Bilgisayarımın masaüstünde bir süredir beklettiğim bir pdf dosyası vardı, adı: "lacivert_EkimKasimAralik2010turkce.pdf" Pandemi sebebiyle evde gereksiz herşeye vakit bulduğum bu haftasonunda bu dosya içerisindeki bir içeriği buraya taşımak için de fırsat buldum. Bundan 11 yıl önce yayınlanmış olan Sabancı Üniversitesi Lacivert Dergisine o dönem için "başarı hikayem"i anlatmışım. "Kimse okumazsa ben okurum" diye çıktığım bu blog yolculuğunda zaten herşeyden önce kendim için hatıralar biriktiriyorken, 2010 yılında anlattıklarımı da buraya taşımazsam olmaz diye düşündüm. Ne günler, ne hayaller...
Bazen
insanın kısmetinde bir şey varsa o er ya da geç oluyor. ÖSS’den sonra çeyrek
burs kazandığım Sabancı Üniversitesi’ne patlayan 2001 ekonomik krizi sebebiyle
gidemediğim için içimde uhde kalmıştı. Daha sonra Hacettepe Üniversitesi’nde
Uluslararası İlişkiler okumaya başladım. Ama o dönem Sabancı Üniversitesi’ni o
kadar çok araştırmıştım ki adeta aklım orada kalmıştı. Dört senelik lisans
eğitimimin henüz ikinci senesindeyken kendime Sabancı Üniversitesi’nde MBA
eğitimi alma hedefini koymuştum. Bu doğrultuda yetkinliklerimi geliştirmeye
özen gösterdim. Dördüncü sınıfa geldiğimde programa kabul edilmek için gereken
TOEFL, GMAT, LES gibi sınavlara girmiş, hocalarımdan tavsiye mektuplarımı almış
ve yazdığım niyet mektubu ile kabul için mülakat görüşmelerini bekliyordum.
Neyse ki mülakat görüşmeleri sancılı geçmedi ve annemin doğum günü olan 1
Temmuz 2005 günü kabul edildiğimi öğrendim ve O’na da güzel bir hediye vermiş
oldum.
Heyecanlı geçen 2005 yazından sonra dönem başladı. Farklı disiplinlerden ve kültürlerden insanlarla bir arada olacağım, iş hayatına yönelik yoğun bir programın içerisinde buldum kendimi. Zorunlu müfredat cangılında kol kola ilerlerken, cehalet ve beceriksizlik bataklıklarından güneşle yıkanan uzmanlık ve fırsat tepelerine çıkarken birbirimize destek olacaktık. Uluslararası ilişkiler eğitimimde aldığım sözel ve teoriye yönelik derslere göre daha çok uygulamaya yönelik ve takım çalışmasına yönlendiren dersler zorlayıcı ancak gelişimim için kesinlikle çok faydalıydı. Aynı zamanda oda arkadaşımın Belçika’lı bir Exchange öğrencisi olması da İngilizce pratiğim için bulunmaz bir fırsattı.
MBA programındaki birinci senemin sonunda bu kez Company Action Project heyecanı sarmıştı. Programın ikinci senesinde haftanın iki günü tam zamanlı olarak bir şirket için proje hazırlayacak olmak bizler için hem öğrendiklerimizi uygulama fırsatı bulmak hem de mezuniyet sonrası iş bulabilmek için çok önemli bir imkandı. İkinci senemin başında İş Yatırım için proje geliştirmeyi tercih ettik. O dönemin yeni ve popüler konusu olan türev ürün geliştirme üzerine seçtiğimiz projemiz sayesinde takım arkadaşlarımla çok iyi dostluk kurmamızı sağlamasının yanında bizler için iş hayatına atılan ilk ciddi adım olması açısından da büyük bir avantaj oldu.
MBA’deki
son sömestrde bu kez iş bulma telaşı başlamıştı. İzmir’li olduğum ve İzmir
dışında yaşamak istemediğim için sınıf arkadaşlarıma göre iş bulma konusunda
işim biraz daha zor gözüküyordu. Neyse ki korktuğum gibi olmadı. Son sınıfta
Türk Vergi Sistemi dersime giren Yeminli Mali Müşavir Faruk Sabuncu sayesinde
dünyanın en iyi denetim firması PriceWaterhouseCoopers’ı tanıma fırsatım oldu.
Kendisi aynı zamanda şirket ortağı olan hocamız bizi BJK Plaza’da ağırladığı
bir gün İzmir’de de ofislerinin olduğunu söyledi. O gün ciddi ciddi bu firmada
çalışmayı istedim. İşe alım sürecini takip ettim ve sürecin olumlu devam etmesi
sonucunda Mayıs 2007’de teklif aldım.
Teklifi aldım ama aldığım teklif İzmir için değil İstanbul içindi. O an ki
heyecan ve askere gitme endişesi ile çok fazla düşünmeden kabul ettim ama daha
sonra içime ailemden ayrı yaşayacak olmak içime sinmemişti. Yaz tatilinin
sonunda eğitim öncesi istenilen evrakları teslim etmek için İzmir ofise
giderken telefonum çaldı ve İzmir ofis için bir kişilik pozisyon açıldığını,
istersem değerlendirebileceğimi söyledim. Cevabım çok netti: “Yoldayım, hemen
imza atmaya geliyorum!”
Denetim
firmalarını bilmeyenler için anlatmam da fayda var. Ortam aynen üniversitenin
devamı gibi. Yaş ortalaması çok düşük, dolayısıyla çalıştığınız kişiler sizin
yaş seviyenizde olduğu için çoğu zaman birbirinizi iyi anlayabiliyorsunuz.
Sürekli bir yoğunluk ve deadline’lar söz konusu. Bu nedenle ofiste ya da evde
geç saatlere kadar laptopınızla çalışmak işin büyük bir parçası. Sürekli olarak
bir bilgi bombardımanına tutuluyorsunuz. Bunlardan ne kadarını alabilirseniz
kariyer yolunuza o kadar donanımlı devam ediyorsunuz.
PwC’nin İzmir ofisinde Vergi Departmanında takım şefi (Senior Associate) olarak çalışıyorum. Bu aralar üçüncü senemi devirmek üzereyim. Geçtiğimiz ay Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavir ünvanına haiz oldum. Erken yaşta bu ruhsatı almak kariyerim için önemli bir açılım olacak diye umut ediyorum. Kendimi sektörde farklılaştırabilmek adına, SPK’nın düzenlediği sınavlara girip Sermaye Piyasası Faaliyetleri İleri Düzey Lisansı’nı bu ay aldım. Önümüzdeki süreçte Bağımsız Denetim lisansını da almayı hedefliyorum.
2010 yılında Sabancı Üniversitesi’nde öğrenci danışmanlığı da yapmaya
başladım. Hiç tanımadığım öğrenci arkadaşlarla mail vasıtasıyla tanışıp
onlarla fikir alışverişinde bulunmak gerçekten çok keyifli. İşim gereği pek
çok firmaya denetim için gidip, farklı iş yapılarını görme fırsatım oluyor.
Bunu yaparken edindiğim tecrübeleri genç arkadaşlarımızla paylaşmak ve onlara
biraz olsun faydalı olmak beni gerçekten tatmin ediyor.
Sabancı Üniversitesi mezunu olarak gerçekten gurur ve onur duyuyorum.
Okula duyulan saygı da gerçekten doğru bir tercih yaptığımı bana her zaman
hissettiriyor. Öyle ki, askerliğimi yaparken ya da gece bir trafik kontrolünde
bile bana faydası dokunabiliyor.
Tüm mezunlara ve öğrenci arkadaşlara çalışmalarında başarılar diliyorum, sevgilerimle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder