30 Haziran 2019 Pazar

Kadınsız Erkekler'den Unutulmaz Alıntılar

Kitap çok çok iyiydi, tabi kitapta altını çizdiğim cümleler de baya iyi oldu. Her zamanki gibi Murakami yine konuşturmuş kalemini...

Bir ağacın büyüyüp güçlenmesi için zor bir kış geçirmesi gereklidir. Hep ılık ve durgun bir iklim olursa, büyüme halkası da oluşmaz değil mi?

Yarın nasıl bir rüya görürüz, bunu kim bilebilir ki?

Gün gelir, maymun da ağaçtan düşer.

Benim için yazmak, bir şeyi unutmamak için en etkili yöntem.

Bu dünyada doğru olmayanı yapmaktan uzak durmak da yetmeyebilir bazen.


23 Haziran 2019 Pazar

Unsmoke as a Sunday Evening Activity

Tonight, just after watching an animation movie with my son and wife, as a Sunday evening activity before sleep, my son asked for a special request: drawing

All he asked for was to draw something that each of us can work on different paper and share with each other when the whole drawing was finalized.

As a father who is not good at drawing figures, I came up with an idea: Unsmoke

Rather than a drawing, it is a little bit writing but at least it has an inspiration.

And here is the product:



Not the best drawing, but probably one of the best messages to the whole world!

For my other unsmoke related posts, please kindly visit:

http://volkanyorulmaz.blogspot.com/2019/04/unsmoke.html

http://volkanyorulmaz.blogspot.com/2019/06/how-i-unsmoked-my-best-friend.html

If you want to learn more about Unsmoke, then you should visit:

https://www.unsmokeyourworld.com



Hesap Bakım Ücretini Nasıl Geri Aldım?

Şimdiye kadar kredi kartı kullanım ücreti, yıllık aidatı, üyelik bedeli ya da hesap işletim ücreti gibi bankaların farklı isimler adı altında benden kestiği tüm ücretleri Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurarak birçok kez geri aldım. Tamamen haksız kazanç olduğunu düşündüğüm bu tutarları tüketicilerin ya da yatırımcıların yersiz bir şekilde ödememesi için elimden geldiğince insanları bilgilendirmeye çalıştım. Yeri geldi ya aşağıdaki gibi blog içerikleri hazırladım:

https://volkanyorulmaz.blogspot.com/2019/01/kredi-kart-uyelik-bedelimi-yine-geri.html


ya da konuya tek bir kaynaktan erişilebilsin diye ücretsiz bir elektronik kitap hazırlayıp insanları bilgilendirmek istedim:


https://play.google.com/store/books/details/Volkan_Yorulmaz_Sadece_Hakkımı_Aradım?id=WV1mDwAAQBAJ&hl=tr


Gelir görün ki, bankalar bu konuda müşterilerinden haksız bedeller alıp her geçen yıl kazançlarını üstüne koyarak artırmaya devam ediyorlar. Şöyle ki, kamuya açık bilgiler ışığında, 2017 yılında Türkiye’de en çok kazanç sahibi olan 5 kurumun tamamı, en çok kazanç sahibi 10 kurumun ise 8’i bankalar. (Kaynak: https://www.gib.gov.tr/sites/default/files/fileadmin/user_upload/VI/2017_KurumlarVergisi.htm) Ama bankalar yetinmiyor ve müşterilerinden bu “haksız” geliri farklı adlar altında elde etmeye devam ediyorlar. 


Bu kez başımdan geçen örnekte, Akbank hisse senedi yatırım hesabım sebebiyle vadesiz maaş hesabımdan “yıllık bakım ücreti” adı altında 75 TL’lik bir tutar tahsil etti. Bu durumu hemen fark ettim ve bankayı arayarak bir yılı aşkın süredir hesabımda yatırım hareketi olmadığını, tutarın çekildiği hesabın ise maaş hesabım olduğunu, bu sebeple tutarın tarafıma iade edilmesini istediğimi belirttim. Müşteri temsilcisi bu tutarı tüm yatırım hesaplarından aldıklarını ve iadesinin mümkün olmadığını belirtti. Bunun üzerine bir de mail ile bankadan iadesini istedim ve yazılı olarak da ret cevabı aldım.

Ardından e-devlet üzerinden tüketici hakem heyetine online başvuru yaptım. Başvuruma ilişkin belgeyi ekte örnek olarak paylaşıyorum:
İlk Kurşun: Haksızlığı Şikayet


Günümüzde oturduğumuz yerden tüketicilerin haklarını savunabilmesini sağlayan hukuk devletimiz sayesinde 7 Mayıs 2019 tarihinde başlattığım süreç 18 Haziran 2019 tarihinde benim için olumlu bir şekilde sona erdi ve talebimde haklı olduğum Karşıyaka Hakem Heyeti tarafından belirlendi.


Blog’umu okuyan, sosyal medyadaki paylaşımlarımı takip eden ve bankalara karşı mücadele etmeye çalışan pek çok kişi sürecin ne kadar süreceği konusunda bilgi almak için bana mesaj atıyorlar. Yukarıdaki tabloda da göreceğiniz üzere, araya bayram tatili, yaz tatili vb tatiller bile girse süreç bir ay ile iki ay arasında sona eriyor.


Sürecin Kısa ve Takibi Kolay Olması Avantaj


Siz de bankaların sizden kredi kartı üyelik ücreti, hesap işletim ücreti ya da bakım ücreti gibi farklı adlarla tahsil ettiği tutarlara karşı mutlaka itiraz edin ve hakkınızı arayın. 


Tüm Süreci İnternet Üzerinden Takip Etmek Mümkün

Bilgisayarınızın başındayken Turkiye.gov.tr’yi ziyaret ederek birkaç dakika içerisinde yapacağınız şikayet ile sesinizi çıkarın ve adı ne olursa olsun bu tutarı geri alın.


Sürecin Elektronik Ortamda Yürütülmesi Büyük Kolaylık


Sonra mı? Dilerseniz o bankada yatırıma dönüştürün, dilerseniz harcayın ya da ihtiyacı olan biriyle paylaşın. Tercih sizin… Sadece şunu bilin, gelir rekortmeni bankaların sizin hesabınızdan ya da kartınızdan ne isimle olursa olsun bu tutarları almaya hakkı yok!



Ve "Mutlu Son"
 
Kararda Kullanılan İfadeler Çok Net!


14 Haziran 2019 Cuma

Kiev İzlenimlerim - Workshop Var Dediler, Gittim


Workshop’a Çağırdılar, Hem de Kiev’e

Günlerden 11 Haziran Salı, saat sabah 6’ya yaklaşıyor. İstanbul Havalimanında dış hatlar terminalinde Kiev’e 7’de hareket edecek olan uçağımı bekliyorum. Biraz heyecan, biraz da merak var. Tabii bir de gece yarısı yola çıktığım için 1.45’te kalkmış olmanın yorgunluğu var. Güzel bir deneyim, iyi bir tecrübe olacak Kiev diye düşünüyorum.

Nedir beni Kiev’e götüren şey? Her şey Mayıs ayında şirketimdeki yeni CTO’muzun IShare adı ile düzenlenecek olan workshop’a bir IS müşterisi olarak herkesin fikirlerini sunmasını istemesiyle başladı. Oturdum, parça parça, gün gün, kısa kısa yazdım ve sonunda bir bütün haline getirdiğim düşüncelerimi gönderdim. Ramazan bayramının ilk gününün gecesinde Okan’ın yatmasının ardından laptop’umu açıp internete bağlandığımda aldığım mail ile fikirlerimin beğenildiğini ve Kiev’deki workshop’a davetli olduğumu öğrendim. Tam bir haftam vardı, neyse ki Ukrayna’ya vize gerekmiyordu. Hemen o gece yöneticilerime onay için başvurdum ve ertesi gün öğlen saatlerinde uçak biletlerim ve otel rezervasyonum hazırdı.
Fikirlerimin takdir edildiğini görmek, İşte bütün mesele bu! 
Hem bayram telaşesi, hem de kısıtlı zaman olması sebebiyle Kiev’i derinlemesine araştıramadım ama yine de internette Kiev hakkında bir şeyler okudum. Şu ana kadar Beşiktaş’ın Avrupa kupalarındaki maçlarından bildiğim Kiev benim kafamda hep soğuk ve karlıydı, ancak bu mevsimde öyle olmadığını öğrendim. Bununla beraber Ukrayna’da özellikle yeme-içme fiyatlarının çok cazip olduğunu daha önce giden arkadaşlarımdan duymuştum. İnternette okuduğum gezi yazıları da bunu teyit ediyordu.

Workshop Çarşamba ve Perşembe gerçekleşecek ve benim şehri keşfetmem için şehre varacağım Salı ve şehirden ayrılacağım Cuma günüm var. Salı akşamı için katılımcılara özel düzenlenmiş bir akşam yemeği ve yine katılımcılar için Çarşamba akşamı bir şehir turu ve akşam yemeği organize edilmiş. Bunun dışındaki keşifler benim yaratıcılığıma kalmış durumda… (Şimdi laptop’u kapatma zamanı, devamı Kiev’de)
Kiev İzlenimlerim
Kiev’den, hatta biraz daha detay verecek olursam, Radisson Blu (Yaroslaviv Val Street) Hotel’in lobisinden izlenimlerimi aktarmaya devam ediyorum. Kiev’e Türk Hava Yolları’nın uçağı ile geldim. Uçakta oldukça fazla Japon turist vardı, onlardan biri de benim yan koltuğumda oturdu. Sorunsuz geçen bir saat 45 dakikalık uçuşumuzun ardından Kiev’de pasaport kontrolü için kuyruğa girdiğimde, her ne kadar giriş vizesiz de olsa, klasikleşmiş hale gelen gergin bekleyişi yaşadım. Neyse ki Romanya’dakinden çok daha rahat bir şekilde geçtim, bu kez çalıştığım şirketin adını söylemek ve ardından davet mektubunu göstermek karşımdaki görevlilerin yumuşamasını sağlamıştı. Bavulumu aldıktan sonra Uber’i çağırdım, yaklaşık 2 dakika bekledikten sonra araçtaydım. Romanya’dayken sık sık Uber kullansak da orada misafir denetçi konumunda olduğum için ben çağıran pozisyonunda olmuyordum. (Romanya'da misafir denetçi olarak kaldığım süreçteki hatıra ve izlenimlerim için tıklayınızhttp://volkanyorulmaz.blogspot.com/2018/10/romanyada-misafir-denetci-olmak.html) İzmir’de de Uber olmadığı için ilk Uber tecrübemi Kiev’de gerçekleştirdim, memnun kaldım ve şoföre 5 yıldız verdim. Bu arada havaalanından otele ulaşmamız bir saat on dakika sürdü. Mesafe o kadar uzun olmasa da bizim yolculuk yaptığımız anda İstanbul trafiği gibi haritası kıpkırmızı olan bir Kiev vardı haritada. Otel’de check in saati 13:00 olduğu için yaklaşık iki buçuk saat beklemem gerektiğini söylediler, ben de fırsattan istifade edip bu satırları yazayım dedim. Bu arada, yukarıda neden otelin yanında parantez içinde konum bilgisi verdiğimi de paylaşayım. Kiev davetini aldığım Salı gecesini takip eden Çarşamba günü Kiev’deki ekipten bir mail geldi ve konaklama için Radisson Blu’da kalmamızı önerdiler. Mailde Radisson Blu Google haritalara linklenmişti. Linke tıkladım, rezervasyon içn hotelz.com sayfası açıldı. Ben de daha güvenilir olacağını düşündüğüm için otelin kendi sitesinden rezervasyon yaptırmak istedim. Google’a Radisson Blu Kiev yazdım ve çıkan linkten yer ayırdım. Ancak dün Kiev’deki ekiple konaklama ve bu akşamki yemek organizasyonu için konuşurken Kiev’de iki Radisson Blu olduğunu ve onların önerdiği otelin diğeri olduğunu öğrendim. Neyse ki çok büyük bir sorun olmayacağını, Uber ile yine kolayca ofise ulaşabileceğimi söylediler. Lobi’de bu kadar vakit geçirip dinlenmek ve serinlemek yeterli, biraz da sıcak Kiev sokaklarını arşınlamak lazım, bakalım bir sonraki paragrafı nereden yazacağım.

Sıradaki paragraf Kiev’deki son günümün sabahında oteldeki odamdan devam ediyor. Salı’dan Cuma’ya günler oldukça hızlı ve yoğun geçti. Geriye dönüp baktığımda, Salı lobiden ayrıldıktan sonra otelin çevresinde biraz dolaştım ancak sıcak havanın ve yol yorgunluğunun etkisiyle daha fazla dayanamayıp Romanya’dan da aşinalığım olan Paul’da öğle yemeğimi yiyip üzerine Kobo’dan “The Latte Factor” adlı kitabı okurken (kitaptan alıntılarımı paylaştığım içerik için: https://volkanyorulmaz.blogspot.com/2019/06/my-highlights-from-latte-factor.html) lattemi içip caddeden geçenleri izledikten sonra dinlenmek için odama çekildim. Radisson 4 yıldızlı bir otel olsa da çalışanlarının güler yüzlü yaklaşımı, odalarının genişliği ve konforu ile 5 yıldızlı bir otelden eksikliği yok. 


Latte keyfi diye fotoğraf çekip yanına kitap koyan instagram yıldızlarına ithafen
Salı akşamı bizim için Hutorets na Dnipri adlı restoranda bir akşam yemeği organize edilmişti. Uber beni mekana getirdiğim de önce nereye gideceğimi bilemedim, klasik bir restoranın önünde bırakmamıştı, şoföre girişi sorduğumda bilmediğini söyledi, daha doğrusu ima etti, maalesef şehirdeki çoğu Uber şoförü gibi o da İngilizce konuşamıyordu. Biraz ilerleyince nehrin dibinde hatta içinde otantik bir yer olduğunu gördüm. Geleneksel kıyafetler giymiş kızlar kapıdaydı. Bize ayrılan bölüm, restoranın yan kısmındaydı ve gemiler geçtikçe dalgaların etkisiyle hafif hafif sallanan bir iskeledeydi. O akşamdan itibaren şehirde ne yediysem çok beğendim deyip yemeklerin detayına daha fazla girmek istemiyorum, özetle Ukrayna’lılar yemek konusunda çok çok iyiler!  
Hutorets na Dnipri'de ilk akşam yemeği - nehrin adeta içinde bir mekan


Ertesi gün Podil Plaza’daki ofisimize gittim. Aynı plaza içinde tanıdığımız birçok firmaya yer vardı. Erken geldiğim için insanları gözlemleme fırsatım oldu. Çalışanlar Türkiye’deki plaza çalışanlarına göre giyim konusunda daha rahattı, açıkçası kasmıyorlardı. Olabildiğince katılımcı olmaya çalıştığım workshop’ın ilk günü bittiğinde kapıda bizi bekleyen otobüsümüz ve tercümanımız şehirdeki İkinci Dünya Savaşı’nın etkilerini anlatıp tarihi yerlerini gezdirdi. Bol bol video ve fotoğraf çekip güzel manzaranın tadını çıkardık. Açıkçası Dnipro nehrini gören her yer insana keyif veriyor. Kiev’lilerde bunun farkındalar, nasıl Kordon’da gençlerimiz kendilerini çime atıp denizin keyfini sürüyorsa, burada da gençler çim tepelerden nehri izleyip sohbet ediyorlar (bunu pekiştiren bir videoyu da hemen aşağıya iliştiriyorum, izleyiniz). Kiev’in önemli tarihi yerlerini gezdikten sonra yemek için Tsarkse Selo adlı restorana geçtik. İçeriye girer girmez ambiyansı sizi tarihte yolculuk yapar gibi hissettirirken garsonların giydiği kıyafetler, duvarlarda gördüğünüz resimler “şimdiye kadar nerelerdeydin?” ya da “neden ülkemizde biz böyle yerleri korumadık?” diye sormamıza sebep oluyor. Bir de masaları gezip geleneksel Ukrayna müziklerini canlı söylediler mi ortam iyice keyifli hale geliyor. Yukarıda da yazmıştım, yemek konusuna girmeyeceğim fazla diye, tek diyebileceğim, mükemmeldi. 




Beni twitter'dan takip edenler görmüştür; konu hakkında net görüş bildirdim
Perşembe günü yine sıkı bir çalıştay seansı geçirdikten sonra saat 5 gibi sürecimizi tamamladık, dünyanın farklı ülkelerinden gelen arkadaşlarımızla vedalaştıktan sonra Kiev’li arkadaşların önerdiği Ocean adlı alışveriş merkezine gittim. Saat 10’a iki dakika kala çıkış yaptığım AVM’de ayaklarıma kara sular ininceye kadar gezdim. Şunu söyleyerek başlayayım, önce Okan için Lego fiyatlarını 3 ayrı mağazada karşılaştırdım. Fiyatlar kuruşu kuruşuna mağazalarda aynıydı ve Türkiye’deki mağaza fiyatlarının yaklaşık yüzde 10’u kadar daha pahalıydı. Türkiye’de internet üzerinde mağaza fiyatlarının çok daha altında da Lego alabileceğiniz için vazgeçtim. Daha sonra çok bilinen markaların (Adidas, Skechers, Under Armour, Columbia, Guess, GAP, Armani gibi) mağazalarını gezdim. Buralarda sezon ürünleri ülkemizle aynı ya da yüzde 10 artı eksi şeklinde fiyatlanmış. Ancak ülkemizde genelde sezon dışı ürünleri outlet mağazalarda bulabilirken bu alışveriş merkezindeki mağazaların bir kısmında geçmiş sezon ürünlerini de bulmak mümkün ve işte bu ürünlerde yüzde 50 gibi indirim etiketleri vardı ve fiyat rekabetçi oluyordu. Bu büyük alışveriş merkezini dibine kadar gezdim. Dibi diyorum çünkü en alt katında bir de büyük süpermarketi var, adını yazmak için fişine baktım ama yazabilmem maalesef mümkün değil. Neyse buradan da içki, çikolata falan aldıktan sonra kapıdan çıkıp Uber çağırdım. Saat 10’da dışarısı hafta için akşamına göre çok kalabalıktı, şoför beni nasıl bulur bu kalabalıkta diye düşünürken Uber’de karşıma bir seçenek çıktı, AVM’nin ne tarafından bineceğimi soruyordu. Demek ki bu büyüklükteki ve kalabalıktaki bu ortamda bu detaylar da düşünülmüş dedim ve Polonya’dan sadece 3 hafta önce Kiev’e taşınmış şoför arkadaşla sohbet ederek otele ulaştım.

Cuma sabahı ise yukarıdaki özeti yazdıktan sonra kahvaltımı yapıp bavulumu toparlamaya koyuldum. Tabi bu arada youtube’a da Kiev’de çektiğim küçük videoları yükledim. Dilerseniz kanalıma abone olabilir (https://www.youtube.com/channel/UCgPbQVczYI8p4_zNO8xaJAA)  ya da “Volkan Yorulmaz – Kiev’de Gözüme Takılanlar” şeklinde youtube’da aratabilirsiniz. Bakalım bu incelemenin devamını nerede getireceğim.

Bu kez Kiev Boryspil Uluslararası Havalimanı’ndan devam ediyorum. Öğlene doğru otelden çıkış yapınca otelin yatay ve dikey sokaklarını turladım. Sokaklar sıcağında ve mesai vakti olmasının da etkisiyle çok kalabalık değil ama yine de cıvıl cıvıl, dışarıdaki insanlar neredeyse her köşe başında bulunun dondurmacılardan dondurma almış ya da pastanelerde kahvelerini içiyorlar. Çevrede Starbucks ya da üçüncü nesil kahveciden ziyade daha geleneksel pastaneleri ve kafeleri tercih ettiğini görüyorum insanların. Daha fazla şehirde kalıp keşfettikçe ayrılmak daha zor olacakmış gibi geliyor ve bıraktığım bavulumu otelden alım Uber’e biniyorum. Bu kez old town’un içinden geçiyoruz, turist olduğu her halinden belli olan insanlar köşe başlarında, dini ve tarihi yerlerde fotoğraf çektiriyorlar. Zaten sabah kahvaltıda Kyiv Post gazetesinde de görmüştüm, bu aralar çok popüler olan Çernobil adlı dizi sayesinde geçen yıl Çernobil’i gören 70 bin kişi sayısının bu yıl için 100 bin olarak hedeflendiğini ancak diziye olan ilgi ile bu sayının 150 bine çıkabileceği tahmin ediliyormuş.

Havaalanına gelince tüm duty-free’leri ya gezdim ya da dışarıdan inceledim. Bizdeki İstanbul Havalimanı’ndaki gösterişli duty-free’lerden sonra çok sade gelse de duty-free’den alınmasına alışılmış olan her şeyin mevcut olduğunu gördüm. Belki yemek için daha fazla alternatif sunulabilirdi ama zaten bu şehre gelen insanlar her zaman iyi yemek yediği için bu konuya çok takılmamak lazım. Şimdi uçağım anons edildi, kapıya gitme zamanı.
Havaalanında yukarıdaki paragrafı yazarken rahata bağladığım doğrudur
Ve nihayet sağ salim eve varıldı, bavul açıldı, hediyeler sunuldu ve toparlamak üzere bilgisayar karşısına geçildi. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, Kiev’e gidilir mi? Bence net gidilir. Kışını bilmem ama bahar ve yaz aylarında Kiev’de tatil düşünürseniz, daha fazla düşünmeyin, hayata geçirin derim. Peki bunu destekleyecek sebeplerim ne olurdu? Öncelikle doğası, şehrin içindeki nehir, yeşillikleri, büyük bir şehirde olsanız da sizin yorulmanızı engelliyor. İkinci olarak fiyatları söylerim. Özellikle dövizin Türk Lirası karşısında oldukça değerlendiği son bir yıllık süreçte paramızın hala göreceli olarak değerli olduğu bir yer Kiev. Özellikle global markalar dışında alışveriş yapacaksanız ya da Kiev’in doğal ürünlerini satın alacaksanız (örneğin sokakta 500 metrede bir karşınıza çıkan bayanlardan meyve) Kiev’deki fiyatlar pek çok ülkeye göre yüzünüzü güldürür, en kötü ihtimalle sizi üzmez. Üçüncü ve son olarak da, yemeklerinin güzelliğini söylemeliyim. Evet yukarıda bir çok kez yazdım ancak gerçekten özellikle etleri o kadar başarılı ki bol proteinli bir Kiev ziyareti size iyi gelir. İnsan faktörüne gelecek olursak, hem iş yerindeki workshop’ta hem de Uber’de, otelde ve alışveriş merkezinde insanlarıyla iletişim kurma fırsatım oldu. İşlerini iyi yapan, kendi hallerinde, turistlere ve misafirlere karşı herhangi bir art niyeti olmayan aksine yardım etmek, yönlendirmek isteyen misafirperver insanlar. Bir daha Kiev’e gitmek nasip olur mu bilinmez ama öyle bir ihtimal doğarsa memnun olacağımdan hiç şüphem yok.


