15 Mayıs 2025 Perşembe öğleden sonrasında yavaştan Lozan’a veda etmeye hazırlanırken biramı yudumlayıp anın tadını çıkarıyorum. Eğitimden çıkıp gündelik işlerin acillerini hallettikten sonra “ne güzel şehir”, “biz yaşamıyoruz valla” diye diye yukarıdan yine göl kenarına indim. Neredeyse herkesin t-shirt giydiği bu sıcak havada göl kenarına ceketli ve yetmezmiş gibi sırtında çanta, elinde alışveriş torbası ile gelince hızlıca yine Pazar akşamı yemeğimi yediğim Lacustre’ye geldim. Tarihi tekerrür ettirecektim ama bir önceki sefer rezervasyon yaptırdığım masa doluydu, yemek servisi ise 5’te başlayacaktı. Güneşi burada batırıp biraz kendimle başbaşa kalayım, sonrasına bakarız.
Çevremde o kadar çok gürültü var ki yazarken zorlanıyorum ama insanların sohbet ediyor, anın tadını çıkarıyor olduğunu görmek onlar adına çok güzel. Bizdeki gibi herkes telefonuna bakmıyor ya da fotoğraf çekilmek derdinde değil. Özendiğim çok şey var bu şehre dahil. Burayı gördükten sonra “Türkiye çok güzel, eşi benzeri yok” diyenlerin diğer ülkeleri ne kadar iyi bildiği konusunda şüphem doğdu. Bir önceki gelişimde bu kadar etkilenmemiştim ancak bu sefer baya bir etkisi altından kaldığımı kabul etmeliyim. Umarım arayı çok açmadan yine gelmek nasip olur.
Bu seferki ziyaretimi daha güzel kılan şeylerin başında pek tabii ki insan ilişkileri de geliyor. Akıl hocam Mark ile buluşup onu dinlemek, onunla bir şeyler paylaşmak harikaydı. Onu tanıdığım için çok mutluyum ve onunla hatıralar biriktirebildiğim için de kendimi şanslı buluyorum. Bir önceki sefer olduğu gibi yine ev sahipliği yaptı ve beni iki kez yemeğe çıkardı. Hem de turist gibi değil, lokal gibi deneyimler elde etmemi sağladı. Teşekkürler Mark, kesene bereket! (Bu içeriği İngilizceye de çevireceğim, bakalım yapay zeka bunu nasıl çevirecek)
Bu duygularımı ve hatıralarımı yazıya dökerken biraz romantik olduğumun farkındayım. Bazı gerçekleri dışarıya vurmayınca insanlar instagramda paylaştıklarımla İsviçre’nin altını üstüne getirdiğimi düşünebiliyor. Ama şu da bir gerçek ki bedelini de ödüyorum. Ortalama uykum yine altı saatin altına düştü, geceleri gündüz biriken mailleri cevaplayabilmek için hayli geç yatağa gidiyorum. Yine de şükür, İstanbul’da olsam da aynı mailleri cevaplayacaktım ama bu deneyimi elde edemeyecektim.
Beni güneşten koruyan gölgeliği az önce kapattılar. Ekranım parlamaya, biram ısınmaya ve yüzüm yanmaya başladı. Bardağın dolu tarafını görmem gerekirse, yaklaşan bir yolcu gemisi var, bakalım kimler inecek. Doğal D vitamini alıp biraz çevremi gözlemleyeyim. Yarın ofisten çalışıp, akşam da bu güzel şehre elveda diyeceğim. Umarım kısa süreliğine...
Ekleme: Yukarıdaki satırları yazdıktan sonra otele doğru yukarı çıktım ve sıcağın etkisiyle beraber yokuş beni baya bir hırpaladı. Otele girmeden direk favori hamburgercime gidip siparişimi verdim, öyle keyif aldım ki aylar sonra gaza gelip Google Maps’te bir mekan değerlendirmesi bile yaptım. Sonrası mı? Yine Outlook, SAP ve diğerleri… Biraz da oyun oynadım ama ne oyunu olduğunu burada yazamayacağım, o da bende kalsın.
Sağlıcakla,
Volkan