Evlilik yıl dönümü hediyesi olarak eşimin bana aldığı “Tebrikler Kovuldunuz”
kitabı ile öncesinde instagram’daki videolarını izlediğim Kaan Sekban’ın
hikayesinin içine girmeye başladım. Okurken “vay be benzer yollardan geçmişiz”
desem de şu an kendisi yolun ikiye ayrıldığı kısmı bulup oradan kendi yoluna
devam etmiş biri olarak kitabının kapağındaki gibi kırmızı halıda yürüyor. Başta
beyaz yakalıların hikayeleri ile takipçilerini güldüren eski-beyaz yakalı
komedyen yaşadığı hayal kırıklıklarını anlatırken bir yandan da iş ve sanat
dünyasında işlerin nasıl yürüdüğünü gözler önüne seriyor.
Nüfus cüzdanında benimle aynı doğum yılını taşıyan ve benim gibi
uluslararası ilişkiler mezunu olan Kaan (evet burada bilinçli olarak Sekban
demiyorum çünkü hikayesi ile sizli bizli diyaloğu aştığımızı düşünüyorum) lise
yıllarında iş adamı olmayı kafasına takmış. Tek dersten yaz okuluna kaldığı
üniversite son sınıfta çağrı merkezinde çalışmaya başlayıp sonra MT sınavını
kazanarak bankaya girmiş ama oradan da şubeye atanmış. Başarısının gofretle
ödüllendirildiği günleri de yaşamış, hasta yatağından kaldırılıp gece yarısı
bankaya da çağrılmış. Anlayacağınız, yoğunluğu ve şiddeti değişse de pek çok
beyaz yakalının tecrübelerini elde etmiş. Kitapta, Kaan’ın beyaz yakalı olduğu
günleri okurken beni en çok etkileyen bölüm Kaan’ın terfi beklediği bir dönemde
pozisyon açılmadığı için terfi edemediğinin açıklanmasından birkaç hafta sonra,
Kaan dışındaki üç kişinin terfisinin açıklandığını bölümdü. Kitapta “dilini iyi
kullanmak” ile ilgili bir tanımlama var, bununla ilgili daha fazla spoiler
vermek istemiyorum ama “dilini iyi kullanamayan, sadece işini iyi yapıp da
terfi beklentisi içinde olanlar da sizce bu hayal kırıklığına uğramıyor mu?”
diye sizi düşünmeye sevk ediyorum. Çünkü ben en çok o bölümü okurken ve yine
sonrasında “yumuşak huylu olduğu için” terfi talebi reddedildiğinde belki de
kendimi buldum. Neyse, “kaybeden” psikolojisinden çıkıp kitaba geri dönecek
olursak, Kaan hem çalıştığı hem de işten ayrıldığı dönemde hayalinin peşinden
koşmak adına yurtdışında ve Türkiye’de workshoplar ve eğitimlere katılıp
yeteneğini şekillendirmeye ve belgelendirmeye yöneliyor. Tabi ki bu yolunda
kendine göre engebeleri oluyor.
Beyaz yakalıysanız kredi kartının borç bakiyesinde her zaman belli bir
tutar düzenli ödemelerinize karşı olur ama bunu ödeyecek geliriniz olduğu için
döngü devam eder. Beyaz yakalı dönem sonrasında Kaan arabasıyla beraber yatırım
için aldığı evini de satıp ailesiyle daha ekonomik açıdan dikkatli bir yaşam sürdürüyor.
Başarısızlıkla sonuçlanan menajer seçimleri ve birkaç dizi oyunculuğu denemesi
sonrasında sosyal medyayı, basit bir teknoloji ile birleştirip kendi
yaratıcılığını hobisiyle bir araya getirip umutlarının iyice azaldığı bir anda
bir umut ışığı keşfediyor. İşte belki de Sergen’in doksanıncı dakikadaki
şampiyonluğu getiren golündeki çoşku gibi (Kaan da Beşiktaş’lı olduğu ve
kitapta da bir bölümde bu benzetmeyi yaptığı için memnuniyetle bu benzetmeyi
yapıyorum) kitapta o bölümü “yürü be Kaan” diye keyifle okuyup şimdi
sahnelerden ve sosyal medyadan kendisini takip etmeye devam ediyorum/z.
Kitapta kişisel whatapp konuşmalarını paylaşabilecek kadar samimi,
anlattığı hikayelerle bizden biri olduğunu hissettiğim bu güzel insanın yeni
yolculuğunu dışarıdan izlerken hep şansın ve başarının onunla beraber olmasını
dileyeceğim. Çünkü o ve onun gibiler başarılı oldukça birileri de ilham alıp
kendi yolunu bulacak.
PS. Kitabı okuduğum dönemde Kaan ile sosyal medya üzerinden iletişimde olabilmek, bağlantıda kalabilmek güzel bir deneyimdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder