Herhalde en sevdiğim yabancı yazar kim diye sorsalar hiç düşünmeden Robin Sharma derim. Kişisel gelişim konusunda çok takdir ettiğim Sharma yazdıklarıyla da bana hep ilham vermiştir. Geçtiğimiz günlerde kendisinin "Ermiş, Sörfçü ve Patron" adlı kitabını görünce hemen edinip okumaya başladım. Karşıyaka-Torbalı arası gidip gelirken de hızlıca bitirdim. Bitti ama geriye de güzel alıntılar kaldı. Arasıra dönüp hatırlamakta faya olacağını düşündüğüm o alıntılar:
Hayatı bu kadar tatlı yapan,
bir daha gelmeyecek olmasıdır. Emily
Dickinson
Sufi şair
Mevlânâ'nın yıllar önce söylediği gibi: 'Siz kapıyı çalmaya devam edin, sonunda
içerdeki sevinç, pencereyi açacak, dışarıda kim var diye bakmak isteyecektir.'
Hayatının
yüce bir hayat olması için, inançların korkularından büyük olmalı.
Her olayı
iyi ya da kötü diye analiz etmekten vazgeç, yalnızca o olayı yaşa. Ustalığa
giden yol: kendini sonuçlardan ayırmak, araya mesafe koymak. Hayatının en iyi
saatlerinin elinden kaçmasına izin verme. Mücadeleden çekil, dünyayı yöneten
enerjinin içine dâhil ol. Şu güçlü okyanusu da, seni de yaratmış olan o güç.
Onunla didişmek yerine birleş onunla - hayatta istediğin şeyi elde etmek için o
kadar çabalamaktan vazgeç. Dünyanın ikilemlerinden biri de budur: Sen bir şeye
doğru koştukça, o şey senden kaçmaya başlar. Hayatının nasıl olacağına ilişkin
kaygılanmayı kestiğin zaman, bakarsın hayat daha iyi gitmeye başlamış."
Senin
hayatın, benim hayatım, her hayat öyle güzel ki! Ama biz zaman ayırıp o
güzelliği göremiyoruz. İşte o yüzden, yavaşlamak çok önemli. Ne diye habire
yarışıyorsun? Nereye doğru koşuyorsun?"
Hayat
dansının biraz daha bilincinde ol. Örneğin işine doğru yürürken, kendi iç
diyaloguna yakalanmak yerine, dış dünyada olup bitenleri fark edecek biçimde
zihnini eğit. Gökyüzünün rengini, bulutların biçimini fark et. Ağaçlardan düşen
yaprakları gör, yüzünde güneşin sıcaklığını hisset. Tabanlarının Toprak Ana'yla
buluşmasını duyumsa. Hatta kalbinin atışlarına bile dikkat etmeni öneririm.
Biraz daha farkında olunca, zihninden çıkıp kalbine yönelmeye başlarsın.
Günlerinde daha fazla yaşam hissedersin. Ve çok daha fazla eğlenir, keyifli
yaşarsın. Kafandan çıkıp kalbine gitmenin daha da güçlü bir yolu... kafandan
çıkıp bedenine gitmek olur.
Mark
Twain'in lafına da bayılıyorum: 'Bağışlamak, menekşenin kendisini ezen topuğa
bulaştırdığı kokudur.'
"Konfuçyüs
bir zamanlar, 'Öç almaya kalkışmadan önce iki mezar kazmak iyi olur' demiş.
Kendini her
durumun iyi yanına konsantre olmak üzere eğit - her şeyde bir hayır vardır;
yeterince ararsan, bulursun — o zaman hayatinin gerçeği de daha çok o iyi
şeylerden oluşmaya başlar.
Blaise
Pascal bir zamanlar bir şey söylemiş: 'İnsanların tüm mutsuzluklarının bir tek
gerçekten kaynaklandığını keşfettim: odalarında sessiz kalmamalarından."
Rudyard
Kipling'in bir sözü geliyor aklıma: 'Başarısızlığımız için kırk milyon
nedenimiz vardır, ama bir tek bahanemiz bile yoktur.'
Hayatının
sorumluluğunu almayıp başkalarını suçlamakla, kendi gücünü o insanların eline
vermiş olursun - herhalde bunu şimdiye kadar anlamışsındır. Geçmişte başına
gelenleri ya da hayatının harika olmayan yönlerini suçlamakla o olayları
güçlendiriyorsun. Çünkü hayatındaki bir durumu ya da bazı insanları, bazı
şeyleri suçladığında, bunların senin kaderini biçimlendirdiğini, şimdiki
durumunun nedeni olduklarını söylüyorsun demektir. Oysa durum hiç öyle
değildir." "Hayatımdaki her
şeyin sebebi benim."
Bir insanın
içinde, herhangi bir anda, ancak iki durumdan biri var olabilir: korku ya da
sevgi.
Hayat
yolunda öğrendiğim en gerekli derslerden biri, güzel bir hayatın bir dizi
harika sohbetten başka bir şey olmadığı. İş başarısı, ekip arkadaşlarımızla,
müşterilerimizle ve gelecekteki muhtemel müşterilerimizle düşünce dolu
konuşmalar yapmaktan gelir. Bu konuşmaları yapmazsak işleri kaybederiz. Aile
başarısı da eşlerimizle ve çocuklarımızla anlamlı konuşmalar yapmaktan gelir. O
konuşmaları kaybeden ailesini de kaybeder. İçsel başarı da öyle - yani insan
olarak başarı. O da birçok bakımdan, en yüksek ben- liginle ilgili aralıksız
konuşmalar demektir. Onu kaybeden, kendini kaybeder."
Hayatta
seçkin performans sergileyenler zamanlarım para kazanmaktan çok yaratmaya,
değer oluşturmaya odaklar. Başkalarını zenginleştirmenin yollarım ararlar, kendileriyle
iş yapma imtiyazına ulaşanların durumunu daha iyiye götürmek için yaşarlar.
Kendilerini denklemden çıkarır, birçok bakımdan, başkaları için yaşarlar. İşin
garip yanı, en başarılı ve varlıklı duruma yükselenler de onlar olur.
Bu dünyanın
yoksullarına yardım etmek için yapabileceğin en iyi şey, kendinin de onlardan
biri olmamasını garanti altına almaktır.
Mahatma
Gandhi çok güzel ifade etmiş: 'Yapman gereken şey ne kadar önemsiz olursa
olsun, yine de onu elinden geldiği kadar iyi yap, en önemli saydığın şeye
vereceğin dikkati ve özeni ondan esirgeme. Çünkü sonunda bu küçük şeylere göre
yargılanacaksın.'
Azize Teresa hoş bir şey söylemiş: 'Hiç kimsenin, senin yanından ayrılırken, kendini
geldiği zamankinden daha iyi ve daha mutlu hissetmemesine izin verme.'
Eğer
hayatındaki biri sana sert davranıyorsa, hak ettiğin saygıyı göstermiyorsa,
seni temin ederim ki bir şekilde bunun olmasına sen izin vermişsindir.
Başkalarının
kazanmasına yardım edersek bizim kaybedeceğimizden ne kadar çok korkarsak,
elimize o kadar az şey geçer. Ne kadar cimrilik edersek, bize gelecek bolluğu o
kadar uzağa itmiş oluruz.
Yalnızca
olabileceğinin en iyisi olmaya odaklan. O zaman kendini yalnızca eskiden
olduğun kişiyle karşılaştırabilirsin - eski benliğinle. Eskiden kim olduğunu
incele, nereye varmak istediğine bak. Hayat denilen bu kişisel yolculuğunda
sürekli ilerle.
Azalan
Niyetler Kanunu'na göre, sen bir amacı gerçekleştirmeyi kararlaştırdıktan sonra
üzerinden ne kadar zaman geçerse, senin o hayali gerçekleştirmek için ona hayat
soluğunu üfleme ihtimalin o kadar azalır. Bir amacı gerçekleştirmeyi ilk
aklımıza koyduğumuzda içimiz heyecanla doludur, geleceğin olanaklarıyla ilgili umutlanınız
çok yüksektir. Ama günler geçerken hayat araya girer, engel oluşturmaya başlar,
sınırlayıcı inançlarımız da ona yardım eder. İç eleştirmenimiz işe koyulur, bu
amacın nasıl hiç gerçekleşemeyeceğini dair bir yığın mazeret sıralar. Aradan ne
kadar uzun zaman geçerse, önümüze çıkan acil işler aklımızı o kadar dağıtır -
çok geçmeden o hayal oluverir. Bir düşün, ömrün boyunca aklına gelen parlak
fikirlerin yüzde beşine işlerlik kazandırmış olsan neler olurdu — hem yalnız
kariyerinde değil, hayattaki başarın için de."
Bırak geçmiş
sana hizmet etsin. Geçmişinin başarısızlıklarını kullan. Amaçlarına göre nasıl
performans verdiğini sürekli olarak ölçersen, gerekli ve önemli rota
düzeltmelerini yapabilirsin ve vakit kaybetmeden en iyi hayatına varabilirsin.
Harold
Melchert şöyle anlatmış: 'Hayatını her gün sanki dağlara tırmanıyormuş
gibi yaşa. Zirveye doğru bakmak sana amacını hatırlatır. Vardığın her tepede
yepyeni ve güzel manzaralar vardır. Belli bir hızda yavaş yavaş tırman, her
geçen ânın tadını çıkar; zirveye vardığında göreceğin manzara, bu yolculuğa
layık olacaktır.'
Sana bütün o
anlattıklarımı başkalarına da aktar, yeter. Dünyada bir ışık ol, belirsizlik
ortamlarında bir bilgelik feneri ol, nereye gitsen, bir değişim ve sevgi
misyoneri ol. Eğer başkalarının hayatını etkileyebilir, kendi hayatını yaşayış
biçiminle lider olabilirsen, o zaman seninle geçirdiğim zamana değmiş demektir.
GÜZEL BİR
HAYATIN KAPILARI
1. Her
insanın esas işi içsel işleridir. Her gün kendini derinleştirmek için kayda
değer bir şey yap. Gerçekten istediğin hayata daha fazla sahip olabilmek için,
önce hakikatten kimsen. o olmalısın.
2. Hayatım olağanüstü bir gelişim okulu gibi gör.
Başım gelen iyi ya da zorlayıcı her şey, insan olarak evriminin o aşamasında
öğrenmeye en çok ihtiyaç duyduğun dersi sana öğretmek için gönderilmiştir. Bu
gerçeği anla ve hep kendine şunu sor. "Benim kişi olarak büyümem
açısından, bu kişi ya da olay hangi fırsatı temsil ediyor? " iç huzurun
için bu büyük, bir kaynak olacaktır.
3. Kendine karşı dürüst ol— en iyi hayat özgün
olandır. Kendine asla ihanet etme. Sosyal maskeni çıkar, dünyaya "gerçek
sen"i gösterecek kişisel cesarete sahip ol Dünya bununla dahi
zenginleşecektir.
4. Unutma ki neyi yansıtırsak o bize geri gelir.
Dış hayatlarımız iç hayatlarımızın ayna imgesinden başka bir şey değildir.
Karanlık tarafına ışık tut. Yanlış varsayımların, sınırlayıcı inançların, seni
küçük tutan korkuların farkına var, o zaman dış dünyan değişecektir.
5. Biz
dünyayı olduğu gibi değil, kendi olduğumuz gibi görürüz. Bil ki her durumdu
hakikat, senin kendi vitray pencerenden süzülerek gelir.
6. Yüreğinde yaşa- onun bilgeliği asla yalan
söylemez- Kalbinin fısıltılarını izle, o ses seni kaderine doğru götürür.
7. Hayatı merak et. Kontrolü teslim etmekle,
olanakların içeri girmesine, hazinelerin akıp gelmesine alan yaratmış olursun.
8. Kendine iyi bak. Her gün, zihnini, vücudunu ve
ruhunu besleyecek bir şey yap. Bunlar özsaygın ve özsevgin için şarttır.
9. insani ilişkiler kur. Kendim çevrendeki
insanlarla bağlarını derinleştirmeye ada. Başkalarının hayallerini
gerçekleştirmesine yardım etmeye odaklan ve kendi çıkarlarına değil, fedakârca
hikmet etmeye daha duyarlı ol. Sen bu dünyayı zenginleştirmek için buradasın,
bu hakikati unutursan kendine ihanet etmiş olursun.
10. Bir
miras bırak. İnsan yüreğinin en derin özlemi kendinden yüce bir dava uğruna
yaşamaktır.