Radisson Blu'daki odanın gördüğü cadde, aşağıdaki gibi meyve satan bayanlar çevrede oldukça fazlaydı
Baktıkça içimin açıldığı bu fotoğrafı Tsarske Seko'da çekmiştim
Hutorets na Dnipri'de güneş batmasına yakın manzara
4 günlük Kiev ziyaretimi 1 dakikaya sığdırmak istesem sanırım şöyle olurdu:

9 Haziran 2019 Pazar

How I Unsmoked My Best Friend

Today, it is not easy to find and trust a person that you can start a close friendship. I have just a few friends like this and I thank God for surrounding me with these trustworthy people.

One of those nice people is Mehmet. I met with Mehmet in 2007. We were both tax assistants in PwC. He was from Ankara and I was from Izmir. Due to the fact that the trainings were held in İstanbul, we shared the same room in the hotel. Since then, we became close friends and shared many things. Despite the distances we have, we always feel close to each other. Time passed by, we had things to laugh and things to cry, the one thing that doesn’t change was sharing the good and the bad experiences. Then first he got married and became a father, and later on I got married and became a father, too. In the holidays and vacations, we got together and enjoyed. The tune that our wives and sons caught was so fine and we became like a big family. People say that good things do not last long. He and his wife had made a decision, and this decision affected their life. One of the changes by Mehmet’s side after this decision was starting to smoke.

I am working for Philip Morris International and my company recently called to action to smokers, nonsmokers, regulators and agents of change across the world to drive a better future for the world’s 1.1 billion smokers and their families, loved ones and communities. Our ambition is to lead the way toward truly global change: It is clear as crystal:

If you don’t smoke, don’t start.

If you smoke, quit.

If you don’t quit, change. That’s unsmoking.

It is a fact that burning generates the vast majority of harmful chemicals found in cigarette smoke. Eliminating the combustion dramatically reduces the levels of harmful chemicals.

As a person I know about the better alternatives that are available to people who continue to smoke and through conversation I inform them about the right thing to do: Unsmoke

Below is a short story of Unsmoke which I touch Mehmet’s life and did something good for him, his life and his loved ones. The original story can also be read from



What made our story more meaningful is it is published on Best Friend Day which we will celebrate and talk about his smoke free future in the next years of our friendship.



My Best Friend's Divorce

How your soul mate can Unsmoke you when you need it the most

They say you can’t pick your family, but you can choose your friends. And, honestly, that’s a great thing, because who else can really save you when you’re in trouble with your family?

National Best Friends Day falls on June 8, and it’s the perfect moment to show your pal how much they mean to you. 

From heart-to-heart conversations to pulling all-nighters just to enjoy each other’s company, today is the perfect day to celebrate your sidekick. 

Some will opt for a card, others will pick up a silly gift. Most of us will give our chums a shout-out on social media. But Volkan (above, left) went well beyond for his buddy Mehmet (above, right): he unsmoked him.



Their friendship started back in 2007 when they were both tax assistants at a multinational company. They met in front of the hotel room that their manager had assigned them during a training week in Istanbul.

“It took a simple handshake to understand he was special,” Volkan says of Mehmet. They shared stories until the small hours of the morning and told each other their hopes and dreams until they couldn’t keep their eyes open anymore.

After that training week, “we kept in touch almost every day, mainly on the phone, as he was based in Ankara, a seven-hour drive from my home town, Izmir,” explains Volkan. Then they both fell in love with two young ladies, got engaged and, finally, married.

“I was his best man, and he was mine,” Volkan recalls. “Mehmet was very much in love with his wife, and they soon had a baby. Then my wife and I had a baby, and we spent every weekend together as a big family, it was a joyous time,” he says.


The two sons were playing soccer together, Volkan’s and Mehmet’s wives were getting along well.

But last winter, Mehmet phoned his best friend, sobbing: things were not going so smooth at his house, and the couple was considering a divorce.

“It was sad, like losing a part of the family,” Volkan observes. And things got worse when Mehmet admitted that, during those lonely nights as his marriage was unraveling, he started smoking. “He started with a few, and then it became a pack a day,” says Volkan.

“It was time to have a chat with him,” adds Volkan . But hard as he tried, he couldn’t convince Mehmet to quit entirely. However, during a business trip, one of Volkan’s colleague talked to Mehmet about smoke-free products. “Then he and I researched it together on the internet and consulted a couple of friends who already used one,” says Volkan.

