Marie Haddou'nun "Hayır Demeyi Bilmek" adlı kitabını okuyup altını çizdiğim bölümleri de blogumda paylaşmıştım. O notların arasında çalışmakla ilgili bir kısım vardı, Cuma akşamı paylaşmak istedim. Haftasonu tatilinin tadını çıkarmanız dileğiyle...
Çoğumuz için çalışmak, bir işe sahip olmak ve bu etkinliği sürdürmek, özgürlüğümüzü ve varlığımızı korumak anlamına gelir. Para kazanmak, bağımsızlığımızı ve güvenliğimizi garanti altına alır. Bu, barınabilme, beslenebilme ve giyinebilmenin bir güvencesidir. Ama, aynı zamanda da, toplumsal yaşam katılmanın da başlıca koşuludur. Kazandığımız para, restorana, sinemaya, müzeye gitmemizi, dostlarımızı ağırlamamızı ve deniz kıyısında tatil yapabilmemizi sağlar. Ortak yaşam içindeki rolümüzü, çalışmamıza bağlı olan bu eğlence ve tüketim etkinliklerini belirler.
Hayat bisiklete binmek gibidir; pedalı çevirmeye devam ettiğiniz sürece düşmezsiniz.
Hayır Demeyi Bilmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayır Demeyi Bilmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
24 Nisan 2015 Cuma
12 Nisan 2015 Pazar
Hayır Demeyi Bilmek
Marie Haddou'nun "Hayır Demeyi Bilmek" adlı kitabını altını çize çize, kendimce dersler alarak dikkatli bir şekilde okudum. Sonra da bir pazar sabahımı bu altını çizdiğim bölümleri bilgisayarıma kaydetmeye ve soft ortama taşımaya ayırdım. Bu faydalı kitaptan sizlerde yararlanın diye kitaptan dikkatimi çeken bölümleri de sizin dikkatinize sunuyorum. Faydasını görmeniz temennisiyle...
Hayır diyememe, ender olarak yıkıma yol açar ancak, çoğu kez yaşamın tadını da kaçırır. Bu durum, cildi hafifçe tahriş eden bir kum tanesine benzer. Bu durum motordaki hafif bir gürültüye benzer. Gürültü otomobilin çalışmasını engellemez, ama yol boyunca aklınızı kurcalayıp durur.
Tıpkı vadiyi aşan bir ırmak gibi, insan da, bazısı bilinen bazıları da keşfedilmeyi bekleyen pek çok ırmak ve akarsudan oluşur. Albert Jacquard, bu konuda “Her bireyde, her zaman ve mutlaka bir seçme ve başka bir şey yaratma potansiyeli vardır.” demektedir.
Kimliğimiz, ihtiyaçlarımızı daha iyi tanıdıkça ve bunları tanıtabildikçe ortaya çıkar. İstediğimizi elde etmenin ilk basamağı, neyi istemediğimizi düşünmektir. Başkaları uğruna özveride bulunduğumuz ve bunun takdir edilmediği hissine kapıldığımız her durum, hayır demek için iyi bir neden oluşturur. İlkelerinize ters gelen ya da gücünüzü aşan bir şeyi yapmanız konusunda bir baskıyla karşılaştığınız zaman, en uygun davranış hayır demektir.
Başkasına denmesi yasaklanan hayır, kendine, isteklerine ve ihtiyaçlarına karşı da uygulanmış olur. Sonuçta kişi, aşırı özdenetime yönelir ve bir red durumunda, artık ötekine karşı çıkmak istemez (ve çıkamaz).
Çoğumuz için çalışmak, bir işe sahip olmak ve bu etkinliği sürdürmek, özgürlüğümüzü ve varlığımızı korumak anlamına gelir. Para kazanmak, bağımsızlığımızı ve güvenliğimizi garanti altına alır. Bu, barınabilme, beslenebilme ve giyinebilmenin bir güvencesidir. Ama, aynı zamanda da, toplumsal yaşam katılmanın da başlıca koşuludur. Kazandığımız para, restorana, sinemaya, müzeye gitmemizi, dostlarımızı ağırlamamızı ve deniz kıyısında tatil yapabilmemizi sağlar. Ortak yaşam içindeki rolümüzü, çalışmamıza bağlı olan bu eğlence ve tüketim etkinliklerini belirler.
Alain: Düşünmek hayır demektir. Dikkat edin, evet işareti uyuyan bir adamdır; tam tersine, uyanış başı devindirir ve hayır anlamına gelir.
Hayır Demeyi
Bilmek (Sağlıklı Sosyal İlişkiler İçin Reddetmeyi Öğrenmek) – Marie Haddou
Hayır diyememe, ender olarak yıkıma yol açar ancak, çoğu kez yaşamın tadını da kaçırır. Bu durum, cildi hafifçe tahriş eden bir kum tanesine benzer. Bu durum motordaki hafif bir gürültüye benzer. Gürültü otomobilin çalışmasını engellemez, ama yol boyunca aklınızı kurcalayıp durur.
Tıpkı vadiyi aşan bir ırmak gibi, insan da, bazısı bilinen bazıları da keşfedilmeyi bekleyen pek çok ırmak ve akarsudan oluşur. Albert Jacquard, bu konuda “Her bireyde, her zaman ve mutlaka bir seçme ve başka bir şey yaratma potansiyeli vardır.” demektedir.
Kimliğimiz, ihtiyaçlarımızı daha iyi tanıdıkça ve bunları tanıtabildikçe ortaya çıkar. İstediğimizi elde etmenin ilk basamağı, neyi istemediğimizi düşünmektir. Başkaları uğruna özveride bulunduğumuz ve bunun takdir edilmediği hissine kapıldığımız her durum, hayır demek için iyi bir neden oluşturur. İlkelerinize ters gelen ya da gücünüzü aşan bir şeyi yapmanız konusunda bir baskıyla karşılaştığınız zaman, en uygun davranış hayır demektir.
Hayır demek, tutumunuzu belirtmek, kişiliğinizi saydırma
biçimidir. Kendi isteklerinizi bizzat dinleyip ciddiye aldıkça,
karşınızdakilerin de aynı şekilde davranacaklarını görürsünüz. Kişinin
kendisine karşı olan samimiyeti, kendi doğrusunu yaymak ve bunu başkasına kabul
ettirmek isteği, başkasını da saymayı zorunlu kılar.
“Sükut ikrardan gelir” sözüne göre, genellikle, hayır
demek için bu bildirimi açıkça, hatta kesin bir şekilde dile getirmek gerekir.
Hem de bağıra bağıra! Hayırı anlatmak için sadece düşünmek yetmez,
söylenmelidir de…
Balzac: “Sevgili çocuk, terbiye, başkaları uğruna kendini
geri plana atmış izlenimi vermektir.”
Bir gün komedi oyuncusu Lucien Guitry,
sıkıcı birinden kurtulmak amacıyla, savaşmaktan bezip yapılan yemek davetini
kabul eder ve adam kapıdan çıkar çıkmaz, sekreterine “Bana şu salak ihtiyara,
Perşembe günü yemeğe gitmeyeceğimi bildiren bir not yazmamı hatırlatın” diye
bağırır. Aynadan, adamın daha gitmemiş olduğunu fark edince de, durumu
kurtarmaya çabalayarak, kem küm etmeden şunları ekler: “Çünkü Perşembe günü, bu
beyle yemek yiyeceğim.” Kim böyle bir zekayla övünebilir ki!Başkasına denmesi yasaklanan hayır, kendine, isteklerine ve ihtiyaçlarına karşı da uygulanmış olur. Sonuçta kişi, aşırı özdenetime yönelir ve bir red durumunda, artık ötekine karşı çıkmak istemez (ve çıkamaz).
Özerk ve özgür bir kişi, kendisini olumlu ya da olumsuz
seçimleriyle tanımlar ve kanıtlar. Eğer öğretilmiş davranışları kırmak ve
belirli anlarda hayır demek gerektiği kararını alma konusunda kendimize
güvenmez ve kişiler arası bağları düşünmeden ve korkmadan bağımsızlığımıza
kurban etmezsek, kendimizi asla kanıtlayamayız.
Hayır diyemeyen bir kişinin mutlaka çekingen olması
gerekmiyor ama, çekingenlerin tümü hayır deme konusunda ciddi bir sıkıntı
içindeler. Başka bir deyişle, söylenmesi güç bir hayırla karşılaştığınız zaman,
çekingen biri oluyorsunuz.
Şu ya da bu durumda, projektörlerin altında olmak ya da
sadece, başkalarının ilgi odağı olmak tedirginliğe yol açar. Kimileri bu
duyguyu, rekabet etmeyi sağlayan bir güce dönüştürebilir. Kendilerini felç
olmuş ve önemsiz hisseden, uygun söz ve çözümler bulamayan ve hayır demekte
zorlanan çekingenler ise, böyle bir çabayı göstermezler.
Başarısızlık ve eleştirilme korkusu, sizdeki, aşağılık
duygusuna teğet geçen bir özgüven eksikliğine bağlıdır. Kendinizi değersiz
bulur, olumsuz şekilde yargılarsanız; kendinizi başkalarından daha duyarlı,
heyecanlı ve tam anlamıyla daha zayıf hissedersiniz.
Kendinizi küçümsediğiniz gibi ihtiyaçlarınızı,
isteklerinizi duygularınızı da küçümsemeye ve başkalarınınkine daha büyük bir
değer yüklemeye başlarsınız. Kendinizi “küçük, zayıf, donanımsız”, onları
“büyük, güçlü, donanımlı” olarak görmeye başlarsınız.
Başkalarının karşısında eğildiğiniz için, yakınlarınız
sizi takmamayı bir alışkanlık haline getirmeye, yabancılar da, kendi
görüşlerini size kolayca ve hoyratça dayatmaya başlarlar. Sonuç olarak,
kendinizi tam anlamıyla eksik ve silinmiş hissedersiniz. Bu kapanmayan yara
nedeniyle ortaya çıkan öfke duygusunu da, hiç kuşkusuz kendinize yöneltirsiniz.
Sıkıntılarınızın büyük bir bölümü, kendinize ve
başkalarına karşı olan güven eksikliğinden kaynaklanabilir. Başkalarına biraz
daha fazla güvenirseniz, kendinize daha çok güvenirsiniz. Kendinize biraz daha
fazla güvenirseniz, başkaları da size güvenirler.
Düşmeden yürümeyi öğrenmek mümkün değildir. Bu görüntüyü
belleğinize iyice kazıyın ve karşılaştığınız her durumda kullanın. Eğer
düşerseniz ayağa kalkın, öğrenmenin ve düzelmenin tek yolu budur.
Kötü çözümler (sakınma, kaçma, yalan, basitleştirme
gibi), “basit” bir hayırın yol açacağı zararlardan çok daha kötülerine neden
olurlar.
Kararsız bir hayır, kağıttan bir kaplana benzer; uzaktan
güçlü görünür ancak yakından zayıftır ve kolayca başa çıkılabilir. Etkili
olması için gerçek bir hayıra güçlü bir iç kesinliğin eşlik etmesi gerekir.
Gevşek bir hayırda asla kesinlik yoktur. Sağlam bir inancın eşlik etmediği hayır
kolayca silinip süpürülebilir.
Düşündüklerimizi sık sık unuturuz, ama yazdıklarımızı
hatırlar ve üstlenmek zorunda kalırız. Hayır diyemediğimiz zaman neler olup
bittiğini yazarak, durumun sorumluluğunu yüklenmeye başlarsınız. Dahası böyle
davranmanız, sizi at gözlüğü takmış bir yargıca dönüştürmeden, olaya geriden
bakabilmenizi, çok daha dikkatli olmanızı ve durumu çok daha iyi görmenizi
sağlar.
Hayır demenin güç ve kaygılandırıcı olduğu tüm
durumlarda, sürekli olarak “Hayır dersem, artık beni sevmeyecek” diye
düşünürseniz, bir gün hayır deme aşamasına ulaşma şansınız çok azalır.
Kendinize şunları söyleyebilirsiniz:
-
Her zaman ötekiler gibi düşünmek zorunda değilim.
- Hep onların istediklerini yapmak zorunda değilim.
- Herkesin beni sevmezi gerekmez.
- Anlamsız şeylere bu kadar çaba harcamam ya da kendimi bu kadar sıkıntıya sokmam gerekmez.
- Ben de var olma hakkına sahibim.
- Kendimi değersiz saymak için hiçbir nedenim yok.
Özet: Vücudunuzu gevşetin, anksiyetenizi denetim altına
alın, otomatik düşüncelerinizi ve derindeki kanılarınızı değiştirin, kendiniz
kanıtlayın. Artık, oyun sırası sizde!..
Çoğumuz için çalışmak, bir işe sahip olmak ve bu etkinliği sürdürmek, özgürlüğümüzü ve varlığımızı korumak anlamına gelir. Para kazanmak, bağımsızlığımızı ve güvenliğimizi garanti altına alır. Bu, barınabilme, beslenebilme ve giyinebilmenin bir güvencesidir. Ama, aynı zamanda da, toplumsal yaşam katılmanın da başlıca koşuludur. Kazandığımız para, restorana, sinemaya, müzeye gitmemizi, dostlarımızı ağırlamamızı ve deniz kıyısında tatil yapabilmemizi sağlar. Ortak yaşam içindeki rolümüzü, çalışmamıza bağlı olan bu eğlence ve tüketim etkinliklerini belirler.
Bir hayırın etkili olması için, gerçek bir kararlılıkla
desteklenmesi gerekir. Çürük temeller üstünde yükselen bir bina gibi, içte
sağlam bir kanıya dayanmayan bir hayırın olumlu sonuçlara ulaşma şansı yoktur;
ilk fırsatta çöküntü kaçınılmazdır.
“İstediğim takdirde inisiyatifin asıl üstlenebilirim?” En
basit çözüm, uçup giden düşünceleri yazıya dökmektir. Bu yöntem, onları ciddiye
almaya, incelemeye ve gerekçelerini araştırmaya zorlayarak alternatif çözümler
bulmayı, kaygıları göreceleştirmeyi sağlar. Doğru sözcükleri ve sorunu masaya
yatırmak için uygun anı bulmasını sağlayacak bu düşünce tarzını geliştirdikten
sonra, onunla konuşmaması için hiçbir neden kalmaz.
Çocukluk ya da yeniyetmelik çağına bağlı bir zayıflığın
izini taşıyanlar, hayır demekte ciddi sıkıntılar gösterirler. Reddedilme ve
yalnız kalma riski, onları üzer; buna katlanamazlar. Bu zayıflık öylesine yer
eder ki; tüm düşüncelere egemen olur ve günlük yaşamdaki her söze ve davranışa
yansır.
Şiddetli bir anksiyete altında etkili bir hayırı dile
getirmek çok zor, hatta imkansızdır. Kalp atışları hızlanır, beden ürperir ve
insanın dengesi bozulur. Bu bunalım belirtileri, denmesi gerekli bir hayır
üzerinde yoğunlaşmamızı engeller. Unutmayın: her olayda endişe ve kaygılarınıza
yenik düşerseniz, kendinizi başkalarının insafına terk etmiş olursunuz.
Öncelikle başkalarının görüşlerine yersiz bir önem
yüklemeye son vermelisiniz. Zaten onlar bildiği kişiler değildir ve üstelik bir
daha karşılaşmayacaklardır. Başkalarının eleştirilerinden çekiniyorsanız,
bakışlardan uzak bir yerde hayır demek insana daha kolay gelir. Ayrıca böyle
davranarak, bu hayırın nedenlerini açıklamak için daha bol zaman bulursunuz.
Alain: Düşünmek hayır demektir. Dikkat edin, evet işareti uyuyan bir adamdır; tam tersine, uyanış başı devindirir ve hayır anlamına gelir.
Kim Böyle Bir Zekayla Övünebilir ki!
Bir gün komedi oyuncusu Lucien Guitry,
sıkıcı birinden kurtulmak amacıyla, savaşmaktan bezip yapılan yemek davetini
kabul eder ve adam kapıdan çıkar çıkmaz, sekreterine “Bana şu salak ihtiyara,
perşembe günü yemeğe gitmeyeceğimi bildiren bir not yazmamı hatırlatın” diye
bağırır. Aynadan, adamın daha gitmemiş olduğunu fark edince de, durumu
kurtarmaya çabalayarak, kem küm etmeden şunları ekler: “Çünkü perşembe günü, bu
beyle yemek yiyeceğim.”
Marie Haddou'nun "Hayır Demeyi Bilmek" adlı kitabından bir alıntı yaparak zekamızı nelere ve nasıl kullandığımız konusunda düşünmeye davet ediyorum sizi. Biliyorum çok "bilmiş" bir ifade oldu ama çevremizde bu örnekteki gibi insanların olduğunu düşünürsek, bir o kadar da yerinde bir hatırlatma oldu diye düşünüyorum. Haksız mıyım?
Marie Haddou'nun "Hayır Demeyi Bilmek" adlı kitabından bir alıntı yaparak zekamızı nelere ve nasıl kullandığımız konusunda düşünmeye davet ediyorum sizi. Biliyorum çok "bilmiş" bir ifade oldu ama çevremizde bu örnekteki gibi insanların olduğunu düşünürsek, bir o kadar da yerinde bir hatırlatma oldu diye düşünüyorum. Haksız mıyım?
Etiketler: seçim , tercih
akıl,
düşünce,
hayır,
Hayır Demeyi Bilmek,
Lucien Guitry,
Marie Haddou,
zeka
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)