Bebek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bebek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ekim 2020 Cumartesi

Yeni Pozisyon, Yeni Şehir Hatırası

 Şu aşağıda gördüğünüz fotoğrafın bir hatırası var. Yeni pozisyon için İstanbul’a taşındıktan sonra keyif için Bebek’e gittiğimiz ilk haftasonu çekildi. Bu fotoğrafı çektirirken de özellikle yalnız poz verdim çünkü Şirket içinde yayınlanan online dergimizde pozisyon değişikliklerine yönelik bir duyuru yapılacaktı ve bu kapsamda benden de kısa bir mesaj ve fotoğraf istenmişti.

 Ben de aşağıdaki mesajı ve fotoğrafı gönderdim, dergide de bu şekilde yayımlandı. Hatıra işte:



31 Ocak 2020 Cuma

Ne Ara 6 Oldun Oğlum?


Sevgili oğlum Okan,

Şimdi bu satırları yazıp ortaya bir doğum günü mesajı çıkaracağım diye bir AVM’nin son katında, insanlardan uzak bir masaya geçtim ve aklıma ilk gelen şu oldu: “Acaba seneye Okan bu satırları okuyabilecek mi?” O günlerde gelecek hayırlısıyla… Akıp giden zamanı tutamadığımız bir gerçek. Sen ne zaman altı oldun diye birkaç gündür kendime sorup duruyorum. Sanki çifter çifter atladık yılları… Doğduğun gün ve öncesindeki heyecanlı bekleyiş net ama sonrasında yaşadıklarımız sanki hep hızlı çekimde gerçekleşti. Derler ya güzel şeyler çabuk unutulur diye, bence bu hız için belki de en iyi açıklama bu…

Birbirimizle iyi arkadaş oldukça hayat bizim için daha kolay ve keyifli hale geldi. Kabul edelim, hala PES oynarken benim takım arkadaşım olacak kadar iyi değilsin ama hangimizin gelişim alanı olmadı ki… Bir şeyleri çabuk öğrendiğini görmek mesela beni çok mutlu ediyor. Kullandığın bazı kelimeler, sana okuduğumuz kitaplardan ve izlediğin Youtube kanallarından öğrenip kurduğun cümlelerle beni şok etmen baban olarak inceden hoşuma gidiyor, gururlandırıyor. İnşallah ileride pek çok gurur yaşatırsın bize… Şimdiki gibi tertemiz, saf, günahsız yoluna devam ederken hayatın o zorlu yollarında çizgini bozmadan, yara almadan devam et. Ben hep arkanda olacağım ama senin de ayaklarının yere sağlam basacağını bana şimdiden hissettiriyorsun ya, işte bu böyle devam etsin…

Hani Youtube’a video çekerken o klasik girişin var ya; “Evet arkadaşlar, kanalıma hoş geldinizzz” diye, ben de senin bundan sonraki renkli keyifli, başarılı, sağlıklı ve mutlu hayatını izlerken baban olarak bil ki çok gururlu olacağım. Tabi sadece izlemek olmaz, kamerayı tutan olmaya da devam edeceğim.

Altıncı yaşın kutlu olsun oğlum. Birinci yaşında “Fragman bitti, film başlıyor” demiştik, bu filmiz yıldızı olarak parlat bakalım hikayeni…

Seni Seviyorum.

Baban

29/01/2020


23 Nisan 2019 Salı

İstanbul Gezimiz - Nisan'19

Aralık ayının 30. günüydü. 2019 için ilk tatil planımızı yapıp İstanbul için uçak bileti alıp, Romanya’dayken otelde kaldığım 4 hafta sayesinde birikmiş olan puanlarımı kullanarak otel rezerve etmiştim. Planımız şöyleydi: 20 Nisan Cumartesi sabahı makul bir saatte İstanbul’a uçuyorduk, 22 Nisan Pazartesi akşamı da geri dönüyorduk. Böylelikle bir gün izin kullanarak dört gün tatil yapabileceğim bir dönemi ailemle İstanbul’da kafa boşaltarak geçirebilecektim.

Sonuç kadar sürece de önem veren bir yapım olması sebebiyle, benim için aradaki o dört aylık süreç yoğun çalıştığım yılın ilk çeyreğinde benim için motive edici, hatta kamçılayıcı bir unsur olmuştu. Sadece benim için değil, oğlum Okan için de aynısı geçerliydi. İlk kez kumbarasını aktif şekilde kullanıp para biriktirdi. Oyuncak alma amacındaki Okan kumbarası ağırlaştıkça daha mutlu oluyordu. Bir de odasındaki büyük takvimde 20 Nisan’a özel sticker yapıştırıp O da kendince geri sayım yapıyordu.

Neyse ki her şey yolunda gitti ve 20 Nisan’a kazasız belasız ulaştık. Gerçi ilk planımızdan bir sapma olmuştu, dönüş biletimizi Atatürk Havalimanı’ndan olacak şekilde planlamıştık ancak Pegasus’tan Şubat ayında gelen bilgilendirme ile uçuşumuzun 3. Havalimanı’na alındığını öğrendik. Açıkçası 6 Nisan’da kullanılmaya başlanan yeni havalimanı hakkında olumlu ve olumsuz onca şey duyup okuyunca insan merak ediyor, o yüzden bunu da bir fırsat olarak gördük.
Havaalanı'na ulaştık!
Fotoğraf yanıltmasın, Okan son derece rahat
Bu yazıyı bir gezi yazısından ziyade daha çok aile içi bir hatıra yazısı olarak düşündüğüm için şimdi İstanbul’da geçirdiğimiz 3 günü anlatacağım. İlgi çekmeye bilir, peşinen uyarayım, ancak benim ve ailem için hatıra niteliğindedir. Bilirsiniz, “yazı kalır”.

20 Nisan sabahı, seyahat heyecanından olsa gerek, kurduğumuz saatler daha çalmadan uyandık. Hazırlıklarımızı tamamlayıp önce bizim Cafe Blue’da İzmir klasiği simit peynir çay ile kahvaltımızı yapıp ardından Mavişehir İzban durağına arabamızı park edip havaalanına gittik.  Yanlış saymadıysam 22 duraklık yolculuğumuzun sonunda keyifler oldukça yerindeydi. Güvenlik kapılarından geçip uçağımıza alındıktan sonra belirtilenden de önce bizi İstanbul’a ulaştıran pilotumuz sayesinde İstanbul’a sorunsuz vardık. Okan’ın uçuş esnasındaki rahatlığı umarım sevgili eşim Nilgün’e de nasip olur deyip İstanbul maceramızla devam edelim.
İstanbul için enerji toplamak lazım
Hafta başından beri meteoroloji İstanbul için Cumartesi yağmur bildiriyordu, neyse ki indiğimizde yağmıyordu. Bavulumuzu aldıktan sonra Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Havabus’a binerek Taksim’e gittik. Havaalanından ulaşımla ilgili dersimizi önceden çalıştığımız için bu aşama da planlandığı gibi geçti. Taksime vardıktan sonra taksiyle Maçka’daki AC Hotel’e varmamız da pek kolay oldu. Okan için ek bir yatak odamıza yerleştirildikten sonra odamız konaklamamız için hazırdı. Biraz dinlendikten sonra yürüyerek Nişantaşı Midpoint’te öğle yemeğimizi yiyip moralimizi ve enerjimizi iyice yükselttikten sonra taksiyle Kanyon’a geçtik. Okan’ın biriktirdiği paraların meyvesini alma vakti gelmişti. Kanyon’da oyuncakçı olarak çok alternatif olmasa da Lego Store olması bize yetti. Bu aralar Minecraft’a adeta takılmış olan Okan Minecraft temalı bütçesine uygun Lego görünce başka bir mağaza görmek istemese de çok ısrar ettiğimiz için Kanyon’un yanındaki Özdilek AVM’yi de hatırımız için gezdi. Sonuç değişmedi, yine Lego’dan Minecraft temalı oyuncağını aldı. 23 Nisan kampanyalarından faydalanarak araya bir lego da ben kattım ancak bu yazının yazıldığı an itibariyle o oyuncağı annesi için aldığımı düşünüyor, oyuncakta stok iyidir, her zaman lazım olabilir.
Lego Store Hatırası
AVM’lerde vakit geçirdikten sonra bir kez daha taksiye binip Maçka’ya doğru yol aldık. Maçka girişinde şoför “nerede ineceksiniz?” diye sorduğunda “AC Hotel” diye cevap verince birden bağırıp “söylesenize, Beşiktaş’tan girerdim” vesaire demeye başladı. Gezmek istediğimizi söyleyince “o zaman Maçka parkında gezin” deyip indirdi. Bu tavrına pek anlam veremedik ama garip bir hatıraydı, yazmak istedim. Parkın içinden geçip yokuşta aşağı inerek otele vardık. Dinlendikten sonra çevremizi bir de gece görmek için tekrar dışarı çıktık. İlk işverenim olan PwC’nin de ofislerinin bulunduğu BJK Plaza’nın önünden geçip Akaretler’de yürüyüp Beşiktaş çarşısına vardık. Akaretler’deki mekanların gece oldukça hareketli olduğunu imrenerek gözlemlesek de biz çocuklu bir aileydik. Eski dost Kızılkaya’larda dürüm dönerimizi yedikten sonra yürüyüşümüzü tamamlayıp odamıza çekildik.
Pazar sabahı Beşiktaş iskelede kahvaltımızı yaptıktan sonra Türk kahvesi ile taçlandırdıktan sonra soluğu Deniz Müzesi’nde aldık. Eğer denizciliğe merakınız varsa, gemi, tekne ya da tarih ilgi alanınıza giriyorsa, ya da çevrenizde ilgilenenler varsa mutlaka gidin ya da gitmesini önerin. Hem merkezi konumu ile ziyaret etmesi çok kolay, hem de içeriği ile gerçekten çok doyurucu bir müze. Giriş kişi başı 10 TL ve çocuklardan ücret alınmıyor. Burada megabyte’larca fotoğraf çektikten sonra Ortaköy’e geçtik. Ortaköy’de ilk önce Nilgün’ü uzun süredir sayıkladığı tekne ile boğaz turunu gerçekleştirdik. 1 saat süren tekne turu güneşli havaya rağmen üst katta beni üşütmeyi başardı. Okan’ın da aşağı inme isteği ile turun geri dönüş kısmını teknenin alt katındaki kapalı kısımda sıcak bir şeyler içerek geçirdik. Tekne turunu özellikle Arap turistlerin ve instagram profilini zenginleştirmek için bir araç olarak gören kızların tercih ettiğini gözlemledim. Yine de 25 TL’ye güzel bir aktiviteydi. Tekne gezisi sonrasında bir Ortaköy klasiği olan Ortaköy’de kumpir yedikten sonra (hayır, ben light tost yedim) Okan’ın dayanabildiği kadar yürüyüp bir taksiye binerek Bebek’e ulaştık. Bebek sahilinde Pazar’ın ve güneşin tadını çıkaran yüzlerce insanla beraber sahilde yürüyüş yaptıktan sonra molayı Divan Pastanesi’nde verdik. Güzel havayı fırsat bilen İstanbul’lular her mekanı doldurmuştu. Bizim bulunduğumuz yerde de Filiz Akın’ı dünya gözüyle görmek bize nasip olmuştu. Bebek’teki molamızdan sonra geri dönüş için yola çıktık. Arnavutköy’e kadar yürüdükten sonra Okan bize bomba haberi verdi: tuvaleti gelmişti. Sağda solda girebileceğimiz bir uygun mekanı bir türlü bulamayınca riski aldık ve bir inşaatın köşesinde pantolonunu indirdik. Neyse ki küçük tuvaletiydi ve etrafta kimsecikler yoktu deyip bu konuyu kapatıyorum. Sonra yola devam ederken taksi aramaya başladık fakat herkes aynı saatlerde evine dönmek isteyince bu bizim için hiç te kolay olmadı. Sıkışık Ortaköy trafiğinin ardından Beşiktaş’a ulaşıp otelimize geçtik.


Bebek'te keyifler her daim yerinde
Pazartesi günü, İstanbul’daki son günümüzdü. Sabah uyandıktan sonra otelden çıkış vaktimize kadar biraz dinlenip kafa boşaltmak istediğimiz için odada vakit geçirmeyi tercih ettik. Valizimizi otele emanet ettikten sonra Akaretlerden inip ağaçlı yoldan Vodafone Park’ın oraya yürüdük. Oradan bir taksiye binip Galata Kulesi’ne gitmek istediğimizi söyledik. Miting sebebiyle taksi şoförü bizi Galata Kulesi’ne bırakamasa da yakınına götürdü. Tarihi kuleye girmek için sıra bekleyen kalabalığı görünce vazgeçip önünde fotoğraf çektirip İstiklal’e yöneldik. Burada, Yapı Kredi Yayınevi’nden Okan’a kitap aldıktan sonra Beyoğlu çikolatası alıp yemek yiyebileceğimiz bir yer aramaya başladık. Hem doyurucu hem farklı bir yer olsun derken kendimizi İstiklal’i bir uçtan bir uca gezmiş ancak hala bir yer seçememiş olarak bulduk. Bunun üzerine daha önceki İstanbul ziyaretlerimizde Nilgün’le denediğimiz Münhasır Döner & Kebap’ta karar kıldık. Hem ücretsiz wi-fi hem de lezzetli İskender olunca Okan’ın da keyfi yerine geldi. Ankara günlerinden favori yemeğim olan Beyti’nin yanında çiğköfteyi götürünce İstiklal’in kalabalığında yorulmuş olan ben de kendime geldim. Karnımızı doyurduktan sonra İstanbul maceramıza başladığımız gibi bitişi de Nişantaşı’nda yapalım istedik. Yürüyerek Nişantaşı’na gelip bir şeyler içmek için caddede bir yere oturduk. Son saatleri de “yüksek sosyete” ile aynı atmosferde nefes alarak geçirdikten sonra otelden bavulumuzu alıp Beşiktaş İskele’den Havaist’e binip yeni havalimanının yolunu tuttuk.
Galata Hatırası

Son keyif anları

Her güzel şey biter, önemli olan güzel bitirebilmek
Yolculuk esnasında koca otobüs biz dahil toplam 6 yolcu ile gittiği için oldukça rahattık. Pazartesi akşamı saat 5’te binmemize rağmen yaklaşık 1 saatte havaalanına ulaştık. Büyüklüğü ve modernliği ile oldukça göz alıcı gözükse de hala eksiklerinin olduğunu gözlemlediğimiz (örneğin Pegasus deskleri) stratejik havalimanımızda 2 saat kadar takıldıktan sonra (beklemek demedim çünkü o kadar sıkıcı değildi) uçağımıza bindik. Maalesef bir 25 dakika kadar uçakla havaalanında gezdirildik ve ardından İzmir’e indik.

İşte bizim bu 23 Nisan tatilimiz her ne kadar 20-22 Nisan arasını değerlendirmiş olsak ta bu şekilde geçti. Biz İstanbul’u sevdik. Yani böyle beğendiğimiz yerleri gezince güzel, keyifli. Kendi yorar pek tabi ki her daim yaşayanını, o yüzden zaten pek çok kişi bir şekilde ondan kaçmak derdinde.

Ee Volkan, peki sen gezdiklerini ve aklında kalanları anlattın da, bu geziden kendi ilk üçünü yazacak olsan bunlar ne olurdu derseniz?
  • Bebek – Arnavutköy arasında çok güzel yaşanır, yaş alınır. Hele ki stres seviyesi yüksek bir işte çalışmıyorsan ve iyi kazanıyorsan, değmesinler keyfine…
  • Her şeyin en iyisinin İstanbul’da olduğuna iyice inanmaya başladım. (Özellikle Münhasır’da yediğim kebaptan sonra bu fikir iyice güçlendi)
  • Her taksiye binişimde “işler nasıl” diye sordum ve hep aynı kapıya çıkan cevabı aldım, şoförler işlerin iyi olduğunu, müşterilerin ve diğer insanların harcamalarını kısmadığını söylüyor. Bu ekonomi iyi anlamına gelmese de insanların standartlarını varlıklarıyla ya da borçlanarak sürdürdüğünü gösteriyor.

5 Şubat 2016 Cuma

İyi ki doğdun oğlum...

Ve takvimler 3 Subat 2016'yi gösterir... Bugünün anlamı büyük, önemli... Hayatımdaki en radikal değişimin sene devriyesi... Bugün oğlum Okan'ın 2.yaşgünü, bir başka deyişle, ya da olayı biraz daha içselleştirmem gerekirse baba oluşumun 2. yıl dönümü.

O'nunla beraber hayatım(ız)da pek çok şey değişti. Değişeceğini önceden okuyup bilsekte, "çocuk sizin hayatınıza adapte olsun, siz onunkine değil" gibi öğütleri alsakta gerçek hayat uygulamaları çok ama çok farklı oluyor. Ebeveyn olmakla ilgili Şubat 2016 tarihli Men's Health'te çıkan bir yazı durumu çok güzel özetliyor, anne-baba olmadan önce hayatınızı dolu dolu yaşayın, çünkü iadesi olmayan bir durumu satın almış oluyorsunuz ve bu size ömür boyu sürecek bir yükümlülük getiriyor. Neyse şimdi bu konuları bir süreliğine geride bırakıp günün anlam ve önemine odaklanalım...




Sevgili oğlum, satırlarımın bundan sonraki kısmı sadece sana ithafen... Bence bazen gerçekten çok yaramaz, huysuz olabiliyorsun. Son zamanlarda neden öyle çılgınca çığlık attığına ise gerçekten hiç anlam veremiyorum. Benimle top oynarken neden hemen sıkılıp başka oyuna geçmek istediğini de çözemedim. Hatta TV'de Beşiktaş maçı varken göz ucuyla bile ilgilenmiyor olmana da yavaştan alınmaya başlıyorum. Amaaaa sen varya sen, yeri geliyor bir sarılıp masumca beni bir öpüyorsun ya, işte o zaman herşey geride kalıyor. İşte "iyi ki varsın ve benim oğlumsun" diyorum o anlarda. Bu anların sıklaşarak artacağını umut etmekle kalmıyor, gerçekten de hissediyorum. Parka gittiğimizde senin o mutlu hallerini izlerken bir baba olarak ben de mutlu oluyorum. Kafalarımızı tokuşturduğumuz anlarda bunu sen de tekrar tekrar yapmak istiyorsun, biliyorum, hiç dert değil, bir ömür boyu kafa kafaya vereceğimiz çok anımız olacak ilerde, buna inanıyorum. Çatalımdaki portakalı ben ısırmadan ham yaptığın an ile başlayan çıkarsız paylaşımlarımız hep sürecek... (Bu vesileyle; ben çalışıp sana hep mama getireceğim ama yine de daha az ye be oğlum, maşallahın var yani)

Bu arada bu yazıyı yazmaya gerçekten 3 Şubat sabahı başladım ama bugün 5 Şubat oldu. Yoğun mesaili geçen şu günlerde ancak sabahları serviste vakit bulabildikçe yazabiliyorum. Mesailer sebebiyle son 2 gündür görüşemesekte annenden gün içinde yaptığın asi çıkışlara ilişkin geri bildirimleri alıyorum. Ses açma çalışmalarının tam gaz devam ettiğinden de haberim var. Ah be oğlum, bu kadar antreman yapma bize karşı, valla konu komşuyu rahatsız ediyoruz diye üzülüyorum. Gerçi mesai sonrası sen uyurken odana girdiğimde öyle masum uyuyorsun ki gündüz o çığlıkları sen mi atıyorsun yoksa içine asi ruh mu kaçıyor bilemiyorum. Ha bu arada annenden bahsetmişken, kendisine karşı müthiş bir vefa borcun oluşmaya başladı, 7/24 full konsantrasyon seninle ilgileniyor. Hakkını nasıl ödeyeceksin bilemiyorum.

Kelimelerin bitip davranışların yerini alacağı anların geldiğini hissediyorum... Sevgili oğlum Okan, seni ve seni sen yapan, sana özgü her şeyi çok seviyorum. Adam olacak çocuksun buna da yürekten inanıyorum. Birlikte çok güzel günlerimiz olması dileğiyle... İyi ki doğdun ve iyi ki bizim oğlumuz oldun. Yüzündeki gülümse, kalbindeki temizlik, davranışlarındaki masumiyet hep seninle olsun. Nice mutlu yaşlar oğlum...
 

19 Haziran 2015 Cuma

Zam Geliyor!

Bebek ve çocuk sahibi arkadaşlarıma; 23 Mayıs 2015 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunan Bakanlar Kurulu'nun "İthalat Rejimi Kararına Ek Kararı" doğrultusunda başta mama sandalyesi, park yatak, ana kucağı, yürüteç, oto koltuğu, mama ısıtıcı, nemlendirici, sterilizatör ve mama hazırlayıcılar olmak üzere aralarında belirli mobilya eşyalarının bulunduğu bazı ürünlerin ithalatında ilave gümrük vergisi uygulanacaktır. 

AB üyesi ülkeler, EFTA üyesi ülkeler, İsrail, Makedonya, Bosna-Hersek, Fas, Batı Şeria Gazze Şeridi, Tunus, Mısır, Gürcistan, Arnavutluk, Ürdün, Şili, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Güney Kore, Morityus dışındaki ülke ve bölgelerden ithal edilecek söz konusu ürünler için ilave gümrük vergisi oranı; bebek araç gereçlerinde yüzde 50, ev aletlerinde yüzde 30, aksam ve yedek parçalar için ise yüzde 25 olarak belirlenmiştir. Uygulanacak olan ek vergi CIF bedel üzerinden hesaplandığından ve bu ürünlerin büyük bir bölümünde gözetim bulunduğundan bu vergi ürünün perakende fiyatına %80’e yakın oranlarda yansımaktadır.
İlgili ek vergi uygulaması 23 Haziran 2015 tarihi itibariyla geçerli olacaktır. Bu tarih öncesinde varsa ihtiyaçlarınızı gidermeniz faydalı olacaktır.

Sevgilerimle,

7 Aralık 2013 Cumartesi

Çocuk Sahibi Olmak Bir Sanattır

Oğlumuzu beklediğimiz bugünlerde bizi de nelerin beklediğinin gayet bilincindeyiz...

 

 
 
 

 

13 Ekim 2013 Pazar

Onur Baştürk bebeğimiz için isim arıyor

Normalde telefondan girip blog yazmak pek adetim değildir ama bu pazar günü yazmalıyım dedim çünkü sıkı bir sebebim var.

Bilen bilir, kısmetse yakında baba olacağım. Bu tatlı heyecanı yaşamak çok güzel. Tek bir derdimiz var, o da isim...

Bu konuda geçen gün Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Onur Baştürk'e bir mail atmıştım. Sağolsun kendisi de bugün köşesinde yer vermiş. Beni gerçekten çok mutlu etti.

Artık heyecanla geri dönüşleri bekliyoruz. Gelişmeleri paylaşırım ;)

Google adsense

Analytics