28 Ekim 2024 Pazartesi

Kağıt Üstünde Tatildeyim

Bugün yarım gün resmi tatil, yarım gün de şirket köprü izin kullandırıp 29 Ekim ile beraber dört günlük bir tatil imkanı sundu. Adı tatil ama ben tatilde miyim yoksa çalışmaya göre daha mı ızdırap çekiyorum... Cuma akşamı 9 gibi bilgisayar başından kalkmıştım, Cumartesi neredeyse ofiste tam gün izin yaptım. Pazar akşamı okunmamış maillerime cevap verdim ve bugün de dayanamayıp kaçamak yaparcasına ara ara maillerime bakıyorum. Tabii offline takılsam da MS Teams’ten gelen bildirimleri de alıyorum. Tüm bunlar kafamda yeni yapılacaklar listesi oluştururken insanın dinlenmesi mümkün mü?



Çok şükür işimiz güzel, seviyoruz şirketimizi de ama bu yük çok fazla ve ağır geliyor bir yerden sonra bünyeye...Benden bir şey istendiğinde park edeyim, sıraya alayım diyebilecek rahatlık seviyesinde olmadığım için herkesin her talebine hızlı bir şekilde destek olmaya çalışırken bu kez kendime destek olamıyorum. 



Moral bozarak bu işin içinden çıkamayacağımı neyse ki İzmir’den İstanbul’a taşındığımda kariyerimdeki açılım ile yaşayarak gözlemledim. Bunu bir kez daha yapabilirim. İşte bu yüzden daha çok aileme vakit ayırıp, edebi değeri olmayan bu yazılarımla içimi daha fazla döküp dengeyi bulmaya çalışıyorum. Sabaha kadar da çalışsam, uyumaya ya da tuvalete gittiğimde yeni bir maille belki saatlerimi ya da günlerimi alacak yeni bir analiz talebi alabilirim. İşte bu yüzden “sonu yok” bilincini edinmeliyim. Yıllar önce de hayır demeyi sevmiyor ve beceremiyordum, bugün de durum çok farklı değil belki ama hayır diyemediğim durumda da belki evet demekten kaçınma da iyi bir taktik olabilir. 


Bardağın dolu tarafını görmek, akıp giden hayatın içinde yapmamız gereken en iyi şey. İşte by yüzden şükrüm bitmez benim. Ailem var, sağlığım var ve işim var. Yükü de beni hayatta tutacak mücadelem olsun. Bakın ne de güzel Polyana da oluyorum. İşte o benden talepte bulunan o mail sahiplerine de böyle yapacağım ve başarılı da olacağım.



Şimdi biraz bulunduğum kafede kitap okuyup, izin günümün tadını çıkarayım. Akşam derbi de var. Yatmadan önce de biraz mailleri toparlasam, sabah da şampiyon kahvaltısı sonrası biraz daha... (akıştayız dostlar...)

19 Ekim 2024 Cumartesi

Başka Bir Dünya Mümkün

Geçtiğimiz Perşembe sabahından beri kendime bunu tekrar edip duruyorum: Başka Bir Dünya Mümkün... 

14-17 Ekim tarihleri arasında konferans için Antalya’daydım. Öyle yoğun geçen günlerin ve gecelerin ardından hem bir ortam değişikliği hem de temponun yavaşlaması bana iyi geldi. Hele bir de 16 Ekim öğleden sonrasında sunumum güzel geçince iyice bir rahatladım. Ama yine de öyle aman aman rahatlayamamış olmalıyım ki, son akşam plajdaki karaoke partisinde sahneye çıkmaya cesaret edemedim.

Her neyse, sorunsuz geçen bir etkinliğin son bölümünde bavulumu toparlayıp check-out yaptıktan sonra havuz başına inip bir kahve keyfi yaptım. Yazdan kalma güneşli Antalya havası ile bildirimleri kapatılmış Outlook’un verdiği rahatlık birleşince şöyle çevremi bir gözlemledim. En sevdiğim tatil aktivitesi olan güneşin altında öylece yatan Rus turistleri Ekim ortasında görünce kendime günün gerçeğini hatırlattım: “başka bir dünya mümkün”.

Havuz başındaki kahve keyfi öncesi Insta'ya atılan son hikaye
Otelden ayrılırken, uçakta ve havaalanından eve dönerken de bir kaç kez kendime bu telkinde bulunurken buldum kendimi. Hatta belki başarılı da olmuş olabilirim ki Perşembe gecesi bilgisayarı açmadan erken yattım. Ancak Cuma günü sabahtan bir başka gerçek ile uyandım: yeni pozisyonumda benden bir çok beklenti vardı. Gelen mailler sorular ve istekler içeriyordu ve topladığım enerjiyi adeta emiyordu. Altı gibi yürüyüşe çıkıp rahatlamayı planlasam da o sıralarda gelen bir başka maille yine keyfim kaçtı ve molayı ancak akşam yemeği ile verebildim. Gece bilgisayarı zorunlu bir sistem güncellemesi sebebiyle kapattığımda saat 1’di, yani yeni güne girmiştik.

Bugün biraz kendimle başbaşa kalıp neden bu kadar yoğun ve ne beni bu kadar yoruyor diye kendime sordum. Adeta biraz kendimi tanımaya, kendimle mülakat yapmaya adadığım o anlarda bulduğum cevap şu oldu: özellikle pandemi döneminde kariyerimin en zevk aldığım sorumluluklarına adamışken kendimi hep yalnız ve dedike çalışmıştım. Ancak bugünlerde çok fazla kişiyle yollarım kesişiyor, başka paydaşlarla mutabakata varmak, fikir alışverişinde bulunmak, bilgi alıp, karar vermek gerekiyordu ve bu da klasik Volkan’ın çalışma tarzından farklıydı. Buna alışmak, bu dönüşümü yönetmek beni yoruyordu. Durumun değerlendirmesini yapmak bana iyi geldi, en azından haftasonu bu satırları yazarken iyiyim. Pazartesi sabahı yine bana yüklenen, benden bir şeyler talep eden o mailleri alıp kendi yapılacaklar listemdekilere vakit ayıramadıkça stres yaşayacak olsam da bazı şeyler artık benim için daha net. Bu günlerden de hayırlısıyla geçip güçlenerek çıkacağımı düşündüğümde çok daha iyi hissediyorum. O halde bir kez daha tekrarlayayım: başka bir dünya mümkün

Rutinlerimi seviyorum ama bir kaç günlüğüne rutinlerimin dışına çıkmayı da seviyorum.


6 Ekim 2024 Pazar

Kolay Olacağını Kimse Söylememişti

Ne zamandır aklımda, ama hep erteledim. İçimi dökeyim, biriktirdiklerimi akıtayım dedim ama olmadı. Halbuki kutladığım, olduğu zaman kesin yazarım dediğim o şey bile oldu ama ben yazacak ne zamanı ne de gücü bulamadım.

Bu aralar telefonumun duvar kağıdı da psikolojimi ele veriyor.

Öyle bir yoğun döneme girdim ki kendimle başbaşa kalacak, aklımdan geçenleri yazıya dökecek o kaçamak anını bir türlü bulamadım. Boş vakti bulduğumda yapabildiğim tek şey bilgisayar ekranından kaçıp telefon ve televizyonun ekranından medet unmak, biraz olsun o yaşadığım yoğunluktan uzaklaşmak oldu. Neyse ki bu Pazar akşamında yeni haftaya hazırlanırken odama çekilip kucağıma alabildim laptop’umu. Halbuki ne kadar hevesle almıştım bu cihazı geçen sene bu aralar, ama işe kendimi öyle bir verdim ki cihazın hakkını veremeden köşeye kaldırdım.

Bu kadar yoğunluktan yeterince ağladıysam eğer, biraz da önümüze bakalım. Ne zamandır beklediğim, uğruna denemediğim yol, almadığım sorumluluk kalmayan o kariyer adımını nihayet attım. Önümdeki o dağ belki dünkü kadar büyük değil ama burası da ayrı bir soğuk ve puslu. Kendine göre zorlukları olan, farklı dinamikleri olan bir yer.

Geçtiğimiz hafta üstüste gelen iki mail sonrası yaşadığım bir stres anı sonrasında yanımdaki kanepeye kendimi atıp “bunu sen istedin Volkan” diye kendime öğüt verirken buldum. Ayrıca kimse kolay olacağını da söylememişti. Ailem için, geleceğim için bunu tercih ettim ama işin bugünün şartlarına göre ağırlığı bugünümü keyifle yaşayamama sebep olmuştu. Ertesi gün o iki sıkıntılı mail de çözülünce yeni rolde uzmanlığı ele geçirdiğimde bu sıkıntıları atlatacağıma dair inancım arttı, keyfim de düzeldi. Bir de ders çıkardım: anlar sınırlı, o yüzden ailemle ve sevdiklerimle daha kaliteli zaman geçirmem lazım.

Aile her şeyden önce gelmeli!

Böyle olunca Cuma gecesi bir Avrupa Yakası yapıp ailece keyifli bir yemek yedik ve Galataport’u gezdik. Ertesi gün de 2007’deki mezuniyetim sonrası hiç uğramadığım Sabancı Üniversitesi’nin mezunlar günü için kampüsü gittik. Okan’ın yurtdışında okumasını çok istediğim için okulumu onun yanında çok övmesem de 2005’te girdiğim dönemki gibi Sabancı yine çok heybetli ve eğitim için harika duruyordu. Yemekhanede ailece yemek yerken bir ara okulda çok bunaldığım bazı günler aklıma gelmişti. Sonrasında okulu daha bitirmeden iş bulunca o buhranlı günler geride kalmıştı. Bugünlerde yaşadığım o zorlu adaptasyon günleri için de en iyi örnek bu olsa gerekti.

Gururlu bir mezun: 3 vakte 20. yıl geliyor, OMG!

Madem bu sıkı günleri de atlatacağıma inancımı bu satırları yazarak bir de yazılı hale getirdim artık elimdeki diğer işleri de halledip yeni haftaya dinç bir şekilde girmek için uykumu alayım. Güzel şeyler yaşamak ve paylaşmak üzere…