2015 yılı Temmuz ayında Akbank'ın kredi kartı olan Axess'e ait katıldığım bir kampanyada bankanın kampanya koşullarını yerine getirmediğini size buradan duyurmuştum:
http://volkanyorulmaz.blogspot.com.tr/2015/07/axess-kampanya-kosullarn-yerine.html
O dönem yoğun mücadelem sonucu, gecikmeli de olsa, sorunun çözülmesini sağlamıştım. Bugün yine benzer bir sorun yaşıyorum ve Akbank yine sorunu çözmek konusunda son derece yavaş davranıyor...
Konuyu kısaca özetlemem gerekirse, Axess'in 29 Şubat'a kadar geçerli olan kampanyasına göre akaryakıt ve market sektörlerinde, Axess üye işyeri olsun olmasın, tek seferde yapacağınız 100 TL ve üzeri 3. harcamanızda 29 TL chip-para kazanayorsunuz. Ben de cep telefonumdaki Akbank Direkt uygulaması üzerinden bu kampanyaya 16 Şubat 2016 tarihinde katıldım ve onay sms'i de aynı gün saat 20:51'de tarafıma ulaştı.
Sonrasında kampanya kapsamında:
21 Şubat 2016'da Carrefour'dan 109.85 TL'lik
25 Şubat 2016'da Kipa'dan 131.18 TL'lik
25 Şubat 2016'da Petrol Ofisi'nden 100 TL'lik
akaryakıt ve market sektöründe 3 harcama yaparak kampanya koşullarını sağladım. Yine aynı kampanya koşullarında 3. harcamanın yapılması ile birlikte 29 TL'lik chip paranın yüklenileceği belirtilmiş olmasına rağmen 25 Şubat tarihinde yükleme gerçekleşmedi. 26 Şubat günü öncelikle twitter üzerinden, ardından da 444 25 25'i arayarak şikayetimi ilettim. Her iki kanala da 29 Şubat'ın kampanya için son gün olduğunu ve herhangi bir gecikme durumuyla karşılaşmamak adına konunun aciliyetini açılan dosyalara işlemelerini belirttim. 26 Şubat akşamı hem twitter üzerinden hem de müşteri hizmetlerini tekrar arayarak durumu sorgulattım, dosyam içn cevap beklendiği iletildi.
27 Şubat sabahı (bu yazının kaleme alındığı gün) tekrar hem twitter üzerinden hem de müşteri hizmetlerini arayarak konu hakkında bilgi istedim, cevap değişmedi, hala bilgi bekliyoruz. Aciliyet konusunda müşteri temsilcisine hatırlatmada bulundum, ilgili birime notumu ileteceğini söyledi ama hala ses çıkmadı.
Muhtemelen bankanın altyapı sorunlarından kaynaklanan, tıpkı 2015 Temmuz ayında yukarıdaki linkte bahsettiğim sıkıntıya benzer bir sorun mevcut ve ben tüketici olarak yine Akbank tarafından mağdur ediliyorum. Müşteriyi böyle basit bir konu için 2 gün bekleten ve farklı kanallardan iletişime geçmeme rağmen çözüm sunmayan Akbank yetkililerini göreve davet ediyorum. Bu gibi basit sorunları çözemeyen bir banka milyon dolarlık reklam harcamaları ile müşterilerini elinde tutamaz!
Hayat bisiklete binmek gibidir; pedalı çevirmeye devam ettiğiniz sürece düşmezsiniz.
27 Şubat 2016 Cumartesi
17 Şubat 2016 Çarşamba
Hayatımız Olmuş IFRS
Şu sıralar, çalıştığım şirketin IFRS'e (International Financial Reporting Standards - Uluslararası Finansal Raporlama Standartları) göre finansal tablolarının hazırlanması üzerinde çalışıyorum. Konuya yabancı olanlar için en basit şekilde anlatmam gerekirse; Vergi Usul Kanunu'na göre hazırlanmış olan finansal tablolarımızı Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS) gereği IFRS ile uyumlu olacak şekilde düzenliyorum. Bu da yasal mevzuata uygun olarak atılan kayıtlardan oluşan bir finansal tablonun düzeltme kayıtları ile başka bir global mevzuata uygun hale getirilmesi demek oluyor.
Yılda bir kere TTK gereği hazırlanan ve Genel Kurul'da da onaylanan bu finansal tabloları hazırlama sürecinde oldukça efor harcamak ve konsantrasyon sağlamak gerekiyor. Sanırım bunu yaparken dozu biraz fazla kaçırdım... Bu satırları yazmaya başlamadan hemen önce serviste camdan dışarı bakarken yaşamın da aslında IFRS'teki düzeltme ve sınıflandırma kayıtları gibi olduğunu düşünmeye başladım. Son okuduğunuz cümlenin ardından yazarın, evet bu ben (Volkan Yorulmaz) oluyorum, saçmalamaya başladığını düşünmüş olabilirsiniz. Haksızsınız diyemem ama yine de açıklamama izin verin. Neden bu yazının başlığını "Hayatımız Olmuş IFRS?" olarak attım, açıklayayım...
Mesela IFRS kapsamında bankalardaki vadeli mevduatlarımız içn yasal kayıtlarda attığımız gelir tahakkuklarını buradan taşıyarak nakit ve nakit benzerlerinde sınıflandırarak gösteriyoruz. Yıl sonu (dönem sonu) için yapmış olduğumuz bu sınıflandırmayı aslında biz de gerçek hayatta özel günlerde yakınlarımızı daha bir özel/ayrıcalıklı gösterip diğer günlerde unutarak/önemsemeyerek farklı şekilde sınıflandırmış olmuyor muyuz? Mesela anneler gününde hatırlayıp sevgi cümleleriyle yaklaştığınız, kendisine özel hediyeler sunduğunuz anneniz diğer günlere göre sizce de farklı sınıflandırılmamış mı? Bence basbaya o gün farklı bir gösterim sözkonusu ve bu yukarıda tarifini yaptığım finansal kayıtların gündelik hayatta can bulmuş bir davranışsal türevi.
Yine benzer şekilde IAS (International Accounting Standards - IAS, Uluslararası Muhasebe Standartları - UMS) 39 gereği alacaklarımız için şirketimiz tectübelerine uygun bir faiz oranı ile reeskont hesaplıyoruz ve alacaklarımızın bilançodaki değerini bu kadar azaltıp bunu gelir tablosundaki reeskont hesabına taşıyan bir düzeltme kaydı atıyoruz. Böylece alacağımızı aslında raporlama tarihindeki gerçek değerine getirmiş oluyoruz. Bu durum ise bana gündelik hayatımızdaki yoğun çoşkulu anlardan kurtulup sakinleştiğimiz anlara geri dönüşümüzü anımsatıyor. Örneğin çok mutlu olduğunuz bir anı düşünün, mesela tuttuğunuz takım Pazar akşamı oynanan zorlu derbi mücadelesini kazanmış olsun, maç sonrasında hissettiğiniz yoğun çoşku Pazartesi günü mesainizin başlaması ve gündelik rutin yoğunluğunuza dönmenizle birlikte yerini bir "normalleşme" durumuna bırakacaktır. İşte bu durum benim dışardan manuel attığım düzeltme kayıtlarının gerçek hayatta doğal olarak vuku bulmasından ibarettir.
Kayıtlar üzerinden benzerliği anlatmam çok detaylı ve karmaşık gelmişse analizimize biraz daha "büyük resim" çerçevesinden bakalım. IFRS temel olarak bir standartlar bütünü. Tanımı yapılmış olan bu global standartlara uyum sağlayarak, bu standartlar çerçevesinde hazırlanmış olan finansal tablolarımızın ilgililerin analizine sunulmasını sağlanıyoruz. Şimdi siz de elinizi vicdanınıza koyup cevap verin, bizde hayatımızda belirli tanımlanmış kurallara (yazılı ya da değil) göre yaşamıyor muyuz? Adı toplum baskısı olsun, örf ve adetler olsun ya da medeni kanunlar olsun, sizce hayatımızda uymak zorunda olduğumuz kuralların finansal tablolarımızı düzenlerken uyduğumuz raporlama standartlarından bir farkı var mı? Objektif olarak baktığınızda bence kesinlikle yok. Her iki örnekte de belirli kurallar var ve dikkate alınmak için bu kurallara uymak gerekiyor, aksi takdirde göz ardı edilmek ve dikkate alınmamak kaçınılmaz.
Uçuk bir noktadan başladığımız tartışmamız örnekler sonrası daha anlamlı ve kabul edilebilir bir noktaya ulaştı diye düşünüyorum. Özellikle yoğun IFRS gündemi ile geçen mesai sonrası kaleme almaya başladığım yazımı özellikle belirli bir ara verdikten sonra tekrar okuyup tamamlamak istedim ki mantık sınırlarını zorladığım uçma noktaları varsa içerikten çıkarayım dedim ama sakin kafayla okuyup irdelediğimde de yazdıklarımla şu an düşündüklerimin, hala ve herşeye rağmen, paralel olduğunu düşünüyorum. Özetle hepimiz hayatımızı belirli standartlara göre yaşıyoruz, davranış ve düşüncelerimizde, hatta hislerimizde belirli düzeltmeler ve sınıflandırmaları doğal olarak yaşıyoruz. Tüm bu benzerlikler de bana IFRS'i anımsatıyor. İşte bu yüzden "Hayatımız Olmuş IFRS" diyorum...
Yılda bir kere TTK gereği hazırlanan ve Genel Kurul'da da onaylanan bu finansal tabloları hazırlama sürecinde oldukça efor harcamak ve konsantrasyon sağlamak gerekiyor. Sanırım bunu yaparken dozu biraz fazla kaçırdım... Bu satırları yazmaya başlamadan hemen önce serviste camdan dışarı bakarken yaşamın da aslında IFRS'teki düzeltme ve sınıflandırma kayıtları gibi olduğunu düşünmeye başladım. Son okuduğunuz cümlenin ardından yazarın, evet bu ben (Volkan Yorulmaz) oluyorum, saçmalamaya başladığını düşünmüş olabilirsiniz. Haksızsınız diyemem ama yine de açıklamama izin verin. Neden bu yazının başlığını "Hayatımız Olmuş IFRS?" olarak attım, açıklayayım...
Mesela IFRS kapsamında bankalardaki vadeli mevduatlarımız içn yasal kayıtlarda attığımız gelir tahakkuklarını buradan taşıyarak nakit ve nakit benzerlerinde sınıflandırarak gösteriyoruz. Yıl sonu (dönem sonu) için yapmış olduğumuz bu sınıflandırmayı aslında biz de gerçek hayatta özel günlerde yakınlarımızı daha bir özel/ayrıcalıklı gösterip diğer günlerde unutarak/önemsemeyerek farklı şekilde sınıflandırmış olmuyor muyuz? Mesela anneler gününde hatırlayıp sevgi cümleleriyle yaklaştığınız, kendisine özel hediyeler sunduğunuz anneniz diğer günlere göre sizce de farklı sınıflandırılmamış mı? Bence basbaya o gün farklı bir gösterim sözkonusu ve bu yukarıda tarifini yaptığım finansal kayıtların gündelik hayatta can bulmuş bir davranışsal türevi.
Yine benzer şekilde IAS (International Accounting Standards - IAS, Uluslararası Muhasebe Standartları - UMS) 39 gereği alacaklarımız için şirketimiz tectübelerine uygun bir faiz oranı ile reeskont hesaplıyoruz ve alacaklarımızın bilançodaki değerini bu kadar azaltıp bunu gelir tablosundaki reeskont hesabına taşıyan bir düzeltme kaydı atıyoruz. Böylece alacağımızı aslında raporlama tarihindeki gerçek değerine getirmiş oluyoruz. Bu durum ise bana gündelik hayatımızdaki yoğun çoşkulu anlardan kurtulup sakinleştiğimiz anlara geri dönüşümüzü anımsatıyor. Örneğin çok mutlu olduğunuz bir anı düşünün, mesela tuttuğunuz takım Pazar akşamı oynanan zorlu derbi mücadelesini kazanmış olsun, maç sonrasında hissettiğiniz yoğun çoşku Pazartesi günü mesainizin başlaması ve gündelik rutin yoğunluğunuza dönmenizle birlikte yerini bir "normalleşme" durumuna bırakacaktır. İşte bu durum benim dışardan manuel attığım düzeltme kayıtlarının gerçek hayatta doğal olarak vuku bulmasından ibarettir.
Kayıtlar üzerinden benzerliği anlatmam çok detaylı ve karmaşık gelmişse analizimize biraz daha "büyük resim" çerçevesinden bakalım. IFRS temel olarak bir standartlar bütünü. Tanımı yapılmış olan bu global standartlara uyum sağlayarak, bu standartlar çerçevesinde hazırlanmış olan finansal tablolarımızın ilgililerin analizine sunulmasını sağlanıyoruz. Şimdi siz de elinizi vicdanınıza koyup cevap verin, bizde hayatımızda belirli tanımlanmış kurallara (yazılı ya da değil) göre yaşamıyor muyuz? Adı toplum baskısı olsun, örf ve adetler olsun ya da medeni kanunlar olsun, sizce hayatımızda uymak zorunda olduğumuz kuralların finansal tablolarımızı düzenlerken uyduğumuz raporlama standartlarından bir farkı var mı? Objektif olarak baktığınızda bence kesinlikle yok. Her iki örnekte de belirli kurallar var ve dikkate alınmak için bu kurallara uymak gerekiyor, aksi takdirde göz ardı edilmek ve dikkate alınmamak kaçınılmaz.
Uçuk bir noktadan başladığımız tartışmamız örnekler sonrası daha anlamlı ve kabul edilebilir bir noktaya ulaştı diye düşünüyorum. Özellikle yoğun IFRS gündemi ile geçen mesai sonrası kaleme almaya başladığım yazımı özellikle belirli bir ara verdikten sonra tekrar okuyup tamamlamak istedim ki mantık sınırlarını zorladığım uçma noktaları varsa içerikten çıkarayım dedim ama sakin kafayla okuyup irdelediğimde de yazdıklarımla şu an düşündüklerimin, hala ve herşeye rağmen, paralel olduğunu düşünüyorum. Özetle hepimiz hayatımızı belirli standartlara göre yaşıyoruz, davranış ve düşüncelerimizde, hatta hislerimizde belirli düzeltmeler ve sınıflandırmaları doğal olarak yaşıyoruz. Tüm bu benzerlikler de bana IFRS'i anımsatıyor. İşte bu yüzden "Hayatımız Olmuş IFRS" diyorum...
Etiketler: seçim , tercih
finans,
finansal tablo,
finansal tablolar,
genel kurul,
hayat,
ifrs,
iş,
iş dünyası,
muhasebe,
tfrs,
tms,
ttk,
vuk
11 Şubat 2016 Perşembe
Nerede Kaldıydık?
Bazen sabredersin, bazen hayal edersin, bazen ilham duyarsın, bazen güneşli günlerin yakın olduğuna inanırsın... İşte bu bazenlerin sıklaştığı günler geçiriyorum. Günlerden Çarşamba (an itibariyle sabah saatleri) ve Pazar akşamüstünden beri aynı evde yaşadığım oğlumu göremiyorum. Yoğunluğun ciddi anlamda tavan yaptığı bir süreçten geçiyorum. Adeta bir sınanma testi. Sakin olup belirli bir plana sadık kalmaya çalışıyorum ve işimi yapmaya gayret ediyorum. Yarın her üç ayda bir yaptığımız ve hem benim hem de amirlerimin çok önem verdiği bir sunum yapacağım. Sunumun dönemi bir de yılın son çeyreğini içine alınca kesinleşen finansal tabloların önemi daha da artıyor. Böyle olunca hem içerik hem de sunuş ekstra önemli bir hal alıyor. İşte son günlerdeki tüm çalışmalarım da bunun tatmin edici hatta mümkünse beklentiyi aşan seviyede olması için...
Pazartesi gecesi onbirbuçuk, Salı gecesi onikibuçukta eve gelip sabah altıda kalkma rutinime sadık kalarak kendimi bir hayli yorduğumun farkındayım ama zamanı ne kadar yönetsem de iyi bir sunum içeriği için bu duruma katlanmam gerekiyor. Son zamanların moda tabiriyle 'Content is the King' bu sebeple yoğun ve özgün içerik için çokça mesai yapmam gerekti. Bugün ise sunum öncesi son gün olması sebebiyle daha stratejik davranıp daha az mesai yapıp (yine mesai olacaktır ama hafifletilmiş diyelim) hem dinlenme fırsatı bulma hem de ailemle biraz vakit geçirip moral/motivasyon yüklemek istiyorum. Umarım evdeki hesap çarşıya uyar.
Ve yarın büyük gün gelecek... Derbi maçlarda santra vuruşunda spiker "Artık tüm Türkiye susacak futbolcular konuşacak" der ya benimki de öyle bir ruh hali oluyor. Umarım herşey yolunda gider ve su gibi akar. Allah yardımcım olsun, gerisi teferruat olacaktır.
Etiketler: seçim , tercih
finansal tablo,
hedef,
İşler güçler,
kişisel gelişim,
prezentasyon,
sunum,
yıl sonu,
yoğunluk
5 Şubat 2016 Cuma
İyi ki doğdun oğlum...
Ve takvimler 3
Subat 2016'yi gösterir... Bugünün anlamı büyük, önemli... Hayatımdaki en
radikal değişimin sene devriyesi... Bugün oğlum Okan'ın 2.yaşgünü, bir başka
deyişle, ya da olayı biraz daha içselleştirmem gerekirse baba oluşumun 2. yıl
dönümü.
O'nunla beraber hayatım(ız)da pek çok şey değişti. Değişeceğini önceden okuyup bilsekte, "çocuk sizin hayatınıza adapte olsun, siz onunkine değil" gibi öğütleri alsakta gerçek hayat uygulamaları çok ama çok farklı oluyor. Ebeveyn olmakla ilgili Şubat 2016 tarihli Men's Health'te çıkan bir yazı durumu çok güzel özetliyor, anne-baba olmadan önce hayatınızı dolu dolu yaşayın, çünkü iadesi olmayan bir durumu satın almış oluyorsunuz ve bu size ömür boyu sürecek bir yükümlülük getiriyor. Neyse şimdi bu konuları bir süreliğine geride bırakıp günün anlam ve önemine odaklanalım...
Sevgili oğlum, satırlarımın bundan sonraki kısmı sadece sana ithafen... Bence bazen gerçekten çok yaramaz, huysuz olabiliyorsun. Son zamanlarda neden öyle çılgınca çığlık attığına ise gerçekten hiç anlam veremiyorum. Benimle top oynarken neden hemen sıkılıp başka oyuna geçmek istediğini de çözemedim. Hatta TV'de Beşiktaş maçı varken göz ucuyla bile ilgilenmiyor olmana da yavaştan alınmaya başlıyorum. Amaaaa sen varya sen, yeri geliyor bir sarılıp masumca beni bir öpüyorsun ya, işte o zaman herşey geride kalıyor. İşte "iyi ki varsın ve benim oğlumsun" diyorum o anlarda. Bu anların sıklaşarak artacağını umut etmekle kalmıyor, gerçekten de hissediyorum. Parka gittiğimizde senin o mutlu hallerini izlerken bir baba olarak ben de mutlu oluyorum. Kafalarımızı tokuşturduğumuz anlarda bunu sen de tekrar tekrar yapmak istiyorsun, biliyorum, hiç dert değil, bir ömür boyu kafa kafaya vereceğimiz çok anımız olacak ilerde, buna inanıyorum. Çatalımdaki portakalı ben ısırmadan ham yaptığın an ile başlayan çıkarsız paylaşımlarımız hep sürecek... (Bu vesileyle; ben çalışıp sana hep mama getireceğim ama yine de daha az ye be oğlum, maşallahın var yani)
O'nunla beraber hayatım(ız)da pek çok şey değişti. Değişeceğini önceden okuyup bilsekte, "çocuk sizin hayatınıza adapte olsun, siz onunkine değil" gibi öğütleri alsakta gerçek hayat uygulamaları çok ama çok farklı oluyor. Ebeveyn olmakla ilgili Şubat 2016 tarihli Men's Health'te çıkan bir yazı durumu çok güzel özetliyor, anne-baba olmadan önce hayatınızı dolu dolu yaşayın, çünkü iadesi olmayan bir durumu satın almış oluyorsunuz ve bu size ömür boyu sürecek bir yükümlülük getiriyor. Neyse şimdi bu konuları bir süreliğine geride bırakıp günün anlam ve önemine odaklanalım...
Sevgili oğlum, satırlarımın bundan sonraki kısmı sadece sana ithafen... Bence bazen gerçekten çok yaramaz, huysuz olabiliyorsun. Son zamanlarda neden öyle çılgınca çığlık attığına ise gerçekten hiç anlam veremiyorum. Benimle top oynarken neden hemen sıkılıp başka oyuna geçmek istediğini de çözemedim. Hatta TV'de Beşiktaş maçı varken göz ucuyla bile ilgilenmiyor olmana da yavaştan alınmaya başlıyorum. Amaaaa sen varya sen, yeri geliyor bir sarılıp masumca beni bir öpüyorsun ya, işte o zaman herşey geride kalıyor. İşte "iyi ki varsın ve benim oğlumsun" diyorum o anlarda. Bu anların sıklaşarak artacağını umut etmekle kalmıyor, gerçekten de hissediyorum. Parka gittiğimizde senin o mutlu hallerini izlerken bir baba olarak ben de mutlu oluyorum. Kafalarımızı tokuşturduğumuz anlarda bunu sen de tekrar tekrar yapmak istiyorsun, biliyorum, hiç dert değil, bir ömür boyu kafa kafaya vereceğimiz çok anımız olacak ilerde, buna inanıyorum. Çatalımdaki portakalı ben ısırmadan ham yaptığın an ile başlayan çıkarsız paylaşımlarımız hep sürecek... (Bu vesileyle; ben çalışıp sana hep mama getireceğim ama yine de daha az ye be oğlum, maşallahın var yani)
Bu arada bu yazıyı yazmaya gerçekten 3 Şubat sabahı başladım ama bugün 5 Şubat oldu. Yoğun mesaili geçen şu günlerde ancak sabahları serviste vakit bulabildikçe yazabiliyorum. Mesailer sebebiyle son 2 gündür görüşemesekte annenden gün içinde yaptığın asi çıkışlara ilişkin geri bildirimleri alıyorum. Ses açma çalışmalarının tam gaz devam ettiğinden de haberim var. Ah be oğlum, bu kadar antreman yapma bize karşı, valla konu komşuyu rahatsız ediyoruz diye üzülüyorum. Gerçi mesai sonrası sen uyurken odana girdiğimde öyle masum uyuyorsun ki gündüz o çığlıkları sen mi atıyorsun yoksa içine asi ruh mu kaçıyor bilemiyorum. Ha bu arada annenden bahsetmişken, kendisine karşı müthiş bir vefa borcun oluşmaya başladı, 7/24 full konsantrasyon seninle ilgileniyor. Hakkını nasıl ödeyeceksin bilemiyorum.
Kelimelerin bitip davranışların yerini alacağı anların geldiğini hissediyorum... Sevgili oğlum Okan, seni ve seni sen yapan, sana özgü her şeyi çok seviyorum. Adam olacak çocuksun buna da yürekten inanıyorum. Birlikte çok güzel günlerimiz olması dileğiyle... İyi ki doğdun ve iyi ki bizim oğlumuz oldun. Yüzündeki gülümse, kalbindeki temizlik, davranışlarındaki masumiyet hep seninle olsun. Nice mutlu yaşlar oğlum...
Etiketler: seçim , tercih
2 yaş,
Aile,
baba olmak,
Bebek,
birthday,
çocuk,
doğumgünü,
ebeveyn,
okan yorulmaz,
yaşgünü
Klavyemle Burdayım!
Efendim kayıtlara geçsin, 2 Şubat 2016 Salı akşamı itibariyle ipad'im için klavyeye sahip oldum. Artık, umut ediyorum ki, yolda geçen vakit başta olmak üzere daha rahat içerikler hazırlayabileceğim.
Blogum için içerik hazırlamayı ve bunları ziyaretçilerimle paylaşmayı seviyorum. Son dönemde günlük ziyaretçi sayımın tahmin ettiğim, hatta önceden tecrübe ettiğim, rakamların çok üzerinde olması benim için memnuniyet verici. Umarım bu şekilde devam eder...
Madem Şubat ayının ilk içeriğini giriyorum, genel olarak yeni yıla ilişkin ilk değerlendirmemi de yapayım. Yıl çok ama çok yoğun başladı. İlk bir ay öyle yoğunduki rutinin dışında işlerle uğraşmaktan rutin işlerde ne aşamadayız takip etmekte zorlanır oldum. Bunun yanında yıl bereketli de başladı, umarım hedeflediğim finansal başarılara da ulaşacağım bir yıl olacak, hatta Demek Akalın'ın şarkısındaki gibi "Olacak Olacak!".
Şimilik benden bu kadar, Şubat ayının dergilerini haftasonundan ipad'ime yükledim, şimdi keyifle onları okuma vakti...
PS. Klavye için ilk izlenimim 10 numara 5 yıldız. Akıyor...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)