29 Eylül 2015 Salı

Gerçek Özgürlük - Doğan Cüceloğlu

Doğan Cüceloğlu'nun Gerçek Özgürlük adlı kitabını bugün bitirdim.Yaşamı özgürce kucaklamak, özüne ulaşmak ve içindeki gerçek özgürlüğü bulmak temalarının işlendiği kitaptan aldığım notları kendime saklamakla kalmadım, sizlerle de paylaşmak istedim. İşte kitaptan bana ve size geriye kalanlar:

Yaşamak bir ziyafettir. Bu ziyafete davetli kişiler pek çoktur ama masaya oturmayı başaranlar, çok azdır.

Bir insanm yaşamının anlamı, o insanın 'ben'ini aştığı yerde oluşur.

Bir şeyin farkında olabilmek için, farkında olacağın o şeyin dışına çıkıp onu 'aşmak', ona dışarıdan bakabilmek gerekir. Bu, bir insanın kendi evini dışarıdan görebilmesine benzer. Evinin dışına çıkıp, onun etrafında dolaşan insan, evinin yapısını, dışarıdan nasıl göründüğünü, konumunu daha iyi bilir. Kendi Tanımlama Sistemi'ni fark edebilmen için onun ötesine geçmen, dışına çıkman gerekir.

Özgürsem, sorumlu olmalıyım.

Kişi, kendi yaşamının anlamını oluşturabildiği ölçüde bir şahsiyet olur.

İyilik ve kötülük büyüklüğüyle değil, duyarlılık derecesiyle bizi etkiler.Yaşadığımız her an önümüzde iki seçenek vardır: gelişime doğru bir adım atmak ya da güvende hissetmek için bir adım geri kalmak.

Hiç hata yapmayan insan, hiçbir şey yapmayan insandır. Ve hayatta en büyük hata, kendini hatasız sanmaktır.

Hayatınızın her anında hayal ortakları ve hayal katilleriyle karşılaşacaksınız eğer hayal katillerinin etkisinde kalırsanız, gerçekleştirmek istedikleriniz hep birer hayal olarak kalacak.

Samimiyetle inanmış bir kalp, çoğunluktur.

Üç tip kuruluş vardır.

1.    Günü kurtaranlar - Balık veren

2.    Bir kişiyi kurtaranlar - Balık tutmayı öğreten

3.    Geleceği kurtaranlar - Balık endüstrisinde devrim yaratacak liderleri keşfeden ve yetiştiren

Vicdan yoksa, bilgi ruha sadece zarar verir.

Bir işin parasal sermayesi kadar, duygusal sermayesi de önemlidir.

Bir insanı değerlendirmek için nelere sahip olmadığına değil, sahip olduklarıyla neler yaptığına bak.

Neden, 'Aferin sana aslan oğlum, alkış alkış,' değil? Verdiği cevabı hiç unutmayacağım: 'Ben zaferine sadece tanık olurum, onun benden aferin almak için başarı peşinde koşması doğru değil. Kendisi için başarır ama benim bildiğimi, gözlediğimi, tanık olduğumu bilir!

Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez!...

Akıllı insan kime güveneceğini temkinli bir arayışla keşfeder, ama iki şeyden vazgeçmez: Güveneceği insanlarla birlikte olmak ve güvenilecek bir insan olmak.

Medeniyet, insanın biyolojik zorunlulukla şu ya da bu şekilde yaptığı fiillerin üstüne yükselerek kendi zihninde belirlediği bilinçli bir ruhi istikamete göre fiillerini üretmesidir.

Siz kendiniz, kendi hayatınızda kendiniz olarak var olamazsanız, kendiniz de dahil hayatınızda hiç kimseyle gerçek bir ilişki içine giremezsiniz. Herkesin başarılı gördüğü bir evliliğiniz olur, ama sizin ruhunuz yalnızdır, hüzünlü ve mutsuzdur.

Bir toplum neye tanıklık yaparsa, o toplumun çocukları ona değer vermeyi öğrenir. Böylece, bir toplumun yaşayan değerleri kuşaktan kuşağa tanıklık süreci içinde aktarılır Bu demek oluyor ki, değerler okullarda ders vererek, nasihat ederek, atalarımız şöyle yaptı, böyle yaptı diyerek öğretilemez. Değerler, günlük yaşamda yapılan tanıklıklar aracılığıyla farkına varılmadan öğrenilir.

Felaketler karşısında direnmek, kahramanlıkların en büyüğüdür. FENELON

Aklını gönlünün değerleriyle yöneten insan yaşamının efendisidir.

Serbest Piyasa ve Zeytinyağı İlişkisi (Vol.2)

Bu konuda geçtiğimiz günlerde yazdığım içeriği hatırlıyorsunuzdur. Hatırlamayanlar buraya: http://volkanyorulmaz.blogspot.com.tr/2015/09/serbest-piyasa-ve-zeytinyag-iliskisi.html


Kısaca özetleyecek olursak, Yudum Natürel Sızma Zeytinyağı 5lt ürünü için kısa bir araştırma yaptığımda aynı gün aynı ürünün fiyatının 99.95TL'den 154.50TL'ye kadar değişen bir fiyat seviyesinde marketlerde sunulduğunu görmüştük.

Bayram tatili sebebiyle Manisa Salihli'ye gittiğimde konuyu uyarı amaçlı teyzeme anlattığımda, kendisi beni çarşıda her zaman alışveriş yaptığı toptancıya götürebileceğini, hatta arabayla gideceğimiz için fiyatın uygun olması halinde 2 teneke alabileceğimizi söyledi. Toptancıya gittiğimizde gördüğüm fiyat gerçekten heyecan vericiydi: 87.50TL. Ürünün son kulllanma tarihini kontrol ettiğim, 2017 Şubattı. Bunun üzerine mağaza sahibine 2 tane alırsak 80'den verip veremeyeceğini sorduk. En son 82.50TL'den verebileceğini söyledi ve alışverişi tamamladık. Alışveriş adına tek sıkıntı, mağazanın girişinde de yazdığı gibi, kredi kartının kullanılmıyor olmasıydı. Ancak böyle bir fiyat ve pazarlık avantajının olduğu yerde kredi kartının pek de etkisi kalmıyor.

Diyeceğim o ki, siz siz olun, serbest piyasa ekonomisinde büyük oyuncular kadar küçük toptancılara da pazar araştırmalarınızda şans tanıyın, avantajlı çıkarsınız.

17 Eylül 2015 Perşembe

Serbest Piyasa ve Zeytinyağı İlişkisi

Serbest piyasa ekonomisi, ekonomik faaliyetlerin tam rekabet şartları içinde serbestçe yapılabildiği, ekonomik sorunların çözümünün devletin ekonomiye müdahalesiyle değil fiyat mekanizması aracılığı ile gerçekleştirildiği ekonomi. Arz ve talebin temel belirleyici olarak kabul edildiği bu tür ekonomilerde fiyat mekanizmasının iyi işlemesi zorunludur. İdeal serbest piyasa ekonomisinde üreticilerin ve tüketicilerin pazarda aynı şartlar altında bulunduğu varsayılır. Pazara giriş ve çıkışlar sınırlandırılmamıştır.

Yukarıdaki Wikipedia’dan alıntıladığım serbest piyasa ekonomisi hakkındaki tanımdan sonra gelin bir örnekle bugün bunun tüketiciye nasıl yansıdığına bakalım. Örnek olarak Yudum Natürel Sızma Zeytinyağı 5lt’yi seçtim. Malum her evin temel ihtiyaçlarından biri zeytinyağı. Gelin böyle bir temel ihtiyaç kaleminin fiyatlarının marketler arasında ne kadar değişkenlik gösterebileceğine bakalım.
Migros sanalmarkette ürünün fiyatı 99.95 TL.
 
Kipa’nın internetten satış kanalında ürünün fiyatı 111.95 TL.
 
Carrefour’un websitesinde ise ürünün fiyatı 154.50TL.
 
Bu üç büyük süpermarket grubu arasında aynı gün (17 Eylül 2015) ve aynı ürün (Yudum Natürel Sızma Zeytinyağı 5lt) için yaptığım karşılaştırmada en ucuz (99.95TL) ile en pahallı (154.50TL) arasında 54.55TL’lik, yani yüzde 55’lik (%55) bir fark mevcut.

Gelelim işin en vurucu yanına… Bundan 7 ay önce, 17 Şubat 2015 tarihinde aynı ürünü Carrefour’un websitesinden almıştım. Faturasını aşağıda görebileceğiniz gibi o dönem 59.90TL’ye almışım. Şubat ayında Carrefour’dan en uygun fiyatla aldığım bu ürün 7 ayda aynı mağazada tam 94.60TL artmış. Yüzde 158’lik (%158) artışın açıklamasını nasıl yaparlar bilemiyorum ama serbest piyasa ekonomisinde piyasa araştırması yapmayan bir tüketici maalesef zarar etmeye mahkûm gözüküyor. Bu konuda uyarmak isterim. 
 

16 Eylül 2015 Çarşamba

İki Film Birden

Geçtiğimiz hafta öneri üzerine iki sağlam film izledim. Baba olduktan sonra filmlere ayıracak çok fazla vaktim olmadığından ya çok ses getirmiş filmlere, ya önceden izlediğim filmlerin devamına ya da bu örnekte olduğu gibi arkadaşların önerisi üzerine izleyebiliyorum.

Bunlardan ilki Al Pacino'nun oynadığı Danny Collins. John Lennon'un harika müzikleriyle film aile bağlarının ne kadar önemli olduğunu hatırlatırken adeta su gibi akıp geçiyor.


İkincisi ise motivasyonu yüksek, farklı bir başarı hikayesi filmi: Million Dollar Arm. Filmin sonlarına doğru öyle bir konuşma sahnesi var ki, önemli bir görüşme öncesi bu sahneyi izleyip işe koyulursanız kesinlikle başarırsınız.


Yine aynı filmden önemli bir motivasyon kaynağı ile sizleri selamlamak isterim...


15 Eylül 2015 Salı

Çalışmayı Başarı Takip Eder

Dün akşam farkettim ki bir süredir İlhan Mansız'ın instagram profilini ziyaret etmiyorum, hemen bir uğrayayım dedim. Gördüm ki bu kez yepyeni bir ilgi alanı bulmuş kendine, golf sporu ile ilgilenmeye başlamış. Koyduğu fotoğrafın altına da harika bir söz eklemiş. Türkçe'ye birebir çevirdiğimizde anlamını yitiriyor ama İngilizce'si İlhan'ın fotoğrafı kadar yakışıklı.

The only place where success comes before work is the dictionary.

14 Eylül 2015 Pazartesi

En İyi Psikologdan Bile İyi

Yılda bir kez (belki daha fazla da olabilir) Pazartesi sendromunu yeniyorum. Nasıl mı? Pazartesi sabahı için yarım günlük izin alarak. "Yaw Volkan bunun bu kadar etkisi mi olur, zaten geçen sene de sen bu konuda blog yazmıştın" falan demeyin. Yaşayan, hisseden bilir. Durumu, hafifliği, anı yaşamanın yoğun çoşkusunu ifade etmenin tarifi güç ama kesinlikle muhteşem bir his...

Herşeyden önce o Pazar öğleden sonranın berbat ötesi ruh halini tamamen unutuyorsunuz...Evet ertesi sabah statünüzde bir değişiklik olmuyor, yine SSK'lısınız belki ama kafa onu farklı yorumluyor ve sizin psikolojisinizi koruyor. Fevkalade... Bir kere haftasonu tatilini tam olarak yaşıyorsunuz. Ertesi sabah ise diğer insanlar çalışırken siz ya izin alma sebebinize uygun olarak işinizi takip ediyor ya da sadece kendinize bir süreliğine off veriyorsunuz. Hani fabrikalarda belirli bir dönemde makineler durur ve çalışanlar izne gider ya, işte öyle bir şey...

Şimdi izninizle ben şu güzel Pazartesi sabahının tadını çıkarmak istiyorum. Siz de ilk fırsatta kendiniz için bunu yapın, tabii ki emekçiyseniz, yoksa size her gün Cumartesi'dir belki de...Saygılarımla,

Astra'nın Yıllık Sabit Gideri

Eylül 2012'den beri severek kullandığım Opel Astra HB 1.3CDTI Sport aracımın bugün 3yaş bakımını önceki bakımlarda olduğu gibi yine İzmir Opel Arkas'ta yaptırdım. 2013'ten itibaren aracımın giderlerinin ne kadar olduğunu bilgi amaçlı olarak paylaşmak istedim.

Fiyatların farklı şehirleri bırakın aynı şehrin farklı yetkili servislerinde bile değişkenlik gösterdiği piyasada daha uygun ya da daha pahallıya da hizmet alanlar olabilir. İşte benim rakamlarım:
3. yıl ile birlikte hem TUVTURK muayenesi hem de egzoz muayenesinin başlaması ve artan zorunlu trafik sigortası bedeli bu yılki toplam gideri artırırken bu artışın bir kısmını düşen motorlu taşıtlar vergisi tutarı offset etmiş.

12 gün önce 290 TL fiyat aldığım trafik sigortasını değişken fiyat uygulaması sebebiyle malesef bugün 50 TL farkla yaptırmak durumunda kaldım. Bu sebeple uygun fiyatı bulduğunuzu düşündüğünüz anda ertelemeden sigorta işini halletmenizi öneririm. Kaskoda ise fiyat sabitlendiği için böyle bir riskiniz yok, o sebeple kart kesim tarihinize göre planlama yapabilirsiniz.

Astra ile yola devam etmemiz durumunda tabloyu önümüzdeki dönemlerde güncelledikçe paylaşacağım.

4 Eylül 2015 Cuma

8 Yılda Öğrendiğim 8 Şey

3 Eylül 2007 tarihinde başladığım iş hayatımın 8. yılını kutladığım şu günlerde geriye dönüp geçen zaman diliminde gözlemlediğim veya tecrübe ettiğim dersleri kaleme alıp saklamak istedim. Böylece hem kendime bir özet hem de okuyanlara faydalanabilecekleri bir kaynak bırakmayı amaçladım.  

Geride kalan 8 yıllık dönemin tamamını çok uluslu firmalarda ve genel olarak finans ve denetim ile ilgili alanlarda geçirdim. 2007’den 2010’a denetim ve danışmanlık alanında faaliyet gösteren PriceWaterhouseCoopers’ta, 2010’dan 2013’e dünyanın otomotiv devlerinden biri olan General Motors’ta çalıştım. Son 2 yıl 1 aydır da dünyanın bir numaralı sigarasını üreten firmada çalışıyorum. Bu üç firmada farklı ekiplerle ve yöneticilerle çalışma fırsatı buldum. Birbirinden farklı liderlik ve yöneticilik özellikleri olan kişileri gözlemledim, onlarla iletişim ve etkileşim içerisinde kendime bir şeyler katmayı hedefledim. Dolu dolu geçen bu 8 yılın sonunda aldığım dersleri özetle 8 maddede topladım:
 
*Her şeyin başı sorumluluğunu yerine getirmek

*Planlı ol, not al, ajandanı yönet

*Etkin bir network sahibi ol

*Yan masanda olan bitenden haberin olsun (büyük resmi kaçırma)

*Profesyonellik dedikleri şey ketum olmayı gerektirir

*Ya bir role-model’in ya da bir coach’un olsun

*Heyecanı kaybetme, kaybediyorsan gerekli aksiyonu al

*Özgün liderliğini keşfet

Orta okul ve lise yıllarında tarih derslerinde savaşların sebep ve sonuçlarını sorarlar, yukarıdaki gibi maddeleri ezberlettirirlerdi. Sınavı geçinceye kadar aklımızda tutar, sonra da bir daha asla hatırla(ya)mazdık. Gelin bu 8 madde de öyle olmasın, biraz detaylandıralım.

Önce sorumluluğunu yerine getir

Çalışanın işvereniyle arasındaki iş akdinin gereği olarak öncelikle kendisine atanan sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir. Her profesyonel, kendisinden beklendiği üzere, önce işini yapmalıdır. Unutmamalıyız ki, işveren tanımlanmış sorumlulukların yerine getirilmesi için para ödemektedir. Çalıştığımız firmada bizim gibi tüm çalışanların bir takımı oluşturduğunu düşünürsek, hepimizin sorumluluklarını tam olarak yerine getirmesi günün sonunda bizim de kazanan bir takım olmamızı sağlayacaktır. Ve unutmayın ki kazananlar daima ödüllendirilir ve takdir edilir.

Eğer kariyerinizde hedeflediğiniz noktaya ulaşmak istiyorsanız, önce bu birinci maddeyi layıkıyla yerine getirmeniz gerekiyor. Özellikle kariyerinizin başındayken, almış olduğunuz yüksek eğitiminize paralel olmayan daha basit işlerle meslek hayatınıza başlayabilirsiniz. Title’ınızın “assistant” ya da “trainie” unvanını içermesi, önemli toplantıları dahil edilmemeniz, ofiste geçen belirli bir sürenin basit ofis işleriyle geçiyor olması sizi demotive etmesin. Bundan hiç gocunmadan, bu işin de üyesi olduğunuz o ekipte biri tarafından yapılması gerektiğinin bilincinde olarak o işe sarılın. Öğrenmek için geçen kariyerinizin ilk yıllarında da kıdem ve tecrübeniz ile ekibin en saygın personeli olacağınız kariyerinizin son yıllarında da her işinizi önemseyip sorumluluklarınızı bilinçli bir şekilde yerine getirin. “Ya harika bir şey yap, ya da harika bir şekilde yap” sözünü mottonuz haline getirin ve size verilen sorumluluğu katma değerinizi de katarak ekibinize sunun. Özellikle performans değerlendirmelerinde amirlerinizin öncelikle bakacağı şeyi işinizi ne derece iyi yaptığınızı değerlendirmek olacaktır. Bu sebeple hedeflediğiniz performans zamları ve terfiler için öncelikle size verilen sorumlulukları yerine getirmeniz gerektiğini unutmadan işinize ve gerekliliklerine yoğunlaşın.

Ünvanınız ne olursa olsun, sorumluluğunuz nereden başlayıp nerede biterse bitsin, siz üstlenmiş olduğunuz o sorumluluğun tek ve asıl sorumlususunuz. (Unutma ki sen de bir patronsun, hakkını ver) Şirketin organizasyon şemasındaki yeriniz ne olursa olsun siz hakkını vererek sorumluluklarınızı yerine getirin. İşinizi yönetin. Liderlik edin. Unutmayın bunları yapabilmeniz için illa ki altınızda size raporlayan onlarca insan olmasına gerek yok. Bir çok “direct report”u olup da hala sahip olduğu işte yöneticilik vasıflarını ve liderlik yetkinliklerini kullanamayan kişilere inat, A’dan Z’ye alanına hakim, sorumluluğunun bilincinde, kendine güvenen bir birey kartvizitinde havalı ünvanlara ihtiyaç duymadan gayet başarılı bir şekilde kendi işine patronluk yapabilir. Ayrıca konuya geniş çerçeveden bakarsak, üst düzey bir yönetici de işinin ve işin getirdiği sorumluluklarının hakkını veremediği durumlarla karşılaşabiliyor. Bunda karşılaşılan zor insanlarla başa çıkabilmek özellikle önemli pay sahibi oluyor. İşte bu durumda teknik yeterliliklerle birlikte yönetimsel yetkinliklerin gelişmiş olması da olası sorunların üstesinden gelmekte önemli pay sahibi olacaktır.

Planlı ol, not al, ajandanı yönet

İlk maddede işimizi iyi yapmanın öneminden bahsetmişken, işimizi yapış şeklinden hiç bahsetmedik. Benim gözlemlerim, işinde başarılı, alanına hakim her yöneticinin planlı bir şekilde çalıştığını gösteriyor. Lisedeyken bir hocamız tahtaya Fransızca bir cümle yazıp bir sonraki hafta bunun ne demek olduğunu açıklayan öğrenciye bir üst not için kanaat notu kullanacağını söylemişti. Ertesi hafta geldiğinde tahtada yazan cümlenin “not alarak çalışın” olduğunu öğrendiğimizde “bu muymuş yani” demiştik. Aslında hem okulda hem de işte not almak ve alınan notları planlı bir şekilde değerlendirip uygulamak çok önemli. Günümüz iş dünyasında birçok toplantıya giriyoruz, bunların bir kısmı bilgilendirmeden öteye gitmezken bir kısmı ise hararetli tartışmaların yaşandığı ve fikirlerin adeta çatıştığı toplantılar oluyor. Bu toplantılarda pek çok kişinin önünde not defteri mevcut oluyor ancak bu deftere ismini yazmak ya da imza atmak yerine toplantı gündemine dair önemli notlar alanlar hep günün sonunda da farkı yaratan kişiler oluyor. Tabii ki not almak sizi tek başına bir yere taşımaz, burada asıl vurgulamak istediğim planlı bir şekilde hareket etmeniz. “Ferrarisini Satan Bilge” ve “Ünvansız Lider” kitaplarının yazarı Robin Sharma’yı severek okuyorum. Kendisinin ofiste mesaiye başlamayla ilgili güzel bir önerisi var. Çoğumuzun güne bilgisayarımızı açıp, mailleri ve iş telefonumuzdaki mesajları kontrol edip bunlardan önemlilere cevap vererek başladığımızı söylüyor. İşte bunu yaparken de o günü planlamayı es geçtiğimizin altını çiziyor. Bunun yerine işe gittiğimizde ilk işimizin akşam eve giderken o gün nelerin bitirmiş olması gerektiğini planlamak olduğunu belirtiyor. Bunun için de öncelikle günlük olarak yapılması gerekenleri yazmamızı, sonrasında da belirli aralıklarla o hafta, ay ve yıl içerisinde tamamlamamız gereken sorumluluklar için ajandamızı şekillendirmemizi tavsiye ediyor. Ben de bu sistemi uygulayarak gün içerisindeki iniş-çıkışlardan etkilenmeden o gün yapmam gerekenleri basit bir şekilde izleyebiliyorum ve gün sonunda eve giderken neleri bitirdiğimi ve varsa ertesi güne sarkan işlerimi takip edebiliyorum. Notlarınızı çağın gerekliliklerine göre farklı yazılımlarda takip edebileceğiniz gibi klasik ajandalarda da izleyebilirsiniz, önemli olan sizin kendinizi rahat hissetmeniz ve yapacaklarınızın listesini eksiksiz not almanız.

Etkin bir network sahibi ol

Sabancı Üniversitesi’nde yönetim bilimleri (MBA) alanında yüksek lisansımı yaparken çarşamba günleri iş dünyasından tepe yöneticiler okulumuzda workshoplara katılırlardı. Bu workshopların birinde ülkemizde de faaliyet gösteren çok uluslu büyük bankalardan birinin yöneticisi, “iş dünyasında herşey çalışmakla olmaz, bazen kimi tanıdığınız da sizin başarılı işler ortaya çıkarmanızı sağlar” demişti. Konuyu pekiştirmek için verdiği örneklerde davetlere mutlaka katıldığını, her defasında özellikle farklı insanlarla tanışmaya özen gösterdiğini, kartvizit değiştirmenin çok önemli olduğunu ve her gün mutlaka telefon rehberini gezip bir süredir aramadığı birini arayarak network’ünü canlı tuttuğunu ve sarfettiği bu eforun hep karşılığını aldığı anlatmıştı. İşte ilk o zaman bu havalı “networking” kavramı ile tanışmıştım. Sonrasında çalıştığım şirketlerde de geniş bir network’e sahip olan her seviyeden çalışanın bir yerlere gelirken bazı engelleri daha kolay aşabildiğini gözlemledim. Bu sebeple, sadece çalıştığınız departmanda değil de diğer departmanlarda da arkadaşlarınız olsun. Sırf çıkar için de bunu yapmayın. Büyük resmi görmek ve şirketinizin operasyonlarını anlamanız için de bu size avantaj sağlar. Farklı departmandaki arkadaşınıza bir gün sizin işiniz düştüğünde bir şey rica edecekken bu size konfor alanı yaratır. Yine şirket dışında da network’ünüzün geniş olması müşteri ve tedarikçilerle ilişkilerinizde yeri geldiğinde rüzgarın sizin lehinize dönmesini, sektörde olup bitenleri de takip etmenizi sağlayacaktır. Tabii ki network’ün geniş olması kadar canlı tutulması yani bağlantılarla sıcak ilişkilerin devam ettirilmesi de önemli. Harvard Business Review’in günlük olarak yayınladığı ve gönderdiği ipuçlarında bu konuda faydalı bir öneri paylaşılmıştı: Her gün öğle yemeğini farklı biriyle yiyin. Kesinlikle öğle araları, kahve-sigara molaları, şirketin sosyal aktiviteleri network’ünüzü genişletmek, yeni bir çevre edinmek için eşsiz fırsatlardır. Bunları etkin bir şekilde değerlendirin.

Yan masanda olan bitenden haberin olsun

Network’ün öneminden bahsederken diğer departmanlardaki insanlar ile kuracağınız ilişkinin şirketinizin operasyonlarını anlamak için size fayda sağlayacağını belirtmiştim. Bu konu özellikle büyük ve çok uluslu firmaların personellerine getirdiği uzmanlaştırma kültürü sebebiyle çalışanın kendi alanına derinlemesine yoğunlaşmasından ötürü etrafında neler olup bittiğini kaçırması ihtimalini düşündüğümüzde çok daha önemli bir hal alıyor. Siz size verilen sorumluluk kapsamında işinize çok hakim olabilirsiniz, ancak günümüzün dinamik iş dünyasında bu kariyer hedeflerinize ulaşmak için yeterli olmaz. Bunu illa ki çevrenizde olup bitenleri anlayıp kendi işinizle bağlantılarını kavrayarak pekiştirmelisiniz. Özetle büyük resmi görebilmek için kafanızı kaldırın ve çevrenizi gözlemleyin. Sorumluluğunuzdaki masanın işlerine olan hakimiyetiniz sizin o masada kalmanızı sağlar, bir terfi ile amirinizin masasına ya da bir başka firmadaki amir pozisyonuna geçmeyi hedefliyorsanız mutlaka öncelikle kendi departmanınız olmak üzere diğer departmanlarda da neler olup bittiği konusunda bilgi ve fikir sahibi olmalısınız. Bununla beraber şirketinizin nasıl faaliyet gösterdiğini, operasyonun nasıl yönetildiğini, sizin sorumluluklarınızın bu operasyon içindeki önemini çok iyi kavramanız gerekir. Back-up sistemi ile çalışan organizasyonlarda bir çalışanın yokluğunda onun yerine aynı departman içerisinden biri bakar. Siz de bu back-up sistemine dahil olma konusunda istekli olursanız kendi masanız dışında bir masanın da genel olarak sorumluluklarını yerine getirebilir duruma gelirsiniz. Bu da sizin avantajınıza olacaktır. Özellikle yönetici pozisyonlarındaki kişileri gözlemlediğimde her masanın işlerini detaylı olarak bilmeseler de günün sonunda her masadaki faaliyetin operasyonu ya da finansal tabloları nasıl etkilediğini çok iyi biliyor olduklarını fark ettim. Eğer sizin de hedefleriniz tepedeki yönetici pozisyonlarıysa sorumluluklarınızı harika bir şekilde yerine getirirken ekip arkadaşlarınızın sorumluluklarını da anlayıp büyük resmi görmek için çaba sarf edin.

Profesyonellik dedikleri şey ketum olmayı gerektirir

İş hayatında bulunduğunuz pozisyon stratejik olsun ya da olmasın bir gün elinize şirketinizle, sektördeki rakip(ler)inizle, yeni çıkaracağınız ürünle, ekip arkadaşınızla ya da direk sizinle ilgili çok önemli bilgiler ulaşabilir. Bu bilgileri iyi analiz edip biriyle paylaşılabilir olup olmadığı konusunu gözden geçirmeden kesinlikle en samimi çalışma arkadaşınızla dahi paylaşmamalısınız. Bu aşamada yapacağınız yanlış bir tercih hem sizin adınıza bir hata olarak hanenize yazılır, hem de şirketinizin zarar görmesine ya da itibar kaybetmesine sebep olabilir. Yine Sabancı Üniversitesi’ndeki workshopların birinde Jan Nahum bizlere iş hayatına yönelik verdiği bir tavsiyede, yürütmekte olduğunuz bir projeyi finalize oluncaya kadar en yakın iş arkadaşınızla bile paylaşmayın diye öğütte bulunmuştu ve başından geçen benzer bir olayda kendisinin bitirme aşamasına getirdiği bir projeyi bir iş arkadaşıyla paylaştıktan hemen sonra o iş arkadaşının genel müdürden bu projenin hayata geçmesi için onay aldığında yaşadığı hayal kırıklığını paylaşmıştı. Yine benzer şekilde günümüzde sıklıkla kullandığımız sosyal medya araçlarında da (twitter, facebook, instagram, vb.) işimizle ilgili önem arz eden konuları paylaşmaktan sakınmalıyız. Bilginin hızlı bir şekilde ve dezenformasyona da uğrayabilecek bir biçimde bu kanallarda yayılması yine istenmeyen sonuçlara yol açabilir ve bu da hem bize hem de çalıştığımız kuruma zarar verir. Tabii ki duvarları olan ve iletişimi zor bir ekip arkadaşı olmadan iş arkadaşlarımızla samimi paylaşımlarda bulunup güçlü ilişkiler kuracağız. Ancak paylaşımlarımızda profesyonelliğin gerekliliklerini yerine getirip neyin paylaşılıp neyin saklanması gerektiğini tartıp ona göre hareket etmeliyiz.

Ya bir role-model’in ya da bir coach’un olsun

Ulaşmak istediğiniz kariyer hedefini belirlerken kendiniz için bir role-model belirleyip onun başarı öyküsünden esinlenerek kendi başarı hikayenizi yazabilirsiniz. Tabii ki tek bir role-model belirlemek durumunda değilsiniz, farklı özellikler için farklı liderleri örnek alıp dilediğiniz özelliklerini hayatınıza adapte edebilirsiniz. Bu noktada örnek alacağınız kişinin biyografisini okumak, yaşayan kişiler ile linkedin gibi farklı kaynaklardan iletişime geçmek, onlar üzerine yazılmış incelemeleri takip etmek size bakış açısı kazandıracaktır. Örneğin Steve Jobs’un biyografisini okuyuncaya kadar sunum tekniklerine yönelik birçok eğitim alsam da başarılı sunumlar yapmaktan uzak bir performansım vardı. Kitapta Jobs’un Powerpoint’ten sunum yapan bir kişinin anlattıklarına hakim olması için o slaytlar olmadan sunabilecek donanımda olması gerektiğini, bu sebeple kendisinin ofiste Powerpoint kullanmayı yasakladığını okudum. Ben de bundan etkilenip hazırladığım sunumlarda slaytlar hiç yokmuş gibi çalışmalarımı yapıp sunuma çıkmaya başladım. Gerçekten de bu sunum performansımı olumlu yönde etkiledi.

Pek tabii ki çalıştığınız şirkette koçluk/mentörlük sistemi varsa bunu da iş hayatınıza aktif bir şekilde adapte ederek koçunuzdan/mentörünüzden alacağınız tüyolarla iş yapış şeklinizi farklılaştırıp kendinizi ulaşmak istediğiniz seviyeye taşıyabilirsiniz. Hatta illa bu sistem şirketinizde aktif olarak kullanılmasa bile yukarıda bahsettiğim networking faaliyetleriniz kapsamında yöneticilik niteliklerini beğendiğiniz kişilerle iletişim kurup onlardan geribildirim ve öneriler toplayarak kendinizi geliştirebilirsiniz.

Heyecanı kaybetme, kaybediyorsan gerekli aksiyonu al

Her sabah masanıza oturduğunuzda o gün yapacaklarınız için duyduğunuz önem ve istek, işinize olan bağlılığınızın en güzel göstergesidir. Heyecan konusunda 7 yıllık gözlemlerime göre, heyecanını kaybetmiş insanlar ay sonunda maaşını alıp ailesini geçindirmek için çalışıyor olmaktan hayıflanırken, heyecanla işine bağlı olan çalışanlar ise sürekli işiyle ilgili geliştirilebilir alanları kovalayan, ek sorumluluk almak için çaba gösteren, kendini güncel tutan ve farklılaştırmaya çalışan bireyler olarak hem kendine hem de şirketine değer katıyorlar. Hal böyle olunca da sarf edilen bu eforu birileri mutlaka görüp takdir ediyor ve bu onlara performans zammı ya da terfi olarak geri dönüyor. Bu sebeple kişi kendi durumunu değerlendirip özeleştirisini yapmalı ve eğer mevcut durumda üstlendiği sorumluluklar için heyecan duymuyorsa bir aksiyon planını hayata geçirmelidir. Peki böyle bir durumda neler yapılabilir? Kişi ek sorumluluklar isteyerek “job enrichment” olarak nitelendirilen iş zenginleştirmesi yöntemiyle yeni sorumluluklar tecrübe edebilir. Yine amiriyle durumu paylaşıp rotasyon çerçevesinde bölüm içerisinde farklı bir pozisyon ile yola devam edip daha önce yapmadığı işleri yapıp hem yeni bir şeyler öğrenmenin, hem de yeni bir şeyler yapmanın heyecanını hayatına dahil edebilir. Çalışan eğer yeteneklerinin ve donanımlarının bulunduğu departman dışında da çalışmasına elverişli olduğunu düşünüyorsa, kendisine uygun bulduğu pozisyon için ilgili departman yöneticisi ve İK yönetici ile görüşüp talebini ileterek açılacak pozisyon için havuzda kendine yer edinebilir. Yine tüm bu saydıklarımla soruna çözüm bulamıyorsa iş değişikliği ile yeni bir firmada, yeni ekip arkadaşları ve yeni sorumluluklarla kariyerine devam edebilir. Organizasyon kültürü dersinde öğretilen verilere göre çalışanların düşük performans ve düşük iş tatmini yaşamalarının sebeplerinden biride içinde bulundukları organizasyonun kültürüne tam olarak adapte olamamalarıdır. Bu sorunu aşan çalışanların performanslarında yükseliş ve buna bağlı olarak yaptıkları işten tatmin olma seviyelerinde artış gözlemlenmiştir.

Özgün liderliğini keşfet

Öncelikle bu bölüme kadar olan bölümleri büyük ölçüde ilk yedi yıllık tecrübemle yazdığımı, bu bölümü ise sekizinci yılımdaki tecrübemle kaleme aldığımı belirtmek isterim. Gelelim bu sene eklediğimiz özgün liderlik konusuna. Harvard Business Review’in Liderlik üzerine yazılmış bilimsel makaleleri bir araya getirdiği kitabındaki Özgün Liderliğinizi Keşfetmek adlı makale kitaptaki en çok ilgimi çeken çalışma oldu. Makalede liderlik konusunda çalışan bilim insanlarının büyük liderlerin tanımlayıcı tarzlarını, niteliklerini veya kişilik özelliklerini belirlemek çabasıyla binden fazla çalışma yürüttüğü ancak bu çalışmalardan hiçbirinin ideal liderin net bir profilini çıkaramadığı belirtilmiş. Eğer bilimciler seri üretilmiş bir liderlik tarzı tarzı ortaya koymuş olsaydı, insanlar sonsuza kadar onu taklit etmeye çalışacaklardı. Neticesinde insan değil, oyun karakteri haline gelirlerdi, böylelikle de başkaları anında içlerini okurdu.

Yukarıdaki altıncı maddede belirttiğim gibi (ya bir role-modelin ya da bir coach’un olsun) başkalarının deneyimlerinden öğrenebilirsiniz, ama onlar gibi olmaya çalıştığınızda başarılı olmanız imkansızdır. İnsanlar özgün ve sahici olduğunuzda size güvenir, başka birinin kopyası olduğunuzda değil. Lider olmanız için yine yukarıdaki ilk maddede belirttiğim gibi (önce sorumluluğunu yerine getir) kuruluşunuzun tepesinde olmanız gerekmez. Özgün bir lider olmak için de bir liderin belirli nitelikleri veya kişisel özellikleriyle doğmak zorunda değilsiniz. Önemli olan potansiyelinizi keşfetmek. Young & Rubicam’ın CEO’su Ann Fudge’un bu konudaki söylemi ilham verici: “İster iş ister devlet hayatında ya da kar amacı gütmeyen bir gönüllü olarak olsun, hepimizin içinde liderlik kıvılcımı vardır. Karşımızdakine meydan okuma, liderlik yeteneklerimizi başkalarına hizmet etmek için nerede kullanacağımızı keşfetmemize yetecek kadar kendimizi iyi anlamaktır.” Deneyimlerinden özfarkındalık geliştirebilen birisi kendi değer ve ilkelerini gerçekleştirerek bu farkındalığa uygun olarak hareket eder. Dış ödül ve takdirler için duyduğu arzu kadar bu iç değerler tarafından da harekete geçirilmek için motivasyonunu dengelemeye özen gösterir.

Sekiz yıllık tecrübemle, çok uluslu firmalar başta olmak üzere, çalışanların kariyerlerini yönetirken dikkat etmesi gereken hususları yukarıda özetlemeye çalıştım. Bakalım geçen zaman bu deneyim ve gözlemlerimde ne gibi değişikliklere yol açacak. Kariyer basamaklarını çıkıp kıdem aldıkça listeden neleri çıkarıp, neleri ekleyeceğim bunu zaman gösterecek. Tabi ki herkesin doğruları kendine göre değişir ama yine de yazdıklarım aklınızın bir köşesinde bulunsun derim.

Google adsense

Analytics