Eski denetçilerden kim kaldı heyy...
Bazen hata aramazken de hata insanın gözüne çarpabilir. Lidyana.com'un da şansızlığı bu olmuş. Aynı ürünü websitelerinde iki tane gösteriyorlar. İndirim öncesi fiyat ve indirim oranı aynı, ama nasıl oluyorsa son fiyat ikisinde farklı. Daha önce başarılı müşteri ilişkileri tecrübelerimi paylaştığım Lidyana ekibi bu kez çuvallamış. Olabilir insanlık halidir...
Hayat bisiklete binmek gibidir; pedalı çevirmeye devam ettiğiniz sürece düşmezsiniz.
24 Ağustos 2014 Pazar
21 Ağustos 2014 Perşembe
Hiç Yorulmak Olur Mu?
Biliyorum ki hepimizin arasıra aşağıdaki şarkıyı ve onun çok sevdiğim sözlerini kendimize hatırlatmamız gerekiyor. O halde zor zamanlarda da keyifli anlarda da referans olması için paylaşıyorum. Kalın yazılmış yerleri özellikle kendimizi vererek okuyalım :)
Athena - Yorulmak Olmaz
Ben hayatta hiç engel tanımadım
Ne varmış ki bunda
Dünyaya ters gelse bile
Yan çizip umursamadım
Ne görmüssen o doğrudur
Doğru bana göre zaten yoktur
Her kafadan bir ses çikar
Kıyametler bundan kopar ya
Yorulmak olmaz yorulmak olmaz
Bıkmadan usanmadan devam yola
Birgün düşsem başka gün kalkıcam
Biliyorum bunu
Her defasında kafa üstü
Daha sert dibine vuracam
Yanlışa doğru demeden
Kendime yalan söylemeden
Yüzüne bakıp ağlamadan
Nasil anlardım canim yanmadan ya
Beni bana hatirlatan
Yine bendim sonunda!
Yorulmak olmaz yorulmak olmaz
Bıkmadan usanmadan devam yola
Athena - Yorulmak Olmaz
Ben hayatta hiç engel tanımadım
Ne varmış ki bunda
Dünyaya ters gelse bile
Yan çizip umursamadım
Ne görmüssen o doğrudur
Doğru bana göre zaten yoktur
Her kafadan bir ses çikar
Kıyametler bundan kopar ya
Yorulmak olmaz yorulmak olmaz
Bıkmadan usanmadan devam yola
Birgün düşsem başka gün kalkıcam
Biliyorum bunu
Her defasında kafa üstü
Daha sert dibine vuracam
Yanlışa doğru demeden
Kendime yalan söylemeden
Yüzüne bakıp ağlamadan
Nasil anlardım canim yanmadan ya
Beni bana hatirlatan
Yine bendim sonunda!
Yorulmak olmaz yorulmak olmaz
Bıkmadan usanmadan devam yola
15 Ağustos 2014 Cuma
Türk Telekom Her Faturada 10 Kuruş Alırsa!
Ağustos ayında gelen Temmuz faturamın önceki aylardan farklı olarak 25 TL olduğunu gördüm. Ev Avantaj 100 tarifesindeyim ve genellikle "Akşam 7 Sabah 7" kampanyasından faydalanarak görüşmelerimi gündüz işte olmam sebebiyle akşam saatlerinde yapıyorum. Farkın sebebini araştırmak için online işlemlerden fatura detayını inceledim, tüm görüşmelerimin tarifem dahilinde ücretsiz olarak gerçekleştiğini gördüm.
Hal böyle olunca Türk Telekom'un tarifelerinde mi bir değişiklik var diye sitedeki tarife tutarlarını inceledim. Tahmin ettiğim gibi tarifem zamlanmıştı ve güncel fiyatı 24.90 olmuştu. Tamam zam gelmiştir anlarım, ancak neden resmi siteden açıklanan fiyat ile hiç bir ücretli görüşme olmamasına ragmen fatura bedeli 10 kuruş farklı olur işte bunu anlamam. Faturadaki 10 kuruş sembolik bir rakam ancak milyonlarca aboneyi düşünüp bunu 12 aylık şekilde değerlendirdiğimizde bu tutar çok ciddi rakamlara ulaşır.
Bunun üzerine online yardım menüsünden müşteri temsilcisine konuyu ilettim. Kendilerinin kişisel bilgilere ulaşma yetkisi olmadığını ve bu konuda bir şikayet kaydı oluşturmam gerektiğini, bunun üzerine inceleme yapılabileceğini iletti.
Ben de Türk Telekom üzerinden şikayet oluşturmak yerine sikayetvar.com üzerinden 12 Ağustos 2014 tarihinde bir kayıt açtım. Hemen ertesi gün hazır formatta "copy paste" bir cevap geldi. Sonrasında haber yok ama ilk fırsatta arayıp konuyu takip edeceğim. Sizin de faturanızda böyle yukarı yuvarlama durumu sözkonusuysa siz de peşini kovalayın derim...
Hal böyle olunca Türk Telekom'un tarifelerinde mi bir değişiklik var diye sitedeki tarife tutarlarını inceledim. Tahmin ettiğim gibi tarifem zamlanmıştı ve güncel fiyatı 24.90 olmuştu. Tamam zam gelmiştir anlarım, ancak neden resmi siteden açıklanan fiyat ile hiç bir ücretli görüşme olmamasına ragmen fatura bedeli 10 kuruş farklı olur işte bunu anlamam. Faturadaki 10 kuruş sembolik bir rakam ancak milyonlarca aboneyi düşünüp bunu 12 aylık şekilde değerlendirdiğimizde bu tutar çok ciddi rakamlara ulaşır.
Bunun üzerine online yardım menüsünden müşteri temsilcisine konuyu ilettim. Kendilerinin kişisel bilgilere ulaşma yetkisi olmadığını ve bu konuda bir şikayet kaydı oluşturmam gerektiğini, bunun üzerine inceleme yapılabileceğini iletti.
Ben de Türk Telekom üzerinden şikayet oluşturmak yerine sikayetvar.com üzerinden 12 Ağustos 2014 tarihinde bir kayıt açtım. Hemen ertesi gün hazır formatta "copy paste" bir cevap geldi. Sonrasında haber yok ama ilk fırsatta arayıp konuyu takip edeceğim. Sizin de faturanızda böyle yukarı yuvarlama durumu sözkonusuysa siz de peşini kovalayın derim...
Etiketler: seçim , tercih
10 kuruş,
ev avantaj,
fatura,
şikayet,
şikayetvar,
tarife,
telekom,
türk telekom
13 Ağustos 2014 Çarşamba
Beşiktaş'ın Finansal Tablolarının Analizi
Beşiktaş Futbol
Yatırımları Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin 31 Mayıs 2014 tarihli finansal tabloları
için 11 Ağustos 2014 tarihli bağımsız denetim raporunu okuyup üzerinden
geçtikten sonra en basit dilde gözüme çarpanları paylaşmak isterim. Bunları
paylaşırken Beşiktaş taraftarı olduğumu, finans alanında yüksek lisansımı
tamamladığımı, Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavir ünvanına haiz olduğumu, SPK
Faaliyetleri İleri Düzey lisansına sahip olduğumu da belirtmek isterim. Amacım
derinlemesine rasyo analizleri yapmak değil, olaya yüzeysel ve dikkat çekici
yönlerinden yaklaşmak.
Bu arada bir dipnot olarak Beşiktaş Futbol Yatırımları Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin özel hesap dönemini tercih etmesi sebebiyle mali yılsonunun 31 Aralık değil 31 Mayıs olduğunu belirtmem de fayda var.
Herşeyden önce
bağımsız denetçi tarafından (Ernst&Young – hani Fikret Orman’ın Yıldırım
Demirören’in dönemi için denetim yaptırdığı bağımsız denetim kuruluşu)
hazırlanan bu raporda denetçi şartlı görüş beyan etmiştir. Bu ne demek
derseniz, olumlu görüş
dışında bir görüş verileceği zaman kullanılacak üç farklı görüş türü
belirlenmektedir: Sınırlı olumlu görüş (şartlı görüş), olumsuz görüş ve görüş
vermekten kaçınma. Peki neden Beşiktaş’ın 31 Mayıs 2014 tarihi itibarıyla
hazırlanmış finansal tablolarına şartlı görüş verilmiş. Bunun 2 nedeni var:
- 1 Haziran 2012-31 Mayıs 2013 faaliyet dönemine ilişkin yönetim kurulu başkanı (Yıldırım Demirören) ve bazı yöneticilerin (Ertunç Soğancıoğlu, Mehmet Soysal) ibra edilememiş olması ve bunun mevcut finansal tablolara nasıl yansıyacağının tespit edilememesi
- Kulüp 31 Mayıs 2012 tarihinden itibaren ödenmemiş tüm futbolcu ve teknik direktör borçlarına stopaj hesaplamaya başlamış ve bu vergi aslına ilişkin karşılığı finansal tablolarına kaydetmiş. Ancak bunların ilgili dönemlerde tahakkuk ettirilmemesinden ötürü vergi cezası ve gecikme faizi hesaplanması gerekmekte. Henüz beyan edilmeyen bu vergiler için şu an için bir tespit yapılamadığı için bu tutarlar da finansal tablolarda mevcut değil.
Bu arada bir dipnot olarak Beşiktaş Futbol Yatırımları Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin özel hesap dönemini tercih etmesi sebebiyle mali yılsonunun 31 Aralık değil 31 Mayıs olduğunu belirtmem de fayda var.
Bağımsız denetim
raporunda yönetimin 2014-2015 sezonu için gelir ve giderleri oluşturacak
tahmini kalem ve tutarları beyan ettiğini görüyoruz. Tahmin edeceğiniz üzere en
yüksek gelir kalemini yayın gelirleri, en yüksek gider kalemini de personel
giderleri yani futbolcuların maaşları oluşturuyor.
2014-2015 yılında
190 milyon TL’lik gider öngörülmüş. Peki bu gider kalemi 2013-2014 döneminde
gerçekleşenle kıyaslanırsa?
Görünen şu ki 227
milyonluk gerçekleşen gider tutarını tıpkı 2012-2013 sezonundaki gibi 190
milyon seviyesine çekmeye çalışıyor yönetim. İddialı bir hedef ancak var olan
hedeflere ulaşmak için de oldukça mantıklı seçilmiş bir hedef olduğunu söylemek
lazım. İki yıl arasındaki farkın aslen ücret giderlerinden kaynaklandığını
görüyoruz. Kulüpten ayrılan futbolcular olması bu giderin azalmasına sebep
olacaktır ama yeni gelen/gelecek olan futbolcuların maliyeti ve mevcut
futbolculara yapılan ücret iyileştirmeleri de dipteki hedefin tutturulması için
diğer kalemlerin de iyi yönetilmesi gereğini ortaya koymaktadır.
Borçlara
baktığımızda, ticari faaliyetlerde futbolcu ve kulüplere olan borçlardan çok
bankalara olan borçların önemli olduğunu düşünürsek, burada kısa vadeli
borçların önümüzdeki dönemde yönetimin başını oldukça ağrıtacağını kestirmek
çok da zor değil.
Neden diyecek
olursanız, toplam 107 milyon TL’lik kredinin 41 milyon TL’sini 1 yıl içerisinde
ödemek gerekiyor. Yönetim bu borçları yeniden yapılandırmak için bir an önce
aksiyon almalı ve uzun vadeye yaymalı diye düşünüyorum.
Yukarıda en büyük
gider kalemimizin futbolcular olduğunu söylemişken çalışanlara sağlanan
faydalara ilişkin borçlarımızdan da bahsetmek gerekir.
98 Milyon TL’lik
borcun 34 milyon TL’si maaş niteliğinde, geriye kalanı ise vergi aslı. İlk
başta şartlı görüşün sebebini anlatırken bu tutara ilişkin ceza ve faizin
finansal tablolara girmediğini belirtmiştim. Yani aslında bu tutar daha da
artacak.
Borçlardan
bahsetmişken Hugo Almeida’nın sözleşmesinin bitmesi ve bu sözleşmenin bitişi
öncesinde kulübün futbolcuyu satamamış olmasından ötürü Quality Football
Ireland’a 2 milyon Euro anapara ve 682 bin Euro faiz borcu mevcuttur.
Hangi
futbolcularımız külübe alacaklarına ya da cezalarına yönelik dava açmış, bir de
buna bakalım isterseniz. Raporda hem eski hem de halen sözleşmeli
futbolcularımız mevcut. Bunlar Quaresma, Aurelio, Escude, Gökhan Töre, Rıdvan
Şimşek. Bu isimlerden en çok Gökhan Töre’ye şaşırdım. Transfer döneminde
Beşiktaş’ı ne kadar istediğini instagram’daki foto ve açıklamalarından sürekli
bildirirken aynı dönemde bu şekilde dava açmış olması beni hayal kırıklığına
uğrattı. Bu konuda basında çıkan haberlere açıkçası aldırış etmemiştim ama
belli ki kariyerine profesyonel bir şekilde bağlı. Saygı duyuyorum…
Futbolculardan
bahsetmişken, finansal tablolarda futbolcular için ödemiş olduğumuz lisans
haklarını incelediğimiz de büyük umutlarla transfer edilen bazı
futbolcularımızın yaşatmış olduğu hayal kırıklıklarından ötürü kendilerine
ödenen lisans hakları için değer düşüklüğü ayrıldığını görüyoruz.
5.8 milyonluk
toplam değer düşüklüğünün 3 milyon lirası Sezer Öztürk’ten, 1.5 milyon TL’si de
Gökhan Süzen’den kaynaklanıyor. Her iki futbolcunun da kadro dışı bırakılmış
olması bu değer düşüklüğünün temel sebebini oluşturuyor.
---
Bu satırları
kaleme aldığım şu dakika itibarıyla Süleyman Seba’nın vefatı haberi tarafıma
ulaştı. Şu dakikadan sonra daha fazla analiz ve yorum yazmak istemiyorum. Seba
benim çocukluğumdan liseli yıllarıma kadar kulübümüzün başkanlığını yapmış
efsanevi başkanıdır. Kendisine hep bir saygı duymuşumdur. Duruşu, tavrı hep
bizim için onur kaynağı olmuştur. Ne mutlu ki bu kadar güzel duygu ve
düşüncelerle milyonlarca insan kendisini hep anacak. Para pul elbet bir şekilde
kazanılır ancak böyle erdemleri elde etmek herkese nasip olmaz. Mekanın cennet
olsun büyük başkan...
12 Ağustos 2014 Salı
Bukowski'den Mektup Var
Charles Bukowski açık ara en sevdiğim yazardır. Yaşam tarzı benimkiyle hiç bir paralellik göstermese de belki de benim yaşayamadığım ama içimde bir yerlerde yaşamak istediğim hayatı bizzet yaşadığı için kitaplarını çok ama çok keyifle okurum.
Bugün twitter'da gezerken Bukowski'nin ruhunu adeta emen işinden kurtulmasına ve tam zamanlı bir yazar olmasına sebebiyet veren o mektubu buldum. Oldukça yüreklendirici bir dille yazılmış. Kayıtlara geçmesinde fayda var:
August 12, 1986
Hello John:
Thanks for the good letter. I don’t think it hurts, sometimes, to remember where you came from. You know the places where I came from. Even the people who try to write about that or make films about it, they don’t get it right. They call it “9 to 5.” It’s never 9 to 5, there’s no free lunch break at those places, in fact, at many of them in order to keep your job you don’t take lunch. Then there’s overtime and the books never seem to get the overtime right and if you complain about that, there’s another sucker to take your place.
You know my old saying, “Slavery was never abolished, it was only extended to include all the colors.”
And what hurts is the steadily diminishing humanity of those fighting to hold jobs they don’t want but fear the alternative worse. People simply empty out. They are bodies with fearful and obedient minds. The color leaves the eye. The voice becomes ugly. And the body. The hair. The fingernails. The shoes. Everything does.
As a young man I could not believe that people could give their lives over to those conditions. As an old man, I still can’t believe it. What do they do it for? Sex? TV? An automobile on monthly payments? Or children? Children who are just going to do the same things that they did?
Early on, when I was quite young and going from job to job I was foolish enough to sometimes speak to my fellow workers: “Hey, the boss can come in here at any moment and lay all of us off, just like that, don’t you realize that?”
They would just look at me. I was posing something that they didn’t want to enter their minds.
Now in industry, there are vast layoffs (steel mills dead, technical changes in other factors of the work place). They are layed off by the hundreds of thousands and their faces are stunned:
“I put in 35 years…”
“It ain’t right…”
“I don’t know what to do…”
They never pay the slaves enough so they can get free, just enough so they can stay alive and come back to work. I could see all this. Why couldn’t they? I figured the park bench was just as good or being a barfly was just as good. Why not get there first before they put me there? Why wait?
I just wrote in disgust against it all, it was a relief to get the shit out of my system. And now that I’m here, a so-called professional writer, after giving the first 50 years away, I’ve found out that there are other disgusts beyond the system.
I remember once, working as a packer in this lighting fixture company, one of the packers suddenly said: “I’ll never be free!”
One of the bosses was walking by (his name was Morrie) and he let out this delicious cackle of a laugh, enjoying the fact that this fellow was trapped for life.
So, the luck I finally had in getting out of those places, no matter how long it took, has given me a kind of joy, the jolly joy of the miracle. I now write from an old mind and an old body, long beyond the time when most men would ever think of continuing such a thing, but since I started so late I owe it to myself to continue, and when the words begin to falter and I must be helped up stairways and I can no longer tell a bluebird from a paperclip, I still feel that something in me is going to remember (no matter how far I’m gone) how I’ve come through the murder and the mess and the moil, to at least a generous way to die.
To not to have entirely wasted one’s life seems to be a worthy accomplishment, if only for myself.
yr boy,
Hank
Bugün twitter'da gezerken Bukowski'nin ruhunu adeta emen işinden kurtulmasına ve tam zamanlı bir yazar olmasına sebebiyet veren o mektubu buldum. Oldukça yüreklendirici bir dille yazılmış. Kayıtlara geçmesinde fayda var:
August 12, 1986
Hello John:
Thanks for the good letter. I don’t think it hurts, sometimes, to remember where you came from. You know the places where I came from. Even the people who try to write about that or make films about it, they don’t get it right. They call it “9 to 5.” It’s never 9 to 5, there’s no free lunch break at those places, in fact, at many of them in order to keep your job you don’t take lunch. Then there’s overtime and the books never seem to get the overtime right and if you complain about that, there’s another sucker to take your place.
You know my old saying, “Slavery was never abolished, it was only extended to include all the colors.”
And what hurts is the steadily diminishing humanity of those fighting to hold jobs they don’t want but fear the alternative worse. People simply empty out. They are bodies with fearful and obedient minds. The color leaves the eye. The voice becomes ugly. And the body. The hair. The fingernails. The shoes. Everything does.
As a young man I could not believe that people could give their lives over to those conditions. As an old man, I still can’t believe it. What do they do it for? Sex? TV? An automobile on monthly payments? Or children? Children who are just going to do the same things that they did?
Early on, when I was quite young and going from job to job I was foolish enough to sometimes speak to my fellow workers: “Hey, the boss can come in here at any moment and lay all of us off, just like that, don’t you realize that?”
They would just look at me. I was posing something that they didn’t want to enter their minds.
Now in industry, there are vast layoffs (steel mills dead, technical changes in other factors of the work place). They are layed off by the hundreds of thousands and their faces are stunned:
“I put in 35 years…”
“It ain’t right…”
“I don’t know what to do…”
They never pay the slaves enough so they can get free, just enough so they can stay alive and come back to work. I could see all this. Why couldn’t they? I figured the park bench was just as good or being a barfly was just as good. Why not get there first before they put me there? Why wait?
I just wrote in disgust against it all, it was a relief to get the shit out of my system. And now that I’m here, a so-called professional writer, after giving the first 50 years away, I’ve found out that there are other disgusts beyond the system.
I remember once, working as a packer in this lighting fixture company, one of the packers suddenly said: “I’ll never be free!”
One of the bosses was walking by (his name was Morrie) and he let out this delicious cackle of a laugh, enjoying the fact that this fellow was trapped for life.
So, the luck I finally had in getting out of those places, no matter how long it took, has given me a kind of joy, the jolly joy of the miracle. I now write from an old mind and an old body, long beyond the time when most men would ever think of continuing such a thing, but since I started so late I owe it to myself to continue, and when the words begin to falter and I must be helped up stairways and I can no longer tell a bluebird from a paperclip, I still feel that something in me is going to remember (no matter how far I’m gone) how I’ve come through the murder and the mess and the moil, to at least a generous way to die.
To not to have entirely wasted one’s life seems to be a worthy accomplishment, if only for myself.
yr boy,
Hank
Etiketler: seçim , tercih
brainpickings,
bukowski,
charles bukowski,
in English,
letter,
mektup
Beşiktaş'ın 2014-2015 Sezonundan İtibaren Sponsorluk Gelirleri
Transfer sezonun açılmasıyla beraber Beşiktaş'ın içinde bulunduğu mali durumun zorluklarını bilen bir taraftar olarak sponsorluk gelirlerimizin kabaca rakamını merak ediyordum. Basından Fikret Orman'ın özellikle Vodafone ile yapılan sponsorluk anlaşmasından övgüyle bahsettiğini takip etmiştim. Bugün üşenmedim Kamu Aydınlatma Platformu'ndan Beşiktaş Futbol Yatırımları Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin 01/06/2013-31/05/2014 dönemine ilişkin faaliyet raporunu indirip bilanço tarihi ve sonrası olayları baştan sona okudum.
Eski bir denetçi olarak, neden faaliyet raporunun Ernst&Young'dan pdf versiyonunu alıp bunu yüklemek yerine raporu scan edip KAP'a yüklediklerine anlam veremesem de üşenmeden sponsorlukla ilgili gelirleri tek tek Excel'e döktüm.
Buna göre Platformu'ndan Beşiktaş Futbol Yatırımları Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin 2014-2015 sezonundan başlayarak önümüzdeki 5 yıla yayılan yaklaşık 86 milyon dolar sponsorluk geliri olacak. İşte bu tutarın detayları:
Beşiktaş Futbol Yatırımları Sanayi ve Ticaret A.Ş.
2014-2015 sezonundan itibaren geçerli olan sponsorluk anlaşmaları
Fikret Orman'ın överek ve övünerek bahsettiği Vodafone sponsorluk anlaşması bu kadarcık mıymış dediğinizi duyar gibiyim. Vodafone ile asıl anlaşma BİST'e açık olan Beşiktaş Futbol Yatırımları Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin hakim ortağı Beşiktaş Jimnastik Kulübü Derneği ile yapılmış. Bu sözleşme tek başına yukarıdaki gelirden daha fazla bir tutara sahip.
Beşiktaş Jimnastik Kulübü Derneği
2014-2015 sezonundan itibaren geçerli olan sponsorluk anlaşması
Sportif başarıya bağlı olarak önümüzdeki dönemlerde sponsorlara yeniler eklenebilir, yeni sponsorluk alanları geliştirilebilir ya da mevcut sponsorlarluk anlaşmaları fesh edilerek daha yüksek getirili anlaşmalar imzalanabilir. Artık bu gelirlerle özlenen başarıları ulaşacak yolda yürüme zamanı.
Başarılar Kartal'ım...
Eski bir denetçi olarak, neden faaliyet raporunun Ernst&Young'dan pdf versiyonunu alıp bunu yüklemek yerine raporu scan edip KAP'a yüklediklerine anlam veremesem de üşenmeden sponsorlukla ilgili gelirleri tek tek Excel'e döktüm.
Buna göre Platformu'ndan Beşiktaş Futbol Yatırımları Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin 2014-2015 sezonundan başlayarak önümüzdeki 5 yıla yayılan yaklaşık 86 milyon dolar sponsorluk geliri olacak. İşte bu tutarın detayları:
Beşiktaş Futbol Yatırımları Sanayi ve Ticaret A.Ş.
2014-2015 sezonundan itibaren geçerli olan sponsorluk anlaşmaları
Fikret Orman'ın överek ve övünerek bahsettiği Vodafone sponsorluk anlaşması bu kadarcık mıymış dediğinizi duyar gibiyim. Vodafone ile asıl anlaşma BİST'e açık olan Beşiktaş Futbol Yatırımları Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin hakim ortağı Beşiktaş Jimnastik Kulübü Derneği ile yapılmış. Bu sözleşme tek başına yukarıdaki gelirden daha fazla bir tutara sahip.
Beşiktaş Jimnastik Kulübü Derneği
2014-2015 sezonundan itibaren geçerli olan sponsorluk anlaşması
Sportif başarıya bağlı olarak önümüzdeki dönemlerde sponsorlara yeniler eklenebilir, yeni sponsorluk alanları geliştirilebilir ya da mevcut sponsorlarluk anlaşmaları fesh edilerek daha yüksek getirili anlaşmalar imzalanabilir. Artık bu gelirlerle özlenen başarıları ulaşacak yolda yürüme zamanı.
Başarılar Kartal'ım...
11 Ağustos 2014 Pazartesi
Pazartesi Sendromunu Yok Ettim
Hahaha çoook
mutluyum! Şu an Alsancak’ta Swiss Otelin yanındaki Kahve Dünyası’nda oturmuş,
filtre kahvemi içerken bu satırları yazıyorum. İnternet erişimi var ama
özellikle interneti kullanıp da ilgimi farklı yönlere çekmek istemiyorum. Hani
biraz da anda kalmak istiyorum… Ne de güzel bir Pazartesi sabahı bu böyle.
Günlerden 11 Ağustos 2014. Saat tam 10:06, gölge ve köşe bir masa, güzel bir
müzik eşliğinde kendime “off” vermiş adeta kendimi bulmak için fırsat vermişim
kendime. Çok mu abartıyorum? Asla değil… Tamamen ihtiyacım olan bu kadar basit
bir ara vermekmiş, her zamankinden farklı bir şey yapmak, biraz da kendimle
başbaşa kalmakmış…
Masayı şöyle
biraz daha önüme çekip klavyenin bi tık daha ergonomik olmasını sağladıktan sonra
nasıl oldu da böyle bir gün yaşıyorum onun detaylarını paylaşayım…
Herşey 3 Ağustos
Pazar günü Bursa’dan İzmir yönüne dönüş için yola çıkmaya hazırlanırken
başladı. Arabaya eşyaları yüklerken kuşun pislediği bir yer görüp peçete ve su
ile aracın etrafında gezmeye başlarken beni hiç de hoş olmayan bir sürpriz karşıladı.
Yaklaşık 5 gündür park halindeki aracımın sağ kapısının camı kırılmış,
üzerindeki krom çıta hasar görmüştü. “Hep mi beni bulur!” diye söylenip
hazırlıkları tamamladıktan sonra yola çıktık. Yol boyunca “Neden ben?”, “Ne
zaman/Nerede yaptıracağım?”, “Bu sene 2. Hasarı da yaptık, kasko kim bilir ne
kadar çıkacak?”, “Hafta içi önemli 2 sunumum var, servise götürecek vaktim
olmayacak, peki araç otoparkta böyle dururken başına bir şey gelir mi?” gibi
sorular ve bunların türevleri ile 300 küsur kilometre yolu alıp İzmir’e geldim.
Hafta içi tahmin ettiğim üzere oldukça yoğun geçtiği ve haftasonu da babamın
ölümünün sene devriyesi olması sebebiyle araca ihtiyaç duyacağımdan bu
Pazartesi günü için iş yerimden yarım günlük izin aldım.
Normalde pazar
akşamüstü saatlerinde başlayan Pazartesi sendromum bu kez yerini yarın sabahtan
Arkas’ta işlerimi halledip 11’de Alsancak’tan servise binmeliyim diye başlayan
planlara bırakmıştı. Sabah güneş doğduktan sonra uyandım (çok da abartmadım, alarmımdan
önce, 6:47’de) tabletten gazetelere göz gezdirdim, traş, duş ve kahvaltı
sonrası yola çıktım. Zaten eve yakın olan servise gidip durumu hasar görevlisi
arkadaşa anlattıktan sonra evrak işlerini de tamamlayıp İzban ile önce
Halkapınar’a oradan da metro ile Çankaya’ya geldim. Price’ta çalıştığım günler
sıklıkla kullandığım metroyu özlemişim. İnsanın sağına soluna bir kez daha
bakıp, sahip olduklarına şükretmesi için güzel bir fırsat yaratıyor. Keşke daha
çok imkanım olsa toplu ulaşım araçlarını kullanmak için ancak Okan da aramıza
katıldıktan sonra bebek arabasıyla toplu ulaşım araçlarından iyice çekinir
olduk. Neyse Çankaya’da inip, Hilton’un önünden geçip, Yeni Asır binasının
önünde eski günlerdeki gibi o günün gazetesinin sayfalarına baktıktan sonra Kartal
Yuvası’ndaki yeni formalarımızı inceledim ve kendimi Kahve Dünyası’na attım.
Yaklaşık yarım saattir bir yandan yazıp, bira yandan filtre kahvemi kıvamına
getirecek sütü dengeli bir şekilde ekleyerek içiyorum ve gelen geçene
bakıyorum. Hayat böyle farklılıklar yaparak harika oluyor! Abartmıyorum
gerçekten çok mutluyum. İşimi de çok seviyorum ancak arasıra farklı bir şeyler
yapmak gerektiğini de biliyorum. Bu kısa ara bana çok iyi geldi. Günün geri
kalanında kelimenin tam anlamıyla iş yerinde “yardırmaya” hazırım. Çok verimli
bir gün olacağını şimdiden kestirebiliyorum.
Etiketler: seçim , tercih
alsancak,
arkas,
hayat en güzel hediye,
hayata dair,
izban,
izmir,
kahve dünyası,
kasko,
metro,
mola ver,
Paşabahçe,
pazartesi sendromu,
PriceWaterhouseCoopers,
PwC,
toplu ulaşım aracı
10 Ağustos 2014 Pazar
İşte İlk İş: Günü Planlayın
İş yerinde güne başlarken o günü programlayıp, yapılacaklar listesiyle başlıyorsanız ne mutlu size... Eğer gelir gelmez PC'yi açıp, mail kontrol edip gazeteleri okumaya başlıyorsanız, vah vah. Daha önce Robin Sharma'nın blog'unda bir çok kez yazdığı gibi güne etkin bir şekilde başlayıp o gün yapmanız gerekenleri eksiksiz tamamlamak istiyorsanız mutlaka işteki ilk dakikalarınızda kendiniz için günü planlayın. Bir "To-Do List" hazırlayarak güne başlamak, günü verimli geçirmeniz için çok önemli. Mailleri, sesli mesajları ve gazeteleri daha sonraya bırakın ve önce o gün yapılması gerekenleri belirleyin. Böylece eve giderken yapmanız gerekenlerin tamamını ya da pek çoğunu yaptığınızı fark edeceksiniz.
Konuyla ilgili Harvard Business Review'in Tip of the Day'i de aşağıda:
What's the first thing you do when you get to your desk? Check email and listen to voicemails? This is the worst way to start the workday. Instead of automatically going into reactive mode and focusing on other people's priorities, begin your day with a brief planning session about what you need to get done. The moment you sit down, ask yourself: The day is over and I am leaving the office with a tremendous sense of accomplishment. What have I achieved? Thinking this through will help you distinguish truly important tasks from those that only feel urgent. Determine what to focus on, and then break down these tasks into specific actions and goals. Think about how to prioritize your list, and try starting your day with tasks that require the most mental energy.
Konuyla ilgili Harvard Business Review'in Tip of the Day'i de aşağıda:
What's the first thing you do when you get to your desk? Check email and listen to voicemails? This is the worst way to start the workday. Instead of automatically going into reactive mode and focusing on other people's priorities, begin your day with a brief planning session about what you need to get done. The moment you sit down, ask yourself: The day is over and I am leaving the office with a tremendous sense of accomplishment. What have I achieved? Thinking this through will help you distinguish truly important tasks from those that only feel urgent. Determine what to focus on, and then break down these tasks into specific actions and goals. Think about how to prioritize your list, and try starting your day with tasks that require the most mental energy.
Paraf Card'ın Kampanya SMS'lerinden Kurtulabilirsiniz
Halkbank'ta uzun zaman önce bir vadeli mevduat hesabı açtırmış, daha sonra da faizlerini düşük bulmam sebebiyle bu hesabı kapatmıştım. İnternet bankacılığını yılda 1 kez şifremi güncellemek/değiştirmek amacıyla kullanıyorum, onun dışında da başka bir işlem yapmıyorum. Ancak banka da güncel telefon bilgim olduğu için sürekli Paraf'ın kampanyaları ile ilgili telefonuma SMS geliyordu. Özellikle ay sonlarında ve Cuma günleri bu SMS olayını öyle bir abartıyorlardı ki bazen günde 2 SMS aldığım bile oluyordu. Hele ki Paraf kredi kartı dahi olmayan benim gibi biri için bu oldukça can sıkmaya başlamıştı.
Bankanın internet bankacılığına girip menülerini gezip ilgili bir bölüm arayarak kampanya duyurularını iptal ettirmek için araştırma yaptım fakat işe yarar birşey bulamadım. Bunun üzerine iletişim bölümünden konuya ilişkin aşağıdaki şekilde bir mesaj attım. Ertesi gün mail ile ilgili bildirim listesinden çıkartıldığıma dair bir mail aldım. "Kolay sıyrıldım" diye düşünürken çok geçmeden yine aynı gün bir SMS geldi. Konuya ilişkin gelen maile cevap olarak son durumda yine mesaj geldiğini yazdım. Çok geçmeden bu kez telefonum çaldı. Halkbank yetkilisi bildirimlere üyeliğimin iptal edildiğini, ancak listenin güncellenmesinin 1 hafta içerisinde gerçekleşeceğini söyledi. Dediği gibi de oldu ve yaklaşık 1 haftadır Paraf'tan ses seda yok. Siz de bu şekilde kredi kartına ilişkin kampanya bildirimi ile rahatsız edilmek istemiyorsanız bu yöntemi kullanabilirsiniz.
--------------
Merhaba Volkan Bey,
Talebiniz üzerine bildirim iptal işleminiz gerçekleştirildi.
Bankamız ürün ve hizmetleri ile ilgili öneri, istek ve şikayetleriniz için 365 gün 24 saat Halkbank Dialog’ u 444 0 400 veya 0 850 222 0 400 numaralı telefonlardan arayabilir, ayrıca www.halkbank.com.tr web sitemizden iletebilirsiniz.
Saygılarımızla,
Eda YARKIN
Halkbank Dialog
-----------------
On 30.07.2014 19:26, Halkbank Internet Subesi wrote:
Adınız : VOLKAN
Soyadınız : YORULMAZ
Müşteri No :
Bağlantı Kanalı : Telefon
Telefon :
E-Mail :
Önerileriniz : Merhaba Paraf kredi kartına sahip değilim ancak cep telefonuma sürekli parafın kampanyalarına ilişkin sms geliyorum. Lütfen kredi kartım kampanyalarının duyurularından beni çıkarır mısınız? Teşekkürler
Bankanın internet bankacılığına girip menülerini gezip ilgili bir bölüm arayarak kampanya duyurularını iptal ettirmek için araştırma yaptım fakat işe yarar birşey bulamadım. Bunun üzerine iletişim bölümünden konuya ilişkin aşağıdaki şekilde bir mesaj attım. Ertesi gün mail ile ilgili bildirim listesinden çıkartıldığıma dair bir mail aldım. "Kolay sıyrıldım" diye düşünürken çok geçmeden yine aynı gün bir SMS geldi. Konuya ilişkin gelen maile cevap olarak son durumda yine mesaj geldiğini yazdım. Çok geçmeden bu kez telefonum çaldı. Halkbank yetkilisi bildirimlere üyeliğimin iptal edildiğini, ancak listenin güncellenmesinin 1 hafta içerisinde gerçekleşeceğini söyledi. Dediği gibi de oldu ve yaklaşık 1 haftadır Paraf'tan ses seda yok. Siz de bu şekilde kredi kartına ilişkin kampanya bildirimi ile rahatsız edilmek istemiyorsanız bu yöntemi kullanabilirsiniz.
Merhaba,
Bugün (31.07.2014) saat 12:07'de yine PARAF'tan sms aldım. MTV ödemelerine ilişkin bir kampanya duyurusuydu. Rica ediyorum, lütfen beni bu bildirimlere dahil etmeyin.
Teşekkürler.
Volkan YORULMAZ
--------------
Merhaba Volkan Bey,
Talebiniz üzerine bildirim iptal işleminiz gerçekleştirildi.
Bankamız ürün ve hizmetleri ile ilgili öneri, istek ve şikayetleriniz için 365 gün 24 saat Halkbank Dialog’ u 444 0 400 veya 0 850 222 0 400 numaralı telefonlardan arayabilir, ayrıca www.halkbank.com.tr web sitemizden iletebilirsiniz.
Saygılarımızla,
Eda YARKIN
Halkbank Dialog
-----------------
On 30.07.2014 19:26, Halkbank Internet Subesi wrote:
Adınız : VOLKAN
Soyadınız : YORULMAZ
Müşteri No :
Bağlantı Kanalı : Telefon
Telefon :
E-Mail :
Önerileriniz : Merhaba Paraf kredi kartına sahip değilim ancak cep telefonuma sürekli parafın kampanyalarına ilişkin sms geliyorum. Lütfen kredi kartım kampanyalarının duyurularından beni çıkarır mısınız? Teşekkürler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)