18-20 Kasım tarihleri arasında iş/eğitim sebebiyle İstanbul'daydım. 2005-2007 arasında yüksek lisans sebebiyle Sabancı Üniversitesi'ndeyken İstanbul'da keyifli vakit geçirmiştim. Sonrasında PwC'deyken eğitim için sık sık gittiğim İstanbul'da devrelerimle (peers) şehrin tadını çıkarmıştık...
Şubat 2013'ten beri gitmediğim şehirde bu sefer keyif ve eğlencenin yerini iyice zorlu ve stresli bir hayata bıraktığını gördüm. 18 Kasım Pazartesi sabahı 7'yi 5 geçe Atatürk Havalimanı'ndan bindiğim taksi saat 9'a 2 kala Divan Otel'e varınca seyahatimin geri kalanında hep erken yola çıkmam gerektiğini anladım. Ama İstanbul için bu da yetmez. Aynı günün akşamı otel çıkışında abartısız 35 dakika bekledim ama nafile, tüm çabalarıma rağmen durdurabildiğim hiç bir taksi beni almadı. Sonunda otel görevlileri imdadıma yetişti de metro ile gitmek istediğim yere ulaşabildim. Tabi kaybettiğim zaman yüzünden elimdeki bavul ve çantamı da Kanyon'a taşımak zorunda kaldım...
Bu arada 2.günün akşamında bu ara yazılı ve görsel basında adını sıklıkla duyduğumuz Zorlu Center'a gittim. Kabul, iyi para yatırmışlar ve dünya çapında markaları getirmişler ama mekanın ruhu yokmuş ya da bir hayli kasıntıymış gibi geldi. Tabi zamanla değişebilir, once tüm mağazaların açılmasını beklemek lazım. Bu arada belli yerlerde yemek yemek için ciddi ciddi bekleme yapmak zorunda olmak bana açıkçası uzak geliyor ve beni soğutuyor.
Sözün özü, İstanbul'un artıları eksilerine karşı artık yenilmeye başlamış. İzmir'de yaşadığım için çok şükürler olsun. Özellikle dönüşte havaalanından Karşıyaka'ya gelirken bomboş yolda yaşadığım şehrin tadını çok keyifle yaşadım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder