Takvim yaprakları 25 Aralık’ı gösteriyor. Gece sessizliğe bürünmüşken ayaklarımı uzatmış, zihnimin tozlu raflarında bir nostalji turuna çıkıyorum. +40'larındaki bir insan yeni bir yaşa girerken nedense geçmişe gidip içini biraz acıtmayı, o eski tortuları havalandırmayı seviyor.
Son beş yılın Aralık aylarında neler karalamışım diye arşivime daldım. Geçen yıl, istediklerimi elde etmenin verdiği o derin tatmin duygusu; ondan önceki yıl, 40. yaşın getirdiği o "büyük eşik" heyecanının sönümlenişi... 2020’de ise İzmir’den İstanbul’a, hayatımızın yönünü değiştiren o büyük göç kararının arkasında duruşum... Hepsi birer kilometre taşı gibi duruyor orada.
Yarın sabah 43. yaşıma uyanacağım. 2025 nasıl geçti diye soracak olursanız, en başa yine kocaman bir şükür koyarım. Sahip olduklarımın farkındayım, "iyi ki"lerim o kadar çok ki, ruhuma huzur veriyor. Ancak dürüst olmalıyım; tartışmasız kariyerimin en yoğun, en yıpratıcı yılını geride bıraktım. Şu satırları yazarken yarın izinli olduğumu bilsem de, o beklenen rahatlama hissi henüz bünyeme uğramış değil. Sürekli dizginleri sımsıkı tuttuğum, atılması gereken "tik"lerin bitmediği bir maratondu bu.
![]() |
| İyi ki'lerim... |
Ara sıra içimden yükselen cılız bir ses, "Eski pozisyonun ne rahattı, değerini bilemedin" dese de, onu hemen susturup sıradaki göreve odaklanıyorum. Tıpkı üniversite tercihlerinde Ankara’yı yazıp, şehri hiç sevmesem de "Bu tercihi ben yaptım, sızlanmaya hakkım yok" diyerek aileme tek kelime etmeyişim gibi... Bu yoğunluğu, bu "kurtarıcı" rolünü ben istedim. Mücadeleden kopmak yok, sadece devam etmek var.
Neyse ki eşim, oğlum ve ailem; bu mücadelede benim en büyük dayanağım. Yeri geldiğinde saatlerce odaya kapanıp onları ihmal etsem de, fiziksel olarak yanlarında olup zihnen cevaplanmayı bekleyen bir e-postada kaybolsam da beni anlıyorlar. Onların bu sessiz desteği, sahip olduğum en büyük zenginlik.
Peki, yeni yaşımda ve yeni yılda ne istiyorum?
Tek kelimeyle: Rahatlamak. Ama "yan gelip yatmak" manasında bir boş vermişlik değil bu. Belki biraz iddialı olacak ama sahadaki o meşhur "Sergen Yalçın rahatlığı" gibi ilerlemek istiyorum. Kasmadan, paniklemeden, yeteneğin ve tecrübenin verdiği o doğal akışla... Sürekli yüksek performans makinesi gibi çalışmak artık yorucu olmaya başladı. Artık topu koşturma vakti geldi.
Elbette isteklerim sadece kariyerle sınırlı değil. Bol kazanç ve bereket dilerken bunu meşrulaştıran çok güçlü bir nedenim var: Oğlum Okan’ın geleceği. Hayalini kurduğumuz o Amerika’da eğitim hedefine onu hem maddi hem de manevi olarak hazırlayabilmek, şu sıralar en büyük motivasyonum. Plana sadığım, hedef net.
Ve "durmak"... Well-being, denge gibi moda terimlerin arkasına saklanmadan, en yalın haliyle durabilmek istiyorum. Sadece fiziken değil, mental olarak da frene basabilmek. Yürümek için, dostlarla iki lafın belini kırmak için, yapay zeka ile yazma tutkumu birleştirecek o projeleri hayata geçirmek için zihnimdeki gürültüyü susturabilmek istiyorum.
Yaparız be Volky, ne dersin?
Gazapizm’in dediği gibi, "Biz yakarsak söndüremezler." Ya da bu aralar modumu yükselten Blok 3’ün o beni gaza getiren dizesindeki gibi: "Neyime uyuz oluyorsanız söyleyin, yapmaya devam edeyim."
Hoş geldin 43.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder