6 Eylül 2019 Cuma

İstanbul Kaçamağı ve Geçmişe Yolculuk

Yarım günlük bir eğitim için İstanbul’a gittim bu Perşembe günü. Eğitim sonrası bu eğitimden aldıklarıma, bir başka deyişle öğrendiklerime dair bir şeyleri yönetim ekibimize sunacağım için İstanbul’a inişimde bir gerginlik hissettim. Tabiri caizse “huzursuz” bir şekilde Akaretler’de öğle yemeği yiyeceğim bir yer ararken iş sebebiyle tanıdığım birilerini görüp hem selam verdim hem de bu vesileyle o mekanı yemek için tercih etmiş oldum. Sahi ben Akaretler’e yaklaşırken balık yemeyi hayal etmemiş miydim…


Selam verdiğim masada, 2007 yılında PwC’de son mülakatımı yapan, bir başka ifadeyle benim işe girmeme onay veren kişi de vardı. Kısa bir sohbetin ardından tek başıma masama oturup yemeğimi söylediğimde geçmişe yolculuk başladı. Yaklaşık 12,5 yıl önce mülakat için girdiğim BJK Plaza’ya birazdan eğitim almak için girecektim ve eğitimi benimle aynı yıl PwC’ye başlayan bir arkadaşım verecekti. İster istemez geçmiş defterleri açtım, aldığım kararları, yaptıklarımı ve yap(a)madıklarımı sorguladım. Bu çelişkileri yaşarken sanki arka fonda uçakta okuduğum kitaptaki içsel mutluluğu yakalamanın her şeyden önce geldiği mesajı kulaklarımda yankılandı. Yemeğimi yerken iki kere yeni açtığım youtube kanalıma girdim (Eyy okuyucu, youtube’da “volkan yorulmaz” diye aratarak kanalıma abone olabilirsin) ve sabahın erken saatlerinde yüklediğim videomun izlenme sayısını takip ettim. Benim dışımda birilerinin izlediğini görmek hoşuma gitti. Bir yandan da az önce masadaki selamlaşma esnasında, masadaki en kıdemli üstadın “videolarını izliyoruz” demesi aklıma geldi. Vay be, Linkedin’de yaptığım paylaşımlar gerçekten birilerine ulaşıyormuş diye sevindim. Nilgün’ü arayıp bu diyaloğu bir de ona anlattım. Ardından eğitim için BJK Plaza’daki PwC eğitim salonuna geçtim.


Beş buçukta bitmesi gereken eğitim dörtte bitince eğitimi veren arkadaşımla vedalaşıp, nerede takılabileceğimi sordum. Bana Nişantaşı’nı önerince, tüm diğer alternatifleri yok sayıp yola koyuldum. Nişantaşı her zamanki gibi yine çok havalı idi. Sokaklarında yürümek bile iyi geldi. Sonra tekrar aşağı indim. Akaretler’de iki ayrı kafeye girip tek kişi için uygun yer bulamayınca üçüncü girdiğim yer olan Sutiş’e oturdum ve soğuk kahve eşliğinde bu satırları yazdım. Kendimi daha hafif ve prangasız hissetmek için yanıma bilgisayar almadığımdan kurşun kalemle ajandama bu satırları döktüm. İlk fırsatta bilgisayara aktarıp (ertesi gün, yani Cuma akşamı, soundcloud’dan dinlediğim Türkçe jazz müzik eşliğinde) Kim bilir, o ileride dediğim zaman geldiğinde bugünkü sorgulamalarımı belki yersiz belki anlamsız ve gereksiz bulurum. Çok daha tatmin olduğum günler dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google adsense

Analytics