra şirketten ayrılmaya karar verdim. Erken yaşta SMMM ruhsatı ve SPK lisansı aldıktan sonra masanın diğer tarafını deneyimlemenin zamanı geldiğini düşündüğüm için General Motors’ta (Opel Türkiye) karşıma çıkan kariyer fırsatını değerlendirdim.

General Motors Türkiye’de Genel Muhasebe bölümünde çalışmaya, PwC’de denetlediğim vergi beyannameleri ve finansal tabloları artık hazırlayan kişi olarak görev yapmaya başlamıştım. Kısa bir süre sonra İç Denetim Koordinatörlüğü’ne getirildiğimde bu kez denetçi kimliğini de kullanacağım bir rol elde etmiştim. General Motors’ta görev yaptığım üç yıl içerisinde hem farklı departmanlarla hem de farklı dış paydaşlarla çalışmak bana iş yapış şekli açısından önemli yetkinlikler kazandırdı. Bununla beraber, kariyerime bir de üretim tecrübesi katmayı hedeflediğim için 2013 yılında Philsa Philip Morris Sabancı’da Genel Muhasebe ve Vergi Analisti olarak çalışmaya başladım.

Kariyerimde yeni bir sayfa açarken çok uluslu bir üretim firmasında, vergi gibi hassas ve önemli bir konuda sorumluluk alarak deneyimlerimi geliştirmek istedim. Mevcut sorumluluklarım vergiyle kalmadı ve şirketin Türkiye Finansal Raporlama Standartları’na göre finansal tablolarının hazırlanması sorumluluğunu da üstlendim ve böyle uluslararası muhasebe standartları ve uluslararası finansal raporlama standartları konusunda da kendimi geliştirdim. Bunu takip eden süreçte, mevcut yetkinliklerimi ve 15 yıllık iş tecrübemi belgelendirdim ve Kamu Gözetim Kurumu’nun Muhasebe Standartları, Bağımsız Denetim Standartları ve Kurumsal Yönetim İlkeleri konularında yaptığı sınavlarda başarılı olarak “Bağımsız Denetçi” ünvanını aldım. Bununla beraber, finans departmanının ISO9001 Kalite Güvence Sistemi ve ISO27001 Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi standartlarına uygunluğunu da koordine etmeye başladım ve her iki standart için de Bureau Veritas tarafından İç Denetçi sertifikası almaya hak kazandım.

2-Bağımsız denetçiden bahseder misiniz, sorumlulukları görevleri nelerdir? 

Bağımsız denetçinin temel sorumluluğu mali tabloları incelemek ve onların doğruluğu hakkında görüş bildirmektir. Bunun yanında mali tablolardaki hata ve hilelerin bulunması, kanunsuz işleri tespit etmek ve işletme hayatının gelecekte de süreklilik göstereceğini tespit ederek bu bağlamda mali durumun da yeterli derecede güvence altında olduğunu belirlemek gibi ek sorumlulukları da vardır.

Bağımsız denetimin en önemli amacı düzeltme yapmaya fırsat vermektir. Bu durum şirketlere zarar vermek bir tarafa şirketlerin zarar görmesini engeller. Bağımsız denetçinin hazırladığı denetim raporları şirket yönetimine sunulur, böylece yönetim şirketin durumu hakkında bağımsız bir değerlendirme almış olur. 

Bununla beraber, bağımsız denetçilerin sır saklama yükümlülüğü Türk Ticaret Kanunu'nca şirketleri koruyacak kural ve yaptırımlarla güvence altına alınmıştır. KGK’nın belirlemiş olduğu mesleki unvanlar denetçi yardımcısı, denetçi, kıdemli denetçi, başdenetçi, ve sorumlu denetçidir. Bu konuda detaylı bilgiye ihtiyaç duyarsanız KGK websitesini incelemenizi ve bağımsız denetim standartlarını okumanızı tavsiye ederim.


3-Bağımsız denetçi olmak için nasıl bir yol izlediniz, girdiğiniz sınav hakkında bilgi verir misiniz?

2018 yılında teknik bilgimi geliştirmek için yeni bir şeyler yapmak gibi bir hedefim vardı ve bu hedefi gerçekleştirmek için de yine Finans alanında bir şeyler çalışmak istiyordum. Kafamda bu düşünceler dolaşırken Mart ayı gelmişti ve ben transfer fiyatlandırması, ilişkili taraf işlemleri gibi konularla boğuştuğum, hafta sonlarımda bile ailemden uzak kalıp ofiste çalışmak durumunda kaldığım yoğun bir dönem geçiriyordum. Tam bu dönemde SMMM Yeterlilik sınavı için bir yakınımız İzmir’e gelmişti ve onunla sınav sonrasındaki hedefleri hakkında konuşurken konu KGK tarafından verilen bağımsız denetçilik yetkisine geldi. O konuşmanın ardından yeni hedefimi belirledim ve hızlıca sınav hazırlıklarına başladım.

Nedir bu “bağımsız denetçilik” bir de senden dinleyelim Volkan derseniz genel hatlarıyla şöyle açıklayabilirim:

SMMM ruhsatına sahipseniz, en az 3 yıl denetim tecrübeniz ya da 15 yıllık mesleki tecrübeniz varsa, KGK’nın düzenlediği sınavlardan “Muhasebe Standartları”, “Kurumsal Yönetim İlkeleri ve Finansal Yönetim” ve “Denetim” sınavlarına girip 70 ortalamayı tutturabilirseniz “bağımsız denetçi” ünvanını alabilirsiniz. Tabi bu yazdıklarım dışında da yeterlilik için ek bazı şartlar da var, şartlardan oluşan uzun listeye KGK websitesinden erişebilirsiniz. Yeri gelmişken söyleyeyim, sınavlar test ve her biri 40 sorudan oluşuyor. Hesap makinesi kullanmak serbest.

3 sınava girecektim ama Muhasebe Standartları sınavı Türkiye Muhasebe Standartları, yıllık ve konsolide finansal tabloların hazırlanmasına ilişkin mevzuatta yer alan düzenlemeler ve standartları içeriyordu, yani oldukça kapsamlıydı ve içinde bulunduğum kısıtlı sürede ancak standartları okuyabilirdim. Aynı şekilde Denetim de Türkiye Denetim Standartları, mesleki etik kuralları, bağımsızlık, risk yönetimi, iç kontrol ve denetimle ilgili diğer mevzuatı kapsıyordu ve burada da okunacak konular oldukça detaylıydı. Kurumsal Yönetim İlkeleri ve Finansal Yönetim ise üniversiteden beri kullanmadığım bilgilerimi tazelemem gereken bir alandı. Çevremde KGK sınavlarına giren arkadaşlarım olmadığı gibi internetteki forumlarda da bu yetkilendirme sınavı ile ilgili güncel paylaşımlar çok kısıtlıydı. Hal böyle olunca ben de kendi stratejimi belirledim ve Deha Yayınları’nın KGK için hazırladığı soru bankasını satın aldım. Bir de üzerine çıkmış soruları indirdim. Kısıtlı sürede bol bol soru çözerek sınava hazırlanmayı tercih ettim ve bu yöntemle başarılı oldum.


4-Bağımsız denetçilik için geleceğin mesleği der misiniz? Bizim için genel tavsiyeler verir misiniz bu sene staj yapacak arkadaşlar var aramızda onlar için vereceğiniz tavsiyeler var mıdır?

Türk Ticaret Kanunu’nun yayımlanmasından sonra Kamu Gözetimi Kurumunun kurulması ve bu kurumun global standarttaki çalışmaları ile bağımsız denetim, ülkemizde hak ettiği yeri bulmaya başladı. Eğitimler çok ciddi olarak yapılıyor ve bağımsız denetçilerin geliştirilmesi sağlanıyor. Kamu Gözetimi Kurumu da standartları ve usulleri dünyadaki örnekleri baz alarak yayınlıyor.

Bu bağlamda bağımsız denetimin geleceğin mesleği olacağını söylemek iddialı olsa da gelecekte de var olan mesleklerden biri olacağını söylemek çok doğal olacaktır. Özellikle bu mesleği icra ederken dijitalleşmeden faydalanan, teknolojiyi iş yapış şekline iyi entegre etmiş bireyler, sahip oldukları iyi seviyedeki yabancı dille global yayınları ve trendleri de takip ederlerse meslekte fark yaratacaklardır. Bilgiyi teknoloji ile harmanlayan, tecrübe ile birleştiren, yorum yeteneğini geliştirmiş denetçiler bugün de yarın da sektörün aranan önemli personelleri olacaktır. Kazandıkları nitelikler kendilerinin kariyer basamaklarında ileriye doğru gitmelerini de sağlayacaktır.

Dilerseniz Soundcloud'dan da podcaste ulaşabilirsiniz:

https://soundcloud.com/yorulmazing/volkan-yorulmaz-bamsz-denetim-ve-bamsz-denetilik-zerine-podcast


3 Nisan 2020 Cuma

Kredi Kartı Üyelik Ücreti Nasıl Geri Alınır?


Yıllardır buradan kredi kartı üyelik ücretini nasıl iade aldığımı anlatıyorum. Eskiden iş yerinden izin alıp belgeleri toplayıp kaymakamlık binasına giderken bugün sürecin başvuru aşamasını tamamen elektronik ortamda gerçekleştirebiliyoruz. Dijitalleşmeyle beraber bankaların biz tüketicilerden kestikleri bu bedelleri iade almamak için bence hiçbir sebebiniz yok.

2019 sonunda Garanti Bankası benden yıllık kart ücreti alınca bende gereğini yaptım ve ortaya biz tüketiciler adına güzel bir sonuç çıktı.

Garanti Bankası Ekstresinde Yıllık Kart Ücreti

Garanti Bankası'ndan Tutarın İadesi İstenir

Garanti Bankası "tabii ki" İade Etmeyeceğini Belirtir

E-Devlet'ten Başvuru Yapılır
Hakem Heyeti Kararı Mutluluk Vericidir!

İade İçin Yeri Geldiğinde Sosyal Medyayı Kullanmak Gerekir

"Mutlu Son"

Aşağıdaki videoyu izleyerek siz de ilk adımı atabilirsiniz.





Google adsense

Analytics