Liderlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Liderlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Şubat 2022 Salı

Liderlik Tanımı İsteyenlere Sergen Yalçın'dan Bir Örnek


İş bilgisayarındaki kişisel dosyaların 1 Mart 2022'ye kadar silinmesi ya da taşınması istendiği için bu hafta kişisel dosyalarımı kontrol ederken, Atakan Kurt'un Sinan Kaloğlu ile yaptığı röportajın Sergen Yalçın ile ilgili bölümüne rastladım. Videoyu arşivime "Liderlik" diye kaydetmişim. Bulunduğunuz bir ortamda, sizden liderliği tanımlamanız istenirse rahatlıkla bu örneği verebilirsiniz.

Twitter'da da paylaştım: Link

19 Ağustos 2021 Perşembe

Anneannem Sonrası | Liderlik Üzerine

Anneannemi kaybettiğim dönem, hayat ve işler devam ediyordu ve bu süreci çok şükür ki sorunsuz, başarılı bir şekilde atlattım. Geçen dönemde iç dünyama fazlaca dönünce, daha çok yazıp üretebildiğim bir dönem yaşadım. İşte bu dönemde, Philip Morris'in liderlik enerjileri ile bu zorlu süreci nasıl yönettiğimi kaleme aldım. İçerik doğru kişilerle buluşunca da yayımlandı. Benim için de anneannemin anısına adayacağım bir ürün ortaya çıktı. Umarım okuyanlara ilham verir.




 Direk içeriğe ulaşmak için:

Unsmoke: Three Leadership Dimensions that I Experienced After My Grandmother’s Passing Away (unsmokeyourworld.blogspot.com)

Three Leadership Dimensions that I Experienced After My Grandmother’s Passing Away | by Volkan Yorulmaz | Aug, 2021 | Medium

4 Şubat 2018 Pazar

İşini Kendi İşletmen Gibi Sahiplenmek Üzerine

Bu hafta içinde Philip Morris International’ın tepe yöneticilerinden birinin liderlik üzerine tecrübelerini anlattığı bir videoyu izleme fırsatı buldum. Üstüne basarak vurguladığı bir nokta vardı; lider işini kendi işletmesi gibi sahiplenmeli.

Çevremde gözlemlediğim liderlerin hep işlerini sahiplenerek, profesyonelliği sadece bir sözleşmenin gerekliliklerini yerine getirmek olarak görmeyip başında oldukları ya da başında olmak istedikleri işi kendi işletmeleri olsaydı nasıl geliştirebilir, neyi daha iyi, daha katma değerli yapabilir diye kafa yoran kişiler olduğunu görüyorum. Hal böyle olunca, sistem de bu sahiplenmeyi ödüllendiriyor ve basamaklar bu liderleri zirveye taşıyor.


Ancak işini kendi işletmesiymiş gibi sahiplenmek herkese nasip olmuyor, bir başka deyişle herkes sorumluluğunu yerine getirirken bu sahiplenmeyi göstermeyi, yaşamayı tercih etmiyor. Yani bazılarımız işinin ve sorumluluklarının gereğini yerine getirirken belirli sınırların arkasında kalmayı tercih ediyor. Buna benzer bir örneği yakın zamanda tecrübe ettiğim bir olayla açıklamak isterim.

Geçtiğimiz günlerde hepsiburada.com üzerinden bir ütü ve bir ütü masası sipariş ettim. Alışveriş için çok sık kullandığım bu platformda alışkanlık sebebiyle adres olarak da her zamanki gibi ofis adresini verince büyük bir kolide gelen ütü masasını da ofisten eve taşımak zorunda kaldım. Ütü masasının olduğu koli bir hayli ağırdı, kan ter içinde kalsam da kolisine herhangi bir zarar vermeden eve getirmeyi başardım.  Evde koliyi açınca bizi bir sürpriz bekliyordu: kolide 2 tane ütü masası vardı. Kolinin üstündeki açıklamaya baktım, orada da 2 tane ütü masası olduğu yazıyordu. Önce kendimden şüphelenip gönderi adresinde yaptığım hatayı sipariş adedinde de yapabileceğimi düşünüp siparişimi kontrol ettim, herhangi bir hata yoktu, 1 adet ütü masası sipariş etmiştim.

Durumu fark edince bilgisayarı açıp müşteri hizmetlerine konuyla ilgili bir mesaj attım, durumu açıkladım, kendilerinin stoklarında bu sebeple bir noksanlık olacağını, ev adresime kargo yönlendirmeleri durumunda fazla olan ütü masasını evimden aldırabileceklerini ifade ettim. Hatta sistemde kayıtlı olmasına rağmen ev adresimi bir de bu mesaja  ekledim. Mesajın kendilerine iletildiği ve belirli bir süre sonra tarafıma dönüş yapılacağına dair otomatik mesaj geldi. Sonra ne mi oldu? Maalesef aradan geçen 6 günlük süre zarfında kimse benimle iletişime geçmedi.

Siparişin fazla geldiğini fark ettiğimde hemen müşteri hizmetlerine mesaj gönderdim.
Böyle bir durum eğer gönderdiğim mesajı değerlendiren kişi işini kendi işiymiş gibi sahiplenen birine ulaşsaydı, başka bir ifadeyle kişinin kendi işletmesi olsaydı eminim ki çok farklı olurdu. Benimle bir an önce temasa geçer, stoklarında belli bir değeri olan bu ticari malı tekrar stoklarına alabilmek ve bunun satışından gelir elde etmek için çaba gösterirdi. Ancak “profesyonellik” sınırları içerisinde kalan çalışan bu mesajı yeterince önemsemedi ve 6 gün boyunca açık kalan bu geri bildirimi 7. gün kapatmak durumunda kaldım.

Hepsiburada.com yetkilileri mesajıma kayıtsız kalınca iade sürecini başlattım.
Peki kapatıp ne mi yaptım? Bir iade talebi yarattım ve ürünün beklentimi karşılamadığını belirtip iade sürecini başlattım. Ardından ütü masasını bir kez daha taşımak zorunda kaldım, bu kez evden Aras Kargo şubesine götürdüm, orada ürünü tekrar paketleyip güzelce bantladıktan sonra hepsiburada.com’a gönderdim. Belirtilen süre içerisinde de kredi kartıma ücret iadesi gerçekleşti. Bu tutarın benim hakkım olmadığını bildiğim için de vakit kaybetmeden gelen tutar ile bağış yaptım.

İade işleminin gerçekleştiğini kredi kartımda görünce LÖSEV'e bağış gerçekleştirdim.
Buradan D-Market Elektronik Hizmetler Tic. A.Ş. yani hepsiburada yönetimine seslenmek isterim; işini sahiplenen çalışanlar müşteri memnuniyetinin ön planda olduğu rekabetçi sektörünüzde sizin fark yaratmanızı sağlayacaktır. Çalışanlarınızda bu bilinci geliştirmek için onları yönlendirmeli ve eğitmelisiniz. Belki belirli bir sürede kapanmayan müşteri geri bildirimlerini bir başka seviyedeki çalışanların izlemesi ya da sistemde kapanan müşteri geri bildirimleri için müşterilerden memnuniyet bildirimi istenmesi süreçlerin takip edilerek, performansın izlenmesi açısından fayda yaratacaktır. Aksi takdirde bu olayda yaşadığınız gibi stok noksanları sadece gelir tablonuzda bir gider kaydına sebep olmaz, bu durum müşteri kaybına sebep olursa o zaman sıkıntı hasılat kaybına yol açar. Bu da her işletmenin temel amacı olan kar maksimizasyonunun önündeki en büyük engeldir.

Sözün özü, işini sahiplenmek liderliğe giden yolun temel taşıdır. Kurumda bu zihniyet gelişince de kurum içinde bulunduğu rekabetçi piyasanın lideri olur.

*** İçerik yayınlandıktan sonra Hepsiburada Genel Merkezi'nden (0212 401 36 76) arandım. Karşımdaki yetkili gerekli incelemeyi yaptığını, müşteri hizmetlerine ilettiğim mesajın kendilerine ulaşmadığını, IT departmanı ile kontrol ettiklerinde hesabımda genel bir problem olmadığını ifade etti. Her ne olursa olsun bu sorunların bir bahane olmadığını ve yaşanan durumdan dolayı üzgün olduklarını belirtti. Bu şekilde geri bildirimlerin kendilerince çok önemsendiğini ve katkımdan dolayı teşekkür ettiklerini söyledi.

10 Ekim 2016 Pazartesi

Learning Leadership

Here is my key take-aways from James M. Kouzes and Barry Z. Posner’s book: Learning Leadership.

“Leadership is not a gene. It is not a trait. There is just no hard evidence to suggest that leadership is imprinted in the DNA of some people and not others.”

 “To get better at leading, you have to get gritty. You have to persist in the face of difficulties, thinking more like a marathoner than a sprinter.”

People achieve leadership greatness by wanting it badly enough and by digging into “deliberate practice,” constant learning and sheer determination. The misguided notion thatyou don’t have the “talent” or personality to lead gets in the way of actually becoming a better leader.

“Courage gives you the energy to move forward. Courage gives you the confidence to believe you can make it. Courage gives you the strength to sustain yourself in the darkest hours.”

“The Five Fundamentals of Exemplary Leadership”

“Believe You Can”
"Aspire to Excel”
“Challenge Yourself”
“Engage Support”
“Practice Deliberately”


Commit to constant learning and make learning a “way of life.” Before anything and everything else, develop learning skills. Learning means leaving your comfort zone, so take on challenging, “stretch assignments.” Forget about playing to your strengths: Work on your weaknesses, too.

At first, imitate great leaders whom you admire; practice their ways and learn from them. When you start to feel uncomfortable mimicking others, move to the next stage, experimenting with different managerial styles that align with your leadership beliefs and values.

Gradually, you’ll develop an “authentic” leadership style of your own. It will retain the best elements of others’ methods, but it will come from your unique individuality – your background, experiences, values and beliefs.

Define your values and principled beliefs so you can communicate them clearly. People trust and will follow leaders whose beliefs they understand. The strongest and most enduring principles and motivations have nothing to do with money and prestige. They come from your “intrinsic” desire to change things for the better and to help others.

“Success comes by taking regular small steps forward, and disappointment is more likely to occur when you attempt giant leaps.”

Process and consider what goes on around you. Listen to everyone, but don’t heed just what people talk about; be aware of what they’re silent about. Notice what isn’t said.

You cannot excel by staying the same. Seek new and uncomfortable challenges. Taking on a challenge helps you achieve “flow,” a state in which you perform at your peak and find the greatest satisfaction. Don’t avoid risk or live tentatively. Be willing to commit errors, fail and learn. When you fail at first, stick with your goal. “Grit” always beats “talent.” Know your priorities and go after them. Think long term.

Practice and improve every day. Only you can make and sustain positive change in your life.

Create time for practice by making your work itself into leadership practice.

Don’t fall for the popular notion that you should focus only on your strengths. As a leader, you can’t delegate your weaknesses, so work on them as well.
 
Exemplary leadership doesn’t come from your genetic makeup or any aspect of your background. It only comes from hard work, constant learning and commitment. Act, practice and learn. Take small, meaningful steps. Make progress every day toward your goal of becoming an exemplary leader.

5 Eylül 2016 Pazartesi

İçindeki Lider

"İçindeki Lider - Leader in You" adlı eğitim için MCT - Management Centre Türkiye eğitmenlerinden Ece Süeren OK'un 1 ve 2 Eylül tarihlerinde PMSA DC Kağıthane ofisteki interaktif eğitimine/sunumuna katıldım.
Eğitmenimiz bizler gibi tütün sektöründen geliyordu, daha önce uzun yıllar JTI'ın insan kaynakları direktörlüğünü yapmıştı. Kendisi hakkında detaylı bilgiye Linkedin profili üzerinden ulaşabilirsiniz. (Şahsen ben daha eğitime katılımcıların gelmesini beklediğimiz anlarda ekleme talebi göndererek kendisini bağlantılarıma dahil ettim.)

Eğitimde bahsedilen konuları telif hakları ve emeğe saygı sebebiyle paylaşamam ancak eğitimden kendim için aldığım dersleri, kendimce paylaşabilirim.

Eğitimin ilk gününde öncelikle neden bu 2 günlük eğitimde olduğumuzu sorguladık. Şahsen benim burada olma amacım; net söylemleri olan, güven veren, pozitife odaklanan ve kararlı bir kişi olma yolculuğuna başlamaktı.
Zamanla birlikte liderlik teorilerinin de değiştiğinden söz ettik. Burada dört teorinin bahsi geçti. 1- Özellik Kuramı; liderlerin kanında liderlik vardır, liderler lider doğar. 2- Davranışçılık Kuramı; lideri davranışı belirler, belirli davranışları gösterenlere lider denir. 3- Durumsallık Kuramı; lider, aynı tarzla her yerde lider olamaz. 4- Dönüşümsel Lider Kuramı; lider diğerlerini, diğerleri lideri oluşturur, her ilişki bunu yeniden tanımlar.

Günün sonunda benim aklımda kalan en önemli cümlelerden biri; liderliğin yer veya yetki ile alakalı olmadığı idi. Liderlik, kendinden birşey katmakla alakalıdır, bir başka deyişle olumlu anlamda ilham vermektir. Slaytların birinde Gandhi'den bir alıntı vardı ki bence bu da liderlikle ilişkili olarak çok etkili bir ifadeydi: "Diğerlerine liderlik etme sanatı, kişinin kendisine liderlik edebilmesinden başlar."

Eğitimde Ece Hanım bizlere izlememiz için 'The Damned United' filmini ve okumamız için de 'Yeni Liderler, Daniel Goleman' kitabını önerdi. Kitaptaki 6 liderlik stilini inceledik ve her biri için de örnek videolar izledik. Bu liderlik stilleri ise şu şekildedir: Vizyoner, Eğitici, İlişkisel, Demokratik, Hız Belirleyici, Kumandacı.

Birinci günün sonunda Goethe'den yapılan bir alıntı da notlarıma yıldızla girdi: "İnsanlara olmaları gerektiği gibi muamele ederseniz daha büyük ve daha iyi insan olurlar."

Eğitimin ikinci gününe değerin tanımını yaparak başladık. Değer, bizi motive eden, bizim için önemli olan, vazgeçmek istemediğimiz, olmazsa olmazlarımızdır. Her birimizin ayrı ayrı değerlerini sıralamasından sonra ortak değerlerimizi bulup bunun PMI değerleri ile örtüşen yanlarını değerlendirdik. 

Daha sonra gücün tanımını yapıp, liderin beş önemli gücünü inceledik. Bertand Russel'e göre güç, bir kimsenin başkalarını, kendi istediği yönde davranışa sevkedebilme yeteneğidir. Liderin 5 önemli gücü ise pozisyon gücü, ödüllendirme gücü, uzmanlık gücü, çekim gücü ve zorlayıcı güçtür

Gün içerisindeki sohbetlerimiz esnasında güzel özlü sözler de öğrenmiş olduk. Bunlardan biri de Plato'nun "haklı olmak yetmez, güçlü olmak gerekir" sözüydü. Bu sözün üzerine "biraz da mutlu olmak gerekir" diye sınıfça ekledik. Yine eğitimde aldığım notlardan biri de diplomasinin bir sanat olduğu ve öğrenilmesi gerektiğini söylüyordu. 

İnsanları motive eden dört unsurdan bahsettik. Bunlar; edinme, aidiyet, öğrenme/gelişim, savunma olarak sıralanıyor. 

Eğitmenimiz Ece Hanım kariyerinin başında iken bir amirinden aldığı feedback'i bizimle paylaştı. Benim de tamamen rasyonel bulduğum bu geri beldirim şu şekilde: "Kimsenin sevmediği birşey bulup, o konuda uzmanlaşırsan, ve bunu yaparken ilişkilerini de iyi yönetirsen kariyerinde rahat edersin." Sizce de haklı değil mi? 

Sürücüler envanteri testi yaparak 5 sürücü içerisinden hangilerinin bizim sürükleyicilerimiz olduğunu öğrendik. Yeri gelmişken kayıtlara da geçsin, "mükemmel ol, acele et, başkalarını memnun et, güçlü ol ve çok çabala" beş sürücüyü ifade etmektedir. Sürücülerin davranışlarımıza olan etkilerini, daha etkin bir liderliğe geçiş içim hedeflerimizi ve bu hedeflere nasıl erişeceğimizi ayrı ayrı planladık. İzninizle bu bölümleri kendime saklıyorum, ama dersimi aldım ve sürecin de takipçisi olacağım.

Eğitimin sonuna destek ve dirençlerimizi başarı faktörü etki alanı analizi altında değerlendirip, liderlik basamaklarındaki hedeflerimizi duvara yazdık. Bakalım zamanla liderlik basamaklarını çıkarken hangi hedefleri gerçekleştirmiş olacağız, birlikte görelim...

4 Eylül 2016 Pazar

9 Yılda Öğrendiğim 9 Şey

3 Eylül 2007 tarihinde başladığım iş hayatımın 9. yılını kutladığım şu günlerde geriye dönüp geçen zaman diliminde gözlemlediğim veya tecrübe ettiğim dersleri kaleme alıp saklamak istedim. Böylece hem kendime bir özet hem de okuyanlara faydalanabilecekleri bir kaynak bırakmayı amaçladım.  

Geride kalan 9 yıllık dönemin tamamını çok uluslu firmalarda ve genel olarak finans ve denetim ile ilgili alanlarda geçirdim. 2007’den 2010’a denetim ve danışmanlık alanında faaliyet gösteren PriceWaterhouseCoopers’ta, 2010’dan 2013’e dünyanın otomotiv devlerinden biri olan General Motors’ta çalıştım. Son 3 yıl 1 aydır da dünyanın bir numaralı sigarasını üreten firmada çalışıyorum. Bu üç firmada farklı ekiplerle ve yöneticilerle çalışma fırsatı buldum. Birbirinden farklı liderlik ve yöneticilik özellikleri olan kişileri gözlemledim, onlarla iletişim ve etkileşim içerisinde kendime bir şeyler katmayı hedefledim. Dolu dolu geçen bu 9 yılın sonunda aldığım dersleri özetle 9 maddede topladım:

  • Her şeyin başı sorumluluğunu yerine getirmek
  • Planlı ol, not al, ajandanı yönet
  • Etkin bir network sahibi ol
  • Yan masanda olup bitenden haberin olsun (büyük resmi kaçırma)
  • Profesyonellik dedikleri şey ketum olmayı gerektirir
  • Ya bir role-model’in ya da bir coach’un olsun
  • Heyecanı kaybetme, kaybediyorsan gerekli aksiyonu al
  • Özgün liderliğini keşfet
  • Hiç kimseye çok güvenme

Orta okul ve lise yıllarında tarih derslerinde savaşların sebep ve sonuçlarını sorarlar, yukarıdaki gibi maddeleri ezberlettirirlerdi. Sınavı geçinceye kadar aklımızda tutar, sonra da bir daha asla hatırla(ya)mazdık. Gelin bu 9 madde de öyle olmasın, biraz detaylandıralım.

Önce sorumluluğunu yerine getir

Çalışanın işvereniyle arasındaki iş akdinin gereği olarak öncelikle kendisine atanan sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir. Her profesyonel, kendisinden beklendiği üzere, önce işini yapmalıdır. Unutmamalıyız ki, işveren tanımlanmış sorumlulukların yerine getirilmesi için para ödemektedir. Çalıştığımız firmada bizim gibi tüm çalışanların bir takımı oluşturduğunu düşünürsek, hepimizin sorumluluklarını tam olarak yerine getirmesi günün sonunda bizim de kazanan bir takım olmamızı sağlayacaktır. Ve unutmayın ki kazananlar daima ödüllendirilir ve takdir edilir.
Eğer kariyerinizde hedeflediğiniz noktaya ulaşmak istiyorsanız, önce bu birinci maddeyi layıkıyla yerine getirmeniz gerekiyor. Özellikle kariyerinizin başındayken, almış olduğunuz yüksek eğitiminize paralel olmayan daha basit işlerle meslek hayatınıza başlayabilirsiniz. Title’ınızın “assistant” ya da “trainee” unvanını içermesi, önemli toplantıları dahil edilmemeniz, ofiste geçen belirli bir sürenin basit ofis işleriyle geçiyor olması sizi demotive etmesin. Bundan hiç gocunmadan, bu işin de üyesi olduğunuz o ekipte biri tarafından yapılması gerektiğinin bilincinde olarak o işe sarılın. Öğrenmek için geçen kariyerinizin ilk yıllarında da kıdem ve tecrübeniz ile ekibin en saygın personeli olacağınız kariyerinizin son yıllarında da her işinizi önemseyip sorumluluklarınızı bilinçli bir şekilde yerine getirin. “Ya harika bir şey yap, ya da harika bir şekilde yap” sözünü mottonuz haline getirin ve size verilen sorumluluğu katma değerinizi de katarak ekibinize sunun. Özellikle performans değerlendirmelerinde amirlerinizin öncelikle bakacağı şeyi işinizi ne derece iyi yaptığınızı değerlendirmek olacaktır. Bu sebeple hedeflediğiniz performans zamları ve terfiler için öncelikle size verilen sorumlulukları yerine getirmeniz gerektiğini unutmadan işinize ve gerekliliklerine yoğunlaşın.

Ünvanınız ne olursa olsun, sorumluluğunuz nereden başlayıp nerede biterse bitsin, siz üstlenmiş olduğunuz o sorumluluğun tek ve asıl sorumlususunuz. (Unutma ki sen de bir patronsun, hakkını ver) Şirketin organizasyon şemasındaki yeriniz ne olursa olsun siz hakkını vererek sorumluluklarınızı yerine getirin. İşinizi yönetin. Liderlik edin. Unutmayın bunları yapabilmeniz için illa ki altınızda size raporlayan onlarca insan olmasına gerek yok. Bir çok “direct report”u olup da hala sahip olduğu işte yöneticilik vasıflarını ve liderlik yetkinliklerini kullanamayan kişilere inat, A’dan Z’ye alanına hakim, sorumluluğunun bilincinde, kendine güvenen bir birey kartvizitinde havalı ünvanlara ihtiyaç duymadan gayet başarılı bir şekilde kendi işine patronluk yapabilir. Ayrıca konuya geniş çerçeveden bakarsak, üst düzey bir yönetici de işinin ve işin getirdiği sorumluluklarının hakkını veremediği durumlarla karşılaşabiliyor. Bunda karşılaşılan zor insanlarla başa çıkabilmek özellikle önemli pay sahibi oluyor. İşte bu durumda teknik yeterliliklerle birlikte yönetimsel yetkinliklerin gelişmiş olması da olası sorunların üstesinden gelmekte önemli pay sahibi olacaktır.

Planlı ol, not al, ajandanı yönet
İlk maddede işimizi iyi yapmanın öneminden bahsetmişken, işimizi yapış şeklinden hiç bahsetmedik. Benim gözlemlerim, işinde başarılı, alanına hakim her yöneticinin planlı bir şekilde çalıştığını gösteriyor. Lisedeyken bir hocamız tahtaya Fransızca bir cümle yazıp bir sonraki hafta bunun ne demek olduğunu açıklayan öğrenciye bir üst not için kanaat notu kullanacağını söylemişti. Ertesi hafta geldiğinde tahtada yazan cümlenin “not alarak çalışın” olduğunu öğrendiğimizde “bu muymuş yani” demiştik. Aslında hem okulda hem de işte not almak ve alınan notları planlı bir şekilde değerlendirip uygulamak çok önemli. Günümüz iş dünyasında birçok toplantıya giriyoruz, bunların bir kısmı bilgilendirmeden öteye gitmezken bir kısmı ise hararetli tartışmaların yaşandığı ve fikirlerin adeta çatıştığı toplantılar oluyor. Bu toplantılarda pek çok kişinin önünde not defteri mevcut oluyor ancak bu deftere ismini yazmak ya da imza atmak yerine toplantı gündemine dair önemli notlar alanlar hep günün sonunda da farkı yaratan kişiler oluyor. Tabii ki not almak sizi tek başına bir yere taşımaz, burada asıl vurgulamak istediğim planlı bir şekilde hareket etmeniz. 

“Ferrarisini Satan Bilge” ve “Ünvansız Lider” kitaplarının yazarı Robin Sharma’yı severek okuyorum. Kendisinin ofiste mesaiye başlamayla ilgili güzel bir önerisi var. Çoğumuzun güne bilgisayarımızı açıp, mailleri ve iş telefonumuzdaki mesajları kontrol edip bunlardan önemlilere cevap vererek başladığımızı söylüyor. İşte bunu yaparken de o günü planlamayı es geçtiğimizin altını çiziyor. Bunun yerine işe gittiğimizde ilk işimizin akşam eve giderken o gün nelerin bitirmiş olması gerektiğini planlamak olduğunu belirtiyor. Bunun için de öncelikle günlük olarak yapılması gerekenleri yazmamızı, sonrasında da belirli aralıklarla o hafta, ay ve yıl içerisinde tamamlamamız gereken sorumluluklar için ajandamızı şekillendirmemizi tavsiye ediyor. Ben de bu sistemi uygulayarak gün içerisindeki iniş-çıkışlardan etkilenmeden o gün yapmam gerekenleri basit bir şekilde izleyebiliyorum ve gün sonunda eve giderken neleri bitirdiğimi ve varsa ertesi güne sarkan işlerimi takip edebiliyorum. Notlarınızı çağın gerekliliklerine göre farklı yazılımlarda takip edebileceğiniz gibi klasik ajandalarda da izleyebilirsiniz, önemli olan sizin kendinizi rahat hissetmeniz ve yapacaklarınızın listesini eksiksiz not almanız.

Etkin bir network sahibi ol
Sabancı Üniversitesi’nde yönetim bilimleri (MBA) alanında yüksek lisansımı yaparken çarşamba günleri iş dünyasından tepe yöneticiler okulumuzda workshoplara katılırlardı. Bu workshopların birinde ülkemizde de faaliyet gösteren çok uluslu büyük bankalardan birinin yöneticisi, “iş dünyasında herşey çalışmakla olmaz, bazen kimi tanıdığınız da sizin başarılı işler ortaya çıkarmanızı sağlar” demişti. Konuyu pekiştirmek için verdiği örneklerde davetlere mutlaka katıldığını, her defasında özellikle farklı insanlarla tanışmaya özen gösterdiğini, kartvizit değiştirmenin çok önemli olduğunu ve her gün mutlaka telefon rehberini gezip bir süredir aramadığı birini arayarak network’ünü canlı tuttuğunu ve sarfettiği bu eforun hep karşılığını aldığı anlatmıştı. 

İşte ilk o zaman bu havalı “networking” kavramı ile tanışmıştım. Sonrasında çalıştığım şirketlerde de geniş bir network’e sahip olan her seviyeden çalışanın bir yerlere gelirken bazı engelleri daha kolay aşabildiğini gözlemledim. Bu sebeple, sadece çalıştığınız departmanda değil de diğer departmanlarda da arkadaşlarınız olsun. Sırf çıkar için de bunu yapmayın. Büyük resmi görmek ve şirketinizin operasyonlarını anlamanız için de bu size avantaj sağlar. Farklı departmandaki arkadaşınıza bir gün sizin işiniz düştüğünde bir şey rica edecekken bu size konfor alanı yaratır. Yine şirket dışında da network’ünüzün geniş olması müşteri ve tedarikçilerle ilişkilerinizde yeri geldiğinde rüzgarın sizin lehinize dönmesini, sektörde olup bitenleri de takip etmenizi sağlayacaktır. Tabii ki network’ün geniş olması kadar canlı tutulması yani bağlantılarla sıcak ilişkilerin devam ettirilmesi de önemli. Harvard Business Review’in günlük olarak yayınladığı ve gönderdiği ipuçlarında bu konuda faydalı bir öneri paylaşılmıştı: Her gün öğle yemeğini farklı biriyle yiyin. Kesinlikle öğle araları, kahve-sigara molaları, şirketin sosyal aktiviteleri network’ünüzü genişletmek, yeni bir çevre edinmek için eşsiz fırsatlardır. Bunları etkin bir şekilde değerlendirin.

Yan masanda olan bitenden haberin olsun
Network’ün öneminden bahsederken diğer departmanlardaki insanlar ile kuracağınız ilişkinin şirketinizin operasyonlarını anlamak için size fayda sağlayacağını belirtmiştim. Bu konu özellikle büyük ve çok uluslu firmaların personellerine getirdiği uzmanlaştırma kültürü sebebiyle çalışanın kendi alanına derinlemesine yoğunlaşmasından ötürü etrafında neler olup bittiğini kaçırması ihtimalini düşündüğümüzde çok daha önemli bir hal alıyor. Siz size verilen sorumluluk kapsamında işinize çok hakim olabilirsiniz, ancak günümüzün dinamik iş dünyasında bu kariyer hedeflerinize ulaşmak için yeterli olmaz. Bunu illa ki çevrenizde olup bitenleri anlayıp kendi işinizle bağlantılarını kavrayarak pekiştirmelisiniz. Özetle büyük resmi görebilmek için kafanızı kaldırın ve çevrenizi gözlemleyin. 

Sorumluluğunuzdaki masanın işlerine olan hakimiyetiniz sizin o masada kalmanızı sağlar, bir terfi ile amirinizin masasına ya da bir başka firmadaki amir pozisyonuna geçmeyi hedefliyorsanız mutlaka öncelikle kendi departmanınız olmak üzere diğer departmanlarda da neler olup bittiği konusunda bilgi ve fikir sahibi olmalısınız. Bununla beraber şirketinizin nasıl faaliyet gösterdiğini, operasyonun nasıl yönetildiğini, sizin sorumluluklarınızın bu operasyon içindeki önemini çok iyi kavramanız gerekir. Back-up sistemi ile çalışan organizasyonlarda bir çalışanın yokluğunda onun yerine aynı departman içerisinden biri bakar. Siz de bu back-up sistemine dahil olma konusunda istekli olursanız kendi masanız dışında bir masanın da genel olarak sorumluluklarını yerine getirebilir duruma gelirsiniz. Bu da sizin avantajınıza olacaktır. Özellikle yönetici pozisyonlarındaki kişileri gözlemlediğimde her masanın işlerini detaylı olarak bilmeseler de günün sonunda her masadaki faaliyetin operasyonu ya da finansal tabloları nasıl etkilediğini çok iyi biliyor olduklarını fark ettim. Eğer sizin de hedefleriniz tepedeki yönetici pozisyonlarıysa sorumluluklarınızı harika bir şekilde yerine getirirken ekip arkadaşlarınızın sorumluluklarını da anlayıp büyük resmi görmek için çaba sarf edin.

Profesyonellik dedikleri şey ketum olmayı gerektirir
İş hayatında bulunduğunuz pozisyon stratejik olsun ya da olmasın bir gün elinize şirketinizle, sektördeki rakip(ler)inizle, yeni çıkaracağınız ürünle, ekip arkadaşınızla ya da direk sizinle ilgili çok önemli bilgiler ulaşabilir. Bu bilgileri iyi analiz edip biriyle paylaşılabilir olup olmadığı konusunu gözden geçirmeden kesinlikle en samimi çalışma arkadaşınızla dahi paylaşmamalısınız. Bu aşamada yapacağınız yanlış bir tercih hem sizin adınıza bir hata olarak hanenize yazılır, hem de şirketinizin zarar görmesine ya da itibar kaybetmesine sebep olabilir. Yine Sabancı Üniversitesi’ndeki workshopların birinde Jan Nahum bizlere iş hayatına yönelik verdiği bir tavsiyede, yürütmekte olduğunuz bir projeyi finalize oluncaya kadar en yakın iş arkadaşınızla bile paylaşmayın diye öğütte bulunmuştu ve başından geçen benzer bir olayda kendisinin bitirme aşamasına getirdiği bir projeyi bir iş arkadaşıyla paylaştıktan hemen sonra o iş arkadaşının genel müdürden bu projenin hayata geçmesi için onay aldığında yaşadığı hayal kırıklığını paylaşmıştı. 

Benzer şekilde günümüzde sıklıkla kullandığımız sosyal medya araçlarında da (twitter, facebook, instagram, snapchat, linkedin, vb.) işimizle ilgili önem arz eden konuları paylaşmaktan sakınmalıyız. Bilginin hızlı bir şekilde ve dezenformasyona da uğrayabilecek bir biçimde bu kanallarda yayılması yine istenmeyen sonuçlara yol açabilir ve bu da hem bize hem de çalıştığımız kuruma zarar verir. Tabii ki duvarları olan ve iletişimi zor bir ekip arkadaşı olmadan iş arkadaşlarımızla samimi paylaşımlarda bulunup güçlü ilişkiler kuracağız. Ancak paylaşımlarımızda profesyonelliğin gerekliliklerini yerine getirip neyin paylaşılıp neyin saklanması gerektiğini tartıp ona göre hareket etmeliyiz.

Ya bir role-model’in ya da bir coach’un olsun
Ulaşmak istediğiniz kariyer hedefini belirlerken kendiniz için bir role-model belirleyip onun başarı öyküsünden esinlenerek kendi başarı hikayenizi yazabilirsiniz. Tabii ki tek bir role-model belirlemek durumunda değilsiniz, farklı özellikler için farklı liderleri örnek alıp dilediğiniz özelliklerini hayatınıza adapte edebilirsiniz. Bu noktada örnek alacağınız kişinin biyografisini okumak, yaşayan kişiler ile linkedin gibi farklı kaynaklardan iletişime geçmek, onlar üzerine yazılmış incelemeleri takip etmek size bakış açısı kazandıracaktır. Örneğin Steve Jobs’un biyografisini okuyuncaya kadar sunum tekniklerine yönelik birçok eğitim alsam da başarılı sunumlar yapmaktan uzak bir performansım vardı. Kitapta Jobs’un Powerpoint’ten sunum yapan bir kişinin anlattıklarına hakim olması için o slaytlar olmadan sunabilecek donanımda olması gerektiğini, bu sebeple kendisinin ofiste Powerpoint kullanmayı yasakladığını okudum. Ben de bundan etkilenip hazırladığım sunumlarda slaytlar hiç yokmuş gibi çalışmalarımı yapıp sunuma çıkmaya başladım. Gerçekten de bu sunum performansımı olumlu yönde etkiledi.

Pek tabii ki çalıştığınız şirkette koçluk/mentörlük sistemi varsa bunu da iş hayatınıza aktif bir şekilde adapte ederek koçunuzdan/mentörünüzden alacağınız tüyolarla iş yapış şeklinizi farklılaştırıp kendinizi ulaşmak istediğiniz seviyeye taşıyabilirsiniz. Hatta illa bu sistem şirketinizde aktif olarak kullanılmasa bile yukarıda bahsettiğim networking faaliyetleriniz kapsamında yöneticilik niteliklerini beğendiğiniz kişilerle iletişim kurup onlardan geribildirim ve öneriler toplayarak kendinizi geliştirebilirsiniz.

Heyecanı kaybetme, kaybediyorsan gerekli aksiyonu al
Her sabah masanıza oturduğunuzda o gün yapacaklarınız için duyduğunuz önem ve istek, işinize olan bağlılığınızın en güzel göstergesidir. Heyecan konusunda 9 yıllık gözlemlerime göre, heyecanını kaybetmiş insanlar ay sonunda maaşını alıp ailesini geçindirmek için çalışıyor olmaktan hayıflanırken, heyecanla işine bağlı olan çalışanlar ise sürekli işiyle ilgili geliştirilebilir alanları kovalayan, ek sorumluluk almak için çaba gösteren, kendini güncel tutan ve farklılaştırmaya çalışan bireyler olarak hem kendine hem de şirketine değer katıyorlar. Hal böyle olunca da sarf edilen bu eforu birileri mutlaka görüp takdir ediyor ve bu onlara performans zammı ya da terfi olarak geri dönüyor. Bu sebeple kişi kendi durumunu değerlendirip özeleştirisini yapmalı ve eğer mevcut durumda üstlendiği sorumluluklar için heyecan duymuyorsa bir aksiyon planını hayata geçirmelidir. 

Peki böyle bir durumda neler yapılabilir? Kişi ek sorumluluklar isteyerek “job enrichment” olarak nitelendirilen iş zenginleştirmesi yöntemiyle yeni sorumluluklar tecrübe edebilir. Yine amiriyle durumu paylaşıp rotasyon çerçevesinde bölüm içerisinde farklı bir pozisyon ile yola devam edip daha önce yapmadığı işleri yapıp hem yeni bir şeyler öğrenmenin, hem de yeni bir şeyler yapmanın heyecanını hayatına dahil edebilir. Çalışan eğer yeteneklerinin ve donanımlarının bulunduğu departman dışında da çalışmasına elverişli olduğunu düşünüyorsa, kendisine uygun bulduğu pozisyon için ilgili departman yöneticisi ve İK yönetici ile görüşüp talebini ileterek açılacak pozisyon için havuzda kendine yer edinebilir. Yine tüm bu saydıklarımla soruna çözüm bulamıyorsa iş değişikliği ile yeni bir firmada, yeni ekip arkadaşları ve yeni sorumluluklarla kariyerine devam edebilir. Organizasyon kültürü dersinde öğretilen verilere göre çalışanların düşük performans ve düşük iş tatmini yaşamalarının sebeplerinden biride içinde bulundukları organizasyonun kültürüne tam olarak adapte olamamalarıdır. Bu sorunu aşan çalışanların performanslarında yükseliş ve buna bağlı olarak yaptıkları işten tatmin olma seviyelerinde artış gözlemlenmiştir.

Özgün liderliğini keşfet

Öncelikle bu bölüme kadar olan bölümleri büyük ölçüde ilk yedi yıllık tecrübemle yazdığımı, bu bölümü ise sekizinci yılımdaki tecrübemle kaleme aldığımı belirtmek isterim. Gelelim bu sene eklediğimiz özgün liderlik konusuna. Harvard Business Review’in Liderlik üzerine yazılmış bilimsel makaleleri bir araya getirdiği kitabındaki Özgün Liderliğinizi Keşfetmek adlı makale kitaptaki en çok ilgimi çeken çalışma oldu. Makalede liderlik konusunda çalışan bilim insanlarının büyük liderlerin tanımlayıcı tarzlarını, niteliklerini veya kişilik özelliklerini belirlemek çabasıyla binden fazla çalışma yürüttüğü ancak bu çalışmalardan hiçbirinin ideal liderin net bir profilini çıkaramadığı belirtilmiş. Eğer bilimciler seri üretilmiş bir liderlik tarzı tarzı ortaya koymuş olsaydı, insanlar sonsuza kadar onu taklit etmeye çalışacaklardı. Neticesinde insan değil, oyun karakteri haline gelirlerdi, böylelikle de başkaları anında içlerini okurdu.
Yukarıdaki altıncı maddede belirttiğim gibi (ya bir role-modelin ya da bir coach’un olsun) başkalarının deneyimlerinden öğrenebilirsiniz, ama onlar gibi olmaya çalıştığınızda başarılı olmanız imkansızdır. İnsanlar özgün ve sahici olduğunuzda size güvenir, başka birinin kopyası olduğunuzda değil. Lider olmanız için yine yukarıdaki ilk maddede belirttiğim gibi (önce sorumluluğunu yerine getir) kuruluşunuzun tepesinde olmanız gerekmez. Özgün bir lider olmak için de bir liderin belirli nitelikleri veya kişisel özellikleriyle doğmak zorunda değilsiniz. Önemli olan potansiyelinizi keşfetmek. Young & Rubicam’ın CEO’su Ann Fudge’un bu konudaki söylemi ilham verici: “İster iş ister devlet hayatında ya da kar amacı gütmeyen bir gönüllü olarak olsun, hepimizin içinde liderlik kıvılcımı vardır. Karşımızdakine meydan okuma, liderlik yeteneklerimizi başkalarına hizmet etmek için nerede kullanacağımızı keşfetmemize yetecek kadar kendimizi iyi anlamaktır.” Deneyimlerinden özfarkındalık geliştirebilen birisi kendi değer ve ilkelerini gerçekleştirerek bu farkındalığa uygun olarak hareket eder. Dış ödül ve takdirler için duyduğu arzu kadar bu iç değerler tarafından da harekete geçirilmek için motivasyonunu dengelemeye özen gösterir.

Hiç kimseye çok güvenme

Her geçen yıl tecrübem arttıkça bu makaleye de aldığım yeni bir dersi ekliyorum. Yıl içerisinde özellikle yöneticilere ait okuduğum anı ve otobiyografi kitaplarından elde edindiğim birbirinden değerli tecrübelerden kendi iş hayatımla özdeşleştirdiğim birini bu yıl listeye dahil etmeyi planlıyordum. Ancak özel hayatımda yaşayıp iş dünyası dahil her alanda kulağımıza küpe olabilecek bir durumla karşı karşıya kalınca onu önceliklendirdim: hiç kimseye çok güvenme.

Yola çıktığınız ya da çıktığınız yolda karşınıza çıkan insanlara, belirli bir geçmişiniz olsun ya da olmasın, hiç bir zaman kontrol edilebilir bir güven seviyesinden fazla güvenmeyin. Tabi ki iş yaptığınız kişilere güvenerek daha rahat iş yaparsınız ama insanoğlu her zaman kendi çıkarlarını başkasının önünde görür ve sözkonusu kendisi olduğunda geçmişteki yaşanmışlıklar tek kalemde silinebilir. Bu yüzden hem özel hayatınızda hem de iş dünyasında siz siz olun ve birlikte olduğunuz insanlara ne kadar güvenirseniz güvenin bir gün onların da sizi yarı yolda bırakabileceğini aklınızda bulundurun. Kendi küçük dünyamdaki tecrübemi bir üst seviyeye taşımam gerekirse size 'kurumsallık' konsepti ile cevap verebilirim. Kurumsallaşmaya çalışan firmaların hepsi insana bağlı yapılardan sisteme bağlı yapılara geçmeye çalışırlar, edinilen tecrübenin şirket tabanına yayılmasını hedeflerler. Bunun arkasında kişiye bağlı yapının yarınının olmaması vardır. Peki neden kişiye bağlı yapı kullanmak istemezler, çünkü o kişi yarın orada olmayabilir. Sizde kendi içinizde bir değerlendirme yaparak mevcut network'ünüz içinde olması gerekenden fazla bir güven hissiyle bağlandığınız kişiler varsa bu yapıyı nasıl alternatifli hale getirebileceğinizi düşünün. Yukarıda bahsettiğim "etkin bir network sahibi ol" maddesi içerisinde herhangi bir kişiye diğerlerinden çok daha ayrıcalıklı bir güven ile bağlıysanız yarın o kişi siizn hayatınızda olmasa ve hayatınızdan çıkarken size nasıl zararlar verebileceği üzerinde kafa yorun ve ona göre kendinizi koruyup alternatifler geliştirin. Bu da sizin kendi sigortanız olsun. Tabi ki her güvendiğiniz sizi yarı yolda bırakacak değil ama ya yarı yolda bırakırsa?

Dokuz yıllık tecrübemle, çok uluslu firmalar başta olmak üzere, çalışanların kariyerlerini yönetirken dikkat etmesi gereken hususları yukarıda özetlemeye çalıştım. Bakalım geçen zaman bu deneyim ve gözlemlerimde ne gibi değişikliklere yol açacak. Kariyer basamaklarını çıkıp kıdem aldıkça listeden neleri çıkarıp, neleri ekleyeceğim bunu zaman gösterecek. Tabi ki herkesin doğruları kendine göre değişir ama yine de yazdıklarım aklınızın bir köşesinde bulunsun. 

1 Eylül 2016 Perşembe

Eğitim Şart, Hem de İstanbul'da

Liderlik eğitimi için geldiğim İstanbul'da bu kez eğitimi aldığım Kağıthane'ye yakın olması sebebiyle Park Dedeman'da konakladım. Otelde beni rahatsız eden soğuk bir atmosfer vardı. Odada bir zarf, bir vücut kremi ya da buzdolabında atıştırmalık birşeylerin olmaması ilk anda beni hayal kırıklığına uğrattı. Sonrasında da otelin kim kime, dum duma yapısı ile asansör ve lobide kuyruk yaratan Arap turistler beni otelde yalnız hissettirdi. Neyseki otelin spor salonunda da aynı yalnızlığı yaşadım ve ortak alanlardaki yoğunluğa rağmen orada rahat rahat çalışabildim.

Spor sonrasında da protein ihtiyacımı otelin hemen yanındaki Kanyon'daki Num Num'da karşıladım. İnşallah bir dahaki sefere yalnız değil de ailemle bu mekanın ve yemeğin tadını çıkarıyor olurum. Şimdilik ise onlara buradan ufak hediyeler getirerek dönüyorum.

4 Eylül 2015 Cuma

8 Yılda Öğrendiğim 8 Şey

3 Eylül 2007 tarihinde başladığım iş hayatımın 8. yılını kutladığım şu günlerde geriye dönüp geçen zaman diliminde gözlemlediğim veya tecrübe ettiğim dersleri kaleme alıp saklamak istedim. Böylece hem kendime bir özet hem de okuyanlara faydalanabilecekleri bir kaynak bırakmayı amaçladım.  

Geride kalan 8 yıllık dönemin tamamını çok uluslu firmalarda ve genel olarak finans ve denetim ile ilgili alanlarda geçirdim. 2007’den 2010’a denetim ve danışmanlık alanında faaliyet gösteren PriceWaterhouseCoopers’ta, 2010’dan 2013’e dünyanın otomotiv devlerinden biri olan General Motors’ta çalıştım. Son 2 yıl 1 aydır da dünyanın bir numaralı sigarasını üreten firmada çalışıyorum. Bu üç firmada farklı ekiplerle ve yöneticilerle çalışma fırsatı buldum. Birbirinden farklı liderlik ve yöneticilik özellikleri olan kişileri gözlemledim, onlarla iletişim ve etkileşim içerisinde kendime bir şeyler katmayı hedefledim. Dolu dolu geçen bu 8 yılın sonunda aldığım dersleri özetle 8 maddede topladım:
 
*Her şeyin başı sorumluluğunu yerine getirmek

*Planlı ol, not al, ajandanı yönet

*Etkin bir network sahibi ol

*Yan masanda olan bitenden haberin olsun (büyük resmi kaçırma)

*Profesyonellik dedikleri şey ketum olmayı gerektirir

*Ya bir role-model’in ya da bir coach’un olsun

*Heyecanı kaybetme, kaybediyorsan gerekli aksiyonu al

*Özgün liderliğini keşfet

Orta okul ve lise yıllarında tarih derslerinde savaşların sebep ve sonuçlarını sorarlar, yukarıdaki gibi maddeleri ezberlettirirlerdi. Sınavı geçinceye kadar aklımızda tutar, sonra da bir daha asla hatırla(ya)mazdık. Gelin bu 8 madde de öyle olmasın, biraz detaylandıralım.

Önce sorumluluğunu yerine getir

Çalışanın işvereniyle arasındaki iş akdinin gereği olarak öncelikle kendisine atanan sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir. Her profesyonel, kendisinden beklendiği üzere, önce işini yapmalıdır. Unutmamalıyız ki, işveren tanımlanmış sorumlulukların yerine getirilmesi için para ödemektedir. Çalıştığımız firmada bizim gibi tüm çalışanların bir takımı oluşturduğunu düşünürsek, hepimizin sorumluluklarını tam olarak yerine getirmesi günün sonunda bizim de kazanan bir takım olmamızı sağlayacaktır. Ve unutmayın ki kazananlar daima ödüllendirilir ve takdir edilir.

Eğer kariyerinizde hedeflediğiniz noktaya ulaşmak istiyorsanız, önce bu birinci maddeyi layıkıyla yerine getirmeniz gerekiyor. Özellikle kariyerinizin başındayken, almış olduğunuz yüksek eğitiminize paralel olmayan daha basit işlerle meslek hayatınıza başlayabilirsiniz. Title’ınızın “assistant” ya da “trainie” unvanını içermesi, önemli toplantıları dahil edilmemeniz, ofiste geçen belirli bir sürenin basit ofis işleriyle geçiyor olması sizi demotive etmesin. Bundan hiç gocunmadan, bu işin de üyesi olduğunuz o ekipte biri tarafından yapılması gerektiğinin bilincinde olarak o işe sarılın. Öğrenmek için geçen kariyerinizin ilk yıllarında da kıdem ve tecrübeniz ile ekibin en saygın personeli olacağınız kariyerinizin son yıllarında da her işinizi önemseyip sorumluluklarınızı bilinçli bir şekilde yerine getirin. “Ya harika bir şey yap, ya da harika bir şekilde yap” sözünü mottonuz haline getirin ve size verilen sorumluluğu katma değerinizi de katarak ekibinize sunun. Özellikle performans değerlendirmelerinde amirlerinizin öncelikle bakacağı şeyi işinizi ne derece iyi yaptığınızı değerlendirmek olacaktır. Bu sebeple hedeflediğiniz performans zamları ve terfiler için öncelikle size verilen sorumlulukları yerine getirmeniz gerektiğini unutmadan işinize ve gerekliliklerine yoğunlaşın.

Ünvanınız ne olursa olsun, sorumluluğunuz nereden başlayıp nerede biterse bitsin, siz üstlenmiş olduğunuz o sorumluluğun tek ve asıl sorumlususunuz. (Unutma ki sen de bir patronsun, hakkını ver) Şirketin organizasyon şemasındaki yeriniz ne olursa olsun siz hakkını vererek sorumluluklarınızı yerine getirin. İşinizi yönetin. Liderlik edin. Unutmayın bunları yapabilmeniz için illa ki altınızda size raporlayan onlarca insan olmasına gerek yok. Bir çok “direct report”u olup da hala sahip olduğu işte yöneticilik vasıflarını ve liderlik yetkinliklerini kullanamayan kişilere inat, A’dan Z’ye alanına hakim, sorumluluğunun bilincinde, kendine güvenen bir birey kartvizitinde havalı ünvanlara ihtiyaç duymadan gayet başarılı bir şekilde kendi işine patronluk yapabilir. Ayrıca konuya geniş çerçeveden bakarsak, üst düzey bir yönetici de işinin ve işin getirdiği sorumluluklarının hakkını veremediği durumlarla karşılaşabiliyor. Bunda karşılaşılan zor insanlarla başa çıkabilmek özellikle önemli pay sahibi oluyor. İşte bu durumda teknik yeterliliklerle birlikte yönetimsel yetkinliklerin gelişmiş olması da olası sorunların üstesinden gelmekte önemli pay sahibi olacaktır.

Planlı ol, not al, ajandanı yönet

İlk maddede işimizi iyi yapmanın öneminden bahsetmişken, işimizi yapış şeklinden hiç bahsetmedik. Benim gözlemlerim, işinde başarılı, alanına hakim her yöneticinin planlı bir şekilde çalıştığını gösteriyor. Lisedeyken bir hocamız tahtaya Fransızca bir cümle yazıp bir sonraki hafta bunun ne demek olduğunu açıklayan öğrenciye bir üst not için kanaat notu kullanacağını söylemişti. Ertesi hafta geldiğinde tahtada yazan cümlenin “not alarak çalışın” olduğunu öğrendiğimizde “bu muymuş yani” demiştik. Aslında hem okulda hem de işte not almak ve alınan notları planlı bir şekilde değerlendirip uygulamak çok önemli. Günümüz iş dünyasında birçok toplantıya giriyoruz, bunların bir kısmı bilgilendirmeden öteye gitmezken bir kısmı ise hararetli tartışmaların yaşandığı ve fikirlerin adeta çatıştığı toplantılar oluyor. Bu toplantılarda pek çok kişinin önünde not defteri mevcut oluyor ancak bu deftere ismini yazmak ya da imza atmak yerine toplantı gündemine dair önemli notlar alanlar hep günün sonunda da farkı yaratan kişiler oluyor. Tabii ki not almak sizi tek başına bir yere taşımaz, burada asıl vurgulamak istediğim planlı bir şekilde hareket etmeniz. “Ferrarisini Satan Bilge” ve “Ünvansız Lider” kitaplarının yazarı Robin Sharma’yı severek okuyorum. Kendisinin ofiste mesaiye başlamayla ilgili güzel bir önerisi var. Çoğumuzun güne bilgisayarımızı açıp, mailleri ve iş telefonumuzdaki mesajları kontrol edip bunlardan önemlilere cevap vererek başladığımızı söylüyor. İşte bunu yaparken de o günü planlamayı es geçtiğimizin altını çiziyor. Bunun yerine işe gittiğimizde ilk işimizin akşam eve giderken o gün nelerin bitirmiş olması gerektiğini planlamak olduğunu belirtiyor. Bunun için de öncelikle günlük olarak yapılması gerekenleri yazmamızı, sonrasında da belirli aralıklarla o hafta, ay ve yıl içerisinde tamamlamamız gereken sorumluluklar için ajandamızı şekillendirmemizi tavsiye ediyor. Ben de bu sistemi uygulayarak gün içerisindeki iniş-çıkışlardan etkilenmeden o gün yapmam gerekenleri basit bir şekilde izleyebiliyorum ve gün sonunda eve giderken neleri bitirdiğimi ve varsa ertesi güne sarkan işlerimi takip edebiliyorum. Notlarınızı çağın gerekliliklerine göre farklı yazılımlarda takip edebileceğiniz gibi klasik ajandalarda da izleyebilirsiniz, önemli olan sizin kendinizi rahat hissetmeniz ve yapacaklarınızın listesini eksiksiz not almanız.

Etkin bir network sahibi ol

Sabancı Üniversitesi’nde yönetim bilimleri (MBA) alanında yüksek lisansımı yaparken çarşamba günleri iş dünyasından tepe yöneticiler okulumuzda workshoplara katılırlardı. Bu workshopların birinde ülkemizde de faaliyet gösteren çok uluslu büyük bankalardan birinin yöneticisi, “iş dünyasında herşey çalışmakla olmaz, bazen kimi tanıdığınız da sizin başarılı işler ortaya çıkarmanızı sağlar” demişti. Konuyu pekiştirmek için verdiği örneklerde davetlere mutlaka katıldığını, her defasında özellikle farklı insanlarla tanışmaya özen gösterdiğini, kartvizit değiştirmenin çok önemli olduğunu ve her gün mutlaka telefon rehberini gezip bir süredir aramadığı birini arayarak network’ünü canlı tuttuğunu ve sarfettiği bu eforun hep karşılığını aldığı anlatmıştı. İşte ilk o zaman bu havalı “networking” kavramı ile tanışmıştım. Sonrasında çalıştığım şirketlerde de geniş bir network’e sahip olan her seviyeden çalışanın bir yerlere gelirken bazı engelleri daha kolay aşabildiğini gözlemledim. Bu sebeple, sadece çalıştığınız departmanda değil de diğer departmanlarda da arkadaşlarınız olsun. Sırf çıkar için de bunu yapmayın. Büyük resmi görmek ve şirketinizin operasyonlarını anlamanız için de bu size avantaj sağlar. Farklı departmandaki arkadaşınıza bir gün sizin işiniz düştüğünde bir şey rica edecekken bu size konfor alanı yaratır. Yine şirket dışında da network’ünüzün geniş olması müşteri ve tedarikçilerle ilişkilerinizde yeri geldiğinde rüzgarın sizin lehinize dönmesini, sektörde olup bitenleri de takip etmenizi sağlayacaktır. Tabii ki network’ün geniş olması kadar canlı tutulması yani bağlantılarla sıcak ilişkilerin devam ettirilmesi de önemli. Harvard Business Review’in günlük olarak yayınladığı ve gönderdiği ipuçlarında bu konuda faydalı bir öneri paylaşılmıştı: Her gün öğle yemeğini farklı biriyle yiyin. Kesinlikle öğle araları, kahve-sigara molaları, şirketin sosyal aktiviteleri network’ünüzü genişletmek, yeni bir çevre edinmek için eşsiz fırsatlardır. Bunları etkin bir şekilde değerlendirin.

Yan masanda olan bitenden haberin olsun

Network’ün öneminden bahsederken diğer departmanlardaki insanlar ile kuracağınız ilişkinin şirketinizin operasyonlarını anlamak için size fayda sağlayacağını belirtmiştim. Bu konu özellikle büyük ve çok uluslu firmaların personellerine getirdiği uzmanlaştırma kültürü sebebiyle çalışanın kendi alanına derinlemesine yoğunlaşmasından ötürü etrafında neler olup bittiğini kaçırması ihtimalini düşündüğümüzde çok daha önemli bir hal alıyor. Siz size verilen sorumluluk kapsamında işinize çok hakim olabilirsiniz, ancak günümüzün dinamik iş dünyasında bu kariyer hedeflerinize ulaşmak için yeterli olmaz. Bunu illa ki çevrenizde olup bitenleri anlayıp kendi işinizle bağlantılarını kavrayarak pekiştirmelisiniz. Özetle büyük resmi görebilmek için kafanızı kaldırın ve çevrenizi gözlemleyin. Sorumluluğunuzdaki masanın işlerine olan hakimiyetiniz sizin o masada kalmanızı sağlar, bir terfi ile amirinizin masasına ya da bir başka firmadaki amir pozisyonuna geçmeyi hedefliyorsanız mutlaka öncelikle kendi departmanınız olmak üzere diğer departmanlarda da neler olup bittiği konusunda bilgi ve fikir sahibi olmalısınız. Bununla beraber şirketinizin nasıl faaliyet gösterdiğini, operasyonun nasıl yönetildiğini, sizin sorumluluklarınızın bu operasyon içindeki önemini çok iyi kavramanız gerekir. Back-up sistemi ile çalışan organizasyonlarda bir çalışanın yokluğunda onun yerine aynı departman içerisinden biri bakar. Siz de bu back-up sistemine dahil olma konusunda istekli olursanız kendi masanız dışında bir masanın da genel olarak sorumluluklarını yerine getirebilir duruma gelirsiniz. Bu da sizin avantajınıza olacaktır. Özellikle yönetici pozisyonlarındaki kişileri gözlemlediğimde her masanın işlerini detaylı olarak bilmeseler de günün sonunda her masadaki faaliyetin operasyonu ya da finansal tabloları nasıl etkilediğini çok iyi biliyor olduklarını fark ettim. Eğer sizin de hedefleriniz tepedeki yönetici pozisyonlarıysa sorumluluklarınızı harika bir şekilde yerine getirirken ekip arkadaşlarınızın sorumluluklarını da anlayıp büyük resmi görmek için çaba sarf edin.

Profesyonellik dedikleri şey ketum olmayı gerektirir

İş hayatında bulunduğunuz pozisyon stratejik olsun ya da olmasın bir gün elinize şirketinizle, sektördeki rakip(ler)inizle, yeni çıkaracağınız ürünle, ekip arkadaşınızla ya da direk sizinle ilgili çok önemli bilgiler ulaşabilir. Bu bilgileri iyi analiz edip biriyle paylaşılabilir olup olmadığı konusunu gözden geçirmeden kesinlikle en samimi çalışma arkadaşınızla dahi paylaşmamalısınız. Bu aşamada yapacağınız yanlış bir tercih hem sizin adınıza bir hata olarak hanenize yazılır, hem de şirketinizin zarar görmesine ya da itibar kaybetmesine sebep olabilir. Yine Sabancı Üniversitesi’ndeki workshopların birinde Jan Nahum bizlere iş hayatına yönelik verdiği bir tavsiyede, yürütmekte olduğunuz bir projeyi finalize oluncaya kadar en yakın iş arkadaşınızla bile paylaşmayın diye öğütte bulunmuştu ve başından geçen benzer bir olayda kendisinin bitirme aşamasına getirdiği bir projeyi bir iş arkadaşıyla paylaştıktan hemen sonra o iş arkadaşının genel müdürden bu projenin hayata geçmesi için onay aldığında yaşadığı hayal kırıklığını paylaşmıştı. Yine benzer şekilde günümüzde sıklıkla kullandığımız sosyal medya araçlarında da (twitter, facebook, instagram, vb.) işimizle ilgili önem arz eden konuları paylaşmaktan sakınmalıyız. Bilginin hızlı bir şekilde ve dezenformasyona da uğrayabilecek bir biçimde bu kanallarda yayılması yine istenmeyen sonuçlara yol açabilir ve bu da hem bize hem de çalıştığımız kuruma zarar verir. Tabii ki duvarları olan ve iletişimi zor bir ekip arkadaşı olmadan iş arkadaşlarımızla samimi paylaşımlarda bulunup güçlü ilişkiler kuracağız. Ancak paylaşımlarımızda profesyonelliğin gerekliliklerini yerine getirip neyin paylaşılıp neyin saklanması gerektiğini tartıp ona göre hareket etmeliyiz.

Ya bir role-model’in ya da bir coach’un olsun

Ulaşmak istediğiniz kariyer hedefini belirlerken kendiniz için bir role-model belirleyip onun başarı öyküsünden esinlenerek kendi başarı hikayenizi yazabilirsiniz. Tabii ki tek bir role-model belirlemek durumunda değilsiniz, farklı özellikler için farklı liderleri örnek alıp dilediğiniz özelliklerini hayatınıza adapte edebilirsiniz. Bu noktada örnek alacağınız kişinin biyografisini okumak, yaşayan kişiler ile linkedin gibi farklı kaynaklardan iletişime geçmek, onlar üzerine yazılmış incelemeleri takip etmek size bakış açısı kazandıracaktır. Örneğin Steve Jobs’un biyografisini okuyuncaya kadar sunum tekniklerine yönelik birçok eğitim alsam da başarılı sunumlar yapmaktan uzak bir performansım vardı. Kitapta Jobs’un Powerpoint’ten sunum yapan bir kişinin anlattıklarına hakim olması için o slaytlar olmadan sunabilecek donanımda olması gerektiğini, bu sebeple kendisinin ofiste Powerpoint kullanmayı yasakladığını okudum. Ben de bundan etkilenip hazırladığım sunumlarda slaytlar hiç yokmuş gibi çalışmalarımı yapıp sunuma çıkmaya başladım. Gerçekten de bu sunum performansımı olumlu yönde etkiledi.

Pek tabii ki çalıştığınız şirkette koçluk/mentörlük sistemi varsa bunu da iş hayatınıza aktif bir şekilde adapte ederek koçunuzdan/mentörünüzden alacağınız tüyolarla iş yapış şeklinizi farklılaştırıp kendinizi ulaşmak istediğiniz seviyeye taşıyabilirsiniz. Hatta illa bu sistem şirketinizde aktif olarak kullanılmasa bile yukarıda bahsettiğim networking faaliyetleriniz kapsamında yöneticilik niteliklerini beğendiğiniz kişilerle iletişim kurup onlardan geribildirim ve öneriler toplayarak kendinizi geliştirebilirsiniz.

Heyecanı kaybetme, kaybediyorsan gerekli aksiyonu al

Her sabah masanıza oturduğunuzda o gün yapacaklarınız için duyduğunuz önem ve istek, işinize olan bağlılığınızın en güzel göstergesidir. Heyecan konusunda 7 yıllık gözlemlerime göre, heyecanını kaybetmiş insanlar ay sonunda maaşını alıp ailesini geçindirmek için çalışıyor olmaktan hayıflanırken, heyecanla işine bağlı olan çalışanlar ise sürekli işiyle ilgili geliştirilebilir alanları kovalayan, ek sorumluluk almak için çaba gösteren, kendini güncel tutan ve farklılaştırmaya çalışan bireyler olarak hem kendine hem de şirketine değer katıyorlar. Hal böyle olunca da sarf edilen bu eforu birileri mutlaka görüp takdir ediyor ve bu onlara performans zammı ya da terfi olarak geri dönüyor. Bu sebeple kişi kendi durumunu değerlendirip özeleştirisini yapmalı ve eğer mevcut durumda üstlendiği sorumluluklar için heyecan duymuyorsa bir aksiyon planını hayata geçirmelidir. Peki böyle bir durumda neler yapılabilir? Kişi ek sorumluluklar isteyerek “job enrichment” olarak nitelendirilen iş zenginleştirmesi yöntemiyle yeni sorumluluklar tecrübe edebilir. Yine amiriyle durumu paylaşıp rotasyon çerçevesinde bölüm içerisinde farklı bir pozisyon ile yola devam edip daha önce yapmadığı işleri yapıp hem yeni bir şeyler öğrenmenin, hem de yeni bir şeyler yapmanın heyecanını hayatına dahil edebilir. Çalışan eğer yeteneklerinin ve donanımlarının bulunduğu departman dışında da çalışmasına elverişli olduğunu düşünüyorsa, kendisine uygun bulduğu pozisyon için ilgili departman yöneticisi ve İK yönetici ile görüşüp talebini ileterek açılacak pozisyon için havuzda kendine yer edinebilir. Yine tüm bu saydıklarımla soruna çözüm bulamıyorsa iş değişikliği ile yeni bir firmada, yeni ekip arkadaşları ve yeni sorumluluklarla kariyerine devam edebilir. Organizasyon kültürü dersinde öğretilen verilere göre çalışanların düşük performans ve düşük iş tatmini yaşamalarının sebeplerinden biride içinde bulundukları organizasyonun kültürüne tam olarak adapte olamamalarıdır. Bu sorunu aşan çalışanların performanslarında yükseliş ve buna bağlı olarak yaptıkları işten tatmin olma seviyelerinde artış gözlemlenmiştir.

Özgün liderliğini keşfet

Öncelikle bu bölüme kadar olan bölümleri büyük ölçüde ilk yedi yıllık tecrübemle yazdığımı, bu bölümü ise sekizinci yılımdaki tecrübemle kaleme aldığımı belirtmek isterim. Gelelim bu sene eklediğimiz özgün liderlik konusuna. Harvard Business Review’in Liderlik üzerine yazılmış bilimsel makaleleri bir araya getirdiği kitabındaki Özgün Liderliğinizi Keşfetmek adlı makale kitaptaki en çok ilgimi çeken çalışma oldu. Makalede liderlik konusunda çalışan bilim insanlarının büyük liderlerin tanımlayıcı tarzlarını, niteliklerini veya kişilik özelliklerini belirlemek çabasıyla binden fazla çalışma yürüttüğü ancak bu çalışmalardan hiçbirinin ideal liderin net bir profilini çıkaramadığı belirtilmiş. Eğer bilimciler seri üretilmiş bir liderlik tarzı tarzı ortaya koymuş olsaydı, insanlar sonsuza kadar onu taklit etmeye çalışacaklardı. Neticesinde insan değil, oyun karakteri haline gelirlerdi, böylelikle de başkaları anında içlerini okurdu.

Yukarıdaki altıncı maddede belirttiğim gibi (ya bir role-modelin ya da bir coach’un olsun) başkalarının deneyimlerinden öğrenebilirsiniz, ama onlar gibi olmaya çalıştığınızda başarılı olmanız imkansızdır. İnsanlar özgün ve sahici olduğunuzda size güvenir, başka birinin kopyası olduğunuzda değil. Lider olmanız için yine yukarıdaki ilk maddede belirttiğim gibi (önce sorumluluğunu yerine getir) kuruluşunuzun tepesinde olmanız gerekmez. Özgün bir lider olmak için de bir liderin belirli nitelikleri veya kişisel özellikleriyle doğmak zorunda değilsiniz. Önemli olan potansiyelinizi keşfetmek. Young & Rubicam’ın CEO’su Ann Fudge’un bu konudaki söylemi ilham verici: “İster iş ister devlet hayatında ya da kar amacı gütmeyen bir gönüllü olarak olsun, hepimizin içinde liderlik kıvılcımı vardır. Karşımızdakine meydan okuma, liderlik yeteneklerimizi başkalarına hizmet etmek için nerede kullanacağımızı keşfetmemize yetecek kadar kendimizi iyi anlamaktır.” Deneyimlerinden özfarkındalık geliştirebilen birisi kendi değer ve ilkelerini gerçekleştirerek bu farkındalığa uygun olarak hareket eder. Dış ödül ve takdirler için duyduğu arzu kadar bu iç değerler tarafından da harekete geçirilmek için motivasyonunu dengelemeye özen gösterir.

Sekiz yıllık tecrübemle, çok uluslu firmalar başta olmak üzere, çalışanların kariyerlerini yönetirken dikkat etmesi gereken hususları yukarıda özetlemeye çalıştım. Bakalım geçen zaman bu deneyim ve gözlemlerimde ne gibi değişikliklere yol açacak. Kariyer basamaklarını çıkıp kıdem aldıkça listeden neleri çıkarıp, neleri ekleyeceğim bunu zaman gösterecek. Tabi ki herkesin doğruları kendine göre değişir ama yine de yazdıklarım aklınızın bir köşesinde bulunsun derim.

Google adsense

Analytics