28 Ekim 2013 Pazartesi

Yazarkafe'den Güzel Süpriz

Yazarkafe ile bumerang’a platin üye olmam sayesinde tanıştım. İçeriklerimin daha fazla kişiye ulaşması için özellikle güvendiğim ve içime sinen bloglarımı bu portal üzerinde paylaşmayı seviyorum.

Bu sabah yazarkafe'de güzel bir süpriz beni bekliyordu. Haftasonu keyifle yazıp paylaştığım bir içerik yazarkafenin açılış sayfasında hem de en üstlerde yerini almıştı. Buna gerçekten sevindim. Gün içinde sitemdeki blogumdaki takip ettikçe daha da sevineceğimden eminim.
Söz konusu içeriğe buradan ulaşabilirsiniz:

Sizlere de pek çok farklı konuda ilgi alanınıza göre blog okuyup fikir paylaşabileceğiniz yazarkafe’yi kesinlikle öneririm. 

27 Ekim 2013 Pazar

Kim Demiş Starbucks’ta Evlilik Teklif Edilmez Diye!

Evlilik teklifi almak bir bayan için ne kadar özelse biz erkekler için de evlilik teklifini organize etmek o kadar özeldir. Sizleri 2010 yılına götürüp, o özel günümü paylaşmak istiyorum.

2007 yılından beri flört ettiğim kız arkadaşımla ilişkimiz oldukça iyi gidiyordu. Tek sorun aradaki mesafeydi. Okurken ben İstanbul’daydım, o ise Ankara’daydı. Üniversite bittikten sonra ikimizde ailelerimizin yanına döndük: o Bursa’ya, ben İzmir’e. Farklı şehirlerde yaşayan sevgililerin en büyük ihtiyacı biraraya geldiklerinde rahat vakit geçirecekleri bir ortam arayışıdır.

Bizim için Starbucks hep bu ihtiyacı karşılayan yer olarak ilişkimizin flört devresinde önemli rol oynamıştı. Ankara’da Armada’daki, İzmir’de Ege Park’taki ve Bursa’da Zafer Plaza’daki Starbucks’lar birbirimizi tanımak, özlem gidermek ve gelecek planları yapmak için buluşmalarımızda en çok vakit geçirdiğimiz yerler olmuştu.

2010 yılında askerden geldikten sonra ilişkimiz Türk örf ve adetlerine paralel olarak hızlı bir gelişme sürecine girdi ve sözlendik. Arayı fazla açmamak için de takip eden ay nişan yapalım diye ailelerimizle birlikte kararlaştırdık. O bir aylık süreçte hem yeni girdiğim işime adaptasyonu hem de nişan için bohça(!) hazırlıklarını tamamladım. O yoğunlukta Bursa’ya gidecek vaktim olmadı ama bu nişan öncesi evlenme teklif etmem gerektiği gerçeğini değiştirmedi. Önce içime sinen o tek taşı aldım sonra da evlilik teklifi için Bursa’da Nilgün’lere (eşim) yakın bir restoranda rezervasyon yaptırdım. Nişan Cumartesi olacaktı ve işe yeni girdiğim için Cuma izin almak gibi bir lüksüm yoktu. Bu sebeple Cumartesi sabahı İzmir’den ailem ve bohçamızla yola çıktık. Arabada yaşlılar olunca hız kurallarına uymak farz oldu ve biz öğlen vakti Bursa’ya geldik. Kız tarafı “uzak yoldan geldiniz illa yemeği biz de yiyeceksiniz” deyince restoranı arayıp rezervasyonu 1 saat öteledim. Ama yine evdeki hesap çarşıya uymadı: ailelerin sohbet havasında oturduğu yemek sofrasından kalkmamızla birlikte uzaktan bir akrabanın terminale yaklaştığını haberini aldık. Evin gençleri olarak onları karşılamak bize düştü, gecikmeli gelen otobüsten akrabaları alıp tekrar Nilgün’lerin eve giderken bu kez restorandan arayıp geciktiğimi bildirdiler. Sürpriz bozulmasın diye telefonda sadece “iptal edin” diyebildim ama artık sürpriz imkanı kalmamıştı, çünkü Nilgün benim telefonla konuştuğum sırada nişan fotoğrafçısını arayıp “bi yarım saate oradayız” demişti. 

Teklifi nasıl edeceğimi kafamda kelimesi kelimesine anbean kurgulamıştım ama şu an o plandan bambaşka bir şekilde işliyordu herşey. Fotoğraf çekimi için Zafer Plaza’nın otoparkına arabayı park ettiğimizde içimden “buraya her gelişimde mutlu oluyordum ama bir de şu an ki stresime bak” diye geçirdim. İşte o an bana bu alışveriş merkezini sevdiren yegane şey geldi, Nilgün’e “gel nişanlanmadan önce bi Starbucks keyfi yapalım” dedim. Vaktimiz yok dese de onun da bu keyfe hayır diyecek hali olmadığı için ikna etmem zor olmadı. Ceketimin cebini kontrol ettim, emanet (tek taş) ordaydı. Şans da bana gülmeye başlamıştı, biz girerken köşedeki kuytu masa boşaldı. Nilgün favori koltuğuna oturdu, ben sıraya girip White Chocolate Mocha’larımızı söyledim. Yanına oturdum ve ilkokulda Andımızı ezberden okuyan o çocuk gibi kafamdaki tüm cümleleri sular seller gibi dizdim, teklifim sonrası tek taşı ve hazırladığım mektubu aşkıma sundum. Nişanlanmamıza sayılı saatler kala artık evlenme teklif etmem diye düşündüğünden kendisi için hem zaman hem de mekan olarak gerçek bir “sürpriz” olmuştu. Neyse ki cevabında herhangi bir sürpriz olmadı!

Hani derler ya Tanrı’yı güldürmek istiyorsan plan yap diye, işte bu söze atıf yapan bir gün geçirmiştim. Starbucks’ta gelen evlilik teklifi bence ilişkimizdeki konumundan ötürü de çok isabetli oldu. Birinci senemizi de İzmir Ege Park’taki Starbucks’ta aynı menü ile kutladık. Kim bilir belki 3. senemizi Amsterdam’daki Starbucks’ta kutlamak nasip olur…



26 Ekim 2013 Cumartesi

Kredi Kartı Öcü Olmayabilir

Günümüzde kredi kartlarını öcü olarak gösteren bir çok haber, yayın mevcut. İnsanların harcama alışkanlıklarını göz önünde bulundurduğumuzda bunun haklı yanlarının da olduğunu söylemem gerek. Pek çok kişi, bankada ya da cebinde karşılığı olmasa da kredi kartının mevcut limiti kadar parası var sanıp o limiti şuursuzca harcama yoluna gidebiliyor. Hal böyle olunca, karşılığı olmayan bu harcamaları da ya kartın minimum taksit tutarını ödeyerek ya da bunu da ödeyemeyip kredi kartı boçluları listesine girerek bir kısır döngüde kendilerine yer buluyorlar.

Ben ve eşim, ailelerimizden aldığımız görgü ve terbiye ile kart kullanımını oldukça mantıklı bir şekilde yürütürken acaba doğacak olan çocuğumuz bunu başarabilecek mi? Daha bunları düşünmeye çok var belki ama Finansbank bunu bizler için düşünmüş bile:


İki içerik aşağıda da görebileceğiniz bu içerik kredi kartıyla yeni tanışacaklara bir disiplin getirmek için oldukça başarılı bir çalışma. Bildiğim kadarıyla şu an için Türkiye’de bir benzeri uygulama da yok.
Unutmayın, bilinçli harcama yaptığınız sürece kredi kartı finansmanınızı rahatlatack bir araçtır.
Belirtmeden edemeyeceğim, reklamda da Yılmaz Vural hocayı tercih etmeleri oldukça başarılı bir tercih olmuş.

PepsiCo Sesimi Duydu


Sabahları durakta servis beklerken elimde telefon twitter’da yazılanları takip etmeyi seviyorum. Sabah daha 7 bile olmadığı için genelde yabancılardan takip ettiğim kişilerin iletileri oluyor o saatlerde. 24 Ekim Perşembe sabahı da yine bu şekilde twitter iletilerini okurken bir sponsorlu bağlantı dikkatimi çekti:

“Bugün şanslı günün olabilir! @PepsiCoTurkiye hesabını takip et Xbox Kinect senin olsun!”

İlgimi çekti ve hesabı takip etmeye başladım. Hesabın önceki paylaşımlarında bloggerlarla etkinlikler düzenlediklerini ve birlikte hasat topladıklarını ve Kapadokya’ya gezi düzenlediklerini okudum. Bloggerlara bu şekilde destek olan çok fazla firma olmadığı için ilgiyle yazılanları paylaşılanları okudum. Daha sonra Şubat ayında düzenlenen bir organizasyon aklıma geldi. PepsiCo o dönemde  bloggerların buluştuğu “İyi İçerik Kampı” adlı ülkemizde eşi benzeri fazla rastlanmayan bir organizasyon da bumerang ile birlikte rol almıştı. Ben de katılabilmek için bir içerik hazırlamıştım ama davet edilmek nasip olmamıştı. İşte o yazım:


Neyse, biz bugüne dönelim... Twiti okuduktan sonra PepsiCo’nun bundan sonraki aktivitelerinde yer almayı o kadar çok istediğimi farkettim ki kendimi beyaz bir Word sayfasında bu konu hakkında yazarken buldum. Daha sonra bunu bloguma bir içerik olarak girdim:


Akabinden de firmanın kurumsal websitesinden medya bölümüne girip ilgili kişilere niyetimi mail ile açıklayıp blogumda paylaştığım içeriği de referans olarak sundum. Twitter’dan da hesaba bu linki gönderdikten bir kaç saat sonra o sabah okuduğum yarışma duyurusuna ilişkin süreç başladı.

#ensevdiğim hashtagi ile PepsiCo’nun markalarından birini nedeniyle beraber en iyi şekilde anlatan kişiye Xbox Kinect verileceği duyurulmuştu. İyi mi ettim kötü mü ettim bilmiyorum ama yarışma koşullarında bir kişinin sınırsız sebep gönderebileceğini okuduktan sonra 140 karaktere sığacak kadar bir çok twit gönderdim. İşte onlardan bir kısmı:

Ertesi gün sonuçlar açıklandığında sonuç hüsrandı. Bir twit atan, ama bunu bir video ile diğer yarışmacılardan farklılaştıran biri ödülü kazanmıştı. O anda “sağlık olsun, yola ve üretmeye devam” diye içimden geçirdim. Adeta evren o an bana torpili yaptı. Aradan çok kısa bir süre geçtikten sonra bir mail aldım.

PepsiCo’nun iletişim ajansından bir yetkili bundan sonra düzenlenecek olan blogger etknliklerine benim de davet edileceğimi yazılı şekilde bana bildiriyordu. Gerçekten çok sevindim. Direk olarak tanımadan, blog içeriği, mail ve twitter’ı kullanarak bu şekilde bir geri dönüş almak bana büyük bir haz verdi.

Şimdi heyecanla davet edileceğim PepsiCo etkinliklerini bekliyorum. Sizlerle de sevincimi paylaşmak ve size hayatta gösterdiğiniz her eforun bir gün size geri döneceğini bir kez daha hatırlatmak istedim.

24 Ekim 2013 Perşembe

PepsiCo'ya Teklifim Var

Bu sabah (24.10.2013) twitter’da Pepsico’nun hesabını incelerken blogger’lar ile geçtiğimiz Eylül ayında hasat toplama aktivitesi yaptıklarına ilişkin tweetleri okudum. Okurken oldukça keyif aldım ve açıkçası o organizasyonda ben de yer almak istedim. Daha önce PepsiCo’nun yine bloggerlar için düzenlemiş olduğu iyi içerik kampına katılmak istemiş ama o dönem davet edilmemiştim.

Şimdi PepsiCo’ya açık açık bir kez de buradan herkesin önünde yazmak istiyorum: Lütfen bundan sonraki organizasyonlarınıza beni de davet edin. Ben de yaşattığınız bu sıradışı faaliyetlerde yer almak, sizlerle paylaşımlarda bulunmak ve yaşadıklarımı çevreme ve takipçilerime aktarmak istiyorum.

Bir şans, bir “+1”... Birlikte daha iyiye...

Teşekkürler,
 

PS: Yeri gelmişken iyi içerik kampı için hazırlamış olduğum PepsiCo ile ilgili blog içeriğimi de paylaşmak isterim:

17 Ekim 2013 Perşembe

En çalışkan blog olmak için adayım!

2007 yılında bir yazıyı kendime saklamak için girdiğim blog dünyasında, kendimi ifade etmek, önemli bulduğum bazı şeyleri dökümante etmek, güzel hatıralarımı sevdiklerimle ve takipçilerimle paylaşmak ve tanımadığım bir çok kişiyle tecrübelerimi aktarmak için vakit buldukça birşeyler yazıp yayımladım.
Okunmak, paylaşmak, yorum almak hoşuma gitti. Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavir (SMMM) olduğumda bu süreci anlattığım blog içeriğim o kadar çok okunup, konuyla ilgili o kadar çok mail aldım ki, bu benim bloguma olan ilgimi çok ama çok arttırdı. Daha sonra söz, nişan ve düğün sürecinde tecrübe ettiklerimi bir erkek gözüyle paylaştım. Bunlara ek olarak, pek çoğumuzun ortak derdi olan kredi kartı aidatları ya da bir başla deyişle kredi kartı kullanım bedellerinin iadesi konusunda banka banka başımdan geçenleri ve toplu iade için yapılması gerekenleri adım adım anlattım. Bu içerikte anlatılanları uygulayıp başarılı olanların teşekkür etmek amacıyla geri dönüşlerini almak ve birilerine faydalı olmak beni çok sevindirdi. Gün geldi çok sevdiğim Robin Sharma’dan kariyer üzerine etkilendiğim bir yazısını paylaştım, gün geldi yaz tatilimi geçirdiğim otele övgüler yağdırdım ya da kötü bir yolculuk yaptığım otobüs şirketi hakkında şikayet dolu cümleler kurdum. Tüm bu yazıların linklerini bu içerikte verebilirdim belki ama özellikle vermiyorum ki okuyarak siz kendiniz keşfedin...
Amacım hep çevremdekilerle paylaşımda bulunup, onlara keyif alabilecekleri ya da fayda elde edebilecekleri birşeyler sunmaktı.

Bugün karşınızda birşeyler vermek için değil, bir yardım istemek için bulunuyorum. 2013 yılı için en iyi bloglar Bumerang tarafından ödüllendirilecek. Ben de “en çalışkan blog” statüsüyle  bu yarışmaya aday olarak kabul edildim. Sizlerde değerlendirmenizi yapıp beni bu ödül için desteklerseniz çok ama çok sevinirim. Ücretsiz olarak oy kullanabileceğiniz link için lütfen tıklayınız:
http://bumerang.hurriyet.com.tr/bumerang-odulleri/58170.htm

Şimdiden desteğinize teşekkür eder, güzel günlerde birlikte olmayı dilerim...
 

16 Ekim 2013 Çarşamba

Robin Sharma'dan Bayram Mail'imiz Var


Motivasyon ve kişisel gelişim konusunda severek okuduğum ve açıkçası beni etkisi altında bırakan Robin Sharma’dan bu bayram gününde mail aldım. Bayram olduğunun özellikle altını çiziyorum çünkü tatil olması sebebiyle daha konsantre bir şekilde gelen maili okuyup, kendimce değerlendirme fırsatı buldum.

Robin’in gönderdiği içeriğin en vurucu cümlesi, “sadece yüzde 5’in ulaştığı sonuçlara ulaşmak için sadece yüzde 5’in yapmak istediği şeyleri yapın”dı.

İşte o cümlenin orjinal hali:

“To have the results only 5% have, you need to do the things that only 5% are willing to do."

Gönderinin içeriğinde başarılarıyla dünyaya damga vurmuş olan kişilerin bazı alışkanlıkları da paylaşılmış. Özet olarak bu kişiler, güne erken başlayan, kendilerini dinlendirmeyi bilen, günlerini efektif kullanmayı başaran ve alanlarında başarı hikayeleri yazarak efsaneleşmiş isimler.

Daha fazla detay vermeden aşağıda orjinal metnin ilgili bölümünü paylaşıyorum ki esinlenmeniz konusunda araya girmiyeyim.

Read the habits below. Run them. Live them...

--Ernest Hemingway: Up at 5:30 every morning to write even if he'd been drinking the night before. He wrote as a practice, not just when he felt inspired.

--Benjamin Franklin: Sat naked every morning in fresh air for his "bath" which he swore fuelled his energy and creativity. He also listed 13 character traits he wanted to build and measured how he lived against each of them every night before he slept (in a journal).