Mehmet didn’t quit altogether but at least he is no longer smoking cigarettes. “It was a tough time for him, for all of us, but I’m happy because I feel I did something good for my best friend.”

No matter how messy our lives can get, our best buddies are always here to help.


5 Haziran 2019 Çarşamba

Jeff Bezos ve Amazon Çağı

Altını çizdiğim satırları dijital ortama taşımak, ileride kitaba geri dönme şansımın yüksek ihtimalle olmayacağı ancak kitaptan alıntılarıma zaman ayırma ihtimalimin daha yüksek olması sebebiyle hoşuma gidiyor. Bu aralar bir şeyler başarmış kişilerin hikayelerini okumaktan da, onlardan kendime ders çıkarmaktan da ayrı bir keyif alıyorum. İşte bu sefer de kendimi Jeff Bezos’un başarı hikayesini imrenerek okurken buldum. Bazı yerlerde bana çok acımasız, duyguları alınmış gibi gelse de aslında nihai amacının müşteriyi memnun etmek olduğu ve müşterinin memnuniyetinin onu ve şirketini hem zirveye çıkardığını hem de rakiplerinden ayrıştırdığını gördüm.

Brad Stone'un amazonun kuruluşu ve hangi aşamalardan geçerek günümüze (2013) kadar gelişini şirkette eski yeni çalışanlar ve rakipleri üzerinden anlattığı, yer yer Jeff'in gelişimi aile hayatı ve düşünce tarzının anlattığı bir kitap “Jeff Bezos ve Amazon Çağı”.




Kitabı okurken bazen Jeff’in bazen de onun iş arkadaşlarının Jeff ile ya da Jeff’in yönetim biçimiyle ilgili söylediği sözlerden ilgimi çeken, “vurucu” bulduklarımı not aldım. Her zaman söylediğim gibi, söz uçar yazı kalır dedim, ve aşağıda ölümsüzleştirdim.

Bakalım sizin favoriniz ne olacak?

***

Hiç kimse yapamazsınız demedi ama hiç kimse bunu yapabileceğini düşünmedi. 

Hiç kimsenin prensiplerini değiştirmesine neden olmasına izin verme. 

Küçük olduğun zaman, senden büyük olan birisi her zaman gelip elindekileri alabilir. 

Rakiplerimizden endişelenmeyin çünkü bize para gönderenler nasıl olsa asla onlar olmayacaklar. Biz müşterilerimiz için endişe duyalım ve başımızı öne eğerek işe odaklanalım. 

Ürünler ve hizmetler, daha fazla insan tarafından kullanıldıklarında çoğalan bir değer kazanırlar. 

Bezos, çabuk hareket edebilecek ve büyük işleri yapabilecek çok yönlü yöneticiler arıyordu. Onlara 'atlet' diyordu. 

"Eğer iyi değilsen Jeff seni sakız gibi çiğneyip tükürür. Eğer iyiysen sırtına binip ölesiye çalıştırır." 

2000 yılının yazında, Ravi Suria’nın (yatırım firmasında finansal analist) Amazon hakkındaki fikirlerini halk arasında yaymaya devam etmesi sonucunda Amazon’un hisse senetlerindeki düşüşün ivmesi hızlanmaya başladı. Hazirandaki üç haftalık süre içinde hisseler neredeyse değerinin yarısını kaybederek, 57 dolardan 33 dolara düştü. Şirket çalışanları endişelenmeye başladılar. Bezos, ofisindeki beyaz tahtaya “Ben hisse senedi fiyatından ibaret değilim” diye yazdı ve artan kötümserliğe aldırmamaları için çalışanlarına talimat verdi. Herkesin katıldığı bir toplantıda Bezos, “Hisse senedi fiyatları yüzde otuz arttığı zaman kendinizi yüzde otuz daha zeki hissetmediğinize göre, fiyatlar yüzde otuz düştüğünde de kendinizi yüzde otuz daha aptal hissetmemelisiniz” dedi. Bezos bunu Warren Buffet’a örnek olan İngiliz asıllı yatırımcı Benjamin Graham’den bir alıntı yaparak açıklıyordu: “Borsa, kısa vadeli bir oy kullanma makinesidir. Uzun vadede ise şirketin gerçek değerini ölçen bir tartı makinesidir.” Bezos’a göre eğer Amazon müşteriye odaklanmayı sürdürürse, iyiye gidecekti.

Bezos, sanki bu acayip müşteri tutkusunu kanıtlamak ister gibi pahalı bir yatırımla, Amazon’un Quidditch süpürgesini, yükselen Harry Potter fantezi kitap serisine yöneltti. Temmuz ayında kitabın yazarı J. K. Rowling, bu serinin Harry Potter ve Ateş Kadehi adlı dördüncü kitabını yayınladı. Bu arada Amazon kendi müşterilerine, bu kitabı yüzde 40 indirimle ve normal posta fiyatına ekspres postayla 8 Temmuz Cumartesi günü – kitabın yayınlandığı gün – ellerinde olacak şekilde göndermeyi taahhüt etti. Amazon, yaklaşık 255.000 adetlik satıştan, tıpkı Wall Street’i hayal kırıklığına uğratan türde para kaybetme taktiğinde olduğu gibi, kitap başına birkaç dolar zarar etti. Fakat Bezos bunu, sadece müşteri sadakatini oluşturmak için yapılmış bir hareket dışında bir şey olarak görmeyi reddediyordu. “Bu, ‘ya o ya şu’ mantığı ve eğer müşteri için iyi bir şey yapıyorsan bu, hissedarlar için kesinlikle kötü bir şeydir düşüncesi çok amatörce” demişti Bezos.

