Yıllık iznimin son günündeyim ve birkaç gündür kafamdaki bu soruya takılmış durumdayım: Acaba ben işkolik mi oldum? Neden iş ile özel hayatımı ayıramıyorum ya da neden iş benim için iş saatleri sonrasında da kafamda kalıyor? Önceleri bunu sahiplenme olarak görüp belki biraz da gurur duyuyordum ancak şimdilerde acaba her şeyin fazlasının zararlı olması gibi bu da kontrolden çıkmaya mı başladı diye beni endişelendiriyor.
25 Aralık 2022 günü, yani 40. yaş günümü kutlayacağım
günden bir gün önce erken rezervasyondan Temmuz ayının tam ortası için Kıbrıs’a
ailemle gideceğim yaz tatilimi planlamış, hemen ardından yıllık izin talebimi
de girmiştim. Günler haftaları, haftalar ayları takip etti ve neredeyse 7 ay
önce ayarladığım tatilimin başladığı o Cuma akşamüstü geldi çattı. Üşenmeyip ChatGPT’den
havalı bir “out-of-office” mesajı ile yıllık izinde olduğumu önümüzdeki 1 hafta
boyunca bana mail atacak iç ve dış paydaşlarıma duyuracağım iletiyi de
hazırladıktan sonra arkamda iş bırakmadığımdan emin olarak dükkanı kapattım. Yıllık
izin kullanma konusunda oldukça cimri olan ben, son dönemde yaşadığımız acı
kaybımızın da etkisiyle bu araya iyice ihtiyaç duymuştum. 17 Temmuz Pazartesi
sabahı ilk uçak ile Kıbrıs’a uçacağımız için 3’te uyanıp yola düştük. Otele varıp
kahvaltı masasına oturduğumuzda saat 9’du ve oğlum Okan maillerimi kontrol
etmemem için bildirimleri kapamamı istedi. Onun gözünün önünde bildirimleri
kapattıktan sonra kendime “tatildesin, işi düşünme” telkinlerinde bulunmaya
başladım. Zaten havalimanında gelen kutuma düşen banka ekstrelerini de kontrol
edip okunmamış mailleri sıfırlamıştım. Artık acil durumlar için manuel olarak
maillerimi kontrol etsem olurdu. Hatta bunu bu şekilde yapacağım konusunda
yöneticimle de tatile çıkmadan önce konuşmuştum.
Outlook’ta mail ve toplantı bildirimleri kapalı, MS Teams’te “çevrimdışı görün” statüsü seçilmiş bir şekilde havuz kenarında gölge bir şezlong bulup sosyal medya hesaplarımı kontrol etmeye başladım. Wi-fi her yerden güzel çekiyor diye düşünüp akıştaki içerikleri ciddi bir miktarda tükettikten bir süre sonra “hadi yüzmeden önce acil bişey var mı bi bakayım?” diyerek outlook’a bir girdim. Bilgi amaçlı gelen mailleri hızlıca silip, aksiyon alınması gerekenleri yeniden “unread” yapıp çıktım. Bir kısmı tatil sonrasını bekleyebilirdi, ama bir kısmını sabahları erken kalkıp halletsem iyi olurdu. Hem süreçler yürür hem de tatil sonrası için yüküm çok artmazdı. Bu düşüncelerle havuza atlayıp kulaçlamaya başladım.
Oteli keşfedip nerede yenir, nerede denize
girilir, hangi havuz bar’a daha yakın gibi araştırmaları yaparken odamıza giriş
saatimiz geldi ve odaya girip dışarıdaki güneşin dik ışınlarından kurtulup
rahat yatağımıza uzanınca elim yine telefona uzandı. Yine biraz sosyal medya
dozumu aldıktan sonra kaçırdığım bir şey olmasın diye bir kez daha maillerimi
kontrol etme dürtüsüne yenik düştüm. Senaryo bir önceki ile aynıydı. Birkaç mail
bilgi amaçlıydı, okudum ve sildim. Maalesef birkaç mail yine aksiyon
gerektiriyordu. Bunları okunmamış olarak işaretledikten sonra aklımın bir
köşesinde bilgisayarımı ilk açtığımda aksiyon alınacaklar ve tatil sonrası İstanbul’a
döndüğümde halledilecekler olarak sınıflandırdım. Farkında olmadan Pazartesi
günümden Microsoft To-Do ya da One Note gibi uygulamalarda tuttuğum notlarımı
beynimde tutmaya ve hafiften yükleri almaya başlamıştım.
İkinci gün de benzer senaryoyu tekrarlayarak
ilerledi. Kaçamak şeklinde gelen kutusu kontrolleri, sınıflandırmalar,
alınabiliyorsa mobilden hızlı aksiyonlar adeta günümün rutiniydi. Ancak Salı
akşamı yemeğe gitmeden önce biraz boş vaktim olduğunda odada bilgisayarımı
açınca gördüğüm bir mail diğerlerinden daha hızlı aksiyon almamı gerektiren ve
benim dışımda da birilerinin işlem yapması ile çözülebilecek türden bir işti.
Bu arada, neden bilgisayar getirdin tatile sorusu da sorulabilir. Olur da acil
e-imza yapmam gereken bir talimat olursa diye maalesef o cihazı hafta sonu dışında
mesai günlerinde hep yanımda taşıyorum. İhtiyaç doğmasa da verdiği rahatlık bir
başka. Neyse o Salı akşam yemeğinde p whatsapp üzerinden o onay süreci hakkında
oldukça bilgili bir arkadaşımı da darladıktan (burada darlamak ifadesini
kullandığımda Microsoft Word kırmızıyla altını çiziyor ancak doğru ifade bu
çünkü arkadaşmda da yurtdışında tatildeydi bu vesileyle ondan da özür dilerim) sonra
kafamda aksiyon planımı yaptım. Odaya geçtiğimde de gerekli mailleri attım ve dönüş
aldığımda yapacaklarımı bir kez daha gözden geçirip yattım.
Yattım ama aciliyeti olan bu işin tatil sezonu olması sebebiyle yavaş ilerleyebilme ihtimali benim uykumu mahvetti. Sürekli kafamda onay sürecinde yaşayabileceğim zorluklar, alternatif çözümler, bunların denetimsel riskleri dolandı durdu. Kalitesiz, bölük pörçük bir uykunun sonunda henüz 7 olmamışken uyandım. Sosyal medya ve mail temizliği sonrasında akşam attığım mesaja 07:50’de cevap gelmesi bana “doğdu güneşim” dedirtti ve hemen bilgisayarımı açıp mailde yazan tutarlara göre dosyamı hazırlayıp onay sürecini başlattım. Ancak konunun acil olduğunu onay akışındaki kişilere de iletmem gerekiyordu ki ona göre önceliklendirsinler. Bu kez Teams’den ilgililere özel mesajlar atıp durumun aciliyetini aktardım ve kahvaltıya gittik. MS Teams’de her ne kadar çevirmdışı gözüksem de bildirimlerim açıktı, cevap geldiğinde hızlıca yazışmaya mobilden devam edebilirdim.
Öyle de oldu, Avrupa’daki paydaşlar mesaiye
başladıkça mesajlarıma dönüş almaya başladım. Pek tabii ki iş yapış şeklimizin
farklılığından kaynaklanan “Neden acil?”, “Neden önceliklendireyim?”, “Bu işi
yapan arkadaşımız Pazartesi dönecek, beklese olmaz mı?” şeklindeki
sorgulamaları aldım. Her birine “bakın ben de yıllık izindeyim ancak bu bu bu
sebeplerden ötürü konu acil, iş birliğiniz için şimdiden çok teşekkür ederim”
şeklinde geri dönüşleri tatlı dille yapmaya çalıştım. Pek tabii ki bu da benim
bir süre daha telefonla haşır neşir olmama sebep oldu.
Çarşamba’yı da bu trafikle geride bıraktıktan
sonra Perşembe günü sabah bilgisayarda mail temizleme ve cevaplama ardından
deniz ve havuz kenarında sosyal medya dozumu aldıktan sonra yine mail takibi ve
onay akışı için Teams yazışmaları ile adeta rutinleşmiş şekilde sürdü. Akşam
olduğunda ise, hem tatilin dördüncü ve son akşamı olması hem de bavul
hazırlıklarına da başlama istememiz sebebiyle erken odaya çekildik. Tabi
dayanamadım ve hadi biraz bilgisayara bakayım dedim. Bu kez enerjim de iyiydi,
aksiyon alınacak işlemlere de giriştim. Bitirdikçe keyfim yerine geliyordu. Bu
kez rutin bir iş günü gibi akşam çalışırken bir onay esnasında teknik bir sorun
dikkatimi çekti. Maalesef ki hızlı aksiyon alınması gereken ve benim dışımdaki
IT ekibinin devreye girmesi gereken bir süreçti. Hem iç hem dış paydaşlarla
çözülmesi gereken bir süreç olduğu için farklı kanallardan bir çok kişiyi
bilgilendirecek şekilde ticket açılması ve mail trafiğinin başlatılması işine
tam da gece yarısı olurken başladım. Son gece maalesef bu huzursuzlukla yatağa
girip kafamda yine yeni çözüm senaryoları kurduğum bir gece oldu. Sabahında ise
bu kez 07:50’de gelen bir mailde yoktu, aksiyon alacak kişileri beklemekten
başka çarem yoktu. Son gün olması sebebiyle 12 öncesinde odayı boşaltmadan önce
yine aksiyon almam gereken tüm işleri halledip artık başkalarının alacağı
aksiyonları pasif bir şekilde beklemek üzere bilgisayarımı sırt çantama koydum.
Gün içerisinde kaçamak mail takipleri artık rutinimdi. Hatta Outlook’un eski gönderileri sorgulama özeliğinden faydalanıp rutin mailleri cevaplama konusunda oldukça hızlanmıştım da. Bu arada hafta ortasında mobil uygulamada yapabileceğim yazım hatalarına ilişkin mail imzama bir açıklama daha eklemiştim. Tabi bu konuda da ChatGPT’ye teşekkürlerimi sunarım. Bu arada gece yarısı attığım maile otelden çıkıncaya kadar cevap gelmedi. Havalimanına ulaştığımız akşam saatlerinde ise açtığım ticket’a (en önemli aciliyet rating’i ile açmış olmama rağmen) ilk yanıt gelmişti. Okunmadı olarak işaretledim ve Cumartesi yapılacaklar listeme yazdım, tabi ki beynimde.
Cumartesi sabahına İstanbul’da uyandım. Sıcak
bir yaz günü olması sebebiyle herhangi bir planımız yoktu ve tatil öncesi
boşalttığımız buzdolabı için marketten alışveriş yaptıktan sonra biraz kendime
vakit ayırmak için bilgisayarı açtım. Youtube’dan sevdiğim kanalları dinlemeye
başladıktan bir süre sonra kafamdaki o aksiyon alınacak işlere koyulmuşken
buldum kendimi. Bilgisayarımın şarjı bitinceye kadar da bu böyle gitti. Evet o
ticket’a gelen cevapla ilgili de işlemi yaptım. Sonra akşam saatlerinde blog’um
için bir şeyler yazarım diye düşünüp bilgisayarımın başına geçtim. Hatta şarj
sorunum olmasın diye odama da çekildim. Bu kez de “Pazartesi’ye kalmasın” diye
düşünüp yine işe koyuldum ve enerjim bitince “biraz da aile vakti” deyip günü
sonlandırdım.
Ve nasıl ki Aralık’tan Temmuz’a günler su
gibi geçtiyse tatilin son günü Pazar günü de aynı hız ile geldi ve en azından
bu satırları kaleme alacak kadar kendime vakit ayırabildim. Tatilin son saatlerinde
tatil boyunca kendime sorduğum soruyu bir kez daha kendime sordum: Ben işkolik
mi oldum?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder