Şu sıralar, çalıştığım şirketin IFRS'e (International Financial Reporting Standards - Uluslararası Finansal Raporlama Standartları) göre finansal tablolarının hazırlanması üzerinde çalışıyorum. Konuya yabancı olanlar için en basit şekilde anlatmam gerekirse; Vergi Usul Kanunu'na göre hazırlanmış olan finansal tablolarımızı Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS) gereği IFRS ile uyumlu olacak şekilde düzenliyorum. Bu da yasal mevzuata uygun olarak atılan kayıtlardan oluşan bir finansal tablonun düzeltme kayıtları ile başka bir global mevzuata uygun hale getirilmesi demek oluyor.
Yılda bir kere TTK gereği hazırlanan ve Genel Kurul'da da onaylanan bu finansal tabloları hazırlama sürecinde oldukça efor harcamak ve konsantrasyon sağlamak gerekiyor. Sanırım bunu yaparken dozu biraz fazla kaçırdım... Bu satırları yazmaya başlamadan hemen önce serviste camdan dışarı bakarken yaşamın da aslında IFRS'teki düzeltme ve sınıflandırma kayıtları gibi olduğunu düşünmeye başladım. Son okuduğunuz cümlenin ardından yazarın, evet bu ben (Volkan Yorulmaz) oluyorum, saçmalamaya başladığını düşünmüş olabilirsiniz. Haksızsınız diyemem ama yine de açıklamama izin verin. Neden bu yazının başlığını "Hayatımız Olmuş IFRS?" olarak attım, açıklayayım...
Mesela IFRS kapsamında bankalardaki vadeli mevduatlarımız içn yasal kayıtlarda attığımız gelir tahakkuklarını buradan taşıyarak nakit ve nakit benzerlerinde sınıflandırarak gösteriyoruz. Yıl sonu (dönem sonu) için yapmış olduğumuz bu sınıflandırmayı aslında biz de gerçek hayatta özel günlerde yakınlarımızı daha bir özel/ayrıcalıklı gösterip diğer günlerde unutarak/önemsemeyerek farklı şekilde sınıflandırmış olmuyor muyuz? Mesela anneler gününde hatırlayıp sevgi cümleleriyle yaklaştığınız, kendisine özel hediyeler sunduğunuz anneniz diğer günlere göre sizce de farklı sınıflandırılmamış mı? Bence basbaya o gün farklı bir gösterim sözkonusu ve bu yukarıda tarifini yaptığım finansal kayıtların gündelik hayatta can bulmuş bir davranışsal türevi.
Yine benzer şekilde IAS (International Accounting Standards - IAS, Uluslararası Muhasebe Standartları - UMS) 39 gereği alacaklarımız için şirketimiz tectübelerine uygun bir faiz oranı ile reeskont hesaplıyoruz ve alacaklarımızın bilançodaki değerini bu kadar azaltıp bunu gelir tablosundaki reeskont hesabına taşıyan bir düzeltme kaydı atıyoruz. Böylece alacağımızı aslında raporlama tarihindeki gerçek değerine getirmiş oluyoruz. Bu durum ise bana gündelik hayatımızdaki yoğun çoşkulu anlardan kurtulup sakinleştiğimiz anlara geri dönüşümüzü anımsatıyor. Örneğin çok mutlu olduğunuz bir anı düşünün, mesela tuttuğunuz takım Pazar akşamı oynanan zorlu derbi mücadelesini kazanmış olsun, maç sonrasında hissettiğiniz yoğun çoşku Pazartesi günü mesainizin başlaması ve gündelik rutin yoğunluğunuza dönmenizle birlikte yerini bir "normalleşme" durumuna bırakacaktır. İşte bu durum benim dışardan manuel attığım düzeltme kayıtlarının gerçek hayatta doğal olarak vuku bulmasından ibarettir.
Kayıtlar üzerinden benzerliği anlatmam çok detaylı ve karmaşık gelmişse analizimize biraz daha "büyük resim" çerçevesinden bakalım. IFRS temel olarak bir standartlar bütünü. Tanımı yapılmış olan bu global standartlara uyum sağlayarak, bu standartlar çerçevesinde hazırlanmış olan finansal tablolarımızın ilgililerin analizine sunulmasını sağlanıyoruz. Şimdi siz de elinizi vicdanınıza koyup cevap verin, bizde hayatımızda belirli tanımlanmış kurallara (yazılı ya da değil) göre yaşamıyor muyuz? Adı toplum baskısı olsun, örf ve adetler olsun ya da medeni kanunlar olsun, sizce hayatımızda uymak zorunda olduğumuz kuralların finansal tablolarımızı düzenlerken uyduğumuz raporlama standartlarından bir farkı var mı? Objektif olarak baktığınızda bence kesinlikle yok. Her iki örnekte de belirli kurallar var ve dikkate alınmak için bu kurallara uymak gerekiyor, aksi takdirde göz ardı edilmek ve dikkate alınmamak kaçınılmaz.
Uçuk bir noktadan başladığımız tartışmamız örnekler sonrası daha anlamlı ve kabul edilebilir bir noktaya ulaştı diye düşünüyorum. Özellikle yoğun IFRS gündemi ile geçen mesai sonrası kaleme almaya başladığım yazımı özellikle belirli bir ara verdikten sonra tekrar okuyup tamamlamak istedim ki mantık sınırlarını zorladığım uçma noktaları varsa içerikten çıkarayım dedim ama sakin kafayla okuyup irdelediğimde de yazdıklarımla şu an düşündüklerimin, hala ve herşeye rağmen, paralel olduğunu düşünüyorum. Özetle hepimiz hayatımızı belirli standartlara göre yaşıyoruz, davranış ve düşüncelerimizde, hatta hislerimizde belirli düzeltmeler ve sınıflandırmaları doğal olarak yaşıyoruz. Tüm bu benzerlikler de bana IFRS'i anımsatıyor. İşte bu yüzden "Hayatımız Olmuş IFRS" diyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder