Masayı şöyle
biraz daha önüme çekip klavyenin bi tık daha ergonomik olmasını sağladıktan sonra
nasıl oldu da böyle bir gün yaşıyorum onun detaylarını paylaşayım…
Herşey 3 Ağustos
Pazar günü Bursa’dan İzmir yönüne dönüş için yola çıkmaya hazırlanırken
başladı. Arabaya eşyaları yüklerken kuşun pislediği bir yer görüp peçete ve su
ile aracın etrafında gezmeye başlarken beni hiç de hoş olmayan bir sürpriz karşıladı.
Yaklaşık 5 gündür park halindeki aracımın sağ kapısının camı kırılmış,
üzerindeki krom çıta hasar görmüştü. “Hep mi beni bulur!” diye söylenip
hazırlıkları tamamladıktan sonra yola çıktık. Yol boyunca “Neden ben?”, “Ne
zaman/Nerede yaptıracağım?”, “Bu sene 2. Hasarı da yaptık, kasko kim bilir ne
kadar çıkacak?”, “Hafta içi önemli 2 sunumum var, servise götürecek vaktim
olmayacak, peki araç otoparkta böyle dururken başına bir şey gelir mi?” gibi
sorular ve bunların türevleri ile 300 küsur kilometre yolu alıp İzmir’e geldim.
Hafta içi tahmin ettiğim üzere oldukça yoğun geçtiği ve haftasonu da babamın
ölümünün sene devriyesi olması sebebiyle araca ihtiyaç duyacağımdan bu
Pazartesi günü için iş yerimden yarım günlük izin aldım.
Normalde pazar
akşamüstü saatlerinde başlayan Pazartesi sendromum bu kez yerini yarın sabahtan
Arkas’ta işlerimi halledip 11’de Alsancak’tan servise binmeliyim diye başlayan
planlara bırakmıştı. Sabah güneş doğduktan sonra uyandım (çok da abartmadım, alarmımdan
önce, 6:47’de) tabletten gazetelere göz gezdirdim, traş, duş ve kahvaltı
sonrası yola çıktım. Zaten eve yakın olan servise gidip durumu hasar görevlisi
arkadaşa anlattıktan sonra evrak işlerini de tamamlayıp İzban ile önce
Halkapınar’a oradan da metro ile Çankaya’ya geldim. Price’ta çalıştığım günler
sıklıkla kullandığım metroyu özlemişim. İnsanın sağına soluna bir kez daha
bakıp, sahip olduklarına şükretmesi için güzel bir fırsat yaratıyor. Keşke daha
çok imkanım olsa toplu ulaşım araçlarını kullanmak için ancak Okan da aramıza
katıldıktan sonra bebek arabasıyla toplu ulaşım araçlarından iyice çekinir
olduk. Neyse Çankaya’da inip, Hilton’un önünden geçip, Yeni Asır binasının
önünde eski günlerdeki gibi o günün gazetesinin sayfalarına baktıktan sonra Kartal
Yuvası’ndaki yeni formalarımızı inceledim ve kendimi Kahve Dünyası’na attım.
Yaklaşık yarım saattir bir yandan yazıp, bira yandan filtre kahvemi kıvamına
getirecek sütü dengeli bir şekilde ekleyerek içiyorum ve gelen geçene
bakıyorum. Hayat böyle farklılıklar yaparak harika oluyor! Abartmıyorum
gerçekten çok mutluyum. İşimi de çok seviyorum ancak arasıra farklı bir şeyler
yapmak gerektiğini de biliyorum. Bu kısa ara bana çok iyi geldi. Günün geri
kalanında kelimenin tam anlamıyla iş yerinde “yardırmaya” hazırım. Çok verimli
bir gün olacağını şimdiden kestirebiliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder