Temmuz ayından beri heyecanla beklediğim Etik ve İtibar Derneği’nin 9. Dönemine bugünkü (17 Eylül 2021, Cuma) tanışma ve temel kavramlar konuları ile nihayet başladık. Çok değerli eğitmenlerimizle ve farklı tecrübelere sahip katılımcılarla yolculuğumuza çıktık. Kendimi tanıtma fırsatı bulduğumda da ifade ettiğim gibi, bu yolculuk beni gerçekten çok heyecanlandırıyor ve umarım bana kazandıracağı yeni perspektiflerle bu alanda gelişimime de çok katkı sağlayacak.
Takdir edersiniz ki not almayı ve paylaşmayı seven ben,
eğitim esnasında küçük yazımla sayfalarca not alma fırsatı buldum ancak eğitim
içeriğini paylaşmamız uygun olmayacağı için bu kez içeriğe dönük bir paylaşımda
bulunamayacağım. Yine de eğitmenimiz Ertuğrul Onur’un sunumundan aldığım
notlardan bazı konuları öne çıkararak, bu konular üzerinde biraz daha ek
okumalar yapıp ben de bıraktıklarını aktaracağım. Böylece aldığım eğitimin de
bana faydasını artıracağıma inanıyorum.
Eğitimdeki temel kavramları incelemeye tabii ki “etik”i
tanımlayarak başladık. Eğitimdeki tanımdan ziyade internette yaptığım
araştırmada karşıma çıkan şu tanımı paylaşmak isterim:
“Etik felsefenin bir dalı olarak insan ilişkilerine temel
teşkil eden değerlerin ahlaki bakımdan iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış
olarak nitelendirilmesi ile ilgilenmektedir.”
Bu vesileyle T.C. Kamu Görevlileri Etik Kurulu’nun etik.gov.tr
adlı websitesinden de haberdar oldum.
Tanımlamalara devam ederken dikkatimi çeken ve özellikle aklımda kalan bir ifade oldu; “Hukuksal olan etik olmayabilir ama hukuksal olmayan etik değildir.” Bu söz üzerinden hukuk ile etik ilişkisini okurken radarıma takılan ise şu oldu:
“… etik ilkeler ile hukuk kurallarının her zaman
birbiriyle örtüşmediğidir. Bazen etik ve hukuk kendi içinde çelişkiler
taşımaktadır. Mevzuata uygun olduğu halde, etiğe aykırı durumlar olabilir.
Örneğin, bir siyasetçinin oy kullanmak için tutamayacağı vaatlerde bulunmasının
etik olmadığı ve etik ilkelere aykırı olduğu söylenebilir; ancak bu davranışın
hukuk kurallarından oluşan mevzuata aykırı olduğu söylenemez”
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/980898
Kanıt sahibi olmadan yorumda bulunmamamız gerektiği
üzerinde durulurken konu bir ara Ford Otosan’a geldi. Konuyu bilmeyenler için
durumu kısaca şöyle aktarabiliriz:
Şirket, E.’nin görevi sayesinde ulaşabildiği şirket
kayıtları ve elektronik sistemleri manipüle ettiğini öne sürüyor.
Dava dilekçesinde özetle şöyle deniyor: “Davalı,
limiti olmayan bayiye mal satışı yapılmasına neden oldu. Hileli işlemlerle bayi
limitlerini yükseltti. Bu sayede diğer birimleri yanıltarak araç veya parça
satışı yapıldı. Davalı, kimi zaman da bayi borcunu gizledi. Bazı bayilerin
şirkete yatırdıkları avans paraları ile ilişkisi içinde olduğu bayilerin
borcunu ödenmiş gibi gösterdi. Örneğin, bankadaki limiti 1 milyon lira olan
Okutgen’in limitini 30 milyon olarak kayda girdi. Borcu görünmez hale getirilen
bir diğer şirket ise Şahsuvaroğlu Otomotiv… Bu şirketin 2017’de 21 milyon 643
bin 462, 2018’de 45 milyon 531 bin 293, 2019’da 81 milyon 27 bin 428 TL,
2020’de ise 38 milyon 611 bin 406 liralık borcu ödenmiş gibi gösterildi.”
https://www.diken.com.tr/ford-otosanda-247-milyonluk-yolsuzluk-iddiasi-nasil-basladi-suclamalar-ne/
Bu olay patlak verdiği günlerde Bloomberg TV’yi izlerken Şahsuvaroğlu
Otomotiv’in ortaklarından birinin canlı yayına katılarak kendilerinin suçsuz olduğunu
ve bu konudaki söylemlerin hiçbirinin kanıtlanmadığını ve konunun yargıya taşınması
sebebiyle daha fazla spekülasyon yapılmaması gerektiği o yayını hatırladım.
Ertuğrul Onur, etik konusunun tarihsel gelişiminden bahsederken ilgili döneme etki eden önemli olaylardan da bahsetti. Bunlardan biri de futbola olan ilgim sebebiyle kısmen hatırladığım Nike vakası idi. Konuyu eğitim sonrası biraz daha araştırdığımda karşıma şu çarpıcı fotoğraf çıktı:
“Nike farklı ülkelerde sürdürdüğü üretim süreçlerinde
uyguladığı çalışma koşulları ile tüketicilerin tepkisine maruz kalmıştır. Nike
markasının 1996 yılında, Endonezya ve Çin’de yasa tarafından belirlenmiş ücret
düzeyinden daha düşük maaş vermekteydi. Bu durum dünyanın birçok yerinde
markaya karşı protestoların oluşmasına sebep olmuştur. Nike daha sonra marka
imajını düzeltmek adına üretim yerlerinde denetlemeler uygulamak gibi
düzenlemeler yapmaya başlamıştır. 2006 Dünya Kupası döneminde, Pakistanlı çocuk
çalışanların Nike marka futbol ayakkabıları dikerken çekilmiş fotoğrafların
basına sızması markanın daha önce yaşamış olduğu durumun tekrarına neden oldu.
Görsel no çalışmasının da bu durumu karşı yapılan bir kültür bozumu çalışması
olduğunu söyleyebiliriz. Kullanılan çocuk çalışan görseli üzerinde kullanılan
Nike logosu ve sloganı ile markanın çocuk işçi çalıştırmasına karşı eleştiri
getirilmektedir.”
Vaka demişken, Alman devi Siemens’in de 2006 yılında bir
vaka yaşadığı ve o günden bugüne etik ve uyum konusunda önemli adımlar
attığından bahsedildi. Neymiş bu vaka diye araştırdığımda çıkan sonuç şuydu:
“Alman ekonomi tarihinin en büyük rüşvet skandalı Siemens’in
adını taşıyor. 2006 yılındaki soruşturmada Siemens’in toplam 1,3 milyar
Euro’luk kapalı ödeme yaptığı ortaya çıkarılmıştı. Şirket Alman ve Amerikan
makamlarına 1,2 milyar Euro ceza ödedi. Yolsuzluğun aydınlığa çıkarılması için
yapılan çalışmaların faturası da bu miktardan az değildi. Konstanz
Üniversitesi'nde İktisat Etiği doçentliği yapan Josef Wieland, “Siemens’teki
skandal, dürüstlük kurallarına uyum göstermemenin son derece pahalıya mal
olabileceğini gösterdi. Şirketin itibarına leke düşmesi, hissedarları için son
derece önemlidir. Aslında şirketin ticari dürüstlüğün dışına çıkmamasına özen
göstermek, bunda büyük çıkarı olan pay sahiplerine düşer.” Ekonomi etiği
uzmanlarının ortak kanısı da zaten, uzun vadede sadece dürüstlüğün para
edebileceği. Münih'li öğretim üyesi Christoph Lütge de tüketicinin de rol
oynayabildiği tam rekabet ortamında en doğrusunun, dürüstlüğün başarıyı
getirmesi olabileceğini ve böylece hem ticaret ahlâkına hem de iş hayatındaki
başarıya hizmet edilmiş olacağını, dile getiriyor.”
http://www.yapi.com.tr/haberler/dunyaca-taninmis-sirketlerin-yolsuzlukla-sinavi_103443.html
Siemens yöneticileri ise geçmişten ders almış olmalı ki
ülkemizde etik konusunda önemli adımlar atmışlar:
“Rüşvet konusunda adı sık sık gündeme gelen ve bu konuda
açılan davalarda önemli cezalar alan Siemens, Türkiye'de etik ve itibar
konusuna öncülük yapıyor. Türkiye'de etik ve itibarın bir iş kültürü haline
gelmesi amacıyla kurulan Etik ve İtibar Derneği'nin (TEİD) başkan
yardımcılığını Siemens A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Ali Rıza Ersoy üstlendi.
2 yıldır hazırlık çalışmaları yürütülen TEİD'in aktif kurucularından olan Ali
Rıza Ersoy, geçmişteki kötü deneyimlerden önemli dersler aldıklarını belirtti.
Son yıllarda etik ve itibar konusunun Siemens'de en çok önemsenen konu haline
geldiğine dikkat çeken Ersoy, “Herkes ve her şirket hata yapabilir. Önemli olan
hatalardan ders alıp herkesin önüne geçebilmektir” dedi.”
https://www.yenisafak.com/gundem/rusvetten-agzi-yandi-itibar-dernegi-kurdu-292649
Şirket içerisindeki etik konusunda sorumluluklara
baktığımızda çalışanların sorumluluğu en azdır. Sorumluluk yönetim kurulu,
genel müdür, yöneticiler ve çalışanlar şeklinde sıralanmaktadır. Şirketin tüm
paydaşları açısından değerinin korunmasını sağlayan en önemli yatırım etik ve
sürdürülebilir olmaktır. Borsa İstanbul’un Sürdürülebilirlik Rehberi’ndeki Etik
Değerler bölümü ile bu konuyu pekiştirerek ilk günden notlarıma son veriyorum:
“Etik değerleri ön planda tutan şirketler hem saygınlık
kazanır, hem de toplumsal ve ekonomik faydanın artması ve daha fazla katma
değer yaratılması suretiyle sürdürülebilirliğe katkıda bulunurlar. Etik ve
ahlaki değerlerin önemi, geçmişte etik değerlere bağlı kalınmaksızın alınan
bazı kararlar sebebiyle itibarı yerle bir olan dev şirketler sayesinde daha iyi
anlaşılmış bulunmaktadır.”
https://www.borsaistanbul.com/data/kilavuzlar/surdurulebilirlik-rehberi.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder