8 Mayıs 2009 Cuma

Factor 93

"Cehennemden çıkmak" tabiri herhalde en güzel bu şekilde ifade edilirdi. Valla bravo...

The Naked Man

They gave us: The Naked Man




Step 1:

You and the woman you clubbed enjoy rotting deer carcass by torch light.


Step 2:

Your woman steps out to use the little girl's cave. You take off your loin cloth.


Step 3:

Delighted by your boldness and unharnessed masculinity, you make the two-humped mastodon.



This works...2 out of 3 times.

7 Mayıs 2009 Perşembe

Kayıt Dışı Değil Vergi Dışı Ekonomi

Vergiportalındaki güncel blogumu gururla sunarım: konu vergi pek bir tanıdık sanki :)


Gündeminin gözde konularından biri olan “kayıt dışılık” konusunu özellikle siyasiler sıklıkla gündeme getirirler ve GSMH’mızın gerçeğin yarısını bile göstermediğini iddia etmekteler. Belirtmek isterim ki pek çok kişi kayıt dışılıkla GSMH kayıtları dışında kalmış geliri kastetmekte ve bunu vergi kaydına girmemiş kazançla eş tutmaktadır. Kavram kargaşasını önlemek için önce milli gelirin nasıl hesaplandığını bakmak gerekir.

Milli gelir başlıca üç biçimde hesaplanır.

(I) Üretim değerleri fiyat cinsinden toplanarak bir hesaplama yapılır. Ülkede belirli bir dönem içinde üretilen bütün mal ve hizmetleri fiyatları cinsinden toplarsanız milli gelire ulaşırsınız.

(II) İkincisinde üretim faktörlerinin (emek, doğal kaynaklar, sermaye ve teşebbüs gücü) bir yıl içinde elde ettiği gelirler (ücret, rant, faiz ve kâr) toplanarak sonuca ulaşılır. (Sonra bunun üzerine bazı ekleme ve çıkarmalar yapılarak GSMH'ya varılır). Şimdi bunu denklemlerle ifade etmeye çalışalım:

Ücretler + Rant + Faiz + Kâr = Milli Gelir - Dolaylı Vergiler + Sübvansiyolar = Safi Milli Hasıla + Amortismanlar = GSYİH + Yurtdışı Net Faktör Gelirleri = GSMH

(III) Milli gelirin üçüncü hesaplanma yönteminde harcamalardan giderek hesaplama yapılır. Önce ekonomide bir yıl içinde yapılmış tüketim (C), yatırım (I), devlet (G) harcamaları ve net ihracat geliri (X - M) toplanarak GSMH bulunur. Buradan bu kez yukarıdaki işlemlerin tersi yapılarak milli gelire ulaşılır. Bunu da denklemler yardımıyla gösterelim:

C + I + G (X - M) = GSMH - Yurtdışı Net Faktör Gelirleri = GSYİH - Amortismanlar = Safi Milli Hasıla + Subvansiyolar-Dolaylı Vergiler = Milli Gelir.

Milli gelirin üretim faktörlerinin gelirinden giderek hesaplanan ilk şeklini ele alalım:

Milli Gelir = Ücretler + Rant + Faiz + Kâr.

Buradan kayıt dışılığı formüle etmemiz mümkün. Her bir kalemi kayıt içi (Kİ) ve kayıt dışı (KD) olarak ikiye ayıralım. Bu durumda denklemimiz şöyle olacak:

Milli Gelir (Kİ) + MG (KD) = Ücretler (Kİ) + Ücretler (KD) + Rant (Kİ) + Rant (KD) + Faiz (Kİ) + Faiz (KD) + Kâr (Kİ) + Kâr (KD)

Şimdi bu denklemde kayıt dışı olabilecek gelir unsurlarına bakalım. Kamu görevlilerinin ücretlerinde söz konusu olmayan kayıt dışılık özel kesimde iki türlü olabilir:

(I) Çalışanın kayıt dışı tutulması yoluyla hem vergi hem de sosyal güvenlik priminin GSMH hesabı dışında bırakılması,

(II) Çalışanın ücretinin bir bölümünün kayıt dışı bırakılması sonucu vergi kaybına ve bu yolla GSMH'nın düşük gösterilmesine neden olunması.

Rant gelirlerinde kayıt dışılık büyük ölçüde ev sahiplerinin evlerini kiraya verdikleri halde bunu vergi dairesine beyan etmemeleri sonucu doğar. Bunun Türkiye gibi vergi denetiminin zayıf olduğu ülkelerde yüksek tutarlara varması söz konusudur. Bu denklemde en düşük kayıt dışılık faiz kalemindedir.[1] Çünkü faizler bankalarca ödenirken stopaja tabi tutulmakta ve vergisi yatırılmaktadır. Buradaki kayıt dışılık yalnızca tefecilik olaylarında ortaya çıkar o da sınırlıdır. Kâr kaleminde de kayıt dışılık yüksektir. Burada da tümüyle kayıt dışı kalmak söz konusu olabileceği gibi kayıt içindekilerin kayıt dışı işlemleri de söz konusu olabilmektedir. Demek ki kayıt dışı ekonomi açısından en masum kalem her konuda en fazla eleştiri alan hatta “günah” bulunan faiz kalemidir.

Bu kayıt dışılıkların kayda giriş şeklini inceleyelim. Herhangi bir işyerinde çalışan bir ücretlinin yarı ücretini kayıt içi yarı ücretini de kayıt dışı olarak aldığını, kendisine kayıt dışı olarak verilen ücret bölümünün patronu tarafından kayıt dışı kârla sağlandığını varsayalım. Ve yine düşünelim ki bu ücretli her ay kayıtlı olarak aldığı paranın tümünü harcıyor, kayıt dışı olarak aldığı paranın tümünü de tasarruf ediyor. Bu durumda tasarruf ettiği parasını nerede sakladığı önem kazanır. Bu ücretli, tasarrufunu bankaya yatırıyorsa bu aşamada o para kayda giriyor ve ücret olarak elde edilene göre daha düşük miktarda faiz olarak milli gelir hesaplarına yansıyor demektir.

Ücret için yaptığımız bu kurgulama aynı şekilde diğer gelir türleri için de geçerli. Dolayısıyla herhangi bir üretim faktörünün gelirini elde ederken kayıt dışı kalması söz konusu olsa bile o geliri harcarken ve onun harcamasını gelir olarak elde eden üretim faktörünün bu geliri harcarken kayda girmesi söz konusudur.[2]
Milli gelir harcamalar yönünden hesaplandığında karşımıza Y = C + I + G + (X - M) denklemi çıkar ve burada gelir olarak kayda girmemiş olan kazançlar harcama olarak kayda girer. Milli gelir hesapları harcamalar yöntemiyle tahmin edilen bir ekonomide, kayıt dışılık, iddia edildiği kadar büyük olamaz. Bunun aksini ortaya koyan iddiaların dayanağı olan anketler işin hep gelir yönünden kayıt dışılığı üzerine kuruludur. Oysa milli gelir harcamalar yönünden hesaplandığı sürece kayıt dışılık, milli gelir hesaplarına çok daha az yansır. Kayıt dışılık, bu anlamda, kayıt dışı olarak elde edilen gelirin yurtiçi bankalar dışında tutulan bölümüyle sınırlı kalır.

Sonuç olarak; harcamalar üzerinden GSMH hesabı yapan bir ekonomide milli gelir açısından kayıt dışılık hiçbir zaman söylendiği kadar yüksek olamaz. Yüksek olan vergi dışılıktır. Bu ikisini birbiriyle karıştırmamak gerekir.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Eğilmez, Mahfi, Ekonomi Politikası, Remzi Kitabevi, 2008, 12. Baskı, sf. 135

[2] Kumcu, Ercan, İstikrar Arayışları, Doğan Kitap, 2000, sf. 58

Geçmiş zaman olur ki...

O kadar uğraştım, yazdım, ama boşa gitti diye düşündüğüm makalem nihayet portalda yayınlanmış, içerisindeki verileirn bugün pek bir geçerliliği yok ama olsun, yine de söz uçtu yazı kaldı... İşte o yazı:

10.03.2009

Dolar Nereye Koşuyor?



Bu satırların yazarı kalemini eline aldığında doların satış fiyatı 1.7805 TL’idi. Dün, yani 9 Mart 2009’da dolar Kapalı Çarşı’da 1.80 TL’yi gördü ve yine tüm haber bültenlerinde bizi Kapalı Çarşı görüntüleri karşıladı. Şimdilerde herkesin kafasında aynı soru var: doların bu çıkışı devam edecek mi yoksa seçim sonrası müdahalelerle yine 1.60 seviyelerine inecek mi? Özellikle dövizle borçlanan ya da yatırımını döviz üzerine yapmak isteyen herkes bu soruların cevabını ararken konunun duayenleri de bu konuda fikir üretip beklentilerini sunmaya başladılar.

Asaf Savaş Akat, şu anda döviz piyasasında iki ana eğilim olduğunu belirtiyor. Akat’a göre yabancılar net döviz alıcısı oldular. Borsadan, TL kağıtlarından çıkıyorlar. Dövizle verdikleri borçları yenilemiyorlar. Dolayısıyla bunlar da dövize talep yaratıyor.

Asaf Hoca diğer taraftan yerlilerin varlığını işaret ediyor. Geçmişte böyle gergin durumlarda yerlilerin de döviz talep ettiğini hatırlatıyor. “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş”, bu kez o hatayı yapmıyorlar. Ya döviz satıyorlar ya da kurun biraz daha yükselmesini bekliyorlar. Yerliler döviz satınca kurun ateşi çabuk düşüyor. 2008 sonbaharında dolar 1.70 TL’nin üstüne çıkınca satışa geçiyorlardı. Bu yıl onların beklentileri de bozuldu. Tribünde oturup beklemeyi tercih ediyorlar.

Konuyu Mahfi Eğilmez’de köşesinde etraflıca incelemiş. Mahfi Hoca, dolara talebin iki nedenle ortaya çıktığını belirtiyor:

(1) İhtiyaç nedeniyle,

(2) Spekülatif amaçlarla.

İhtiyaç nedeniyle talep oluşması dış borç ödemesi, ithalat gibi nedenlerle doğar. Eğilmez, bu tür talepte 2009 yılında önceki yıllara göre cari açıktaki düşüşe paralel olarak düşüş olacağını düşünüyor. Spekülatif amaçla yapılan talep ise doların değer kazanacağını, yani TL’nin değer kaybedeceğini düşünenlerin kayıptan kurtulmak için yarattıkları talebi ifade eder. 2009 yılında asıl etkili olması beklenen talep baskısı bu ikinci talep biçimi olacaktır. Bunu dengeleyecek olan gelişme de dolar açısından ABD ekonomisinin, Avro açısından da AB ekonomisinin göstereceği kötü performanstır. Yani TL değer kaybedecek olsa da yabancı paraların da paralel olarak değer kaybetmeleri sonucu bir dengelenme olacaktır. Bu tahmin, Mahfi Eğilmez’in, ABD ve AB ekonomilerinin 2009’da kötü performans sergilemelerine bağlı bulunuyor. Yani ABD’de Obama’nın ekonomiye müdahaleleri yanlış sonuçlar verecek ve AB’de de toplu bir müdahale söz konusu olamayacak. Yani küresel sistem çözüm arayışını küreselleştiremeyecek ve yerel ve dolayısıyla yanlış ve yetersiz müdahalelerde bulunmaya devam edecek. Şimdiye kadarki gelişme bundan sonrasının da böyle olacağını söylüyor. Mahfi Eğilmez, Türkiye açısından ise seçim sonrasında IMF ile ortak bir programa girilmesini ve ekonominin toparlanması yönünde adımlar atılmasını bekliyor. Eğer böyle olursa TL daha fazla değer kaybetmez ve Dolar TL paritesi 1.7 ile 1.8 aralığında bir yerde dengelenebilir kanaatinde.

Yazımı bitirmeden önce internet üzerinden takip ettiğim döviz kurunu tekrar yeniliyorum ve yazımın başıyla önemli bir fark olmadığını görüp rahatlıkla sonuç cümlesine geçiyorum. Ekonomide yorumlarıyla saygın bir yer kazanmış olan iki üstadın düşüncelerini sizlerle paylaştım. Bakalım önümüzdeki günlerde dolarla borçlananlar mı mutlu olacak yoksa dolara yatırım yapanlar mı? Tahminler ortada, sonuçsa pek yakında…


http://www.vergiportali.com/Content.aspx?Type=BlogDetay&Id=43

Google adsense

Analytics