yazmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ocak 2022 Pazar

Oksijeni Aldım ve Yazdım

Çok uzun ara verince ne kadar özlesen de dönmek zor oluyormuş yazmaya. Ne zamandır hep aklımda biriken bir şeyleri yavaş yavaş yazıya dökmek ama olmadı bir türlü… Bitmek bilmeyen uzun mesailer sonrası kaçamak anlarında yeniden bilgisayar karşısına geçmek istemedi gönlüm. İçimdekileri kalem alıp bir kağıda dökmeye de alışmamışım, eciş bücüş yazımı sonra bilgisayara aktarmak için ayrıca efor sarf etmek gözümde büyüyecekti, hal böyle olunca hep erteledim ama bu akşam artık o moda geçince affetmedim.

Bu sabah çok uzun bir aradan sonra gazete aldım. Okunacak gazete olmadı için uzun zamandır gazete almamıştım, bir süredir Serdar Kuzuloğlu’nun yazdığı haftalık Oksijen gazetesini merak ediyordum. Covid muhabbeti sebebiyle evde geçireceğimi bildiğim bu Cumartesi sabahında bir Oksijen alıp, Türk kahvesi eşliğinde okumaya başladım. Öyle hoşuma giden yazılar oldu ki, öğlen ajandamı ve kalemimi alıp sabah okuduklarımın üzerinden bir kez daha geçip kendime bazı notlar aldım. Şimdi not aldım deyince sanki yukarıdaki eciş bücüş yazımla çeliştiğim anlamı çıkmasın. Aksine o ifadeyi pekiştirir çünkü yazdıklarımı daha yeni tamamlarken bile okumakta zorlandım, bazı kelimeler henüz aklımdayken üzerlerinden kalemle bir kez daha geçtim, iyice okuması zor hale geldi ve bir kez daha neden kendim için kağıda yazmak yerine blog’a yazmanın daha kolay olduğunu anladım.

Odamın camına yağmur çarparken, arka fonda konsantrasyon artırıcı (evet youtube’da bu şekilde aratabilirsiniz) müzik eşlik ediyor ve ben gazeteden yazdıklarımı dijital ortama aktarıyorum.

Öncelikle Mario Levi’nin köşesinden radarıma takılanlarla başlayayım. İlki “Bir yetenek arıyorsanız tutkuda arayın”. Bu sözü ilk “Bir yetenek arıyorsanız tutku da arayın” şeklinde yazmışım ama sonra köşe yazısını kontrol ettiğimde “dahi” anlamında ayrı “da” kullanılmadığını, birleşik yazıldığını fark ettim. Bu söz kesinlikle çok iyi bir tespit içeriyor. Hem iş hayatımda hem de ilgi alanlarımda takip ettiğim başarılı kişilerin yaptıkları işe tutkuyla bağlandıklarını pek çok kez gördüm. İlgiyi, merakı tutkusu haline getirenler bir şekilde bunu işe de çevirdiyse önlerinde kimse duramıyor ve kesinlikle fark yaratıyorlar.

Mario Levi’nin köşesinde dikkatimi çeken basit ve net bir cümle daha oldu: “Herkes ancak bildiğini anlatabilir”. Tartışılmayacak kadar net bir konu bu. A’dan Z’ye bilmediğiniz konuyu anlatmaya kalkabilirsiniz, o konuda konuşabilirsiniz ama ifade ettikleriniz karşınızdakine bir yere kadar ulaşır. Kendimden örnek verecek olursam, youtube kanalımdaki en güvendiğim içerikler tüketici hakları ile ilgili konulara girdiğim videolar. Çünkü konuyu biliyorum, yıllarca tecrübe etmişim ve artık birilerine de bu konuda faydalı olmak için bir üst paragrafta gündeme gelen tutkuya da sahibim. Hal böyle olunca anlatırken güven de geliyor ve içerik diğerlerinin önüne çıkıyor.

Mario Levi’den son alıntım ise belki de benim bu gece bu satırları yazmamı sağlayan motivasyon kaynağım: “İnanarak yazmanın yaralarımızı sarmayı kolaylaştırabileceğini söylemekle yetinirim”. Hiç iyi gelmez mi yazmasını sevene yazmak, içindeki dökmek. İnsanlara güvenmenin iyice zor olduğu şu ortamda kendisiyle başbaşa kalıp içindekileri akıtmak…

Alıntılarla devam ederken bu kez Aslı Peker’in köşesinden devam edelim. O da George Eliot’tan bir alıntı paylaşmış: “İnsan her yeni kişiyle yeni bir hayata başlayabilir.” Bu sözün üzerine 18 yıllık evliliğini bitirdikten sonra hayatına yeni birinin girmesi durumunda yeni de bir hayata başlayabileceğinden bahsetmiş. Bense bu konuyu beyaz yakalı bakış açısıyla değerlendirip toxic bir yönetici sonrası yeni bir yönetici ile çalışmanın insana yaşattığı o yeniden doğuşunu, yeni başlangıcın kişiye ne kadar yüksek enerji depolayacağını düşündüm. Haksız mıyım?

Aslı Peker’in köşesinde kitap önerileri de vardı, bunlardan bir tanesi hikayesiyle özellikle ilgimi çekti, goodreads’te de okumak istediklerim listeme aldım ama burada da dursun: Siddhartha Buddha ve Hayatı / Edward Schure

Gazetede sütün ve süt ürünlerinin aslında bize öğretildiği kadar faydalı bir gıda olmadığına yönelik iki doktorla yapılmış uzun bir söyleşi de vardı. Bu yazıyı okurken doğruluğuna o kadar inandığımız şeylerin de bir gün challenge edilip aslında inandığımız doğruların yıkılabileceğini düşündüm. Tıpkı dostluğuna inandığımız ama şu an hayatımızda olmayan o eski dostlar gibi… Neyse, bu söyleşiden de aldığım sağlık temalı bir cümle vardı: “Yediğin şey ne yiyorsa osun”. Bence adam haklı, dağılabiliriz. Bir sonraki içimi dökme seansına kadar, kendimize iyi bakalım.



18 Aralık 2020 Cuma

Hiçbir Şey İçin Geç Değildir

 “Bir şeyler yazayım ya şu Cuma akşamı hazır Okan da yatmışken, mis gibi hoparlörden sevdiğim müzikleri de açmışken…“

Kafamda işte bu düşünce varken yine kendimi SAP’de muavin çekerken, o hesabın bakiyesini tutturduktan sonra hadi cevapsız kalmasın şu mail diye cevap yazarken, hemen ardından maile şunu da eklersem şık olur diye intranette politikaları okurken buldum ve yine geç oldu.

Ama ne demişlerdi? “Hiçbir şey için geç değildir”. Bu satırlarda o halde her şey için hazır olanlara gelsin, unutmayın: 0,01>0,00

İşte bu yüzden bugün göstereceğiniz o küçük efor yarın size büyük bir getiri sağlayabilir, yeter ki düzenli olsun.


 

6 Eylül 2019 Cuma

Düşünce ve Üretkenlik Merkezi: Havaalanı

Size de öyle oluyor mu bilmiyorum ama havaalanlarında yalnızken geçirdiğim vakit, benim kendimle baş başa kalmam ve fokuslanma için çok iyi bir fırsat oluyor. Ne zaman havaalanında tek başıma kalsam plan program yapıp en azından yakın vadede yapmak istediğim şeyleri sıralıyorum. Bu kez yine öyle oldu, youtube kanalıma (https://www.youtube.com/channel/UC-QG98AFU_zaguhi9Hjbvtw/) hangi videoyu yayınlarım, blogda ne konuda içerik üretirim gibi pek çok şey geldi aklıma. Ee bir de yazmak için iyi bir fırsat oldu ki bu satırlar yazıya dönüştü.

Bu aralar “Nasıl BağımsızDenetçi Oldum?” adlı içerik (http://volkanyorulmaz.blogspot.com/2018/12/nasl-bagmsz-denetci-oldum.html) özellikle medium.com vasıtasıyla (https://medium.com/@VolkanYorulmaz) pek çok okunur oldu. Bu konuda maille ve instagramdan DM ile sık sık sorular alıyorum. En iyisi bir video ile kendi bağımsız denetçi olma serüvenimi ve bu süreçte tecrübe ettiklerimi paylaşmam. Blogumda en çok okunan içeriklerin başında gelen “Nasıl SMMM Oldum?” için de (http://volkanyorulmaz.blogspot.com/2010/06/nasl-smmm-oldum.html) yine fırsat yaratıp bir video çekersem hem benim için nostaljik olur, hem de mesleğin gönüllülerine faydam dokunur. Bir de işle ilgili yapmam gereken şeyler var. Onlar da aklımın bir köşesine kaydoldu bir yandan bu yazıyı yazıp diğer yandan telefonumu şarj ederken. Özetle havaalanındaki bu bekleyiş sadece telefonumun bataryasını değil beni de şarj etmiş oldu.

