Linked’inde Forbes'ta yayımlanan bir makale gördüm bu akşam, kafamın içindeki soru işaretine şeytanın bakış açısıyla
dalan bir yaklaşımla "kariyerde bekleyerek bazı şeylerin değişmesini beklememek
gerektiği"ni öğütlemiş. Uzun uzun bu konuda yazabilecek kadar doluyum ama şimdilik
bu konunun izi olsun diye not alıp park etmek istiyorum. Kim bilir belki bir gün
bu yazıya atıfta bulunurum…
“You should just stay there and wait it out.”
If you’re
in a toxic work environment, if your boss doesn’t support you, if there’s no
room for career growth, if the opportunities for career growth don’t align with
what you want to do next, if you feel stagnant at work, you should not just
stay there and wait it out. It doesn’t matter how many people think your
company is so cool, or how well you’re paid in your role, nothing changes if
nothing changes. If you’ve tried all the things to make it work and it’s still
not working, you need to implement an exit strategy. Waiting for your boss or
other people to make your career more fulfilling puts the responsibility in
someone else’s hands, and your career is, and will always be your
responsibility.
Cartel'den tanıdığımız Erci-E'nin bir şarkısında "bakış açında daralma var galiba" diye bir soru geçer. Hepimiz arasıra, bazılarımız sıklıkla bu daralmayı yaşar olaylara yaklaşırken.
Bu aralar Linkedin'de sıklıkla paylaşıldığı için karşıma çıkan bir örnek var, yine bakış açısındaki farklılıklar ve büyük düşünme ile ilgili. Kimin neden farklı yerlere geldiğini anlamamız için faydalı diye düşünüyorum:
Gazeteci sorar "BMW almak için ne kadar çalışmanız gerekir?"
Doktor: Bir BMW almak için 6-8 ay çalışmam gerekiyor.
Mühendis: 1-2 sene çalışmam şart.
Muhasebeci : 2-3 sene çalışmam lazım en az.
Sıra Amazon'un sahibi ve dünyanın en zengin adamı Jeff Bezos'a gelmiş.
Jeff Bezos: Benim düşünceme göre BMW almak için en az 5 sene çalışmam şart.
Gazeteci sorar: Neden bu kadar uzun bir süre Bay Bezos?
Jeff Bezos cevap verir: Kolay değil, BMW büyük bir şirket.
Anlatmak istediklerinizi kendiniz çizerseniz hem siz konuya daha hakim olursunuz hem de karşı tarafa mesajınızı daha etkili verirmişsiniz. Bunu ben değil geçtiğimiz hafta Otto Beisheim School of Management'tan aldığım "Visual Thinking for Business" eğitimini veren hocamız söyledi. Ben de bu haftasonu bu deneyimlemek için yukarıdaki çizimleri yapıp dijital hizmetlerin vergilendirilmesini en basit haliyle anlatmaya çalıştım. Yaptığım çizimlerden oluşan yalnızca bir dakikalık bu video ile hap şeklinde bir mevzuat bilgilendirmesi yapmaya gayret ettim. Umarım beğenirsiniz, yani çizimi olmasa da yöntermi :)
Zor geçen bir mesai gününün ardından eve giderken düşmüş omuzlarınızın hemen üstünde, beyninizden geçen o negatif düşüncelerin içinde duygusal olarak çökmüş olduğunuzu hiç hissettiniz mi? Yoksa daha dün mü bu moddaydınız? Yoksa sıklıkla mı bu moda giriyorsunuz? Ya da hiç böyle şeyler yaşamıyorsanız, sizi bu avantaja sahip olmaya iten şartlar nedir? Acar Baltaş "Duygusal Dayanıklılık" başlıklı bir makale ile bu konuda çıkardığı izlenimlerini paylaşmış. Ben de düşünce ve deneyimlerine çok değer verdiğim Acar Bey'in paylaştığı içerikten altını çizdiğim satırları buraya taşımak istedim. Belki omuzlarınızın düşmesine, başınızın ağrımasına, kendinizi bitik hissetmenize engel olacak bir dönüşümün ilk adımı olur.
Güçlü kişilikler gerçek savaşları, bir satranç
oyunu gibi görür. Oysa birçok kişi, bir satranç oyunu gerçek
bir savaş gibi algılanmaktadır.
Duygusal dayanıklılık veya
yılmazlık ancak kişi sınandıkça, zorlandıkça ve konfor alanının dışına çıktıkça
gelişen bir özellik. Bazı insanların buna doğuştan hazırlıklı olduğunu söyleyen
araştırmacılar olmuş ancak bu özellik önemli ölçüde hayat içinde gelişiyor. Bunun
en somut örneği çok dezavantajlı ortamlardan geldikleri halde, yaşadıkları
güçlüklere takılmayıp mücadele sürecinde birçok yetkinlik kazanarak hem
hayatını zenginleştiren hem de başarılı olan insanların varlığıdır.
Kendimize sormamız gereken soru
“İçinde bulunduğum durumun gerçeklerini tam anlamıyla anlıyor ve bunun
doğurabileceği sonuçları kabulleniyor muyum?” “Düşündüğüm çözüm ‘ya olmazsa’
yedek planım ne?”
Gerçekleri görmek ve ders
çıkartmak birbirleriyle yakından ilişkilidir. Duygusal dayanıklılığı yüksek insanlar
çektikleri sıkıntıları aşıp, karşılaştıkları güçlüklerin üstesinden geldikleri
yolculukta yeni beceriler kazanır ve potansiyellerinin farkında olmadıkları
yönlerini keşfederler. Böylece hem şimdiki zamanı hem de geleceğe doğru
kurdukları sağlam köprü ilerideki engelleri karşılarken onlara güç ve
yeterlilik duygusu verir.
Güçlü bir değer sistemi,
olayları yorumlamak ve harekete geçmek için pusula görevi görür.
Duygusal esnekliğin ana dayanağı
olumlu tutumdur. Olumlu tutum bir anlamda elde olanlarla yeni bir şey üretme
becerisidir. Olumlu tutum, kişinin zihinsel ve duygusal enerjisini olmuş olana
değil, olacak olana odaklamasını sağlar. Bu düşünce biçimini refleks haline
getirenler en zor durumlarda bile zihinlerini yeni ve farklı çözümler üretmeye
odaklarlar.
Gençlerin çocukluklarından
başlayarak koruyucu bir aile ortamında yetişmiş olmak, duygusal dayanıklılık ve
özyeterlilik geliştirmek konusunda en büyük engeldir. Ev işi yaparak ailenin
refahına değil hayatına ortak olmak, yaz tatillerinde çalışmak, öğrenci
kulüplerinde görev almak, sivil toplum kuruluşlarında çalışmak, düzenli ve
sportif bir etkinlik içinde bulunmak, duygusal dayanıklılık geliştirmek için
imkan sunar. Duygusal
esnekliğe sahip kişiler zor durumlarda umutsuzluğa kapılmaz, şikayet etmez,
yaşanan zorluklardan bir anlam çıkartmaya çalışır, çözüm üretir ve yaşanan
olumsuzlukları gelişme yolunda bir fırsat olarak görür. Bunun sonucunda da daha
sonra karşılaştıkları zorluklar için öz yeterlilik geliştirirler.
2018 yılı Kasım ayında Kamu
Gözetimi Kurumu tarafından yapılan sınavda başarılı olup denetçi olmak için
gerekli belgeleri sağladıktan sonra “Bağımsız Denetçi” ünvanını aldım. Sizlerle
daha önce nasıl Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavir olduğumu anlattığım videomu
paylaştığımda bu konuda yazdığım içeriğin yüksek okunma sayısından
bahsetmiştim. Henüz 1 yıl bile olmadan hem blog’umda hem de Medium’da benzer
bir okunma trendi yakalayan ve bana yine sıklıkla soru gelen bağımsız
denetçilik hakkında bir video içerik hazırlamanın bu yolculukla ilgili
detayları merak edip biraz da motive olmaya ihtiyacı olanlara faydalı olacağını
düşündüm. Bu yolculuğa çıkarken çevremde KGK sınavlarına giren arkadaşlarım
olmadığı gibi internetteki forumlarda da bu yetkilendirme sınavı ile ilgili
güncel paylaşımlar çok kısıtlıydı. Bu eksikliği çekmiş biri olarak umarım bu
video size ve yine sizin paylaşımlarınız sayesinde ilgili diğer kişilere ulaşır
ve onlara fayda sağlar.
Önce kendi hikayemle başlayayım…
2010 yılında SMMM ruhsatını aldığım dönemde PwC adlı çok uluslu bağımsız
denetim kuruluşunda vergi departmanında çalışıyordum. Ardından General Motors
Türkiye’de çalıştım ve 2013 yılından beri de Philip Morris’te görev
yapmaktayım. Çok uluslu firmalarda çalışanların iyi bildiği bir süreç vardır;
yıllık performans değerlendirme süreçleri ve bu süreçlerde çalışanlara verilen
gelişim hedefleri. 2018 yılında teknik konularda kendimi geliştirme hedefim
doğrultusunda yaptığım araştırmalar sonucunda KGK Bağımsız Denetçilik sınavını
gözüme kestirdim. 2018 yılı Mart ayıydı, transfer fiyatlandırması raporu,
ilişkili taraf işlemleri gibi konularla boğuştuğum, hafta sonlarım da bile
ailemden uzak kalıp ofiste çalışmak durumunda kaldığım yoğun bir dönem
geçiriyordum. Finans alanında nasıl gelişim sağlarım derken KGK websitesine
girip yetkilendirme için şartları sağlayıp sağlamadığımı araştırırken
duyurularda Mayıs sınavı için başvuruların o hafta sona ereceğini gördüm. Zaten
yoğun bir tempoda çalıştığım, nisan sonu gibi transfer fiyatlandırması ile
ilgili çalışmalarımın kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesiyle biraz
hafifleyeceğini öngördüğüm bu dönemde sınava kaydolmaya karar verdim. Her bir
sınav için giriş ücreti 150 TL’idi, üç sınav için 450TL’lik ücreti KGK
websitesi üzerinden ödeyip hemen sınav tarihi için Ankara’ya sabah ilk uçak ile
gidip öğleden sonra dönecek şekilde uçak biletlerimi satın aldım.
Yeri gelmişken sınav tarihi ve
yeri hakkında bilgi vereyim: KGK Bağımsız Denetçilik Sınavları yılda iki kez,
genellikle Mayıs ve Kasım aylarında İstanbul ve İzmir’de düzenleniyor.
Sınav giriş ücreti ve uçak
biletleri hazırdı ancak sınavda başarılı olmam durumunda Bağımsız Denetçi
ünvanını almaya hak kazanma ile ilgili şartları sağlayıp sağlamadığım konusunda
kafam biraz karışıktı. Kafamı karıştıran konu “Uygulamalı Mesleki Eğitim” ile
ilgili şarttı. Maddede denetçi olmak isteyenlerin en az 3 yıl süreyle, finansal
tablo denetimi dahil olmak üzere mesleki konularda denetçi yanında ya da
denetim kuruluşunda uygulamalı eğitim almalarının şart olduğu belirtilmiştir.
PwC’de kağıt üzerinde tam 3 yılı doldurmamıştım ama yine de belgeyi alabilmemi
sağlayan bir istisna vardı. Bu istisna en az on beş yıllık mesleki tecrübeye
sahip olanların uygulamalı mesleki eğitim şartı aranmaksızın bağımsız denetçi
olabilecekleri hükmüydü.
Buna göre;
3568 Kanun hükümlerine göre
fiilen staj yapmak suretiyle meslek mensubu olunmuş ise mesleki tecrübe
süresinin hesabında başlangıç tarihi olarak staja fiilen başlama tarihi esas
alınır.
3568 sayılı Kanunun 6’ncı
maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen stajdan sayılan hizmetlerde geçen
sürelerin stajdan saydırılması suretiyle meslek mensubu olunmuş ise mesleki
tecrübe süresinin hesabında başlangıç tarihi olarak stajdan sayılan hizmete
başlama tarihi esas alınır.
Staj başlama tarihinden itibaren
3568 sayılı Kanun kapsamındaki mesleki faaliyetlerde geçirilen süreler 15
yıllık sürenin hesabında dikkate alınır.
15 yıllık sürenin hesabında kamu
kurum ve kuruluşlarında geçirilen süreler hariç olmak üzere, bir yıldan fazla
süreyle bu faaliyetlere ara verilmesi durumunda ara verilen fazla süreler
dikkate alınmaz.
15 yıllık sürenin hesabında 4
yılı aşmamak üzere yukarıda saydığımız bölümlerdeki lisans ve lisansüstü
eğitimde geçen süreler mesleki tecrübe süresine ilave edilir.
Kurumu aradım, durumumu ve
tecrübelerimi paylaştım, telefondaki görevli son derece iyi niyetli ve yardımcı
bir şekilde nihai kararın tevsik edici belgelerin iletilmesi ile verileceğini
ancak bahsettiğim şartlarla 15 yıllık mesleki tecrübeyi 2018 yılında
tamamlayacağım için sınavda başarılı olmam şartı ile bağımsız denetçi
olabileceğimi söyledi. Bunu duyunca kafam da rahatladı ve hedefe konsantre
olmaya başladım. Hemen merak edenler için açıklayayım, 15 yıllık iş tecrübem
yoktu, ancak 15 yıllık mesleki tecrübenin hesabında lisans ve yüksek lisansta
geçen süreler de dikkate alındığı için bu süreyi doldurabiliyordum.
Demek ki neymiş? Sınava, başvuru
süresi içerisinde müracaat eden ve sınav ücretini yine başvuru esnasında kredi
kartından on-line olarak ödeyen kişiler girebilirmiş. Ancak Bağımsız Denetçi
Belgesi için sadece sınavı kazanmak yeterli değilmiş. Ayrıca adayların diğer
şartları da taşımaları gerekirmiş. Bu şartları bulup okuyabilirsiniz uzun
uzadıya ilgili maddeyi (Bağımsız Denetim Yönetmeliği 14. Madde) paylaşmak
yerine bu maddedeki en önemli unsurları şöyle özetleyebilirim:
Hukuk, iktisat, maliye, işletme,
muhasebe, bankacılık, kamu yönetimi ve siyasal bilgiler dallarında eğitim veren
fakülte ve yüksekokullardan veya denkliği Yükseköğretim Kurulunca tasdik
edilmiş yabancı yükseköğretim kurumlarından en az lisans seviyesinde mezun
olanlar veya diğer öğretim dallarından lisans seviyesinde mezun olmakla beraber
bu fıkrada belirtilen bilim dallarından lisansüstü seviyesinde diploma almış
olmak.
Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirlerin 4 konudan Yeminli Mali Müşavirlerin de 3 konudan sınava girmesi,
bağımsız denetçi olabilmeleri için yeterlidir. Eğer Sermaye piyasası,
bankacılık, sigortacılık ve özel emeklilik alanlarında denetim faaliyetinde
bulunmayacaksanız bu sınava girmenize gerek olmadığından sınav sayıları
SMMM’ler için 3e, YMM’ler için 2 ye iner. Muhasebe Standartları, Kurumsal
Yönetim İlkeleri ve Finansal Yönetim ile Denetim bir SMMM’nin bağımsız denetçi
olması için geçmesi gereken sınavlardır. YMM’lerin ise Kurumsal Yönetim
İlkeleri ve Finansal Yönetim sınavına da girmesine gerek yoktur.
Hikayemle devam edecek olursam,
Mart ayında sınavlara kaydımı oldum ve çalışmaya başladım. İşim şehir dışında
olduğu için her gün yaklaşık 2 saatim yolda geçiyor. Bu süreyi bilgisayarıma
indirdiğim muhasebe standartları ve denetim standartları ile kurumsal yönetim
ilkeleri ile ilgili ders notlarını okuyarak geçirdim. Bir de Deha Yayınları’nın
soru bankasını sipariş ettim. Akşamları ve hafta sonları fırsat buldukça soru
çözdüm. Çıkmış sorularla Deha Yayınlarının kitabını karşılaştırdığımda aslında
Deha’nın soru tipinin çok da sınava uygun olmadığını fark ettim ama ne kadar
çok soru çözersem o kadar gelişirim diye bu kitaptan da çalışmaya devam ettim.
Özellikle son iki haftayı sırf eski soruları çözmekle geçirdim. O dönem şirket
aktivitesi olarak Bodrum’a Titanic Otel’e gitmiştik, ben toplantı aralarında ve
tüm boş vakitlerimde soru çözmeye çalışıyordum çünkü gündelik hayatımda
kullanmadığım pek çok bilgiden sınavda soru çıkacağının farkındaydım.
Zaten yaklaşık 2 aylık bir
hazırlık sürecim vardı ve yoğum tempoda çalıştığım için bu süre hızlıca aktı,
sınav tarihi geldi çattı. Soğuk bir Mayıs sabahı, İzmir’den Ankara’ya ilk
uçakla yolculuk yaptım. Ankara’da alandan inip sınavın yapılacağı Gelir İdaresi
Başkanlığı’nın Eğitim tesislerine ulaştım. Sınavı bekleyen herkes kapılar
açılmadığı için tesislerin karşısındaki cafe’de bekliyordu. Ben de hem karnımı
doyurdum, hem de son tekrarlarımı yaparken insanları gözlemledim. Pek çok
kişinin kursa gittiğini ellerindeki ders notlarından gördüm. Açıkçası kursa
ayıracak zamanım olmadığı için hiç kursa gitmeyi düşünmemiştim ama o an
psikolojik olarak acaba bu bir dezavantaj mı diye düşünmedim değil. Ancak bugün
sizlere şunu çok daha net söyleyebiliyorum: bu sınavlar için kursa vakit ve
para harcamanıza hiç gerek yok.
Sınava girdiğimde ilk fark
ettiğim şey, evde soru çözmekle sınavda soru çözmek çok farklıydı. Soruların
zorluğundan, bir başka deyişle yeterince konulara hakim olmadığımdan sorular
üzerinde çok fazla düşünmem gerekiyordu ve bu bana zaman kaybettiriyordu. Üç
dersin de sınavını tamamlayıp çıktığımda bir kez daha sınav için Ankara’ya
geleceğimin farkındaydım ama bu sınav sürecinden de almış olmam gereken
dersleri almıştım.
Peki ilk sınavlara girdikten
sonra neyi fark ettim? Öncelikle bu sınava sadece geçmiş yıl sorularından
hazırlanarak başarılı olmayı hayal etmeyin, bu stratejiyle hayalden öteye
gidemezsiniz. Örneğin, Muhasebe Standartları’nda ilk 10 soru içerisinde 3 soru
BOBİ FRS ile ilgiliydi, BOBİ FRS 2018 yılından itibaren uygulanmaya başlayacağı
için bu konuda daha önce hiç soru gelmemişti. Buna benzer standartlardaki
güncellemelerden gelen sorular hem Denetim hem de Muhasebe Standartlarında
oldukça fazlaydı.
İkinci olarak Sınava aynı gün
gelmek için gece yarısı denebilecek bir saatte kalkmak böyle bir sınava yorgun
girmeme sebep olmuştu. Eğer şehir dışından gelip sınava girecekseniz ve artık
20’li yaşlarınızda değilseniz bir gün önceden şehirde olmakta, o gece son
tekrarlarınızı yaptıktan sonra uykunuzu iyi alıp sınava girmekte fayda var.
Son olarak, sınavdaki soruların
metinleri oldukça uzun ve bu durum insana soruları okurken çok zaman
kaybettiriyor. Evde soru çözerken hiç vakit tutmadığım için sınavda zamana
karşı yarışmak son bölümde (Denetim) soruları tam anlamadan boş bırakmamak için
hızlıca okuyup cevaplamama sebep oldu. İşte bu yüzden sınava hazırlanırken çözdüğünüz
soruları mutlaka süre tutarak zamana karşı çözün ve hızlanmaya gayret edin.
Sınavdan iki hafta sonra sonuçlar KGK tarafından duyuruldu ve beklediğim
gibi Muhasebe Standartları ve Denetim sınavlarında soruların yarısından
fazlasını doğru yapsam da yeterli puanı tutturamamıştım. Ama güzel haber
Kurumsal Yönetim İlkeleri ve Finansal Yönetim dersinden gelmişti, 88 almıştım.
Bu sayede bir sonraki sınavda başarılı olmak için derslerin birinden 60
diğerinden 62 almam yetecekti. (3 ders için ortalama 70 olması için toplam 210
puan gerekiyor, elde var 88, geriye 122 puan kalıyor, geçme notu 60, o halde 60
ve 62 yeterli).
Kasım
sınavı için tecrübem ve umudum vardı. Farklı bir departman ve farklı bir ülke
tecrübeleriyle yine dolu dolu geçen bir dönem geçirsem de Kasım’daki sınava
bence doğru metodoloji ile çalıştım. Önce güncel standartları KGK websitesinden
indirdim. Sonra bunların önemli bölümlerinden kendim için notları çıkardım.
Standartları bilmeyenler için şunu söyleyebilirim, yabancı dilden çeviri olduğu
için gündelik dilimizden uzak ve anlaması çok kolay değil. Ama bir kere bu yola
girmiştim ve geri vites yapacak bir durumda değildim. Not alarak çalışmayı
kendim için daha motive edici bir hale getirmek için ise güzel bir fikrim
vardı: öyle notlar çıkaracaktım ki benden sonra da bu sınavlara girecek kişiler
bu notları alıp sınavda başarılı olabilecekti. Motivasyonum kısaca şöyleydi:
çıkardığım notları ebook haline getirip Google Play Kitaplar üzerinden herkesin
kullanımına ücretsiz bir şekilde açacaktım. Bu fikir beni not çıkarırken ayrı
bir heyecanlandırıyordu ve yer yer sıkıcı bir işi daha ulvi hale getiriyordu.
Sınava
hazırlandığım dönemde vitesi artırmam gereken Eylül-Ekim aylarında iş sebebiyle
4 haftalığına Romanya’daydım. Burada bulunduğum dönemde döviz kurunun TL’ye
göre oldukça yüksek olmasının da etkisiyle çok fazla gezilebilecek bir durum
olmaması sebebiyle hafta sonları sık sık farklı Starbuck’s’lara (marka takıntım
yok sadece gurbette bana daha güvenilir ve konforlu geldiği için burayı seçtim)
kaçıp not çıkarmaya, sabahları erken kalkıp standart okumaya çalıştım.
Ekim ortasından itibaren Türkiye’ye döndüğümde daha önce bahsettiğim iş
için gidip geldiğim her gün iki saatlik yolculuğum esnasında serviste pdf
dosyalarından standartları okuyup özet çıkarma işini tamamladım. Ardından yine
çıkmış soruları çözmeye başladım. Bu kez hem zaman tuttum, hem de hata yaptığım
her soruyla ilgili sınav sonrasında tekrar standarda gidip o bölümle ilgili
yeniden not aldım. Böylece notlarımı daha geniş ve nitelikli bir hale de
getirebiliyordum. Yeri geldi iş yerinden mesai servisi ile çıkıp çalıştım, yeri
geldi arabamı servise götürdüğümde bekleme salonunda soru çözdüm. Hatta
sınavdan önceki son Cuma evde çalışırım diye izin almama rağmen oğlumun da
hafif bir hastalık durumu sebebiyle evden kaçıp annemde çalıştım.
11 Kasım’daki sınava Atatürk Anadolu Lisesi’nde girdim. Ankara’ya bir gün
önceden gidip Tandoğan’da sakin bir otelde kaldım. Planladığım gibi son
tekrarlarımı akşam yapıp makul bir saatte yattım. Ertesi sabah 10’da başlayan
sınav için 9’da oradaydım.
Sınıfa girip de sayfalarını kontrol etmemiz için sınav kitapçığını elime
alıp yavaş yavaş sayfaları çevirirken bir yandan da sorulara göz ucuyla baktım
ve çoğunun çalıştığım konulardan oluştuğunu görmek özgüvenimi tazelememe sebep
oldu. Evde yaptığım testlerde denetim sorularını daha hızlı çözdüğümü görmem sebebiyle
sınava önce denetimle başladım ve ardından daha çok vakit kalması için muhasebe
standartları sorularına geçtim.
Yeri gelmişken sınavla ilgili sizlere iki tüyo daha vereyim:
Sınavlarda zamanı yetiştiremeyecek olan adaylar ek bir ders ücreti (örneğin
Kurumsal Yönetim İlkeleri ve Finansal Yönetim) daha yatırarak ekstra süreye
sahip olabilirler.
40 sorudan oluşan sınavlarda her bir şıktan 8’er tane cevap var, yani 8 A,
8 B, 8 C, 8 D ve 8 E. Sınavın sonunda vaktiniz kalırsa bu kontrolü de
yapabilirsiniz. Yanıtlarınızı kontrol ettikten sonra kalan zamanda bu şekilde
de bir gözden geçirme yapabilirsiniz.
Sınavdan çıktığımda ilkinin aksine bu işin bu kez bittiğini
biliyordum. Sınavdan sonraki üçüncü haftanın Cuma günü mesai bittikten
sonra KGK websitesindeki duyuru ile açıklanan sonuçlarda başarılı olduğumu
gördüm.
Sonuçların açıklanmasını takiben bağımsız denetçi olmak için gereken
belgeleri KGK websitesinden yükleyip belge ücretini yatırdım ve Bağımsız
Denetçi ünvanını aldım.
Peki
bu sınavlara girmek ve sınavlar sonucunda başarılı olmak bana ne sağladı:
Her
şeyden önce çalıştığım şirketin Finans departmanında görevliyim ve sınava dair
konular bugünkü iş tanımımda direk olarak bulunmasa da ileride olabilir. Bu sınava
hazırlanırken öğrendiklerim ve tazelediklerim yarın işime yarayacaktır. Bununla
beraber bir şeyleri bildiğini söylemekle bildiğini belgelendirebilmek arasında
fark vardır. Saygınlığı olan bir kurum tarafından yetkilendirilmek, bu farkı
ortaya koymak açısından önemlidir. Ayrıca konulan hedeflere ulaşmak insana ayrı
bir tatmin sağlar. Ben Mayıs ve Kasım ayından girdiğim bu sınavlar ve sınavlar
öncesi yaptığım çalışmalarla hedefim olan teknik bilgimi geliştirme konusunda
bir başarı elde etmiş olmanın hazzını da yaşıyorum. Çalıştığım şirket bir
dönüşüm yaşıyor ve bizden beklenen özelliklerden biri de anlam yaratmak. Anlam
yaratan kişilerin özelliklerine baktığımızda da profesyonel gelişimlerine
yatırım yapan kişiler olduğunu görüyoruz. İşte bu noktada da hedefime ulaşmış
olmak bir yandan da bu nitelikle örtüşüyor. Tüm bunlara ek olarak, şu an Google
Play Kitaplar’da hem muhasebe standartları hem de denetim konusunda
hazırladığım notlar bu konulara ilgili duyan herkesin erişimine açık. İşte bu da bana manevi bir haz sağlıyor.
Dilerseniz
“Sınav Kazandıran Muhasebe Standartları Notları” ve “Sınav Kazandıran Denetim Notları”
diye adlandırdığım kitaplarımı Google Play’den bu isimlerle ya da direk “Volkan
Yorulmaz” diye aratarak bulabilirsiniz. Hatta bu kitapları okuduktan sonra
GoodReads kullanıyorsanız buradan da kitaplarımı okuduğunuzu belirtebilir,
yorumlarınızı diğer kullanıcılarla paylaşabilirsiniz.
Google
Play Kitaplar’dan kitaplarıma erişmek için:
İşte benim bağımsız denetçi olma hikayem böyle… Yeri gelmişken bu konuda
beni arayarak mesaj atarak tebrik eden herkese bir kez de buradan
teşekkürlerimi sunarım. Tabi ben de sevgili eşime ve oğluma teşekkürlerimi
sunarım, sınava çalıştığım dönemde onları istemeden de olsa ihmal ettim. Neyse
ki bu sürecin ve çabaların sonu mutlu bitti.
Sene başında eğitim kataloğunda ismine
ve hedef kitlesine göre eğitimlere göz atıp seçtiğim iki eğitimden ilki Hikaye Anlatıcılığı
eğitimiydi. Tadı damağımda kalan bu eğitim sonrasında davet edildiğim ikinci eğitim
Geri Bildirim Atölyesi oldu. Nedir bu “Geri Bildirim Atölyesi” eğitimi
derseniz, katalogdaki ifadelerle size yardımcı olabilirim:
İşimizi ve birbirimizi
geliştirmek için geri bildirim almayı ve vermeyi günlük hayatımızın bir parçası
ve doğal rutini haline getirmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Bu program katılımcıların
ekipleri ve diğer paydaşlar ile etkileşimlerinde, etkin geribildirim alma ve
verme konularında gelişmesini sağlamak ve kritik iletişim ortamlarının etkin
olarak kurgulanması ve yönetilmesi için gereken ipuçlarını tanıtmak üzerine
kurgulanmış bir programdır.
Neden Katılmalıyım?
Toplantıları, spontane geri bildirimleri ve düzenli birebirleri; katılımcı, değer veren, geliştiren, zoru başarmaya teşvik eden ve yetkilendiren bir şekilde yapabilmenin yollarını öğrenmek istiyorum
Beklentiler üzerinde el sıkışmak ve etki alanımdaki kişilerin performansını başarıya ve sonuca yönlendirebilmek üzere geribildirim ve gelişim diyaloglarını kurgulayabilmek istiyorum
Geri bildirim konusunda uzmanlaşabilmek için kendi güçlü yönlerimi ve gelişmeye açık alanlarımı keşfetmek istiyorum
İşte bu amaçla 24 Ekim 2019 sabahı
İzmir’den İstanbul’a eğitim için yola çıktım. Hiç alışık olmadığım bir sürprizle
sabah evden çıkmadan önce, 5’i 10 geçe gibi Türk Hava Yolları’ndan aldığım SMS
ile irkildim. Üst üste attıkları iki mesajla uçuşumun iptal edildiğini ve
detaylar için müşteri hizmetlerini arayabileceğimi yazmışlardı. Ev halkını
uyandırmadan dışarı çıkıp aradım, motor arızası olduğunu ve seçeceğim bir başka
seferle uçabileceğimi söylediler, neyse ki sorunsuz bir şekilde bunu da deneyimledim
ve tam zamanında eğitime katıldım.
Eğitimi Management Centre
Türkiye (MCT)’den Gözde Berber Özbalaban veriyordu. Kendisinden 2017 yılında da
bir eğitim almıştım ve o dönemden beri kendisini sosyal medyadan takip ettiğim
için adaptasyonla ilgili hiç sorun yaşamadım. Zaten kendisi ortamı o kadar iyi
kontrol ederken katılımcılara öyle paylaşımcı bir ortam yaratıyor ki herkes eğitim
esnasında kendine bir konfor alanı buluyor. Bu izlenimimi pekiştirecek cinsten ifadeleri
MCT websitesinde Gözde Hanımın paylaştığı aşağıdaki cümlelerde de buldum:
"Kariyerim boyunca mesleğim ile
ilgili öğrendiğim en değerli bilgi, organizasyonlarda hayal edilen değişimin,
ancak insan faktörünün kalbine ve yüreğine dokunulduğunda hayata geçebileceği
gerçeği oldu. Şirketler, sürekli gelişim ve pozitif değişim yolculuğunda
ilerlerken ‘insan’ faktörünün resimdeki asıl kahraman olduğunu unutmamalılar.
Bu inançla, birlikte yol aldığım organizasyonlarda en önemli hedefimi,
‘insanlara’ dokunabilmek ve organizasyonların gelecek resmini güzelleştirmek
olarak tanımlıyorum.”
Eğitim öncesi; tüm şartlar verimli bir eğitime hazırdı... Sahiden...
Eğitim esnasında içselleştirdiğim
önemli kazanımlar olurken, özellikle not alıp sonra geriye dönüp tekrar
üzerinde düşünmek istediğim bazı konular oldu. Bunlardan biri Motivasyon 3.0’dı.
Daniel Pink tarafından öne
sürülen Motivasyon 3.0 sisteminde 3 ana unsur söz konusu. Bunlardan ilki
özerklik, bunun açılımı kendi hayatlarımızı yönetme becerisi. İkincisi
üstünlük, bir bakıma önemli olan konularda her zaman daha iyi olma isteği.
Üçüncüsü ise amaç, bunun anlamı da yaptıklarımızın aslında bizden de büyük
anlamlar içeriyor olması. Farkında olsak da olmasak da ortaya koyduklarımızla
bir şeylere hizmet ediyor, bir ihtiyacı karşılıyor ya da bir değişimi
yaratıyoruz.
Çalışan motivasyonunu ve
verimliliğini yükseltmek isteyen şirketlerin Motivasyon 3.0’ın üç ana unsuruna
dikkat etmesi gerekiyor. Bu üç ana unsur konusunda da kendilerine şu soruları
sormalılar: “Çalışanlarımız işlerini nasıl, ne zaman, nerede ve kimle
yapacakları konusunda yeterli kontrol ve özgürlüğe sahip mi?”, “Çalışanlarımıza
düzenli olarak yaptıkları işi daha iyi yapma konusunda fırsat veriliyor mu?”,
“Çalışanlarımız yaptıkları işin ne kadar önemli olduğunu, dünyayı ya da
yaşamları anlamlı bir şekilde değiştirmeye katkıda bulundukları duygusunu
yaşıyorlar mı?” Eğer bir şirket bu adımları atıp her bir soruya çalışanları
adına “evet” yanıtını verebiliyorsa o zaman çok verimli ve cazip bir iş alanı
yaratma konusunda iyi bir yolda demektir.
Eğitimde incelediğimiz konulardan
biri de Duygusal Zeka idi. Daniel
Goleman, Duygusal Zeka kavramını sunduğundan beri IQ ve EQ arasında gidip
geliyoruz. Ama aslında bilinen şu ki seçim yapmak zorunda değiliz hatta bu
kavramlar birlikte işlevsel olduğunda bireyin hayat kalitesi yükseliyor.
Duygusal zeka kuramı 4 temel
kavram üzerine odaklanır. Birincisi “Öz Farkındalık” yani bireyin duygularının
farkında olabilmesi. Çünkü duygularımızın farkında olabilirsek nasıl
davranacağımıza karar vermek daha da kolaylaşır. İkinci kavram “Öz Denetim”;
duyguları, düşünceleri ve davranışları organize etmeye yarar. Üçüncü kavram
“Sosyal Farkındalık” bireyin kendine odaklanması kadar çevresinin de farkında
olmasının önemini vurgular. Son olarak “İlişki Yönetimi” kavramı ise kendisinin
ve çevresinin farkında olan bireyin sosyal ilişkiler kurması ve devam ettirmesi
için gerekli becerileri kapsar.
Bu kavramları biraz açmak için
yaptığım araştırmada 4 temel kavramı oluşturan bileşenleri şu şekilde buldum:
1. Öz Farkındalık:
a) Duygusal öz farkındalık:
Kendi duygularını okuyup etkilerini fark etmek; kararlara rehberlik etmek için
“altıncı hissini” kullanmak.
b) Doğru öz değerlendirme:
Sınırlarını ve güçlü yanlarını bilme
c) Özgüven: Öz değer ve
yetenekleri konusunda sağlam bir anlayışa sahip olmak.
2. Öz Denetim:
a) Öz Denetim: Rahatsız edici
duygu ve dürtülerini denetim altında tutmak
b) Saydamlık: Dürüstlük ve
karakter bütünlüğü; güvenilirlik
c) Uyumluluk: Değişen durumlara
uyum sağlama ya da engellerin üstesinden gelme esnekliği
d) Başarma Dürtüsü: Performansı
arttırma arzusu
e) İnisiyatif (girişimcilik):
Eyleme geçip fırsatları yakalamaya hazır olmak
f) İyimserlik: Olayların iyi
yönlerini görmek
3. Sosyal Farkındalık:
a) Empati: Başkalarının
duygularını sezmek, bakış açılarını anlamak ve endişeleriyle etkin bir biçimde
ilgilenmek.
b) Kurumsal farkındalık:
Gündemi, karar mekanizmalarını ve kurumsal politikaları okumak.
c) Hizmet uyumu: Takipçi,
müşteri ya da tedarikçilerin gereksinimlerini fark etmek ve karşılamak
4. Sosyal Beceriler:
a) Başkalarını geliştirme:
Geribildirim ve rehberlikle başkalarının yeteneklerini pekiştirmek.
b) Liderlik: Cazip bir vizyonla
yol göstermek ve şevk vermek.
c) Etki (Başkalarınca sözü
dinlenilir olma): Çok çeşitli ikna taktiklerini kullanmak.
d) İletişim (Bağlar kurmak): Bir
ilişkiler ağı kurmak ve sürdürmek.
e) Değişim katalizörlüğü: Yeni
bir doğrultuda başlangıç yapmak, değişimi yönetmek ve önderlik etmek.
f) Çatışma yönetimi:
Anlaşmazlıkları çözmek
g) Takım çalışması: İş birliği
yapmak ve takım oluşturmak.
Eğitimde ele aldığımız bir başka
konu ise Transaksiyonel Analiz’di. 1950’lerde Eric Berne isimli psikolog
tarafından temeli atılan bu kavram şöyle der: İnsanda 3 benlik hali vardır:
“Anne-Baba” benlik durumu
(Ebeveyn egosu)
“Yetişkin” benlik durumu
(Yetişkin egosu)
“Çocuk” benlik durumu (Çocuk
egosu)
“Ebeveyn” benlik durumunu, bir
kişiye tavsiye verirken, korumaya kollamaya çalışırken, eleştirirken, kısacası
bir ebeveyn gibi davranırken kullanırız. Buna bir nevi, kendi ebeveynlerimizden
öğrendiklerimizi kullanıp uyguladığımız halimiz diyebiliriz.
“Yetişkin” benlik durumunu, karşımızdakiyle
bir konuyu tartışırken duygusal olmadan, akılcı ve mantıklı olarak, problem
çözmeye çalışırken kullanırız. Bu benliğimiz plan program yapan, ne harcadığını
ve ne kazandığını düşünüp planlayarak hareket eden halimizdir.
“Çocuk” benlik durumu ise,
kişiliğimizin en çocuksu yönünü yansıtır. Nasıl bir çocuk karnı acıktığında
hemen yemek ister, bekleyemez, duygularını erteleyemez; aynı şekilde
isteklerimizin bir an önce olmasını isterken bu benliğimizi kullanırız. Ya da karşımızdakine, tıpkı suçlu bir çocuk
gibi boyun eğerken, onun taleplerini ve öğütlerini kabul ederken. Ya da
otoriteye karşı çıkarken örneğin, özgür ve asi bir çocuk gibi davranırız.
Bu konuları değerlendirdikten,
bir başka deyişle geri bildirim konusuna direk girmeden önce temeli
oluşturup artık kullanılmaması gereken hamburger modelinden ve
bu modelden neden vazgeçildiğinden bahsettik.
Geribildirim sürecinde hassas
bir denge var. Hamburger modelinde ilk önce geri bildirim vereceğimiz kişinin
iyi yaptığı şeyleri belirterek başlarsınız, arada eksik yanlarını uygun bir
dille anlatıp/eleştirip son kısımda yine iyi yaptığı noktaları belirterek/överek
bitirirsiniz. Böylece geri bildirim alan kişi hem eksiklerinin farkına varır
hem de iyi yaptığı şeylerin takdir edilmesi onu rahatlatır ve daha çok çalışmak
için motive olur. Ancak değişen jenerasyonda artık geri bildirimi alan negatif
noktaları göz ardı edip olumlu noktalara konsantre olduğu için bu yöntem artık
amacına hizmet etmemektedir.
Artık insanlardan anlamlı
geribildirimler almak, vermek ve bunların ileride de sürmesini sağlamak için, D2E2
diye kısaltabileceğimiz Durum-Davranış-Etki-Eylem adlı yeni modelin
kullanılması önerilmektedir. D2E2 modeli insanlara, algıları yapılandırmaları
için bir çerçeve sağlar. Sizin spesifik ve yararlı geribildirimlere ulaşmanıza
ve karşınızdaki kişinin de bunu güvenli bir biçimde yapabilmesine olanak verir.
