baba olmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
baba olmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Aralık 2018 Cuma

Babasının Gözünden Okan

Okan'ın öğretmeni Okan'ın yaptıkları ve yapamadıklarıyla ilgili bir mektup yazmamızı istemişti dün. Malesef hasta olduğum için akşam Nilgün ile yazacak şansım olmadı, o ayrı ben ayrı iki mektup kaleme aldık. Söz uçar yazı kalır diyip burada paylaşayım istedim, bakalım yıllar sonra okuduğumuzda neler hissedeceğiz.


07/12/2018

Cuma
Sevgili Gizem Öğretmenim,

Öncelikle Okan hakkında ebeveynlerinden yaptıkları ve yapamadıkları konusunda fikirlerimizi istemeniz çok güzel bir fikir. Gün içerisinde “ah neden bu çocuk şunu yapmak istemiyor” diye hayıflandığımız ya da “way be işte benim oğlum” diye gururlandığımız anlar oluyor ama büyük resmi görmek, şöyle bir kenarda sakince Okan nasıl büyüyor diye değerlenmek için bu mektup güzel bir fırsat oldu. Bir de şunu belirtmekte fayda var, dün akşam rahatsız olduğum için sağolsun sevgili eşim mektubu yazarken benim adıma da imzalamış ancak ben çok erken yattığım için o mektuba eşlik edememiştim. Tabi ki yazdıklarına katılıyorum ancak bir de baba gözüyle ben kendi fikirlerimi paylaşmak istiyorum. Nilgün somut davranışsal örnekleri gayet güzel paylaşmış, ben de biraz daha kendi perspektifimden konuya yaklaşacağım.

Bardağın dolu tarafıyla başlayacak olursam, bir kere Okan’ın duygusal yönünü ön planda tutuyor olması benim çok hoşuma gidiyor. Yemek yerken bir anda masadan kalkıp bize sarılması kadar insana kendini iyi hissettiren bir şey yok. Bununla beraber yaratıcı özelliği de dikkatimi çok çekiyor. Lego ve bloklarla yaptığı oyuncakları görünce ileride yaratıcılığını konuşturarak ekmeğini kazanacağı yönündeki düşüncelerim ve umudum ağır basıyor. Komik olmayı, etrafını eğlendirip tabiri caizse “şebeleklik” yapmayı öyle iyi beceriyor ki bulunduğu ortamın havasını bu yönüyle hemen değiştirebiliyor. Ne çocukları ne de insanları birbiriyle kıyaslamanın doğru bir davranış olmadığının bilincindeyim ama bir AVM’ye ya da parka gittiğimde diğer çocukların “aşırıya kaçan” hareketlerini görünce oğlumun “daha ağırbaşlı” tavırları olgunlaştığı ya da bizim zamanımızdan örnek vermem gerekirse “uslu” bir karaktere sahip olduğu yönündeki fikirlerimi somutlaştırıyor.

Tabi her fırsatın riski, her riskin de fırsatı barındırması gibi yukarıda bahsettiğim hoşuma giden özellikler Okan için ileride riskleri de barındırabilir. Yapısında bugün beğendiğim nitelikler yarın rekabetçi ve acımasız dünyada onun için dezavantaja dönüşebilir. Örneğin Okan’ın ağırbaşlı tavrı bazı durumlarda hakkını ya da sahip olduklarını korumasına engel olabiliyor. Oyuncaklarını arkadaşlarıyla oynadığı zaman onları koruyabilecek otorite ve ağırlığı koruyamıyor olması bunun bir göstergesi olabilir. Yine de bu konuda ona öğüt verirken dikkatli olmaya çalışıyorum çünkü korumacı tavrı çok fazla öğütlersem bu kez da paylaşmayı bilmez diye endişeleniyorum. Duygusal yönünü beğendiğimi yukarıda belirtmiştim fakat bu yönü de bazen fazla ön planda olduğunda kendisi için sorun yaratabiliyor. Örneğin ben ya da Nilgün Okan’ın bir hatasını gördüğümüzde uyardığımızda duygusal yapısı ön plana çıkıyor ve ağlayarak kendisini dış dünyaya kısa süreliğine kapıyor. Her ne kadar bu ruh halini uzatmasa da onu bekleyen acımasız dünyada bu yönü ona zarar verir mi diye yer yer endişeleniyorum. Son olarak, Okan’ın ailesi ve çok yakınları dışındaki komşu ve arkadaşlarımızla karşı karşıya geldiğinde onlara karşı ilk etapta iletişim kurmayan yapısı beni üzüyor. Bu konuda geçtiğimiz yaz yazlık komşumuza karşı tavrı benim için adeta bir travma oluşturdu. Hala kendisine merhaba deyip sevgi gösteren bir tanıdığımızı yolda gördüğümüzde Okan’ın kaçan tavrını gördüğümde bize yazlıkta yaşattığı tatsız hatırayı hatırlatıyor.

Her zaman söylerim, birini eleştirmek kolaydır, önemli olan güzel yönleri çıkarıp onları daha da geliştirebilmektir. Yukarıdaki 2 paragrafa bakınca ben de olumsuz yönlere daha çok yoğunlaştığımı ve bu alanda daha uzun yazdığımı görüyorum. Ancak daha hiçbir şey için geç olmadığının ve aslında burada belirttiğim konuların birer gelişim alanı olduğunun da farkındayım. İyi ki Okan bizim oğlumuz diyebiliyorum ya gerisi zaten onun kişisel gelişim ve dönüşüm hikayesi olacak. Bu hikayeye olumlu yönde katkılar sağlayacak olan da ailesi ve öğretmeni olarak bizler olacağız. Hani bu aralar sıklıkla sosyal medyada dönen bir söz var ya: insan birlikte vakit geçirdiği beş kişinin ortalamasıdır diye, işte o 5 kişinin 3’ü zaten anne, baba ve öğretmeni. O halde ona güzel nitelikler katmakta bizim görevimiz. Birlikte çok daha iyiye…



Volkan YORULMAZ

Okan’ın Babası

5 Şubat 2017 Pazar

Okan 3 Yaşında

Hayatımın dönüşeme uğramasının üzerinden 3 yıl geçmiş…

Kağıt üzerinde 3 yıldır babayım ama tam olarak “baba” olmanın şartlarını ne zamandan beri yerine getiriyorum, ya da ne kadar hakkını verebiliyorum tam bilemiyorum. Bir öz değerlendirme gibi bir başlangıç, belki biraz kendini iğneleme ve biraz da alt mesaj niteliği taşıyan yukarıdaki ifadeleri bir yana koyacak olursak, evimizin “ben ne dersem o olur”cusu, bazen masum ve talepkar gülüşleriyle, bazen de desibel rekorlarına kafa tutan çığlıklarıyla beni ve Nilgün’ü parmağında oynatan biricik oğlumuz Okan 3 yaşını doldurdu.

3 yıl önce Nilgün’ün doğuma alındığı an fotoğrafını çekip sosyal medyada o bir ben dokuz doğuruyorum dediğim günden bugüne gelinceye kadar ki hayatım ile Okan’dan önceki o kadar farklı ki… Kabul ediyorum ki zor, hem de çok büyük zor… Ama ağzından çıkan sınırlı kelimelerden biri olan “baba” diye bana sarılması, heyecanlandığı bir şey olduğunda koluyla dürtmesi, sevineceği bir şeyi aldığımda en masum haliyle öpmesi her şeye ama her şeye bedel…

İşten eve yorgun geldiğimde daha üzerimi bile çıkarmama izin vermeden oyun mesaimin başlaması, haftasonu panjurları kapatıp hafta içinden biraz fazla uyuma gibi ihtimalin yerini Okan’ın  “beni yataktan alın” çağrısı beni yorsa da aslında bir yandan da hayat ile yoğuruyor. Okan’ın sorumluluğunu hissetmek, onun için bir gelecek planlamak, ona güzel hayaller kurmak hayatımdaki önceliğim oldukça ayaklarım da yere daha sağlam basmaya, daha kontrollü adımlar atmaya ve her şeye rağmen daha güçlü olmaya başladım.

İşte bu yüzden bu haftasonu evimizin duvarına Okan’ın çok sevdiği trenli konseptimizle “İyi ki Doğdun Okan” yazarken içimden de iyi ki doğdu diye geçirdim.

Bu mutlu günümüzde bizlerle olan, oğlumuzun mutlu olması için bir şeyler yapan ailelerimize ve yakın dostlarımıza çok teşekkür ederim. Onlar Okan’ın yüzünde bir gülümseme, gözlerinde bir parıldamaya sebep oldu, inşallah Allah da onlara en mutlu günleri nasip eder. Son paragrafta konu oldukça duygusal bir boyuta doğru yol alırken nice mutlu yaşlar canım oğlum diye sözlerime son verip, geriye kalan güzel fotoğrafları paylaşmak istiyorum.

Dip Not:
Okan’ın 2. yaş gününde yazdıklarım için:
http://volkanyorulmaz.blogspot.com.tr/2016/02/iyi-ki-dogdun-oglum.html

Okan’ın 1. yaş günüde yazdıklarım için:
http://volkanyorulmaz.blogspot.com.tr/2015/02/okanmz-1-yasnda.html





5 Şubat 2016 Cuma

İyi ki doğdun oğlum...

Ve takvimler 3 Subat 2016'yi gösterir... Bugünün anlamı büyük, önemli... Hayatımdaki en radikal değişimin sene devriyesi... Bugün oğlum Okan'ın 2.yaşgünü, bir başka deyişle, ya da olayı biraz daha içselleştirmem gerekirse baba oluşumun 2. yıl dönümü.

O'nunla beraber hayatım(ız)da pek çok şey değişti. Değişeceğini önceden okuyup bilsekte, "çocuk sizin hayatınıza adapte olsun, siz onunkine değil" gibi öğütleri alsakta gerçek hayat uygulamaları çok ama çok farklı oluyor. Ebeveyn olmakla ilgili Şubat 2016 tarihli Men's Health'te çıkan bir yazı durumu çok güzel özetliyor, anne-baba olmadan önce hayatınızı dolu dolu yaşayın, çünkü iadesi olmayan bir durumu satın almış oluyorsunuz ve bu size ömür boyu sürecek bir yükümlülük getiriyor. Neyse şimdi bu konuları bir süreliğine geride bırakıp günün anlam ve önemine odaklanalım...




Sevgili oğlum, satırlarımın bundan sonraki kısmı sadece sana ithafen... Bence bazen gerçekten çok yaramaz, huysuz olabiliyorsun. Son zamanlarda neden öyle çılgınca çığlık attığına ise gerçekten hiç anlam veremiyorum. Benimle top oynarken neden hemen sıkılıp başka oyuna geçmek istediğini de çözemedim. Hatta TV'de Beşiktaş maçı varken göz ucuyla bile ilgilenmiyor olmana da yavaştan alınmaya başlıyorum. Amaaaa sen varya sen, yeri geliyor bir sarılıp masumca beni bir öpüyorsun ya, işte o zaman herşey geride kalıyor. İşte "iyi ki varsın ve benim oğlumsun" diyorum o anlarda. Bu anların sıklaşarak artacağını umut etmekle kalmıyor, gerçekten de hissediyorum. Parka gittiğimizde senin o mutlu hallerini izlerken bir baba olarak ben de mutlu oluyorum. Kafalarımızı tokuşturduğumuz anlarda bunu sen de tekrar tekrar yapmak istiyorsun, biliyorum, hiç dert değil, bir ömür boyu kafa kafaya vereceğimiz çok anımız olacak ilerde, buna inanıyorum. Çatalımdaki portakalı ben ısırmadan ham yaptığın an ile başlayan çıkarsız paylaşımlarımız hep sürecek... (Bu vesileyle; ben çalışıp sana hep mama getireceğim ama yine de daha az ye be oğlum, maşallahın var yani)

Bu arada bu yazıyı yazmaya gerçekten 3 Şubat sabahı başladım ama bugün 5 Şubat oldu. Yoğun mesaili geçen şu günlerde ancak sabahları serviste vakit bulabildikçe yazabiliyorum. Mesailer sebebiyle son 2 gündür görüşemesekte annenden gün içinde yaptığın asi çıkışlara ilişkin geri bildirimleri alıyorum. Ses açma çalışmalarının tam gaz devam ettiğinden de haberim var. Ah be oğlum, bu kadar antreman yapma bize karşı, valla konu komşuyu rahatsız ediyoruz diye üzülüyorum. Gerçi mesai sonrası sen uyurken odana girdiğimde öyle masum uyuyorsun ki gündüz o çığlıkları sen mi atıyorsun yoksa içine asi ruh mu kaçıyor bilemiyorum. Ha bu arada annenden bahsetmişken, kendisine karşı müthiş bir vefa borcun oluşmaya başladı, 7/24 full konsantrasyon seninle ilgileniyor. Hakkını nasıl ödeyeceksin bilemiyorum.

Kelimelerin bitip davranışların yerini alacağı anların geldiğini hissediyorum... Sevgili oğlum Okan, seni ve seni sen yapan, sana özgü her şeyi çok seviyorum. Adam olacak çocuksun buna da yürekten inanıyorum. Birlikte çok güzel günlerimiz olması dileğiyle... İyi ki doğdun ve iyi ki bizim oğlumuz oldun. Yüzündeki gülümse, kalbindeki temizlik, davranışlarındaki masumiyet hep seninle olsun. Nice mutlu yaşlar oğlum...
 

7 Aralık 2013 Cumartesi

Anne Olmak Kolay Değil...

Annelerin hakkını verelim, işleri hiç de kolay değil...

Sevgili eşim Nilgün, sana şimdiden kolaylıklar dilerim...

Çocuk Sahibi Olmak Bir Sanattır

Oğlumuzu beklediğimiz bugünlerde bizi de nelerin beklediğinin gayet bilincindeyiz...

 

 
 
 

 

Google adsense

Analytics