Bezos açık olarak bir grubu diğerinden (bireyselleştirme grubu ile editörler grubu) daha üstün tutmuyor fakat test sonuçlarına bakıyordu. Zamanla insanların rekabet edemediği açıkça ortaya çıktı. P13N (personalization) ofisinin kapısında, bir müsabakada buharla çalışan bir delgi makinesine karşı, bir delik açma yarışına giren bir balyoz işçisinin öyküsünü anlatan halk hikayesine atfen yazılmış, İNSANLAR SONUÇTA JOHN HENRY'NİN ÖLDÜĞÜNÜ UNUTTU, diye yazan bir levha vardı; adam yarışmayı kazanmış fakat hemen ardından ölmüştü.

Başka birinin seni parçalayıp yemesi yerine, senin kendi kendini yemen çok daha iyidir. 

Toplantılar artık daha önce Amazon’da ve kurumsal yönetim altındaki her yerde yapıldığı gibi birinin ayağa kalkarak toplantıyı yönetmesi şeklinde yapılmıyordu. Bunun yerine katılanlara yazılı metinler dağıtılıyor ve herkes bu yazıları on beş dakika veya daha fazla bir süre sessizce okuyordu. Tamamlayıcı olarak hemen acele bir ek karar alındı: metinler, dipnotlar için altta bir boşluk kalacak şekilde altı sayfayla sınırlı olacaktı. Bezos bu formülü daha da geliştirdi. Yeni bir özellik ya da ürün önerisi yapılacağı zaman, bunun metninin mutlaka bir basın açıklaması taslağı şeklinde olmasını hükme bağladı. Buradaki hedef, çalışanların konunun tam özüne bir atış yapmasını sağlamak, müşterinin görebileceği bir şeyden başlamak – basın açıklaması – ve bunu geriye doğru çalıştırmaktı.

“Eğer bir işi hiç bilmiyorsan, onu Marketplace’te başlat, perakendecileri oraya çek, ne yaptıklarına ve ne sattıklarına bak, anla ve sonra o işe dal.” Bezos, en azından başta bu planı makul bulmuş gibi görünüyordu. Ve sonra bir gün S-Ekibi ve ağır ürünler ekibiyle yaptığı bir toplantıda bir şey onu çileden çıkardı. Mücevherat işindeki kar marjlarından bahsediyorlardı ve Randy Miller’ın çalışma arkadaşlarından biri, mücevher sanayisinde olanların bu işi “geleneksel olarak” nasıl yönettiklerinden söz etti. “Bu konuda doğru düşünmüyorsun,” dedi Bezos ve odasından bir şey getireceğini söyleyerek toplantıdan çıktı. Birkaç dakika sonra dönerek, getirdiği bir deste fotokopiden toplantıdaki herkese birer tane dağıttı. Kağıtta on cümle uzunluğunda yazılmış sadece bir paragraf vardı. Şu sözlerle başlıyordu: Biz “Aykırı Mağaza”yız. Bu belge, Bezos’un kendi şirketini nasıl gördüğünü ortay koyuyordu – ve neden yıllar sonra bile, Amazon’un o piyasaya girişinden sonra birçok piyasanın yerine oturmadığını da açıklıyordu.

Bezos, Amazon’un kaderinin heyecan vermeyen ve az kar eden bir online perakende şirketi olmasını kabullenemiyordu. O sıralarda hiç durmadan, “Bu çıkmazdan kurtulmanın tek yolu var,” diyordu çalışanlarına, “o da çıkış için kendi yolumuzu yaratmak.”

Dalzell, Amazon’u uzaktan izlemiş ve Bezos’un nasıl dünyanın en beğenilen şirket başkanlarından biri haline geldiğini şaşkınlıkla gözlemişti. “Jeff benim o güne kadar çalışmış olduğum kişiler arasında iki şeyi herkesten çok daha iyi yapan biri,” diyor Dalzell. “Gerçeği sahiplenir. Pek çok kişi gerçekten bahseder fakat kararlarını o andaki en gerçek duruma bağlı olarak almazlar.” “İkinci şey ise, alışılmış düşünce kalıplarına bağlı olmaması. Beni en hayrete düşüren şey onun sadece fizik kanunlarıyla sınırlı olması. Bunları değiştiremez. Fakat diğer her şey onun için tartışmaya açıktır.”

“Rakipler mi yoksa müşteriler mi kafamıza daha çok takılır denildiğinde biz her zaman müşteriyi kafamıza takarız,” diyordu Bezos. “Rakiplerimizin ne yaptığını dikkatle izleriz fakat enerjimizi aktardığımız yer onlar değildir.”

Amazon’da satış yapmayı reddeden bazı şirketler bile onun 200 milyon aktif müşterisine ve hareketli satışlarının çekiciliğine dayanamayarak sonunda ona geri dönüyorlardı. Amazon’un kendi çalışanları sitedeki üçüncü tarafların satışlarını eroin bağımlılığına benzetiyorlar – satıcılar satışlar patladıkça aniden aşırı bir mutluluğa kapılarak uçmuş bir kafayla dolaşıyor, sonra Amazon onların kar marjlarını kısmaya ve fiyatlarını indirmeye başlayınca eroin bağımlısı gibi bunu arar hale geliyor ve kendini yok etme evresine geçiyorlardı. “Satıcılar, eroin almamaları gerektiğini biliyor ama almadan duramıyorlar,” diyor, eski Amazon satın alma yöneticisi Kerry Morris. “Sonunda kendilerini oradan kesip koparmak zorunda olduklarını görene kadar zorluyorlar, söyleniyorlar, şikayet ediyorlar ve tehditler yağdırıyorlar.”

“Buz satıcısı yıllardır haftalık Amerikan yaşam kültürünün gerçekten önemli bir parçasıydı ve onun amacı yiyeceklerin bozulmasını önlemekti,” diyor Amazon’un Audible şubesinin kurucusu ve genel müdürü olan Donald Katz. “Fakat buzdolabı icat edildiği zaman artık buz satıcısının ne düşündüğünün önemi kalmadı ve hiç kimse de bu konuda yazılar yazmak için uzun zaman harcamadı.”

Omurgalı ol, hemfikir olma ve kendini fikrini savun – Liderler, ne kadar rahatsızlık duyup bunalsalar da aynı fikirde olmadıkları kararlara karşı gelmek zorundadırlar. Liderlerin kendi görüşleri vardır ve ısrarcıdırlar. Sosyal uyum adına fikirlerinden ödün vermezler. Bir karar verdikleri zaman onu sonuna kadar savunurlar.

Tutumluluk – Biz müşteriye bir yarar sağlamayacak şeyler için para harcamamaya çalışırız. Tutumlu olmak, becerikliliği, kendine yetmeyi ve yaratıcılığı besler. Çalışan insan sayısının, bütçe büyüklüğünün veya sabit masrafın bize getirdiği ekstra bir puan yoktur.

Tıpkı Steve Jobs gibi Bezos da şirkette çalışanların, yatırımcıların ve kuşkucu halkın direncini zaman içinde kırarak onları kendi düşünce tarzına yönlendiriyor: Her türlü süreç daha fazla geliştirilebilir. Akıllı insanlar için görünmez olan hatalar, yeni gelenler tarafından görülebilir. Basit çözümler her zaman en iyi çözümlerdir. Bütün bu anekdotları tekrarlamak tekdüze bir ezber değil, hesaplanmış bir strateji. “Geri kalanımız karmaşık ve çelişkili hedeflerin dağınıklığı içinde dönüp duruyoruz ve bu da başkalarının bize yardım etmesini zorlaştırıyor,” diyor Bezos’un arkadaşı Danny Hillis. “Jeff kendi hedefleri konusunda çok açık ve yalın ve bunları ifade ediş tarzı onların anlaşılmasını kolaylaştırıyor çünkü bu konuda tutarlı.”

“Amazon’un neden internetin ilk zamanlarında iş yapmaya başlayan diğer bütün şirketlerden farklı olduğuna bakarsanız, bunun Bezos’un daha en başında konuya uzun vadeli bir vizyon içinde yaklaşmasına bağlı olduğunu görürsünüz,” diye devam ediyor Hillis. “Bu, onlarca yıla yayılan bir proje. Bu kavram, tutarlı olduğu takdirde çok büyük bir bölümünü uzun bir zaman çerçevesi içinde başarabileceği bir fikir ve onun temel felsefesi de bu.”

Bezos, bir zaman önce Amazon’un tescilli 1-Click ile sipariş verme metodunu Barnes & Noble gibi rakiplerinden korurken yaptıkları tartışma sırasında, “Bizim büyük ve tek bir avantajımız yok,” demişti eski muhaliflerinden biri olan yayıncı Tim O’Reilly’ye. “O yüzden birçok küçük avantajın oluşturduğu kalın bir halat örmek zorundayız.” Amazon o halatı örmeye hala devam ediyor. Kurucusunun kurumsal insafsızlığını ve vizyonunu ortaya koyarak örmeye ve büyümeye devam etmek, onun geleceği demek. Ve Jeff Bezos sahneden çekilinceye ya da önünde duracak hiç kimse kalmayıncaya kadar büyümeye devam edecek.

Jeff geleceği görerek, tüm şirketin kendi vizyonunu içselleştirmesini sağlamak için en kritik yapı taşlarını (DNA) tam yerine koyuyor. Her zaman en parlak ve yüksek büyüme sağlayacak potansiyele sahip olan ve “bina kurucusu” olarak doğru değerlere ve akıcı zekaya sahip kişilere yöneliyor. Her zaman uzun vadeli düşünen, cesur ve yenilikçi, kesinlikle müşterinin güvenine ve memnuniyetine öncelik veren insanlar arıyor. Bütün bunlar Jeff ile üst düzey yönetici ekip tarafından her gün yaşama geçirildi ve örnek olarak sürdürüldü. Kişisel zenginlik hiç söz konusu olmadı ya da gerçekten düşünülmedi. Ben bugünlerde üst düzey yöneticilerinin ve yönetim kurulunun aklındaki en önde gelen düşüncenin oradan “çıkmak” olduğu bazı şirketler görüyorum ve böyle bir düşüncenin en alt seviyedeki elemanın vereceği en küçük karara kadar yayılacağı ve şu soruya yol açacağı çok açık: Biz iyi bir şey mi yaratıyoruz, yoksa sadece iyi gibi görünen ve aslında bizi satın alabilen veya finanse eden bir şey mi?

Büyük düşün – Küçük düşünmek, kendi kendini gerçekleştiren (kerameti kendinden menkul) bir kehanettir. Liderler sonuçlara götüren cesur bir yön yaratır ve çevrelerine iletirler. Onlar değişik düşünürler ve müşterilere hizmet etmek için çeşitli yollar ararlar. Ve evet, bu parlak bir PR çalışması olmuştu. Tatil sezonu alışverişlerinin en yoğun seviyeye ulaştığı bir zamanda görünüşe göre herkes Amazon’dan bahsediyordu. 
***

Google adsense

Analytics