Dört günlük Belgrad workshop’ını takiben Cumartesi ve Pazar dinlendikten sonra ziyaretimin bir Z raporunu alalım bakalım…
Deneyimlere çıkardığımız dersler ve kazanımlarımızla zenginleşmek olarak bakıyorum. Şu workshop’un en önemli deneyimini de daha yolun başında elde ettim. 8:25’teki Belgrad uçuşum için 4:30’da kalktım, aracıma benzin alıp yol bilgisayarını da 90 km’ye sabitledikten sonra Sabiha Gökçen Havalimanı’nda bir park yeri bulup 4 günlük ödemesini yaptım. Güvenlik kontrolünden sonra pasaport kontrolü için sıra bana geldiğinde görevlinin “senin ne işin var burda?” deyip uçuşumun İstanbul Havalimanı’ndan olacağını söylemesi ile vücudumdan boşalan ter bana güzel bir ders aldırttı. Hiç yapmadığım işi yapıp sol şeritten “biraz hızlı” bir şekilde Anadolu’dan Avrupa’ya geçtim. Neyse ki uçuştan 3 saat önce havalimanında olacak şekilde yola çıkmıştım, yanlış havalimanında da olsam, kurala uymak işe yaramıştı.
Belgrad’a indiğimde kalacağım Hyatt otele gitmek için taksilerin beklediği yere gittim. İlk beş taksi kredi kartı ile ödememe izin vermedi ama altıncı taksi kabul etti, ben de onu seçtim.
Yola çıkmadan önce, bu iki günü yol iki günü de toplantı şeklinde geçecek dört günlük workshop’u biraz da kafa olarak dinlenmem için fırsata çevirmek konusunda kendime öğütler vermiştim. Cep telefonumda Teams’i offline gözük, Outlook’u da bildirimleri kapa şeklinde ayarlasam da, sabah dokuz olmadan otelde olunca oda temizleninceye kadar “hadi biraz mailleri temizleyeyim de aklımda kalmasın” kafasıyla kendimi bir masada çalışırken buldum. Bu arada sabah 8:25’te İstanbul’dan kalkan uçağımın Belgrad’a 8:10’da inmesi de saat farkına alışmak konusunda ufak bir zorluktu. Odamı 11 gibi teslim aldıktan sonra hemen kendimi otelin yakınındaki AVM’ye atıp bir çevreyi gezdim, karnımı doyurdum ve sonra da Google Haritalar ile şehrin merkezine yürüdüm. Yürümekle bir sorunum olmadığı için gidişte sorun yaşamasam da vardığımda başlayan yağmur sıkıntı olmuştu. Üç tane kafeyi deneyip yer bulamayınca dördüncü kafede bir tahta sandalye bulup kitap ve kahve keyfi yapabildim. Vakitlice ve yağmur daha da şiddetini artırmadan otele döneyim diye düşündüm ama şemsiyem beni yol kenarından hızlıca geçen arabaların ıslatmasına karşı koruyamadı. Özellikle köprüden geçerken o otobüslerin yavaşlamaması, her seferinde pantolonumun ve botlarımın ıslanmasına sebep oldu. Odaya geçip saç kurutma makinasıyla ayaklarımı ısıtıp kendime geldim. Sonra yine bir mail temizliği ve ardından arkadaşlarla buluşup otelde yenilen akşam yemeği ile ilk gün bitti.
İkinci gün iş konularının yoğunlukla konuşulduğu bir ajandaya sahipti. O günün en güzel yanı öğle yemeği için gittiğimiz restoranda eski futbolcumuz Dusko Tosic’i görmek oldu. Kendisiyle bir fotoğraf çektirerek Belgrad seyahatimi ölümsüzleştirdim. Akşam yemeğe bir İtalyan restoranına gittik. Yemek gayet güzel, ortam da oldukça sıcaktı. Tabi ben içeride ceketimi çıkarmadan oturduğum için dışarı çıktığımızda gecenin yarısı soğuyan havada öyle bir titremeye başladım ki, adeta bacaklarım kontrolden çıktı. Neyse ki kimse görmeden hareket etmemle normale döndüm.
Üçüncü gün ajandamız daha hafifti. Ofisteki toplantı sonrası önce bir öğle yemeği yiyip ardından ekipçe yürüyerek bowling oynamaya gittik. İddialı olmadığım bir alanda keyif almayı seçtim. Bence bu tarz etkinlikler, ertesi gün insanların iş yerindeki duvarlarını kırması ve daha etkili iletişim kuran takımlar olması için çok faydalı, tabii ki ölçüyü de kaçırmamak lazım.
Son gün ise Black Friday’e denk geldi. 10:00’da odamı toparlayı check-out yaptıktan sonra yine otelin yakınındaki AVM’ye gittim. İlk günden farklı olarak bu kez sabahın erken saatlerinde müthiş bir kalabalık vardı. Özellikle Zara’daki kalabalık İstanbul’daki Zara ile kıyaslanacak cinstendi. Neyse ben de Okan için bir kıyafet, ev için de çikolatalar aldıktan sonra alışveriş görevimi de tamamlayarak önce otele sonra da havalimanına geçtim. Havalimanı demişken, nerede İstanbul’daki havalimanları nerede Belgrad’daki havalimanı. Bu konuda baya iyi olduğumuzu bir kere daha gözlemledim. Gelirkenkinin aksine, bu kez 14:45’te bindiğim uçağım 18:30’da İstanbul’a indi. Cuma trafiği ile 1 saat 15 dakika’da eve vardım ve o heyecanlı hediye takdim etme ve başımdan geçenleri aktarma seansı sonrası normal hayatımıza geri döndüm.