D2E2 modeli, performansınıza ilişkin algıyı dört parçaya böler: Önce durumun,
sonra sizin davranışınızın, ardından bu davranışın orada hazır bulunan diğer
insanlar üzerindeki etkisinin betimlenmesi ve gerekli eylemin alınması.
Durum: Söz konusu davranış nerede ve ne
zaman meydana geldi? ("Bu sabahki personel toplantısında"; "Ayşe
ile yaptığımız toplantıda.")
Davranış: Değiştirilmesi ya da
iyileştirilmesi gereken özellikler, gözlemlenebilir eylemler, sözel ve sözel
olmayan davranışlar hangileriydi? ("Daha sözünü bitirmemişken Ayşe’nin
görüşlerini eleştirdin ve söylediklerine pek de değer vermediğini beden
dilinle belli ettin.)
Etki: Bu davranış ne gibi sonuçlar
doğurdu? Başka insanlar üzerinde nasıl bir etki uyandırdı? Onlarda ne gibi
düşünce ya da duygulara yol açmış olabilir? Bu davranış etkin bir davranış mı?
(" Ayşe’nin söylediklerinde haklı olabilecek yanlar vardı, ama sen onu
sonuna kadar dinlemedin. Ayrıca bu davranışınla oradaki diğer insanları da
fikirlerini söylemekten alıkoydun.")
Eylem: Sahne sizin, artık dönüşümü
gerçekleştirme ve alınan geri bildirim doğrusunda hareket ederek ortaya eylemi
koyma zamanı.
Geribildirimle ilgili şunu
belirtmek lazım; pratiğiniz arttıkça geribildirim istemek ve almak sizin için
daha kolay bir işe dönüşecek, etrafınızdaki insanlar bu sürece daha sıcak
bakmaya başlayacak ve aldığınız geribildirimler hem profesyonel hem de kişisel
yaşamınızda size daha büyük ödüller getirecektir.
Eğitmenimiz Gözde Berber Özbalaban’ın
da belirttiği gibi en iyi geri bildirim tekniği “sahicilik”tir. Sahici olmak
demek, insanın her düşündüğünü, “hiç yutkunmadan” söylemesi ya da bulunduğu
ortamı hiç dikkate almadan aklına estiği gibi davranması değildir elbette. Bir
insanı sahici kılan, bir maske arkasına gizlenme gereği duymamasıdır. Şeffaf
olmak, olduğu gibi davranmak, aslında en akıllıca tutumdur. İşte bir eğitim ve ardından
bende bıraktıkları (Gözde Hanım'ın tabiriyle "tikveşlisi" yani en kaymaklısı") ve araştırmaya yönelttiği konularla yazıya dönüşen çıktısı.
Bir de bu eğitim özelinde değil ama genel olarak gelişim yolculuğumuzda Gözde
hocamızın okumamızı önerdiği kitapları da şuraya bırakayım ki “ne okusam ki?” diyenlere
bir faydam olsun.
Çevre duyarlılığına
dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak amacıyla gönüllüler ve aileleri 6 Ekim
2019 Pazar günü "Mis Gibi Torbalı"
sloganıyla parklarda çöp topladı. Philsa Philip Morris Sabancı çalışanlarından ve
ailelerinden oluşan gönüllü bir grup, aileleriyle birlikte 6 Ekim 2019 Pazar
günü Torbalı'da bulunan Koruluk ve Gazi Çamlık parklarını temizlediler. Ben ve
oğlum Okan da bu etkinlik kapsamında 2010 yılından beri çalışmakta olduğum
Torbalı’yı temizlerken, bir yandan da çevre duyarlılığı ve farkındalık yaratma fırsatı
elde ettik. Etkinlik sonunda 70 bin metrekare alan temizliğinden plastik ve
kağıt atıklarının da dahil olduğu toplam 274 kilo çöp toplandı. Etkinliğe katılan
Philsa Philip Morris Sabancı İşletme Direktörü Antonio DeMarco şöyle dedi:
'İzmir'in en büyük ilçesi olan ve fabrikamıza ev sahipliği yapan Torbalı'yı hep
beraber temiz tutmak zorundayız. Bu etkinlik ile Torbalı'mızda çevre temizliği
yaparak, çöpleri topladık ama daha da önemlisi bu konuda farkındalığı
artırarak, ilçemizde bu gibi etkinliklerin çoğalmasını sağlamak istiyoruz.'
Organizasyonun hazırlanması ve toplanan atıkların geri dönüşümünün sağlanması
konusunda Torbalı Belediyesinin de destek sağladığı bu etkinlikte, Torbalı
halkı da biz gönüllülere destek verdi.
Size de öyle
oluyor mu bilmiyorum ama havaalanlarında yalnızken geçirdiğim vakit, benim
kendimle baş başa kalmam ve fokuslanma için çok iyi bir fırsat oluyor. Ne zaman
havaalanında tek başıma kalsam plan program yapıp en azından yakın vadede
yapmak istediğim şeyleri sıralıyorum. Bu kez yine öyle oldu, youtube kanalıma (https://www.youtube.com/channel/UC-QG98AFU_zaguhi9Hjbvtw/) hangi videoyu yayınlarım, blogda ne
konuda içerik üretirim gibi pek çok şey geldi aklıma. Ee bir de yazmak için iyi
bir fırsat oldu ki bu satırlar yazıya dönüştü. Bu aralar “Nasıl BağımsızDenetçi Oldum?” adlı içerik (http://volkanyorulmaz.blogspot.com/2018/12/nasl-bagmsz-denetci-oldum.html)
özellikle medium.com vasıtasıyla (https://medium.com/@VolkanYorulmaz)
pek çok okunur oldu. Bu konuda maille ve instagramdan DM ile sık sık sorular
alıyorum. En iyisi bir video ile kendi bağımsız denetçi olma serüvenimi ve bu
süreçte tecrübe ettiklerimi paylaşmam. Blogumda en çok okunan içeriklerin
başında gelen “Nasıl SMMM Oldum?” için de (http://volkanyorulmaz.blogspot.com/2010/06/nasl-smmm-oldum.html)
yine fırsat yaratıp bir video çekersem hem benim için nostaljik olur, hem de
mesleğin gönüllülerine faydam dokunur. Bir de işle ilgili yapmam gereken şeyler
var. Onlar da aklımın bir köşesine kaydoldu bir yandan bu yazıyı yazıp diğer yandan
telefonumu şarj ederken. Özetle havaalanındaki bu bekleyiş sadece telefonumun
bataryasını değil beni de şarj etmiş oldu.
Daha üretken,
düşüncelerin meyvelere dönüştüğü günlere…
Yarım günlük bir
eğitim için İstanbul’a gittim bu Perşembe günü. Eğitim sonrası bu eğitimden
aldıklarıma, bir başka deyişle öğrendiklerime dair bir şeyleri yönetim
ekibimize sunacağım için İstanbul’a inişimde bir gerginlik hissettim. Tabiri
caizse “huzursuz” bir şekilde Akaretler’de öğle yemeği yiyeceğim bir yer
ararken iş sebebiyle tanıdığım birilerini görüp hem selam verdim hem de bu
vesileyle o mekanı yemek için tercih etmiş oldum. Sahi ben Akaretler’e
yaklaşırken balık yemeyi hayal etmemiş miydim…
Selam verdiğim
masada, 2007 yılında PwC’de son mülakatımı yapan, bir başka ifadeyle benim işe
girmeme onay veren kişi de vardı. Kısa bir sohbetin ardından tek başıma masama
oturup yemeğimi söylediğimde geçmişe
yolculuk başladı. Yaklaşık 12,5 yıl önce mülakat için girdiğim BJK Plaza’ya
birazdan eğitim almak için girecektim ve eğitimi benimle aynı yıl PwC’ye
başlayan bir arkadaşım verecekti. İster istemez geçmiş defterleri açtım, aldığım
kararları, yaptıklarımı ve yap(a)madıklarımı sorguladım. Bu çelişkileri
yaşarken sanki arka fonda uçakta okuduğum kitaptaki içsel mutluluğu yakalamanın
her şeyden önce geldiği mesajı kulaklarımda yankılandı. Yemeğimi yerken iki
kere yeni açtığım youtube kanalıma girdim (Eyy
okuyucu, youtube’da “volkan yorulmaz” diye aratarak kanalıma abone olabilirsin)
ve sabahın erken saatlerinde yüklediğim videomun izlenme sayısını takip ettim. Benim
dışımda birilerinin izlediğini görmek hoşuma gitti. Bir yandan da az önce
masadaki selamlaşma esnasında, masadaki en kıdemli üstadın “videolarını
izliyoruz” demesi aklıma geldi. Vay be, Linkedin’de yaptığım paylaşımlar
gerçekten birilerine ulaşıyormuş diye sevindim. Nilgün’ü arayıp bu diyaloğu bir
de ona anlattım. Ardından eğitim için BJK Plaza’daki PwC eğitim salonuna
geçtim.
Beş buçukta
bitmesi gereken eğitim dörtte bitince eğitimi veren arkadaşımla vedalaşıp,
nerede takılabileceğimi sordum. Bana Nişantaşı’nı önerince, tüm diğer
alternatifleri yok sayıp yola koyuldum. Nişantaşı her zamanki gibi yine çok
havalı idi. Sokaklarında yürümek bile iyi geldi. Sonra tekrar aşağı indim.
Akaretler’de iki ayrı kafeye girip tek kişi için uygun yer bulamayınca üçüncü
girdiğim yer olan Sutiş’e oturdum ve soğuk kahve eşliğinde bu satırları yazdım.
Kendimi daha hafif ve prangasız hissetmek için yanıma bilgisayar almadığımdan
kurşun kalemle ajandama bu satırları döktüm. İlk fırsatta bilgisayara aktarıp (ertesi gün, yani Cuma akşamı, soundcloud’dan
dinlediğim Türkçe jazz müzik eşliğinde) Kim bilir, o ileride dediğim zaman
geldiğinde bugünkü sorgulamalarımı belki yersiz belki anlamsız ve gereksiz
bulurum. Çok daha tatmin olduğum günler dileğiyle…
Bir süredir buralarda yokum, yani buralarda yokum dediysem, bu blog üzerinden paylaşımlarımla yokum. Yoksa yine dünyadaki yerimde var olmaya devam ediyorum. Size bir önceki yazımda yeni fidelerimden bahsetmiştim Temmuz ayında... İşte bu aralar yoğun bir şekilde o fideleri suluyorum. Yeri geliyor, bir kitap okuyup o kitaptan alıntılarımı Türkçe ise vurgulananlar.blogspot.com 'da, İngilizce ise myhighlightz.blogspot.com 'da paylaşıyorum, yeri geliyor dumansız gelecek için #unsmoke temalı bir içerikten etkilenip onu kendimce unsmokeyourworld.blogspot.com 'da değerlendiriyorum. Bazen de mesleki konularda bir şeyler okuyor, araştırıyor ve onları vergianalisti.blogspot.com 'da meraklılarına ulaştırıyorum. Bu bahsettiklerimin hiç birinde güncel bir şeyler yapmadıysam, muhtemelen bir banka ile sorun yaşamışımdır ve konuyu sadecehakkimiaradim.blogspot.com 'dan sizlerle paylaşmışımdır.
Tüm bunlara ek olarak, kendimi sunum becerileri konusunda geliştirmek için Udemy'den online sunum eğitimi alıp, Hikaye Anlatımı konusunda da sınıf içi eğitimlere katılıyorum. Öğrendiklerimi hayata geçirmek için de pratik yapıp çıkan ürünleri youtube'daki yeni kanalımda paylaşıyorum. Kanalımı merak ederseniz, bir gözatıp abone olabilirsiniz: https://www.youtube.com/channel/UC-QG98AFU_zaguhi9Hjbvtw
Yeri gelmişken sizinle son videomu da paylaşayım. Malum bu yaz tekneler, yatlar pek bir popüler. Ben de bundan ilham alıp tekne işletmeciliği ve teknelerde çalışanların vergilendirilmesini anlattım. Konu vergi diye sıkıcı zannetmeyin, bir miktar magazin de içerir, buyurun:
O halde, sizden ricam ben buralarda yokken benden haber almak isterseniz, buralara da mutlaka bakın, illa ki güncel bir şeyler yakalarsınız:
Bir hafta önce
Teos’tayken aklımda yakın geçmişte yaşadığım bir tecrübe ve onun bitmek
tükenmek bilmeyen iç değerlendirmesini yaşarken, bir hafta sonra, yani şimdi
onu geride bırakıp sonrasında beni nelerin beklediğine dair kafa yormaca ve iyi
şeyler umut etme durumundayım. Tatil nedeniyle eşimin ve oğlumun uzakta olduğu
bu iki hafta sonunda ben annemlerle her zamankinden fazla yakınken iç dünyamda
da bu gelgitler yaşanıyor.
Bakarsan iki
gelgitin de ortak yönü işle ilgili olması. İş yaşam dengesinin bu derece yoğun
yaşandığı günümüz dünyasında bu dengenin ya da dengesizliğin tam ortasında biri
olarak iş dışı aktivitelerle kafamı meşgul etmenin bana en iyi gelecek şey
olduğunu hissediyorum. Bu doğrultuda ufak tefek çalışmalar yapıp gelecekte
olgunlaşacak ve meyve verecek olan ağaçlarımın tohumlarını ekip onları
suluyorum.
Biraz açacak
olursam, geçen hafta yazlığa gelirken yolda yeni açacağım blogların isimlerini
kontrol edip kafamdaki alternatiflerden en uygun olanları belirledikten sonra 5
tane yeni blog sayfası yarattım. 2007’den beri bazen yoğun bazen seyrek, bazen
kendi emeğimle, bazen de alıntı ve çalıntılarla (bunu da kabul etmek, emeğe
saygı göstermek gerekir) www.VolkanYorulmaz.blogspot.com üzerinde yazıp
paylaşıyorum.
Beni bilen bilir,
bir iş yaparken o konu hakkında çok okur çok araştırırım. Blog dünyasına
girdiğimde başarılı bir bloğun spesifik bir konuda içerikler sunması
gerektiğini yerli ve yabancı kaynaklardan okudum ama kendi adımdaki bloğumda
maalesef tek bir konu hakkında yazmayı başaramadım, yeri geldi bankalarla
mücadelemden, yeri geldi kişisel gelişim ve kariyer tecrübelerimden, bazen
ailevi konulardan, bazen de okuduğum kitaplardan hoşuma gidip de altını
çizdiğim satırlardan bahsettim.
Şimdilerde ise
bir yol ayrımındayım. Artık buradan, yani VolkanYorulmaz.blogspot.com’dan bana
özel deneyimlerimi paylaşmaya devam ederken aşağıda bahsettiğim 5 blog’da ise
spesifik olarak belirli konulara yoğunlaşacağım. Bu bloglardan 3 tanesinde
Türkçe, 2 tanesinde ise İngilizce içerik üreteceğim. Gelin size yeni
fidelerimden ya da başka bir deyişle ürünlerimden bahsedeyim…
Sadece Hakkımı Aradım
Tüketici
tecrübelerim ve haklı müşteri deneyimlerimle ilgili başımdan geçenleri www.sadecehakkimiaradim.blogspot.com
üzerinden paylaşıp hem tüketicilere haklarını hatırlatacağım, hem de benzer
durumlarda nasıl aksiyon almaları konusunda onlara yön göstereceğim.
Vergi Analisti
Vergi, benim 2007
yılından beri evime ekmek götürdüğüm, çalışıp para kazanmamı sağlayan alan.
Ülkemizde de vergi mevzuatı hem sık güncelleniyor, hem de gri alanların çokluğu
sebebiyle tartışmalara sebep oluyor. Ben de bu işi profesyonel olarak yapan,
“serbest muhasebeci ve mali müşavir” ve “bağımsız denetçi” ünvanlarına sahip
biri olarak kendimi güncel tutmak için okuduklarımdan anladıklarımı ve
yorumladıklarımı www.vergianalisti.blogspot.com
üzerinden paylaşacağım.
Vurgulananlar
Yazmayı seviyorum
ama okumak da bana iyi geliyor. Okudukça yaşadığım olumsuzluklardan
uzaklaştığımı hissediyorum, adeta okuduğum kitapların içindeki dünyalara adım
atıp geride bırakmak istediğim tatsızlıklardan kaçıyorum. Bununla beraber, bir
arşivcilik, bir güzellikleri kendime saklama gibi bir huyum da var. Çok güçlü
bir belleğim de olmadığı için, kitaplarda beğendiğim, altını çizdiğim bölümleri
saklayıp sonrasında tekrar okumak hoşuma gidiyor. Bu hem o kitaptaki hikayeye/mesaja
beni ışınlıyor, hem de o dönemdeki hislerimi/hatıralarıma. İşte tüm bunları
artık www.vurgulananlar.blogspot.com
üzerinden paylaşacağım. “Vurgulananlar” adı size biraz garip, zorlama
gelebilir; şöyle açıklayayım, kendime kitap okuma alışkanlığımı geliştirmek
için Kobo ekitap okuyucu aldım. Bu cihazda bir bölümün altını çizmek
istediğinizde, o bölümü seçince karşınıza “vurgula” ya da “not ekle” diye iki
seçenek çıkıyor. İşte blog’uma verdiğim isim de buradan geliyor.
My Highlightz
Kitap okuma
sevdamdan bahsetmişken, hem tüm kitapları Türkçe bulmak mümkün olmadığı hem de
İngilizce’mi canlı tutmak istediğim için İngilizce okumaya da ciddi zaman
ayırıyorum. Tabi yine yukarıda bahsettiğim sebeplerden ötürü de kendime bol bol
notlar alıyorum. İşte ingilice okuduğum kitaplardan hoşuma giden bölümleri
artık www.myhighlightz.blogspot.com
üzerinden yayımlayacağım.
Özellikle kitaba
başlamadan ya da satın almadan önce kitap hakkında yorumları merak eden
okuyuculara sübjektif yorumlardan ziyade direk kitabın içeriğinden bölümler
sunan www.vurgulananlar.blogspot.com
ve www.myhighlightz.blogspot.com
adresleri okuyucuların fikir sahibi olmasında çok faydalı olacaktır.
Unsmoke Your World
Dumansız gelecek
hepimize iyi gelecek. Ben de bu konuda üstüme düşeni yapıp, insanları
bilgilendirmeye, sigarayı bırakmalarına ya da riski azaltılmış ürünleri tercih
etmelerine yardımcı olmaya çalışıyorum. Bu konuyla ilgili aldığım aksiyonları
ve bilgilendirici içerikleri www.unsmokeyourworld.blogspot.com
aracılığıyla insanlara sunmaya başladım. Tamamen kişisel bir faaliyetten
hareket ederek birilerine faydamın dokunması için çalışmak beni motive ediyor.
İşte bugünlerde
iş dışındaki enerjimi aktardığım yegane alanlar bu 5 blog sayfasından oluşuyor.
Umarım sizler de kendinize göre birşeyler bulursunuz bu alternatifler
arasından. Bu arada bu içeriği hazırlarken öyle bir yağmur yağdı ki, sanırım bu
da gelecekteki bereketin işareti olsa gerek…
Tonight, just after watching an animation movie with
my son and wife, as a Sunday evening activity before sleep, my son asked for a
special request: drawing All he asked for was to draw something that each of us
can work on different paper and share with each other when the whole drawing was finalized. As a father who is not good at drawing figures, I came
up with an idea: Unsmoke Rather than a drawing, it is a little bit writing but at least it has an inspiration. And here is the product:
Not the best drawing, but probably one of the best
messages to the whole world! For my other unsmoke related posts, please kindly
visit:
Şimdiye kadar kredi kartı kullanım ücreti, yıllık aidatı, üyelik bedeli ya
da hesap işletim ücreti gibi bankaların farklı isimler adı altında benden
kestiği tüm ücretleri Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurarak birçok kez geri
aldım. Tamamen haksız kazanç olduğunu düşündüğüm bu tutarları tüketicilerin ya
da yatırımcıların yersiz bir şekilde ödememesi için elimden geldiğince
insanları bilgilendirmeye çalıştım. Yeri geldi ya aşağıdaki gibi blog içerikleri
hazırladım: https://volkanyorulmaz.blogspot.com/2019/01/kredi-kart-uyelik-bedelimi-yine-geri.html
ya da konuya tek bir kaynaktan erişilebilsin diye ücretsiz bir elektronik
kitap hazırlayıp insanları bilgilendirmek istedim:
Gelir görün ki, bankalar bu konuda müşterilerinden haksız bedeller alıp her
geçen yıl kazançlarını üstüne koyarak artırmaya devam ediyorlar. Şöyle ki,
kamuya açık bilgiler ışığında, 2017 yılında Türkiye’de en çok kazanç sahibi
olan 5 kurumun tamamı, en çok kazanç sahibi 10 kurumun ise 8’i bankalar.
(Kaynak: https://www.gib.gov.tr/sites/default/files/fileadmin/user_upload/VI/2017_KurumlarVergisi.htm)
Ama bankalar yetinmiyor ve müşterilerinden bu “haksız” geliri farklı adlar
altında elde etmeye devam ediyorlar.
Bu kez başımdan geçen örnekte, Akbank hisse senedi yatırım hesabım
sebebiyle vadesiz maaş hesabımdan “yıllık bakım ücreti” adı altında 75 TL’lik
bir tutar tahsil etti. Bu durumu hemen fark ettim ve bankayı arayarak bir yılı
aşkın süredir hesabımda yatırım hareketi olmadığını, tutarın çekildiği hesabın
ise maaş hesabım olduğunu, bu sebeple tutarın tarafıma iade edilmesini
istediğimi belirttim. Müşteri temsilcisi bu tutarı tüm yatırım hesaplarından
aldıklarını ve iadesinin mümkün olmadığını belirtti. Bunun üzerine bir de mail
ile bankadan iadesini istedim ve yazılı olarak da ret cevabı aldım.
Ardından e-devlet üzerinden tüketici hakem heyetine online başvuru yaptım. Başvuruma
ilişkin belgeyi ekte örnek olarak paylaşıyorum:
İlk Kurşun: Haksızlığı Şikayet
Günümüzde oturduğumuz yerden tüketicilerin haklarını savunabilmesini
sağlayan hukuk devletimiz sayesinde 7 Mayıs 2019 tarihinde başlattığım süreç 18
Haziran 2019 tarihinde benim için olumlu bir şekilde sona erdi ve talebimde
haklı olduğum Karşıyaka Hakem Heyeti tarafından belirlendi.
Blog’umu okuyan, sosyal medyadaki paylaşımlarımı takip eden ve bankalara
karşı mücadele etmeye çalışan pek çok kişi sürecin ne kadar süreceği konusunda
bilgi almak için bana mesaj atıyorlar. Yukarıdaki tabloda da göreceğiniz üzere,
araya bayram tatili, yaz tatili vb tatiller bile girse süreç bir ay ile iki ay
arasında sona eriyor.
Sürecin Kısa ve Takibi Kolay Olması Avantaj
Siz de bankaların sizden kredi kartı üyelik ücreti, hesap işletim ücreti ya
da bakım ücreti gibi farklı adlarla tahsil ettiği tutarlara karşı mutlaka
itiraz edin ve hakkınızı arayın.
Tüm Süreci İnternet Üzerinden Takip Etmek Mümkün
Bilgisayarınızın başındayken Turkiye.gov.tr’yi
ziyaret ederek birkaç dakika içerisinde yapacağınız şikayet ile sesinizi
çıkarın ve adı ne olursa olsun bu tutarı geri alın.
Sürecin Elektronik Ortamda Yürütülmesi Büyük Kolaylık
Sonra mı? Dilerseniz o bankada yatırıma dönüştürün, dilerseniz harcayın ya
da ihtiyacı olan biriyle paylaşın. Tercih sizin… Sadece şunu bilin, gelir
rekortmeni bankaların sizin hesabınızdan ya da kartınızdan ne isimle olursa
olsun bu tutarları almaya hakkı yok!