ABD’nin otomotiv başkenti Detroit kentinde bar sahibi Joe’nun işleri iyi gitmiyor. Çünkü otomobil sanayi ile birlikte Detroit’in ekonomisi de çöküyor. Müşterileri işsizler ve alkolikler; paraları yok. Joe’nun aklına dahiyane bir pazarlama stratejisi geliyor.
“Bugün iç yarın öde” kampanyası başlatıyor. Yani müşterilerine kredi açıyor. Sonra içilen içkiyi ve tutarını bir veresiye defterine kaydediyor. Bekleneceği gibi, içki satışları patlıyor. Kentin her köşesinden işsizler ve alkolikler Joe’nun barının müdavimi oluyor.
Joe uyanık bir bar sahibi. Bu durumda fiyatlara zam yapıyor. Ama peşin para ödemeyen müşteriden hiç tepki gelmiyor. Fakat cirosu ve kârlılığı daha da artıyor. O da tekrar zamlıyor. Kentin en çok satış yapan ve en kârlı barı seçiliyor.
Parlak finansçılar devrede
Joe’nun çalıştığı bankanın genç ve dinamik müdürü olayı farkediyor. Satışı ve kârı artan Joe’ya yüksek kredi limiti açıyor. Joe’nun veresiye defterindeki alacakları karşılık kabul ediyor. Borçlular işsiz ve alkolik olsa bile fazla risk taşımadığına karar veriyor. Bu noktada bankanın genel müdürlüğü uyanıyor. İyi üniversitelerin fizik, bilgisayar ve matematik bölümlerinden mezun parlak finansçılar işe koyuluyor. Joe’nun veresiye defteri bölüp harmanlanıyor. Karşılığında çıkartılan tahviller dünya piyasalarına pazarlanıyor. Ama önce kredi derecelendirme kuruluşlarına gidiliyor. Analistler bakıyor. Tahvilin karşılığı yani Joe’nun veresiye defteri sağlam bulunuyor. Tahvillere yatırım derecesi AAA kredi notu veriliyor.
İyi niyetli (yoksa saf mı?) yatırımcılar AAA kredi notunu önemsiyor. Aldıkları tahvilerin karşılığının aslında işsiz ve alkoliklerin içki borcu olduğunu anlayamıyor. Üstelik, tahvillerin fiyatları sürekli artıyor. Dolayısı ile bu kârlı işi fazla karıştırmak da istemiyorlar. Bir an için durup bakalım. Herkes halinden memnun. İşsiz alkolikler içkiye boğuluyor. Joe ev, araba, yat, vs. alıp sınıf atlıyor. Banka parlak finansçılara inanılmaz primler dağıtıyor. İşte, bir piyasa mucizesi daha, değil mi! Böyle düşünen iktisatçılar da var.
‘Saadet zinciri’ kopunca...
Derken bir gün... Maalesef bir risk yöneticisi arabanın tekerine çomağı sokuyor. Veresiye defterinde yer alan işsiz ve alkoliklerin borç ödeme kapasitesini araştırıyor. Ve böylece cehennemin kapıları açılıyor. “Saadet zinciri” kopuyor. Banka kredileri geri isteyince Joe iflas ediyor. Joe borcunu ödemeyince bankanın bilançosu bozuluyor. Tahvil fiyatları hızla düşüyor. Bunları kredi ile satın alanlar sıkışıyor. Bu da bankaların özkaynaklarını bitiriyor. Para piyasalarında likidite kuruyor.
Özkaynağı kalmayan bankaların kredileri kesmesi dönüp içki üreticilerini vuruyor. Onlar çalışanlarını işten çıkartıyor. Yeni bir iflas dalgası geliyor. Bir kısır döngü çalışmaya başlıyor. Ekonomide işsiz (ve alkolik) sayısı patlıyor. Ya bankalar ve bankacılar? Washington’da güçlü bağlantıları var. Devletten trilyon dolarlık kurtarma paketleri kopartılıyor. Bankacıların yüksek primleri sürüyor. Operasyonu işini kaybetmeyen ve içki içmeyen vatandaşlar finanse ediyor.
İşte dünyadaki ekonomik krizin en basit şekilde ifadesi. Bu güzel hikaye Asaf Savaş Akat'ın bir köşe yazısından alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder