29 Şubat 2020 Cumartesi

Hak Yerini Bulsun


Geride kalan 5 günlük haftanın 4 gününde mesai yapıp, haftasonunun ilk günü olan bu Cumartesi gününün de 9 saatini işte geçirmiş, yarını da işte geçirecek bir beyaz yakalı olarak sanki az bilgisayara bakıyormuşum gibi oturdum bir şeyler karalıyayım istedim. Kim bilir hislerim, düşüncelerim zamanla değişebilir hatta unutulabilir ama geriye dönüp baktığımda arkamda bıraktığım yollardan geçerken neler hissettiğimi hatırlamak istersem bu köşede kalsın istedim.

Dün şirketin intranet sayfasında son yayımlanan organizasyonel duyurulara bakarken kimlerin ne pozisyonlara yükseldiğini görünce kariyerimde çektiğim patinajın sebebini bir kere daha sorguladım. Cevabını bulamadığım bu soru benim moralimi sıfırlamaya yetse de malesef ki soruyu cevaplayamadan enerjimi tüketmeye yetti.

Sırf ileride vicdanım sızlamasın diye onca özveride bulunmama rağmen her hayal kırıklığından sonra sabır dileyip daha fazla eforu, araştırmayı, iyi niyeti ortaya koymaya devam ettim. Önümüzdeki süreç ne gösterecek bilinmez ama iyiyi ummaya, bir şeylerin artık lehime değişmesi için dua etmeye devam edeceğim. Umarım hak yerini bulur…

7 Şubat 2020 Cuma

Hiç İyi Gelmez mi Havaalanı?

Hiç iyi gelmez mi deniz havası? Galiba bu sözü değiştirip “hiç iyi gelmez mi havaalanı?” diye kendime uyarlayabilirim. Neden mi? Çünkü kaçıyorum, uzaklaşıyorum, geride bırakıyorum ve kendim için bir ara veriyorum… O içine girdiğimiz rutinde, o koşturmacanın, kovalamacanın, ardı arkası gelmeyen yapılacaklar listesinin içinde kaybolmuşken sistemin dışına çıkmak iyi geliyor.




Son dört gündür ayağımda çarıklar, kulağımda tıkaç üretim hattında makinaların arasında gezip fazla mesaili çalışırken o kadar yorulmuş, yıpranmıştım ki bu sabah 5’te İstanbul’a gitmek için uyandığımda kendimi fazlasıyla halsiz hissettim ama workshop için gelmiş olmak, farklı insanlarla tanışmak, sohbet etmek, kendimi ifade etmek bana iyi geldi. Yükseliş trendindeki bir hisse kağıdının grafiği gibi enerjim gün içerisinde yukarı çıktı. Şimdi de havaalanında bir şeyler yiyip içerken kendimi sosyal medyada ona buna twitler atarken, yorumlar yazarken buldum ve ne zamandır yapmıyordum böyle dedim. Adına boşluk deyin, fazla zaman deyin, boş vakit deyin ne derseniz deyin ama şunu da bilin ki bünyenin buna da ihtiyacı var. Bünye derken, fiziğin değil bence psikolojinin buna daha çok ihtiyacı var. Benim de bu ihtiyacım karşılayabildiğim yegane zamanlar iş için yolculuk yaparken kendimle baş başa kalabildiğim anlar oluyor. Hazır bu anlardan birini yakalamışken de hislerimi yazıya dökeyim istedim. Böylece geriye dönüp baktığımda, ihtiyaç halinden kendi ilacımı da bulmuş olurum.

Bugün bir toplantıya katıldım, ödüllendirme ve takdirle ilgili şirketimde ne gibi karın ağrılarımız (pain point’i bu şekilde Türkçeleştirmişler ki bence çok yerinde olmuş) var onları konuşup sorunlarımız için çözüm önerilerimizi sunduk. Farklı dünyalardaki çalışanların farklı noktalardan kanayan yaralarını görüp herkesin aslında sorunları ve bununla beraber hayata tutunduğu noktaları var diye düşündüm. Gelecek için belki köklü değişiklikler olmaz ama en azından sesimi, hislerimi duyurmak bana iyi geldi, kendimi değerli hissettim. “Önce insan” diyen organizasyonun bir parçası olmak yaşanan tüm hayal kırıklıklarına rağmen güzel, bir filiz var içimde gelecekte çevreyi yemyeşil sarabilecek…

İşte böyle bir Cuma günü akşam saatlerinde bu hisler yazıya dönüştü. Histe kalmadı, ölümsüzleşti…

7 Şubat 2020, 19:08, Sabiha Gökçen Havalimanı


2 Şubat 2020 Pazar

Gemi Yaptık, Hem de 1860 Parçadan

AliExpress'ten sipariş ettiğimiz Lego Titanic Gemi 2019 yılı Kasım ayının sonunda evimize ulaştı. 1860 parçadan oluşan geminin yapmı 2020 yılı Şubat ayının ilk gününde bitti. Yapımı aşamasında fotoğrafladığımız çalışmamızın sonunda bu videoyu hazırlayarak emeğimizi taçlandırmak istedik. 

Şimdi tek derdimiz "bu gemiyi evde güvenli bir şekilde nasıl saklarız?". Fikri olan?



Google adsense

Analytics