Bir hafta önce bugün içim kıpır kıpırdı. Olur mu olmaz mı diye düşünürken arkadaşlarımın yüreklendirmesi ile attığım adım sonrası köşeme çekilmiş olması durumunda beni nelerin beklediğini tasarlamaya başlamıştım. Halbuki arkadaşlarım cesaretlendirmesi, sadece aklımda kalacak olan bu eylem somut bir adıma dönüşmeyecek ve ben de böyle hayaller içine düşmeyecektim. Üzerinden bir hafta geçip konuya ilişkin bir haber alamayınca da daha önce pek çok kez test edip onayladığım o söz geldi aklıma: "no news is bad news". Yalnız bu cümleyi Türkçe'ye nasıl çevirmişler diye bakarken karşıma ekşisözlük'teki "no news is good news" tanımı çıktı, yazar "birinden haber alamadıysanız, merak etmeyin telaşa kapılmayın sakin olun, eğer kötü bişey olsaydı zaten duyardınız" demiş. Bak şimdi içime ufakta olsa bir umut ışığı doğdu.
İnsanoğlu elindekilerin kıymetini bilmekte zorlanıyor. Daha önce hayalini kurduğu şeylere eriştiğinde o şeyler hızlıca standardı haline geliyor ve daha iyisini, daha fazlasını isterken buluyor kendini... Beynimiz de bir şekilde bu isteğimiz için bizi haklı çıkaracak her türlü savunmayı gerçekleştiriyor. Ama o kadar çalıştık, emek verdik, niye haketmeyelim ki diye başlayan cümleler yankılanıyor sanki beynimin içinde. Evet istiyorum ama gerçekten onu mu istiyorum yoksa onun beraberinde getireceklerini mi? İşte dürüstçe bu soruya cevap verdiğimde halime şükredip devam edesim geliyor. Ama bir süre sonra bu kez de ileride acaba erişemediklerim yüzünden pişman olur muyum diye kendime sorarken buluyorum. Zamana bırakabilmek, hayırlısı olsun diyebilmek ve kadere inanmak bu gibi durumlar için en doğru aksiyon planı olabilir.
Olur ya da olmaz bekleyip göreceğim ama şu Ramazan günlerinde dualarıma giren, beni heyecanlandırıp hayaller kurdurtan bir ihtimalin varlığı da belki şükretmek için yeterli bir sebeptir. Ne dersin Volky?