Daha üretken, düşüncelerin meyvelere dönüştüğü günlere…



2 Mayıs 2019 Perşembe

Binlerce İnsana Yazarak Dokunmuşum

Birilerine dokunmak, katkıda bulunmak, onlarla bir şeyler paylaşmak çok güzel. Bu hissi genelde yazdığım bloglarla yaşıyorum. Bunlara ek olarak bazen dergilerde, şirketimin sunduğu sosyal mecralarda da bir şeyler yazıp kendimi, gözlemlerimi, gelişmeleri ve bende bıraktığı izleri paylaşıyorum. Bunlara ek olarak geçtiğimiz yıl üç adet kitap yazdım.


Aslında ilkini bir kitaptan ziyade ürün olarak da görebilirsiniz. Şimdiye kadar blogumda yazdığım müşteri tecrübelerinden oluşan içerikleri tek bir kitap halinde toparladım. Tüm bunları meraklısı ulaşsın, okusun, farklı bir bakış açısı kazansın diye herkesin erişimine Google Play Kitaplar üzerinden sürdüm. Dilerseniz buradan “Sadece Hakkımı Aradım: Müşteri Memnuniyeti Arayan Bir Tüketicinin Başından Geçenler” adlı kitabımı indirebilirsiniz:



Kitapla ilgili daha fazla bilgiye ulaşmak isterseniz bu içerik tam sizlik:


Diğer iki kitabım ise daha mesleki konulardan oluşuyor. 2018 yılı içerisinde Kamu Gözetimi Kurumu’nun Bağımsız Denetçilik sınavına hazırlandım. Bu sınava hazırlanırken ciddi anlamda özverili bir çalışma yapıp tüm muhasebe ve denetim standartlarını okuyup, sınava yönelik notlar çıkardım. Bu kaynağın paylaşılması halinde bir çok insana faydalı olacağını, hem zaman hem de sınav kazandıracağını düşündüm. Bu vesileyle önce insanlara sadece sınavı nasıl kazandığımı anlattım:


Ardından da bu sınavda başarılı olurken kullandığım notlarımı herkese açtım.


Sınav Kazandıran Muhasebe Standartları Notları:


Sınav Kazandıran Denetim Notları:

Nisan sonu itibarıyla bu kitapların kaç kişiye ulaştığına bakmak için Google Play’den bir rapor çektim, gördüğüm tablo memnuniyet vericiydi. Herhangi bir reklam, promosyon, işbirliği vb. aktivite yürütmeden kitaplarım şimdiden iki bin kişiye ulaşmıştı. Bu tablo ve kitaplarımın altına yazılan yorumlar beni cesaretlendirdi. Türkiye’nin ve dünyanın farklı köşelerinden birilerine yazdıklarımla dokunabilmek harika bir şey. İşte bunu seviyorum!



Eğer çalışırken altını çizmeyi, sayfanın yanına notlar almayı seviyorsanız, aşağıdaki linkten kitapları pdf formatında da ücretsiz olarak indirebilirsiniz.

Sınav Kazandıran Muhasebe Standartları Notları

https://www.file-upload.com/0mmirafnxrdt

Sınav Kazandıran Denetim Notları

https://www.file-upload.com/al16jjnyjsjx



18 Haziran 2016 Cumartesi

İyi Yazmak, İyi Yaşamak

Stephen King'in "İyi yazar olmak için ne gereklidir?" sorusunu uzun uzun cevapladığı çok satan kitabı "On writing"de sadece yazarlar için değil, "Şu hayattan zevk almayı, her şeye rağmen dolu dolu yaşamayı unuttuk be arkadaş" diyenler için de pek çok tavsiye bulunur.

Bir filmi hangi ruh hali içinde izlerseniz, bir kitabı hangi ruh halinde okursanız, bir arkadaşınızla hangi ruh hali içinde dertleşirseniz, oradan alacağınız “kıssadan hisse” de o yönde olur ya...
“Yazarlara tavsiyeler”i “hayata dair tavsiyeler” olarak ele alsak...

Bakın sözlerin okurken “yazmak” yerine “yaşamak” kelimesini koyduğunuzda neler oluyor...

King, “Televizyonu kapatın” der. Kapatın sahi. En azından bir süre. Birbirinin aynı diziler, programlar, izleyene “kafa pelteleşmesi” haricinde zerre etkisi olmayan hareketli görüntüler...

“Bir araba cümle kurup hiçbir şey söylememek” tipi ahkam kesmeler...
Hayatınıza bir lokma katkısı olmayacak ama ne varsa orada. Kapatın gitsin.

Başkalarını memnun etmeye çalışmayın” der.
Önce kendiniz için yazmanızı salık verir.

Bencilce, egoistçe bir “kendin için yazmak” değil bu...

Önce kendinizi, kendi akıl sağlığınızı ve ruh halinizi düşünerek yaşadığınızda, çevrenizle ilişkileriniz, işleriniz daha iyi yürümüyor mu?

"Biri gibi yazmaktan kaçının, dolaylı anlatımlardan da...” diye ekler.

Doğru, biri gibi yaşamaktan, taklitten, kopyadan, altı doldurulmayan kavramlardan, donanımsız ama büyük laflar eden, büyük işlerin altına giren insanlardan, kim, ne fayda görmüş?

“Yazmak, para kazanmakla, şöhret olmakla ilgili değildir, sevgili bulmaya yaramaz, arkadaşlık kurmanıza aracı olmaz. Yazmak sihirdir. Su, hayat için ne demekse, yazmak da yaratıcı sanat için odur. Su, bedavadır, için...” der.

King, “Ara verin” der...
Okuyun, okumak için zamanınız yoksa, yazmak için de yoktur” der...

Başarılı herhangi bir yazara en çok sorulan sorudan da kaçamaz King.

Ona başarının anahtarını sorarlar, “Fiziksel olarak güçlü ve evli kalmak” şeklinde yanıt verir.
Esasında bu cevabı klişe bir soruyu kestirip atmak için verir fakat doğru olduğunu da söyler...

Fiziksel olarak güçlü kalmak, hareket etmek, bedenle birlikte akıl sağlığını da güçlendirir...
“Hayatınızı zorlaştırmayın, kolaylaştırın” der bir bakıma King.

Hayatın zor olması gerektiği yanılgısıyla yaşadığımız, “hak etmek” söz öbeğini çok yanlış yerden anladığımız için hayat bize zorluk vermiyorsa kendi zihninizde yaratırız zorlukları.
Korku, endişe, stres, hayatı kontrol etme çabası...

Zorluk üzerine zorluk üretiriz, elimizde malzeme kalmadığında ise çaresiz, umutsuz insanlara dönüşmüşüzdür...
Sonuç sürpriz değil: Belirli bir alandan çıkamayan, nefes alamayan, başka dünyaları, başka zevkleri, başka insanların varlığını göremeyen, kendi kendine sınırladığı o minicik kutudan çıkamayan insanlar ordusu...

Her şeyin daha kötü olacağına inanan, sadece şikayet eden, şikayet ettiği konuda harekete geçmeyen, hayatını değiştiremeyen ve dolayısıyla çevresini de değiştiremeyen insanlar ordusu...
Hava bedavadır soluyun!

İnsan, en yorgun, en güçsüz zamanlarında onu esir alan alışkanlıklarına sarılır.
Mesela yorgun, tükenmiş vaziyette işten eve geldiğinizde televizyonun düğmesine basmaktan başka enerjiniz olmadığını düşünürsünüz.

Başkalarını memnun etmeye çalışmaktan “Ben ne istiyorum, kendim için ne yapardım?” demeyi unutmuş olabilirsiniz.
Her hareketinizi “Başkalarının sizi nasıl anlayacağı” konusuna kafa yorarak düzenliyor olabilirsiniz.

King “Su bedavadır, için” diyor, bunu nefes alacak alan bırakmayanların, bunu yapamasa bile “Nefes alacak alan bırakamadığı algısı yaratanların” ülkesinde “Hava bedavadır, soluyun” biçiminde algılamak gerekir.
Temiz hava var. Temiz hava hep olacak. Bunu dünya üzerindeki hiçbir yaşayan varlığın elimizden almasına olanak yok.

Büyük değişimler, önce kendi hayatımızı değiştirdiğimizde gerçekleşmeye başlıyor.
Bunu her zaman akılda tutmak lazım.

Not: Yukarıdaki metin 17 Haziran 2016 tarihinde Hürriyet Gazetesi'nde Melike Karakartal'ın köşe yazısından alınmış ve ilham vermesi için paylaşılmıştır.

Google adsense

Analytics