28 Eylül 2014 Pazar

Özlem Çakır ile İmaj Yönetimi

27 Eylül 2014 Cumartesi günü Özlem Çakır’ı kişisel gelişim kulübü olarak  şirketimizde ağırlama fırsatı bulduk. Peki kimdir Özlem Çakır? Hemen kendi websitesinden (www.özlemcakir.com) yanıtlayalım:

Özlem Çakır’ın perakendeye yönelik stil ve kişisel alışveriş danışmanlığı eğitimlerinin yanı sıra lüks sektöre de imaj, servis ve hizmetle farklılaşma eğitimleri bulunmaktadır. Çakır eğitimlerinin dışında üst düzey yöneticilere ve siyasetçilere kişisel imaj danışmanlığı yapmaktadır.

Özlem Çakır Uluslararası İmaj Danışmanları Derneği’nin (A.I.C.I) Türkiye’den ilk profesyonel ve uluslararası ödüllü üyesidir.(Jane Segestron Ödülü) Çakır, 1999-2011 tarihleri arasında derneğin Türkiye Başkanlığını yürütmüştür.

Kendisini ilk gördüğüm andan (ki sabah erken saatte Sevinç Pastanesi’nin önünde buluşarak güne başladık) eğitimin sona erdiği ana kadar (yoğun içerikli, az molalı eğitimimiz saat 18:00 de bitti) ben de ve eğitime katılan diğer arkadaşlarımda bilgi ve tecrübesiyle hayranlık yarattı. İmaj danışmanlığı konusunda alanına o kadar hakim olduğu verdiği örnek ve tüyolarla o kadar belliydi ki hepimiz pür dikkat kendisini dinledik ve hayranlıkla izledik. Eğitim eğitici ve değerli olunca insan da öğretilenleri daha bir özenle not alıp kendisine daha uzun vade faydalanacağı şekilde saklamak istiyor. Ben de bu bağlamda eğitim esnasında notlarımı aldım. Hem kendime saklamak, hem de faydalanmak isteyen olursa diye paylaşmak istedim.

Özlem Hanım eğitime sunum becerileri konusunda bazı önemli noktaları ve trendleri belirterek başladı. Artık sunumların giderek büyülüyeci (charming) özellikli olanlarının aranan nitelikte olduğunu ifade etti. Etkili sunumun üç özelliğini trustworthiness, approachability ve likeability olarak sıraladı.

Guy Kawasaki’nin Enchancement adlı kitabını okumamızı, twitter’dan da likeability konusunda Dave Kerpen’ı takip etmemizi önerdi. Takibe aldım bile, işte profili: https://twitter.com/DaveKerpen

Sunumun etkileme ve ikna boyutu ile ilgili olarak Aristo’nun belirttiği retoriğin 3 boyutu ethos – logos ve pathos’tan bahsetti. Özetle ethos’u etik değerler, duruş, özgüven ile itibar yaratmak; logos’u içerik tarafı ve konuya hakimiyet; pathos’u da duygu ve düşüncelere dokunmak olarak ifade etti.

Eğitim esnasında kendisi bize “gong therapy”den bahsetti. Gong ile 20 dakika uygulanan terapinin 4 saatlik uykuya bedel olduğunu ve New York’ta insanların öğlen aralarında yemek yerine bu terapiyi almayı tercih ettiklerini anlattı. Ben de bu notları kaydederken bir yandan da youtube’dan gong therapy’i dinliyorum.

Duchenne Smile’dan bahsetti ve gerçek gülüşlerde göz çevresinde kırışıklıkların ortaya çıktığını anlattı. Detayları wikipedia’da mevcut, okuma listemize alalım lütfen… Okuma demişken bir de Daniel Pink’in “A Whole New Mind” (aklın yeni sırları) adlı kitabını da okumamızı tavsiye etti.

Özlem Çakır, tutkulu insanların fark yaratacağını, artık herkesin işini iyi yaptığını bizlere anlatırken, samimiyet, doğallık ve tutkunun fark edilmemizi sağlayacağını belirtti. Bu noktada ekrana yansıttığı slaytta imaj ve göze çarparlığın yetenek ve becerilerden 9 kat daha fazla işe yaradığı yazıyordu.

Sunumda vurguyu yaratan faktörleri şu şekilde sıraladı: maddeleme, es, tonlama, retorik soru (cevabını beklemediğimiz soru), tekrar ve arabaşlıklar.

Vücut dilimizle ilgili olarak da yine youtube üzerinden erişebileceğimiz History Channel’ın hazırladığı “Secrets of Bodu Language”u dilersek Türkçe olarak da “Beden Dili” diye aratarak izleyebileceğimizi söyledi. Yine Can Dündar’ın “Terzi Diplomasisi” adlı köşe yazısını da mutlaka okumamızı önerdi. Kısa bir yazı, hemen paylaşıyorum: http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=545345&AuthorID=75&Date=17.05.2008

Daha sonra eğitimin imaja yönelik ve asıl bomba kısmına geçtik. Aldığım vurucu notlar şöyle:

Bedene oturan ceket gücü ifade eder. Koyu renkler açık renklere göre (bej, pudra) daha otoriterdir. Yüze yakın olarak kullanılan yüksek kontrast yüksek otoriteyi temsil eder. Yakalı herşey yakasıza göre daha ciddi ve otoriterdir. Aynı şekilde tok kumaş da yumuşak kumaşa göre daha ciddi ve otoriterdir. Polyester ve plastik malzeme ile klas görünemezsin!

Vücudumuza ne kadar uygun kıyafet giyersek o kadar güçlü görüneceğimizi ifade ederken “the more constracted you wear, the more authority you look” ifadesini kullanan Özlem Hanım büyük aksesuarların da aynı etkiyi yarattığını belirtmek için “the bigger you wear, the more authority you look” diye konuyu özetledi.

Bu noktada vurucu cümlelerden biri de: “Bugün olduğun yer için değil, yarın olmak istediğin yer için giyin” demesiydi.

İnce kumaşların fazlalıkları ortaya çıkardığını belirtirken, bu sorunla karşılaşmak istemeyenlerin likra ve gabardin kumalı tercih etmeleri gerektiğini söyledi.

Bayanlar için bacak bileklerinin kalın olması halinde siyah çorap giymeleri gerektiğini öneren Özlem Hanım ince bölgeleri her zaman açıkta bırakmak gerektiğinin altını çizdi.

Renklerle ilgili detaylı bilgi için internetten  “colour analysis” diye araştırma yapabileceğimizi söyleyen Özlem Hanım giydiğim kırmızı çizgili polo yakalı sweatshirt için de “overpower” olduğunu ve benim önüme geçtiğini, konuşurken yüzüme odaklanmakta zorlandığını belirtti. Mesajı net bir şekilde alındı.

Eveeet notlarımızın buraya kadarı herkesi ilgilendiren genel noktalardı. Sonrasında Özlem Hanım tek tek kişiye özel yorum ve önerilerde bulundu. Bence eğitimin bu kısmı en paha biçilmez noktasıydı. Bana özel notlara gelecek olursak:

“Kış Erkeği”ymişim. Tercih etmem gereken öncelikli renkler: içinde siyahlık olan kırmızı, mor, siyah, mavi, içinde siyahlık olan yeşil. Ayrıca yaz kış füme, siyah, beyaz lacivert takımlar giyip, bunları bordo, vişne, mürdüm eriği tonu, koyu kırmızı, mor açık pembe, koyu yaprak yeşili ve mavi ile destekleyebilirmişim.

Aksesuarlarımda beyaz metal olmasını öneren Özlem Hanım, siyah ya da füme renkte gözlük kullanmamı tavsiye etti.

Kahverengini yüze yakın olmayacak şekilde ayakkabı ve pantalonda tercih edebileceğimi, orta genişlikteki kareli gömlekleri, ince ve boyuna çizgili gömlekleri seçebileceğimi, yarı İtalyan yakalı gömleklerin bana uygun olacağını anlattı. Orta genişlikte kravat ve yarım windsor düğümü yapmamı öneren Özlem Hanım bu düğüm için de uzmantv.com’dan videosunu izlememi tavsiye etti.

Saçlarımın uzunluğu ve modelini uygun bulurken, favorilerimi imkan dahilinde biraz daha uzatmamı önerdi.

Yaka tercihlerinde bisiklet, V yaka, dik yaka ve polo yakayı tercih edebileceğimi ifade etti.

Önemli davetlerde kullanacağım koyu renk takımlarda mutlaka beyaz gömlek tercih etmemi, mavinin kabul olmayacağını anlattı. Yine bu takımları kösele ayakkabı ile giymemi önerdi. İki düğmeli takımlarda en alt düğmenin de açık olacağını hatırlattı. Eli cebe koyarak sunum yapıyorsam çift yırtmaçlı ceket giymemi önerirken, ceket içinde yeleği de fizyonomime uygun olduğu için tercih edebileceğimi söyledi.

Son olarak  Özlem Hanım “killer” görüntüye ulaşmam için kol düğmeli gömlek, slim cut takım (yelekli) ve puantiyeli kravat tercih etmemi önerdi.  Gündelik giyim için de lacivert blazer, kravatsız gömlek ve Dockers tipi pantolon tercih edebileceğimi ifade etti. Pantolon paçaları konusunda da balık ağzı şeklinde düzeltme yaptırabileceğimi söyledi.

Özlem Çakır'dan kesinlikle çok değerli bulduğum bilgiler elde ettim(k) ve gerçekten bir Cumartesi gününü ofiste geçirmeye değecek bir günü geride bıraktım. Böyle değerli bilgileri ve dahasını (hepsini not almak imkansızdı) bizlerle hiç çekinmeden ve bütün içtenliğiyle paylaştığı için kendisine çok teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google adsense

Analytics