Paris’teki Charles de Gaulle havaalanına indiğimde bavulumun yaklaşık 1 saat kadar gecikmeli olarak çıkması beni oldukça strese soksa da bavulları aldıktan sonra bizi karşılamaya gelen taksinin Mercedes Jeep olması keyfimi yerine getirmeye yetmişti. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuk sonrası konaklayacağımız “Les Fontaines” otele geldik. Otel Paris’in kuzeyindeki Chantilly’de. Bu noktada bir dipnot vereyim: Chantilly, krem şanti’deki şanti gibi okunuyor ve adını bölgedeki şatoda çalışan aşçının kremayı yaparken yanlışlıkla krem şantiyi bulmasından alıyor.
.jpg)
İlk günü, serbest olmamız sebebiyle en iyi şekilde değerlendirmek için hiç vakit kaybetmeden, trenle St. Michel’e giderek değerlendirdik. Girdiğimiz ilk restoranda Fransızların damak tadının bizden çok farklı olduğu gerçeğini görmemden sonra tuvaletteki büyük eksikliği fark etmem benim için önümüzdeki günler adına bir soru işareti yaratmıştı. Neyse fazla takılmamaya çalışıp, yağan yağmur altında Seine nehrine doğru yürümeye başladık. Kitabını okumaya çalışıp yarıda bıraktığım Notre Dame’ın katedralini ziyaret ettikten sonra akşama doğru Şanzelize Bulvarı’na doğru yol aldık. Yağmur altında yürümek ve fotoğraf çektirmekten oldukça yorgun düştüğümüz için kararan hava ile birlikte otele döndük. Tabi ki metroda gördüğümüz ilginç insan manzaraları ve ağır koku hatıralarımızda yer aldı…
.jpg)
.jpg)
Pazartesi ile birlikte eğitimler başladı. İlk başta PwC’nin İstanbul’daki oryantasyon programına benzeyen süreç zamanla değişiklik gösterdi. Özellikle “The New World Order” konusunu anlatan hocanın etkileyici sunumu hayatımdaki en iyi sunum performansları arasına çoktan girdi bile. Eğitimin ilk gününden bana kalan hatıralardan biri de hediye verilen mızıka ve “Blow the Blues Away” dersindeki mızıka çalmaya dair öğrendiklerim oldu.
.jpg)
Çarşamba eğitimin son günüydü, her şey planlandığı gibi gitti ve saat 16.00 da eventin sona ermesiyle birlikte biz de Paris’i keşfetmek için hazırlanıp yola düştük. Avrupa’nın ilk alışveriş merkezi olduğunu duyduğum La Fayette’e geldiğimde kocaman binaların oldukça sükseli olduğunu gördüm. Ama “pek de bir olayı yok, bunlardan Türkiye’de de var” diye de arkadaşlarla züğürt tesellisi yapmadan da geçemedim. La Fayette’in benim için en büyük artısı içinde barındırdığı Mc. Donald’s oldu. Les Fontaines’in şatosunda bulamadığım tadları “işte bunu seviyorum” diyerek yedim. (reklam kokan hareketler) Ancak Mc. Donald’s ta tepsileri bize boşalttırmalarına ve La Fayette’in daha saat 19.30 da kapanıyor olmasına da çok bozuldum. Kendileri kaybetti kardeşim :) Daha sonra
.jpg)
Perşembe sabahı erkenden havaalanına gittik, ama uçak yoğun nhava trafiği sebeiyle geç kalktı, geç indi, ve nerdeyse İzmir uçağını kaçırmama sebep oluyordu. Dolayısıyla dönüşte İstanbul’daki duty free lere giremedim ama o eksiği de İzmir’de hallettim.
Özet olarak güzel hatıralarla döndüm. Bir başka yolculukta yeniden birlikte olmak dileğiyle…