--Padmasree Warrior (Chief Technology Officer at Cisco Systems): Regular "digital detoxes" where she unplugs from technology to reboot her brain and replenish her creative reserves.

--Leonardo da Vinci: Slept via small naps throughout the day versus sleeping 8 hours straight. The famed inventor Thomas Edison reportedly did the same thing (as does Hip-Hop mogul Sean "P. Diddy" Combs).

--Peter Ilyich Tchaikovsky: Daily walks which shifted his mindset from the mundane to the original. The Great Nelson Mandela used to walk entire days for the exercise and mind-clearing effects the discipline would deliver. So many extreme achievers take a walk every day; ideally take your walk in nature. And bring a means to capture the outpouring of fresh insights that will flow.

--Steve Jobs: Would fast for extended periods of time, recognizing that it created a sense of euphoria within him that motivated his dazzling output of ideas. He also loved carrots, eating so many during one period that his skin turned to a soft orange color.

13 Ekim 2013 Pazar

Onur Baştürk bebeğimiz için isim arıyor

Normalde telefondan girip blog yazmak pek adetim değildir ama bu pazar günü yazmalıyım dedim çünkü sıkı bir sebebim var.

Bilen bilir, kısmetse yakında baba olacağım. Bu tatlı heyecanı yaşamak çok güzel. Tek bir derdimiz var, o da isim...

Bu konuda geçen gün Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Onur Baştürk'e bir mail atmıştım. Sağolsun kendisi de bugün köşesinde yer vermiş. Beni gerçekten çok mutlu etti.

Artık heyecanla geri dönüşleri bekliyoruz. Gelişmeleri paylaşırım ;)

11 Ekim 2013 Cuma

Mutlu Bayramlar & İyi Tatiller

İdari tatil ile 9 günlük bayram tatilini sabırsızlıkla bekleyen, işlerin sıkışmasıyla birlikte bayram öncesi sürekli fazla mesai yapıp bu bayramı iple çeken pek çok insan var...

Bir de sürekli tatilde olan ya da tatil kafası yaşayan, kendisine her gün bayram/tatil olanlar var...

Siz hangisi olursanız olun, şu bayram tatilinde kendinize ve çevrenize iyi davranın, sayın ve sevin...

Herkese sevdikleriyle beraber nice mutlu bayramlar...
 

9 Ekim 2013 Çarşamba

İyi İnsan Olabilmek

 
Hayatta pek çok şey başarabilirsiniz ...
fakat önemli olan İYİ İNSAN olabilmektir.
~ Shams Tabrizi              

7 Ekim 2013 Pazartesi

Yapı Kredi Worldcard - Kredi Kartı Üyelik Ücreti İptali

Yapı Kredi kredi kartı olan World Card’ın kart aidatından ya da bir başka adıyla üyelik ücretinden kurtulmak için yapılması gerekenleri kaleme aldığım bloguma yoğun ilginizi memnuniyetle takip ediyorum.
Sözkonusu blog içeriğime buradan ulaşabilirsiniz:
Benim gibi pek çok kişi World Card aidatlarından yana dertli olsa gerek ki google da yapılan aramada, Yapı Kredi Bankası ve World Card’ın websitesinden sonra en çok ziyaret edilen sayfa, benim blogum.
Şimdi sizinle konuyla ilgili güncel bir gelişme paylaşmak istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde World Card’ımı iptal ettiğime dair bir blog içeriğini buradan paylaştım:
Sancısız geçen iptal işleminin takip eden 2 gün sonra banka tarafından aradım. Neden iptal ettiğimi bir kez daha sordular, kart aidatı sebebiyle iptal ettiğimi bir kez daha söyledim. Bu kez, koşulsuz şartsız, 2014 Ekim ayına kadar aidat almayacaklarını söylediler. Kibarca reddettim. Eğer karta ihtiyacım olsaydı ya da bankaya güvenseydim, pek tabii ki değerlendirirdim.
İlginiz için siz takipçilerime teşekkür eder, kart aidatları ve üyelik bedelleri konusundaki hassasiyetinizle beni memnun ettiğinizi belirtmek isterim. Bu paralar bankalar yerine ihtiyacı olan kişilere ulaşırsa, gerçekten çok daha güzel olacak.

Pegasus'la İstikamet Yurt Dışı!

Pegasus sizi yılların gezgini Turistof Kolomb’la tanıştırıyor. Hazırlanın, çok eğleneceksiniz!

Pegasus’un yurt dışı uçuş ağı dur durak bilmedi, tam 44 noktaya ulaştı! Uçuş ağı genişlemeye devam ederken, gezme isteğiyle yanıp tutuşan ve Pegasus’un harika fırsatlarını kaçırmak istemeyenler için yeni sürprizler de unutulmadı!

#istikametyurtdışı diyenler buraya!

Tek nefeste 44 şehir adı söylemeye, Amsterdam’da hesap istemenin inceliklerine, bir Türk’ün Avrupa’da şıp diye nasıl tanındığını öğrenmeye hazırsanız, Turistof Kolomb’la tanışabilirsiniz!

Turistof Kolomb, www.istikametyurtdisi.com’a gelenlere evlere şenlik bir karşılama yapıyor, ardından sürprizlerle dolu ve bol ödüllü bir yarışmaya davet ediyor! Şehir şehir gezdikten, macera dolu dakikalar yaşadıktan sonra yarışmayı tamamlıyorsunuz. Üstelik 10TL değerinde UçuşPuan’ı kaparak!

Yarışmayı tamamlayanlar UçuşPuan’la yetinmiyor, Turistof Kolomb’un onayının ardından jüriden de onayı kapan 50 kişi yurt dışı gidiş-dönüş uçak bileti kazanıyor!

Siz de bu eğlenceye katılmak için hemen www.istikametyurtdisi.com’u ziyaret edin, sizi heyecanla bekleyen Turistof Kolomb’la yarışmaya başlayın!

Bir bumads advertorial içeriğidir.

We're the Millers - Bu Nasıl Aile?

Havaların soğumasıyla birlikte film izleme isteğinizde yükselen bir trend varsa eğer sizlere büyük keyif alarak izlediğim bir film önerisinde bulunacağım: “We’re the Millers” . Ülkemizde “Bu Nasıl Aile?” diye gösterime girdi.

Film komedi türünde, gerçekten saçmalamadan güldüren, konuların güzel bir örgü ile işlendiği, 1 saat 40 dakika ile ideal süreye sahip bir Amerikan filmi. Özellikle birbirinden uç noktadaki karakterleri ve farklı olayları akıllıca bağlamasıyla akıcı bir seyir zevki sunan eğlenceli bir film.

İzlemenizi tavsiye ederim. Şimdiden iyi seyirler...

Filmi izleyen arkadaşlar aşağıdan devam edebilirler...

We’re the Millers / Bu Nasıl Aile ,  önce uyuşturucu satıcısı David Burke’ün yalnız hayatına dalış  yapmamızla başlıyor. İşini tıkır tıkır kurmuş olan David, yıllar sonra karşılaştığı okul arkadaşının kurduğu sıcak yuvanın çok dışındadır, yani hayatta tek başınadır ama yalnızlık konusunda tek başına değil... Film elbette bir yalnızlar ordusu kurmuyor ama hayatın dışına itilmiş, en azından kendisini öyle sanan ve ifade eden dört kişiyi zorunlu olarak biraraya getirmenin formülünü yaratıyor. Başını belaya sokma ustası David elindeki parayı ve uyuşturucuları kaptırınca büyük satıcı Brad’e borçlanır. Meksika sınırından kaçak yollarla yüklüce miktarda uyuşturucu getirebilirse durum hallolacaktır.

Filmin hikayesini anlatmaya, "Bu sorunu göze batmadan, bir karavanla tatile çıkmış aile modu yaratarak aşmayı deneyen David’in başına gelmeyen kalmaz" şeklinde bir cümleyle sürdürmek en doğrusu sanırım.

Striptiz dansçısı Rose, kimseyle cinsel ilişki deneyimi olmayan bakir Kenny, ailesini terk ederek sokaklarda yaşamaya çalışan kaçak Casey ve bizim David bir karavanın içinde ‘çakma’ bir aile oluşturur ve Meksika yollarına düşerler. Çakma aile modelini en son Demi Moore’lu The Joneses / Örnek Aile filminde izlemiştik yanılmıyorsam, oradaki toplama aile modeli fazlaca ciddi ve kuralcıydı tabii!

Burada ise kurallar yok, komedi var. