Geride kalan 7
yıllık dönemin tamamını çok uluslu firmalarda ve genel olarak finans ve denetim
ile ilgili alanlarda geçirdim. 2007’den 2010’a denetim ve danışmanlık alanında
faaliyet gösteren PriceWaterhouseCoopers’ta, 2010’dan 2013’e dünyanın otomotiv
devlerinden biri olan General Motors’ta çalıştım. Son 1 yıl 1 aydır da dünyanın
bir numaralı sigarasını üreten firmada çalışıyorum. Bu üç firmada farklı
ekiplerle ve yöneticilerle çalışma fırsatı buldum. Birbirinden farklı liderlik
ve yöneticilik özellikleri olan kişileri gözlemledim, onlarla iletişim ve
etkileşim içerisinde kendime bir şeyler katmayı hedefledim. Dolu dolu geçen bu
7 yılın sonunda aldığım dersleri özetle 7 maddede topladım:
- Her şeyin başı sorumluluğunu yerine getirmek
- Planlı ol, not al, ajandanı yönet
- Etkin bir network sahibi ol
- Yan masanda olan bitenden haberin olsun (büyük resmi kaçırma)
- Profesyonellik dedikleri şey ketum olmayı gerektirir
- Ya bir role-model’in ya da bir coach’un olsun
- Heyecanı kaybetme, kaybediyorsan aksiyon al
Orta okul ve lise yıllarında tarih derslerinde savaşların sebep ve sonuçlarını sorarlar, yukarıdaki gibi maddeleri ezberlettirirlerdi. Sınavı geçinceye kadar aklımızda tutar, sonra da bir daha asla hatırla(ya)mazdık. Gelin bu 7 madde de öyle olmasın, biraz detaylandıralım.
Önce sorumluluğunu
yerine getir
Çalışanın işvereniyle arasındaki iş akdinin gereği olarak öncelikle kendisine
atanan sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir. Her profesyonel,
kendisinden beklendiği üzere, önce işini yapmalıdır. Unutmamalıyız ki, işveren
tanımlanmış sorumlulukların yerine getirilmesi için para ödemektedir.
Çalıştığımız firmada bizim gibi tüm çalışanların bir takımı oluşturduğunu
düşünürsek, hepimizin sorumluluklarını tam olarak yerine getirmesi günün
sonunda bizim de kazanan bir takım olmamızı sağlayacaktır. Ve unutmayın ki
kazananlar daima ödüllendirilir ve takdir edilir.
Eğer
kariyerinizde hedeflediğiniz noktaya ulaşmak istiyorsanız, önce bu birinci
maddeyi layıkıyla yerine getirmeniz gerekiyor. Özellikle kariyerinizin
başındayken, almış olduğunuz yüksek eğitiminize paralel olmayan daha basit
işlerle meslek hayatınıza başlayabilirsiniz. Title’ınızın “assistant” ya da
“trainie” unvanını içermesi, önemli toplantıları dahil edilmemeniz, ofiste
geçen belirli bir sürenin basit ofis işleriyle geçiyor olması sizi demotive
etmesin. Bundan hiç gocunmadan, bu işin de üyesi olduğunuz o ekipte biri
tarafından yapılması gerektiğinin bilincinde olarak o işe sarılın. Öğrenmek
için geçen kariyerinizin ilk yıllarında da kıdem ve tecrübeniz ile ekibin en
saygın personeli olacağınız kariyerinizin son yıllarında da her işinizi
önemseyip sorumluluklarınızı bilinçli bir şekilde yerine getirin. “Ya harika bir şey yap, ya da harika bir
şekilde yap” sözünü mottonuz haline getirin ve size verilen sorumluluğu
katma değerinizi de katarak ekibinize sunun. Özellikle performans
değerlendirmelerinde amirlerinizin öncelikle bakacağı şeyi işinizi ne derece
iyi yaptığınızı değerlendirmek olacaktır. Bu sebeple hedeflediğiniz performans
zamları ve terfiler için öncelikle size verilen sorumlulukları yerine
getirmeniz gerektiğini unutmadan işinize ve gerekliliklerine yoğunlaşın.
