Türkiye Etik ve İtibar Derneği’nin 9. Döneminin 3. Gününde ilk dersimiz “Yolsuzlukla Mücadele Hukuk Altyapısı” oldu. Av. Filiz Toprak Esin’in eğitmenliğindeki dersimize yolsuzluğun tanımı ile başladık. Daha önceki notlarımda da belirttiğim şekilde, derste belirtilen tanımlamaları buraya direk taşımam söz konusu değil. Bu sebeple derste aldığım notları kendimce değerlendirerek, üzerine internetten herkesin ulaşabileceği bilgileri derleyerek bu içeriği hazırlıyorum.
Yolsuzluk;
- Kamu görevinin özel çıkar sağlamak için kötüye
kullanılması (Dünya Bankası),
- Kamu güç, görev ve yetkisinin rüşvet, irtikap,
kayırmacılık, sahtekarlık ve zimmet yoluyla özel çıkar elde etmek için
kötüye kullanılması (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı),
olarak tanımlanmaktadır.
Yolsuzluk, 4 Ocak 2009 tarihli Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Özel
Hukuk Sözleşmesi’nin 2. maddesinde;
“…doğrudan doğruya ya da dolaylı yollardan rüşvet ve yasadışı bir menfaat temin
eden kişinin yürüttüğü görevlerin veya gerekli davranışların yasalara uygun bir
şekilde yerine getirilmesinde sapmalara yol açan rüşvet veya başka her türlü
yasadışı menfaatin talep edilmesi, teklif edilmesi, verilmesi ya da kabul
edilmesi” olarak açıklanmaktadır.
Uluslarası Şeffaflık Örgütü, yolsuzluğu sadece “kamu gücüyle” sınırlı olmayan
herhangi bir görevin özel çıkarlar için kötüye kullanılması olarak tanımlar.
http://www.seffaflik.org/yolsuzluk/yolsuzluk-nedir/
Uluslararası Şeffaflık Örgütü
(Transparency International) 2020 yılına ilişkin “Yolsuzluk Algı Endeksi”
(Corruption Perception Index) sonuçlarını 29 Ocak 2021 tarihli raporu ile
açıkladı.
Türkiye yolsuzluk sıralamasında
nerede?...
►2020 yılı Yolsuzluk
Algı Endeksi’nde Türkiye, 40 puanla 86. sırada yer almış.
►Türkiye, Avrupa
Birliği üyesi ülkeler ile karşılaştırıldığında, 28 üye ülkeden de düşük puan
alarak Romanya’nın ardından sonuncu sıraya yerleşmiş
►OECD ülkeleri
arasında ise Türkiye, sondan üçüncü sıraya oturmuş.
►2013 yılında Doğu
Avrupa ve Orta Asya ülkeler grubunda lider konumda bulunan Türkiye, 2020
yılında beşinciliğe düşmüş.
►2012 yılından bu
yana puanı ve sırası hızlı bir biçimde düşmekte olan Türkiye, bu yıl 1 puan
fazla almasına karşın son 8 yıl içinde en çok gerileyen 5 ülke arasındaki
yerini değiştirememiş.
Açıkçası Türkiye,
küresel sıralamada ekonomik, sosyal ve politik istikrarsızlıkların yoğun
olduğu, demokrasi ile tanışmamış birçok ülkenin gerisinde kalarak 180 ülke
arasında 86. sıraya yerleşmiş.
https://www.dunya.com/kose-yazisi/uluslararasi-seffaflik-orgutune-gore-gidisat-cok-kotu/609495
Endekste Türkiye’nin yerini
bir de siz gözlerinizle görmek isterseniz bu linki kullanabilirsiniz:
https://www.transparency.org/en/cpi/2020/index/tur
Uluslararası mukayeseli hukukun ürettiği ve yolsuzluk
cephesinde hukuka uyumu teşvik eden en kapsamlı kaynakların başında ABD
Yurtdışı Yolsuzlukla Mücadele Yasası - Foreign Corrupt Practices Act (“FCPA”)
gelmektedir. Ticari hakkaniyet ve güvenin tesis ve temini amacıyla ABD
tarafından 1977 yılında çıkarılan FCPA, ABD piyasalarını ve bu piyasalar ile
herhangi bir ticari, hukuki veya coğrafi temas noktasına sahip olan tüm gerçek
ve tüzel kişileri kapsamaktadır. Bu yönü ile bir yandan Amerikan usul hukukunun
“uzanan el” prensibi doğrultusunda egemen sınırlarının ötesine geçen
durumlara müdahale edebilen FCPA, diğer yandan da tavizsiz uygulama
trendleri ile kendisine tabi olan unsurlar üzerinde önemli bir caydırıcılık
etkisi göstermektedir.
Çağın değişen şartları karşısında yüksek bir adaptasyon
kabiliyeti gösterebilen FCPA, küresel düzlemde oldukça geniş bir uygulama alanı
bulmaktadır. FCPA’i ülkemiz iş çevreleri açısından tehlikeli hale getiren
önemli bir unsur ise şirketlerin ve iş adamlarının bu uygulamaların ne zaman
gündeme gelebileceği konusunda net bir ayrım yapmakta güçlük çekmeleridir. Bu
itibarla, özellikle küresel düzlemde iş yapan şirketlerin, yolsuzlukla mücadele
ve hukuka uyum çalışmaları kapsamında dikkate alması gereken unsurların başında
FCPA ve ABD yaptırımları ile uyum gelmektedir.
Belirtmek gerekir ki, FCPA uyumunun en önemli adımı uygulamaların kapsamını isabetli şekilde tespit edebilmektir. Mevzuatı bu açıdan değerlendirdiğimizde, ABD Sermaye Piyasası Kurulu’na (Securities and Exchange Commission - SEC) tabi olan şirketler ile bu şirketlerin bünyesinde yer alan tüm iştirakler ve bunların yöneticileri, çalışanları, temsilcileri, görevlileri ve acentelerinin kapsama dâhil olduğu görülmektedir.
Ayrıca, ABD içerisinde ofisi olan teşebbüsler ile bu
teşebbüslerin ABD içinde veya dışında bulunan iştirakleri ve bunların
çalışanları da uygulamaların kapsamına dâhil olabilmektedir. Ayrıca, yetki
alanını belirlerken ilave bir coğrafi parametre daha getiren FCPA, ABD
içerisinde faaliyet gösteren tüm teşebbüsler ile bunların çalışanlarının da
bahse konu uygulamalara tabi olabileceğini düzenlemektedir.
Tüm
yasalarda olduğu gibi, FCPA uygulamalarında da caydırıcılığı sağlayan unsur
verilen cezaların ciddiyetidir. Bu yönü ile incelendiğinde, FCPA kapsamında
getirilen yaptırımların hürriyeti bağlayıcı hapis cezaları ve parasal
yaptırımlar olmak üzere iki yöne ayrıldığı görülmektedir. Dolayısıyla,
uygulamanın kapsamına giren şirket, kuruluş ve teşebbüsler ile bunların
yöneticileri, pay sahipleri, yönetim kurulu üyeleri, temsilcileri ve
çalışanları, haklarında para ve hapis cezalarına karar verilebilmektedir.
Yasanın uygulanmasından sorumlu olan ve
bu kapsamda gerekli soruşturmaları yürütüp uzlaşma süreçlerine de dâhil olan
kurumlar ise ABD Adalet Bakanlığı (Department of Justice - DoJ) ile ABD Sermaye
Piyasası Kurulu (SEC) ortak biçimde yetkilendirilmektedir.
Hal böyle olunca, ABD ile iş yapan, ABD’de faaliyetleri bulunan veya uygulama kapsamına giren diğer unsurlar arasında dirsek teması bulunan gerçek ve tüzel kişiler; dünyanın farklı bir köşesinde ihdas edilen ve kendilerine uygulanabileceğini öngörmedikleri bu yasanın sert yaptırımları ile karşı karşıya kalabilmektedir. FCPA ile getirilen yaptırımların kapsam ve ciddiyeti de göz önüne alındığında, ABD ile herhangi bir temas noktası bulunan tüm teşebbüslerin, faaliyetlerini doğrudan ve dolaylı FCPA risklerine karşı kontrol etmeleri ve bu riskler karşısında iç denetim ve uyum yönetimi gibi önleyici tedbirler almaları gerekmektedir.
Rüşvet suçu ile unsurları TCK’nın 2012 yılı değişiklikleriyle güncel halini almış olan 252. maddesinde tanımlanmıştır. Türk Hukuku’na göre “görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceğibir başka kişiye menfaat sağlamak” rüşvet suçunu oluşturmaktadır.
Rüşvet suçu, iki taraflı bir suç olarak
kabul edilmektedir ve rüşvet suçunun işlenmesi için rüşvet veren ile kamu
görevlisi arasında bir anlaşmaya varılmış olması yeterlidir.
TCK, rüşvet suçu için
hediye, seyahat ve eğlence harcamaları kapsamında bir istisna öngörmemektedir.
Bu nedenle, bu harcamalar, suçun şartlarının gerçekleşmesi halinde,
rüşvet suçunun oluşmasına sebep olabilecektir.
TCK, rüşvet suçu için hızlandırma ödemeleri
kapsamında bir istisna öngörmemektedir. Bu nedenle, hızlandırma ödemeleri,
suçun şartlarının gerçekleşmesi halinde, rüşvet suçunun oluşmasına sebep
olabilecektir.
Yolsuzlukla alakalı
suçların soruşturulmasında yetkili makamlar, savcılık ve ceza mahkemeleridir.
Türkiye’de sadece yolsuzluğun araştırılması ve soruşturulması görevlerine
adanmış resmi bir devlet kurumu mevcut olmamakla birlikte Mali Suçları
Araştırma Kurulu (MASAK) yolsuzluk soruşturmaları kapsamında özel bir yetki ile
donatılmıştır. MASAK, veri toplama, ilgili kuruluşlardan belge talep etme ve en
önemlisi soruşturma dosyalarını yetkili savcılığa sevk etme konusunda
yetkilendirilmiş düzenleyici bir kuruluştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder