29 Aralık 2007 Cumartesi

Artık 25'im

Bir önceki yazımda 24 yaşıma girerken başımdan geçenlerimi ve hissettiklerimi aktarmıştım, bu kez ise 25'imi paylaşmak istiyorum. Sanırım ki bu paylaşımlar yaşlandığımı bana hissettiriyor ama olsun, daha da yaşlanınca açıp okumak keyifli olsa gerek diye düşünüyorum... Ee tabi zaman ne gösterir bilemem :)



Öncelikle bu yaşıma basarken, beni en mutlu eden şey, nerdeyse aklımda ve kalbimde yeri olan herkesin bana bir şekilde ulaşması ve doğum günümü kutlamasıydı. Şimdi tek tek isimlerini yazmaya kalksam, birini unuturum da ayıp olur diye çekinirim. Hem blog'umu google a da kaydettim, şimdi insanların ismini arayan biri olursa sebepsiz yere benim blog sayfama yönlenmesinler :)



Bugün, 29 Aralık Cumartesi, ve ben yatağımda laptopumu kucağıma almış ve yorgun bir şekilde bu satırları düzenliyorum. Dün geceki harika partide dostlarım Kemal, Serkan ve Müge ile hem keyifli bir kutlama yaptık, hem de Seferihisar gecelerini Aralık'ta da test etmiş olduk. Sonuç mu? Ee bi hayli soğuk ama yine de "special thanks go to Sinbo" çünkü ısıtıcı bir hayli işe yaradı.



Özet olarak, doğum günüm gibi özel bir günde beni arayan, bana mesaj atan, bütçesinden benim için finansman kaynağı yaratıp hediye alan herkese çok teşekkür ederim. Beni gerçekten çok ama çook mutlu ettiniz.

24 Yaşıma Böyle Girmiştim

Yeni yaşımı kutladığım bu günlerde, eski defterleri karıştırıp 1 sene önce 24 yaşıma nasıl girdiğimi blog'uma eklemek istedim. İlgilenen okur, ilgilenmeyene saygı duyarım. Malum, kimse okumazsa ben okurum mantalitesi ile işliyor bu blog :D




Aralık 27, 2006
Doğum günümde geride kaldı

Tarih 27 Aralık'ı gösteriyor. Anlayacağınız üzerine doğum günüm de geride kaldı. 1 gün gecmişken üzerinden ben de kutlamaların bendeki yansımalarından bahsedeyim bari:)

Öncelikle doğum günüme resmen girmeden 15 dakika önce Kemal ile Serkan aradı.

Sonra odama geldim, Aydın'la biraz votka içtik ve lafladık, bu arada dostlarımdan msjlar gelmeye devam ediyordu ve hepsini cevaplamak benim için büyük bi zevkti:)

Sabahında ise malesef gergindim, uykusuzdum ve nike case study'i okumamıştım, acele bi şekilde giyinip derse yetiştim, derste ve aralarda insanların doğum günümü kutlaması, akşam için planları öğrenmeye çalışması hoşuma gidiyordu. Ee ne de olsa tek cocuğum, ilgiye ihtiyacım var benim yaa...

Gece ise gayet renkli başladı: siyah & beyaz!!!

Ders 6'da bittiğinde dışarıda bembeyaz kar ve havada zifiri bi karanlık vardı. Sıkışık trafikte son derece aç bi şekilde Old English'e ulaştık, neyseki arkadaşlarım bizden önce gelmişti ve sipariş vermekte vakit kaybetmedik:)

Güzel yemek, sağlam içki ve asla hayır diyemeyeceğim kızarmış dondurmadan sonra pastamı kestim, konuşmamı yaptım ve hesabı istemeye hazırlanırken karşımızda polisleri buldum. Kimlik kontrolü janııımm.. Neyse o da gecenin rengi oldu ve sonrasında tıpış tıpış arabalara gittik, Cadde'de karda yürümek ayrı bi tecrübe ;)

Kampüse gelirken İrfan arabayı son derece ağır kullansa da yine de buzlanan yollarda kaymaktan kaçamamıştık, ama 4 kişi olunca arabada onu da geyiğe vurmuştuk.

Neyse ki kampüse vardık we banyomu yatıp yattım.

18 Aralık 2007 Salı

Finansçının Sevgilisi


Baktım da ilk 3 yazı pek bi hayata dair, biraz felsefi, biraz da "ah evet haklısın, böle yapmalı" tarzında yazılar olmuş. Bu kez biraz da rahatlayıp gülümsetmek için birşeyler paylaşmak istedim. Ancak yine de kendi iş dünyamdan fazla da uzaklaşamadım sanırım:)

FİNANSÇININ SEVGİLİSİ

Hayatı para işleri olan bir finansçının sevgilisine seslenişi...

Günlük akışa bakıyorum da sevgilim, vadesiz mevduat gibi hareketlisin ve likiditem kadar bana yeterlisin.
Takipteki krediler gibi peşindeyim, bitsin artık kısa vadeli buluşmalar, uzun vadeli kaynak ol, kal bende.
Sırdaş hesap ol, dilersen repo ol, spot kredi ol faizinle dön geri, hazine faizleri gibi sevdan var bende. Ah şu sene sonu tutturma hedeflerim olmasa, çoktan kapatırdım aşk kredini, faiz dışı gelir gibi severdim seni.
Hiç sevmiyorum vade sonlarını, ayrılık günü gibi geliyor bana ve dayanamıyorum artık senin değişin kurlarına.
Razıyım tam ol, çeyrek ol, yeter ki yat hesabıma.

Aslında bu yazı yaklaşım dergisinden alındı, vergi mevzuatı ile ilgili birşeyler ararken, ve sanırım aradıklarımdan daha ilgi çekici olması nedeniyle hemen dikkatime takıldı. Pek tabii ki kendi blogumda da etik olmak adına belirtmeden edemeyeceğim bir şey var: orjinalini finansçı değil bankacıydı ama ben böyle kendime daha yakın hissettim. Yine de son bir uyarı, kesinlikle bahsi geçen yazıdaki gibi "paragöz" değilim :)

14 Aralık 2007 Cuma

Her Seçim Bir Vazgeçiştir




Her seçim bir kaybediştir. Her tercih bir vazgeçiştir çünkü...

Aslında belki de sonda yazılması gereken sonuç cümlesi bu yazımda direk başta verilmiş. Bu paylaşımımda, uzun zamandır mailimin “favorilerim” folderında sakladığım, ilk bu maili aldığımda pek çok yakınıma forwardlayarak bazı dostlarımdan “Volky sen bu aralar çok duygusalsın, hayırdır?” gibisinden tepkiler aldığım bir mail metnini sizlere sunacağım. Bana Hacettepe günlerindeki hayat tecrübelerimi de hatırlatan bu yazı gerçekten çok genel tespitleri çok doğru bir şekilde özetliyor. Tabii bu benim şahsi düşüncem. Kesinlikle aldığımız kararlar bizlere olumlu ve olumsuz geri dönüşler getirir ve sanırım bizim üstümüze düşen en rasyonel kararı almak ve bunun arkasında dimdik durabilmek. Diğer alternatiflerin sonucunu pek tabii ki takip edebiliriz ama bu sonuçlara takılıp da üzülerek kafa yormak yerine gerekli olan dersi çıkarıp bir sonraki karar anında bunu göz önünde bulundurmak, vazgeçtiğimiz o “kaçan balıkları” küçültecektir. Siz de bölece “kaçan balık büyük olurmuş” hayıflanmasından sıyrılmış olursunuz. Keyifle okumanız dileğiyle…

Sabah işe gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik fırsatından vazgeçmiş olursunuz. Kalkar kalkmaz hayat bin bir seçeneği dayar burnunuzun ucuna...

'Ne giysem' telaşından, öğle yemeğinde 'Ne alırdınız? ' diye başucunuzda biten garsona, 'hangi kanaldaki filmi izlesem' kararsızlığından, 'bize oy verin' diye bağrışan partilere kadar her şey, herkes, her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar. Yastığınıza teslim olmuşsanız, belki dışarıda ışıl ışıl bir günden vazgeçmiş olursunuz.

Bahar esintileri taşıyan bir elbise belki o gün yaşamınızı ışıldatabilecekken, ağırbaşlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel bir tanışıklığı tepersiniz. Belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız İzmir köfteden daha lezzetlidir. Ya da öbür kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur. Ama yasam, vazgeçtiğiniz şeye ilişkin ipucu vermez.

Geri dönüp, o günü gökkuşağı desenli bir elbiseyle yeniden yasama şansınız yoktur. Bu seçim oyununda vazgeçtiğiniz şey, seçtiğinizden daha değerliyse pişmanlık kaçınılmazdır. Ama neyin değerli olduğunun kararı da yine size aittir.

Ve vazgeçtiğiniz şey bazen bir saray, bazen şöhret sahnesinin parıltılı neonları da olsa, çoğu zaman gözünüz hiç arkada kalmaz. Çünkü duvarlarına sevdiğinizin kokusu sinmiş bir ev ya da sevdiğiniz kadınla paylaşamadığınız bir saray sizin borsada kolay feda edilebilir değerlerdendir. Hayata bir başka gözle bakmayı öğrendiyseniz, bu seçimde kazandıklarını sananlara yalnızca acıyarak gülümsersiniz. Her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru seçimdir.

Ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir...

Google adsense

Analytics