Planlı ol, not al, ajandanı yönet
İlk maddede işimizi iyi yapmanın öneminden
bahsetmişken, işimizi yapış şeklinden hiç bahsetmedik. Benim gözlemlerim,
işinde başarılı, alanına hakim her yöneticinin planlı bir şekilde çalıştığını
gösteriyor. Lisedeyken bir hocamız tahtaya Fransızca bir cümle yazıp bir
sonraki hafta bunun ne demek olduğunu açıklayan öğrenciye bir üst not için
kanaat notu kullanacağını söylemişti. Ertesi hafta geldiğinde tahtada yazan
cümlenin “not alarak çalışın” olduğunu öğrendiğimizde “bu muymuş yani”
demiştik. Aslında hem okulda hem de işte not almak ve alınan notları planlı bir
şekilde değerlendirip uygulamak çok önemli. Günümüz iş dünyasında birçok
toplantıya giriyoruz, bunların bir kısmı bilgilendirmeden öteye gitmezken bir
kısmı ise hararetli tartışmaların yaşandığı ve fikirlerin adeta çatıştığı
toplantılar oluyor. Bu toplantılarda pek çok kişinin önünde not defteri mevcut
oluyor ancak bu deftere ismini yazmak ya da imza atmak yerine toplantı
gündemine dair önemli notlar alanlar hep günün sonunda da farkı yaratan kişiler
oluyor. Tabii ki not almak sizi tek başına bir yere taşımaz, burada asıl
vurgulamak istediğim planlı bir şekilde hareket etmeniz. “Ferrarisini Satan
Bilge” ve “Ünvansız Lider” kitaplarının yazarı Robin Sharma’yı severek
okuyorum. Kendisinin ofiste mesaiye başlamayla ilgili güzel bir önerisi var.
Çoğumuzun güne bilgisayarımızı açıp, mailleri ve iş telefonumuzdaki mesajları
kontrol edip bunlardan önemlilere cevap vererek başladığımızı söylüyor. İşte
bunu yaparken de o günü planlamayı es geçtiğimizin altını çiziyor. Bunun yerine
işe gittiğimizde ilk işimizin akşam eve giderken o gün nelerin bitirmiş olması
gerektiğini planlamak olduğunu belirtiyor. Bunun için de öncelikle günlük
olarak yapılması gerekenleri yazmamızı, sonrasında da belirli aralıklarla o
hafta, ay ve yıl içerisinde tamamlamamız gereken sorumluluklar için ajandamızı
şekillendirmemizi tavsiye ediyor. Ben de bu sistemi uygulayarak gün
içerisindeki iniş-çıkışlardan etkilenmeden o gün yapmam gerekenleri basit bir
şekilde izleyebiliyorum ve gün sonunda eve giderken neleri bitirdiğimi ve varsa
ertesi güne sarkan işlerimi takip edebiliyorum. Notlarınızı çağın
gerekliliklerine göre farklı yazılımlarda takip edebileceğiniz gibi klasik
ajandalarda da izleyebilirsiniz, önemli olan sizin kendinizi rahat hissetmeniz
ve yapacaklarınızın listesini eksiksiz not almanız.
Etkin bir network sahibi ol
Sabancı Üniversitesi’nde yönetim bilimleri (MBA) alanında yüksek lisansımı yaparken çarşamba günleri iş dünyasından tepe yöneticiler okulumuzda workshoplara katılırlardı. Bu workshopların birinde ülkemizde de faaliyet gösteren çok uluslu büyük bankalardan birinin yöneticisi, “iş dünyasında herşey çalışmakla olmaz, bazen kimi tanıdığınız da sizin başarılı işler ortaya çıkarmanızı sağlar” demişti. Konuyu pekiştirmek için verdiği örneklerde davetlere mutlaka katıldığını, her defasında özellikle farklı insanlarla tanışmaya özen gösterdiğini, kartvizit değiştirmenin çok önemli olduğunu ve her gün mutlaka telefon rehberini gezip bir süredir aramadığı birini arayarak network’ünü canlı tuttuğunu ve sarfettiği bu eforun hep karşılığını aldığı anlatmıştı. İşte ilk o zaman bu havalı “networking” kavramı ile tanışmıştım. Sonrasında çalıştığım şirketlerde de geniş bir network’e sahip olan her seviyeden çalışanın bir yerlere gelirken bazı engelleri daha kolay aşabildiğini gözlemledim. Bu sebeple, sadece çalıştığınız departmanda değil de diğer departmanlarda da arkadaşlarınız olsun. Sırf çıkar için de bunu yapmayın. Büyük resmi görmek ve şirketinizin operasyonlarını anlamanız için de bu size avantaj sağlar. Farklı departmandaki arkadaşınıza bir gün sizin işiniz düştüğünde bir şey rica edecekken bu size konfor alanı yaratır. Yine şirket dışında da network’ünüzün geniş olması müşteri ve tedarikçilerle ilişkilerinizde yeri geldiğinde rüzgarın sizin lehinize dönmesini, sektörde olup bitenleri de takip etmenizi sağlayacaktır. Tabii ki network’ün geniş olması kadar canlı tutulması yani bağlantılarla sıcak ilişkilerin devam ettirilmesi de önemli. Harvard Business Review’in günlük olarak yayınladığı ve gönderdiği ipuçlarında bu konuda faydalı bir öneri paylaşılmıştı: Her gün öğle yemeğini farklı biriyle yiyin. Kesinlikle öğle araları, kahve-sigara molaları, şirketin sosyal aktiviteleri network’ünüzü genişletmek, yeni bir çevre edinmek için eşsiz fırsatlardır. Bunları etkin bir şekilde değerlendirin.
Sabancı Üniversitesi’nde yönetim bilimleri (MBA) alanında yüksek lisansımı yaparken çarşamba günleri iş dünyasından tepe yöneticiler okulumuzda workshoplara katılırlardı. Bu workshopların birinde ülkemizde de faaliyet gösteren çok uluslu büyük bankalardan birinin yöneticisi, “iş dünyasında herşey çalışmakla olmaz, bazen kimi tanıdığınız da sizin başarılı işler ortaya çıkarmanızı sağlar” demişti. Konuyu pekiştirmek için verdiği örneklerde davetlere mutlaka katıldığını, her defasında özellikle farklı insanlarla tanışmaya özen gösterdiğini, kartvizit değiştirmenin çok önemli olduğunu ve her gün mutlaka telefon rehberini gezip bir süredir aramadığı birini arayarak network’ünü canlı tuttuğunu ve sarfettiği bu eforun hep karşılığını aldığı anlatmıştı. İşte ilk o zaman bu havalı “networking” kavramı ile tanışmıştım. Sonrasında çalıştığım şirketlerde de geniş bir network’e sahip olan her seviyeden çalışanın bir yerlere gelirken bazı engelleri daha kolay aşabildiğini gözlemledim. Bu sebeple, sadece çalıştığınız departmanda değil de diğer departmanlarda da arkadaşlarınız olsun. Sırf çıkar için de bunu yapmayın. Büyük resmi görmek ve şirketinizin operasyonlarını anlamanız için de bu size avantaj sağlar. Farklı departmandaki arkadaşınıza bir gün sizin işiniz düştüğünde bir şey rica edecekken bu size konfor alanı yaratır. Yine şirket dışında da network’ünüzün geniş olması müşteri ve tedarikçilerle ilişkilerinizde yeri geldiğinde rüzgarın sizin lehinize dönmesini, sektörde olup bitenleri de takip etmenizi sağlayacaktır. Tabii ki network’ün geniş olması kadar canlı tutulması yani bağlantılarla sıcak ilişkilerin devam ettirilmesi de önemli. Harvard Business Review’in günlük olarak yayınladığı ve gönderdiği ipuçlarında bu konuda faydalı bir öneri paylaşılmıştı: Her gün öğle yemeğini farklı biriyle yiyin. Kesinlikle öğle araları, kahve-sigara molaları, şirketin sosyal aktiviteleri network’ünüzü genişletmek, yeni bir çevre edinmek için eşsiz fırsatlardır. Bunları etkin bir şekilde değerlendirin.
Yan masanda olan bitenden haberin olsun
Network’ün öneminden bahsederken diğer departmanlardaki insanlar ile kuracağınız ilişkinin şirketinizin operasyonlarını anlamak için size fayda sağlayacağını belirtmiştim. Bu konu özellikle büyük ve çok uluslu firmaların personellerine getirdiği uzmanlaştırma kültürü sebebiyle çalışanın kendi alanına derinlemesine yoğunlaşmasından ötürü etrafında neler olup bittiğini kaçırması ihtimalini düşündüğümüzde çok daha önemli bir hal alıyor. Siz size verilen sorumluluk kapsamında işinize çok hakim olabilirsiniz, ancak günümüzün dinamik iş dünyasında bu kariyer hedeflerinize ulaşmak için yeterli olmaz. Bunu illa ki çevrenizde olup bitenleri anlayıp kendi işinizle bağlantılarını kavrayarak pekiştirmelisiniz. Özetle büyük resmi görebilmek için kafanızı kaldırın ve çevrenizi gözlemleyin. Sorumluluğunuzdaki masanın işlerine olan hakimiyetiniz sizin o masada kalmanızı sağlar, bir terfi ile amirinizin masasına ya da bir başka firmadaki amir pozisyonuna geçmeyi hedefliyorsanız mutlaka öncelikle kendi departmanınız olmak üzere diğer departmanlarda da neler olup bittiği konusunda bilgi ve fikir sahibi olmalısınız. Bununla beraber şirketinizin nasıl faaliyet gösterdiğini, operasyonun nasıl yönetildiğini, sizin sorumluluklarınızın bu operasyon içindeki önemini çok iyi kavramanız gerekir. Back-up sistemi ile çalışan organizasyonlarda bir çalışanın yokluğunda onun yerine aynı departman içerisinden biri bakar. Siz de bu back-up sistemine dahil olma konusunda istekli olursanız kendi masanız dışında bir masanın da genel olarak sorumluluklarını yerine getirebilir duruma gelirsiniz. Bu da sizin avantajınıza olacaktır. Özellikle yönetici pozisyonlarındaki kişileri gözlemlediğimde her masanın işlerini detaylı olarak bilmeseler de günün sonunda her masadaki faaliyetin operasyonu ya da finansal tabloları nasıl etkilediğini çok iyi biliyor olduklarını fark ettim. Eğer sizin de hedefleriniz tepedeki yönetici pozisyonlarıysa sorumluluklarınızı harika bir şekilde yerine getirirken ekip arkadaşlarınızın sorumluluklarını da anlayıp büyük resmi görmek için çaba sarf edin.
Network’ün öneminden bahsederken diğer departmanlardaki insanlar ile kuracağınız ilişkinin şirketinizin operasyonlarını anlamak için size fayda sağlayacağını belirtmiştim. Bu konu özellikle büyük ve çok uluslu firmaların personellerine getirdiği uzmanlaştırma kültürü sebebiyle çalışanın kendi alanına derinlemesine yoğunlaşmasından ötürü etrafında neler olup bittiğini kaçırması ihtimalini düşündüğümüzde çok daha önemli bir hal alıyor. Siz size verilen sorumluluk kapsamında işinize çok hakim olabilirsiniz, ancak günümüzün dinamik iş dünyasında bu kariyer hedeflerinize ulaşmak için yeterli olmaz. Bunu illa ki çevrenizde olup bitenleri anlayıp kendi işinizle bağlantılarını kavrayarak pekiştirmelisiniz. Özetle büyük resmi görebilmek için kafanızı kaldırın ve çevrenizi gözlemleyin. Sorumluluğunuzdaki masanın işlerine olan hakimiyetiniz sizin o masada kalmanızı sağlar, bir terfi ile amirinizin masasına ya da bir başka firmadaki amir pozisyonuna geçmeyi hedefliyorsanız mutlaka öncelikle kendi departmanınız olmak üzere diğer departmanlarda da neler olup bittiği konusunda bilgi ve fikir sahibi olmalısınız. Bununla beraber şirketinizin nasıl faaliyet gösterdiğini, operasyonun nasıl yönetildiğini, sizin sorumluluklarınızın bu operasyon içindeki önemini çok iyi kavramanız gerekir. Back-up sistemi ile çalışan organizasyonlarda bir çalışanın yokluğunda onun yerine aynı departman içerisinden biri bakar. Siz de bu back-up sistemine dahil olma konusunda istekli olursanız kendi masanız dışında bir masanın da genel olarak sorumluluklarını yerine getirebilir duruma gelirsiniz. Bu da sizin avantajınıza olacaktır. Özellikle yönetici pozisyonlarındaki kişileri gözlemlediğimde her masanın işlerini detaylı olarak bilmeseler de günün sonunda her masadaki faaliyetin operasyonu ya da finansal tabloları nasıl etkilediğini çok iyi biliyor olduklarını fark ettim. Eğer sizin de hedefleriniz tepedeki yönetici pozisyonlarıysa sorumluluklarınızı harika bir şekilde yerine getirirken ekip arkadaşlarınızın sorumluluklarını da anlayıp büyük resmi görmek için çaba sarf edin.
Profesyonellik dedikleri şey ketum olmayı gerektirir
İş hayatında bulunduğunuz pozisyon stratejik olsun
ya da olmasın bir gün elinize şirketinizle, sektördeki rakip(ler)inizle, yeni
çıkaracağınız ürünle, ekip arkadaşınızla ya da direk sizinle ilgili çok önemli
bilgiler ulaşabilir. Bu bilgileri iyi analiz edip biriyle paylaşılabilir olup olmadığı
konusunu gözden geçirmeden kesinlikle en samimi çalışma arkadaşınızla dahi
paylaşmamalısınız. Bu aşamada yapacağınız yanlış bir tercih hem sizin adınıza
bir hata olarak hanenize yazılır, hem de şirketinizin zarar görmesine ya da
itibar kaybetmesine sebep olabilir. Yine Sabancı Üniversitesi’ndeki
workshopların birinde Jan Nahum bizlere iş hayatına yönelik verdiği bir
tavsiyede, yürütmekte olduğunuz bir projeyi finalize oluncaya kadar en yakın iş
arkadaşınızla bile paylaşmayın diye öğütte bulunmuştu ve başından geçen benzer
bir olayda kendisinin bitirme aşamasına getirdiği bir projeyi bir iş
arkadaşıyla paylaştıktan hemen sonra o iş arkadaşının genel müdürden bu
projenin hayata geçmesi için onay aldığında yaşadığı hayal kırıklığını
paylaşmıştı. Yine benzer şekilde günümüzde sıklıkla kullandığımız sosyal medya
araçlarında da (twitter, facebook, instagram, vb.) işimizle ilgili önem arz
eden konuları paylaşmaktan sakınmalıyız. Bilginin hızlı bir şekilde ve
dezenformasyona da uğrayabilecek bir biçimde bu kanallarda yayılması yine
istenmeyen sonuçlara yol açabilir ve bu da hem bize hem de çalıştığımız kuruma
zarar verir. Tabii ki duvarları olan ve iletişimi zor bir ekip arkadaşı olmadan
iş arkadaşlarımızla samimi paylaşımlarda bulunup güçlü ilişkiler kuracağız.
Ancak paylaşımlarımızda profesyonelliğin gerekliliklerini yerine getirip neyin
paylaşılıp neyin saklanması gerektiğini tartıp ona göre hareket etmeliyiz.
Ya bir role-model’in ya da bir coach’un olsun
Ulaşmak istediğiniz kariyer hedefini belirlerken
kendiniz için bir role-model belirleyip onun başarı öyküsünden esinlenerek
kendi başarı hikayenizi yazabilirsiniz. Tabii ki tek bir role-model belirlemek
durumunda değilsiniz, farklı özellikler için farklı liderleri örnek alıp
dilediğiniz özelliklerini hayatınıza adapte edebilirsiniz. Bu noktada örnek
alacağınız kişinin biyografisini okumak, yaşayan kişiler ile linkedin gibi
farklı kaynaklardan iletişime geçmek, onlar üzerine yazılmış incelemeleri takip
etmek size bakış açısı kazandıracaktır. Örneğin Steve Jobs’un biyografisini
okuyuncaya kadar sunum tekniklerine yönelik birçok eğitim alsam da başarılı
sunumlar yapmaktan uzak bir performansım vardı. Kitapta Jobs’un Powerpoint’ten
sunum yapan bir kişinin anlattıklarına hakim olması için o slaytlar olmadan
sunabilecek donanımda olması gerektiğini, bu sebeple kendisinin ofiste
Powerpoint kullanmayı yasakladığını okudum. Ben de bundan etkilenip
hazırladığım sunumlarda slaytlar hiç yokmuş gibi çalışmalarımı yapıp sunuma
çıkmaya başladım. Gerçekten de bu sunum performansımı olumlu yönde etkiledi.
Pek tabii ki
çalıştığınız şirkette koçluk/mentörlük sistemi varsa bunu da iş hayatınıza
aktif bir şekilde adapte ederek koçunuzdan/mentörünüzden alacağınız tüyolarla
iş yapış şeklinizi farklılaştırıp kendinizi ulaşmak istediğiniz seviyeye
taşıyabilirsiniz. Hatta illa bu sistem şirketinizde aktif olarak kullanılmasa
bile yukarıda bahsettiğim networking faaliyetleriniz kapsamında yöneticilik
niteliklerini beğendiğiniz kişilerle iletişim kurup onlardan geribildirim ve
öneriler toplayarak kendinizi geliştirebilirsiniz.
Heyecanı kaybetme,
kaybediyorsan aksiyon al
Her sabah masanıza
oturduğunuzda o gün yapacaklarınız için duyduğunuz önem ve istek, işinize olan
bağlılığınızın en güzel göstergesidir. Heyecan konusunda 7 yıllık gözlemlerime
göre, heyecanını kaybetmiş insanlar ay sonunda maaşını alıp ailesini
geçindirmek için çalışıyor olmaktan hayıflanırken, heyecanla işine bağlı olan
çalışanlar ise sürekli işiyle ilgili geliştirilebilir alanları kovalayan, ek
sorumluluk almak için çaba gösteren, kendini güncel tutan ve farklılaştırmaya
çalışan bireyler olarak hem kendine hem de şirketine değer katıyorlar. Hal
böyle olunca da sarf edilen bu eforu birileri mutlaka görüp takdir ediyor ve bu
onlara performans zammı ya da terfi olarak geri dönüyor. Bu sebeple kişi kendi
durumunu değerlendirip özeleştirisini yapmalı ve eğer mevcut durumda üstlendiği
sorumluluklar için heyecan duymuyorsa bir aksiyon planını hayata geçirmelidir.
Peki böyle bir durumda neler yapılabilir? Kişi ek sorumluluklar isteyerek “job
enrichment” olarak nitelendirilen iş zenginleştirmesi yöntemiyle yeni
sorumluluklar tecrübe edebilir. Yine amiriyle durumu paylaşıp rotasyon
çerçevesinde bölüm içerisinde farklı bir pozisyon ile yola devam edip daha önce
yapmadığı işleri yapıp hem yeni bir şeyler öğrenmenin, hem de yeni bir şeyler
yapmanın heyecanını hayatına dahil edebilir. Çalışan eğer yeteneklerinin ve
donanımlarının bulunduğu departman dışında da çalışmasına elverişli olduğunu
düşünüyorsa, kendisine uygun bulduğu pozisyon için ilgili departman yöneticisi
ve İK yönetici ile görüşüp talebini ileterek açılacak pozisyon için havuzda
kendine yer edinebilir. Yine tüm bu saydıklarımla soruna çözüm bulamıyorsa iş
değişikliği ile yeni bir firmada, yeni ekip arkadaşları ve yeni sorumluluklarla
kariyerine devam edebilir. Organizasyon kültürü dersinde öğretilen verilere
göre çalışanların düşük performans ve düşük iş tatmini yaşamalarının
sebeplerinden biride içinde bulundukları organizasyonun kültürüne tam olarak
adapte olamamalarıdır. Bu sorunu aşan çalışanların performanslarında yükseliş
ve buna bağlı olarak yaptıkları işten tatmin olma seviyelerinde artış
gözlemlenmiştir.
Yedi yıllık
tecrübemle çok uluslu firmalar başta olmak üzere çalışanların kariyerlerini
yönetirken dikkat etmesi gereken hususları yukarıda özetlemeye çalıştım.
Bakalım geçen zaman bu deneyim ve gözlemlerimde ne gibi değişikliklere yol
açacak. Kariyer basamaklarını çıkıp kıdem aldıkça listeden neleri çıkarıp,
neleri ekleyeceğim bunu zaman gösterecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder