Modern ilişkilere,
aşklara dair kafadaki tüm soruları bu kez bir aşk romanı yazan ‘modern filozof’
Alain de Botton’a sormuşlar. Hürriyet’te çıkan röportajdan yeni nesil ilişkilerine ilişkin kendimce öne çıkanları aşağıda toparladım:
Etrafına bir bak,
herkes birlikte olmak isteyeceği kişiyi tanımlarken ‘nazik’, ‘eğlenceli’,
‘maceraya açık’, ‘etkileyici’ gibi laflar sayar. Bunları arzulamakta bir
sakınca yok. Fakat mutluluğu yakalamak için biraz gerçekdışı niyetler bunlar.
Modern insan hiç olmadığı kadar defolu. Bu yüzyılda, modern hayatın içinde
yaşıyorsan nevrotik ve dengesiz olmaman mucize. Herkes az biraz deli, herkes
belli bir seviyede ruh hastası.
Birbirinizi tanıma
evresinde “En sevmediğim özelliğim mükemmeliyetçi olmam” gibi cümleler
kurmaktan vazgeçin. Huysuz, deli, ruh hastası taraflarınızı aylarca halının
altına süpürüp saklamanın faydası yok. O halı, elbet bir gün havalanacak. Birbirinizi
tanıma faslında, arıza taraflarınızı olabildiği kadar karşılıklı dökmeye bakın.
İyi gelecek.
Aşk İçin Evlenen Kalmadı
Evliliği, geri kafalı
bir müessese olarak düşünmek kulağa çok cazip geliyor tabii. İnsan sevdiğiyle
birlikte mutlu mutlu yaşayıp giderken neden bunu ele güne karşı tescil etme
ihtiyacı hissetsin? Hayattaki tüm yakınlarını bir odada toplayıp “Bakın, ne
kadar sevdiğime siz şahitsiniz” demek kadar saçma bir şey olabilir mi? Dünyada
her beş kişiden dördü yapması gereken bir şey olduğu için evleniyor. Düzen
böyle işliyor. Tanrı bizden bunu istiyor.
Günümüz
evliliklerinin çoğu dayatma ürünü. Ya da başka başka sebeplerin sonucu:
Anne-babanı memnun etmek, rahata ermek, sosyal baskıdan kurtulmak, çocuk sahibi
olmak diye uzar gider liste. Âşık olmak, maalesef sıralamanın en altında. Sırf
aşk için evlenen kalmadı ki evliliğe olan inancımız kalsın.
Modern aşk fikri,
birini sevmekten çok birine hayranlık duymakla güçlü bir şekilde ilintili.
Birinin zihnine ve/veya fiziğine hayranlık duymakla başlar aşk. Karşımızdakini
her geçen gün daha zeki, cesur ve güzel bulmaya başlarız.
İnsan doğası bu;
hayatı boyunca sürekli hayranlık duyacak, yörüngesinde dolanacak bir ışık arar
durur. Aslında insana değil, ‘âşık olma’ haline âşık olur dururuz.
Modern hayatta
başkasının mutluluğunu, kendi mutluluğundan önce düşünebilir misin? Geçmiş
yüzyıllarda bu çok mümkündü. İnsan hayatının kapladığı alan sınırlı, dünyası
daha küçüktü. Hayattaki seçeneklerinin sonsuz olduğu bir düzende, kendinden
vazgeçebilmek hiç de kolay değil.
Hepimiz Yalnız Ölmek Zorundayız
Hayatta bizi
gerçekten anlayan birinin olması teknik olarak mümkün değil.
Sevgilinizle
istediğiniz kadar aynı görüşe, zevklere, ilkelere sahip olun; şiddetli ölçüde
bir uyumsuzluk her zaman baş gösterir. Sebebi basit: Dünyaya farklı zamanlarda
gelmişsiniz, başka ailelerin ürünüsünüz, deneyimleriniz farklı. Bir manzaraya
karşı aynı şeyi düşünmek mümkün değil. Mavi gökyüzüne karşı biri yanındakinden
son derece romantik ve büyüleyici cümleler duymayı beklerken, öteki belki de bu
kareyi azap verici derece banal buluyor.
Hayatımızdaki insan
bizi bir noktaya kadar anlayabilir, gerisi hep yalnızlık. İstediğimiz kadar
evlenelim, âşık olalım, biriyle aynı evi, hayatı paylaşalım; bu, günün sonunda
yalnız olduğumuz ve yalnız öleceğimiz gerçeğini değiştirmiyor.
Hepimiz yalnız ölmek
zorundayız. Doğa böyle işliyor.
Şu hayatta
yaşayacağımız en utanç verici yüzleşme: Yalnızlığı kabullenmek. Gerisi kolay.
Bununla barışmadan başlayacağınız her ilişki sakat doğar, sancılı geçer, saf
mutluluk getirmez.
Bir yandan yaşı
ilerleyen her bekâr insan, “Yalnız yaşlanacağım” korkusuyla ilişki peşinde. Yapılan
en büyük hata da bu zaten. İnsanların çoğu gerçekten âşık olduğu için değil,
yalnız kalmak istemediği için bir ilişkiye başlıyor, hatta evleniyor.
Mutlu bir hayat,
sağlıklı bir ilişki için önce yalnızlığımızı kabullenmemiz gerekiyor yani...
Hayatı boyunca aslında yalnız olduğunu, idrak eden, hayatı daha hafif, daha
sorunsuz yaşar. Rahatlar bir kere. Daha yaratıcı olur. Şarkılar söyler, şiirler
yazar, kitaplar üretir. Bambaşka bir mertebede yaşar, üretir. O seviyeye ancak
kendi kendine yetebildiğini fark eden insan erişebilir.
Kendi kendine
yetebilen bir insan sağlıklı, mutlu bir ilişki kurabilir, bir başkasını
gönülden sevebilir. Başkasının düşündüklerini tekrar edip durmaz, kendine ait
bir görüşü vardır çünkü. Daha dikkatli dinler, kendini dinlemekten
antrenmanlıdır çünkü.
Vücut Evrimini Tamamlasa da Kafa Değişmiyor!
Dünya üzerindeki 7
küsur milyar insan arasında elbet sizi en iyi anlayacak, ruhunuzu tamamlayacak
bir avuç insan var. Kim bunlar, neredeler, en ufak fikrimiz yok. Belki az önce
sokakta yürürken yanımızdan geçti gitti, belki iki hafta önce Sydney’de
hayatını kaybetti, kim bilir... ‘Big Data’, hepimizi kodlayıp etiketleyerek dev
bir bilgi havuzuna atmadan kiminle nasıl kusursuz bir uyum sağlayacağımız
bilinemez.
Çocuklarla kurduğumuz
ilişkiyi düşün... Ufak yaştakilere karşı sonsuz bir toleransımız vardır. İster
durduk yere çığlık atsınlar, ister elindeki oyuncağı garip bir şekilde yerden
yere vurmaya başlasınlar; ‘çocuk’ der geçeriz, huysuzluğunu uykusuz olmalarına
ya da acıkmalarına veririz. Oysa bir de yetişkinlerin ilişkilerdeki
davranışlarına bak... Eşiniz, annenizin doğum günü partisine işi yüzünden geç
kaldıysa gününüzü mahvetmek istiyordur. Eve gelirken diş macunu almasını birkaç
kez hatırlatmasına rağmen unuttuysa kesin yapmak istemediğiniz bir şeyin öcünü
alıyordur. Kulağa başta garip gelse de bilimin de kanıtladığı bir gerçek var:
Yaşımız kaç olursa olsun, hepimiz, az biraz çocuk kalıyoruz. Dışardan koca
yetişkin bireyler olarak gözükebiliriz. Vücut, fiziksel değişimini, evresini
tamamlasa da kafa değişmiyor.
Boşanmak da Evlilik Kadar Kutlamaya Değer Olmalı
Maalesef hayat her
zaman aynı iyimserlikte ilerlemiyor. “Evet” demeden önce sarf ettiğimiz büyük
laflar, farkında olmadan bizde ağırlık yapıyor. Bu yüzden, sözünü yerine
getirmediğinde yenilmiş hissediyorsun, boşanma eşiğine geldiğinde insan
karşısına çıkamayacak kadar utanç içinde buluyorsun kendini. Oysa boşanmak da
evlilik kadar kutsal ve kutlamaya değer olmalı. Evlilik öncesi verilen yeminler
yüzünden boşanmak bir insanın başına gelip gelebilecek en kötü şeymiş gibi
gözüküyor.
Derin Sohbet Her Zaman İyi Seksi Döver
Karşınızdaki kişiyi
bir an önce soymayı değil uzun ve güzel sohbet etmeyi hayal edin. Burnu,
gözleri ne kadar ilgi çekici olursa olsun bir süreden sonra gözünüz alışacak,
sıradan gelecek. Birbirinizi, saatlerce sıkılmadan konuşacak kadar enteresan
bulmuyorsanız, o ilişkiden hayır gelmez. Çoğumuz farkında değiliz ama günün
sonunda derin ve ilginç bir sohbet, her zaman iyi seksi döver.
Tercihimiz, başta
seks gibi gözükür. Ama asıl kazanan, sohbeti güzel olan olur.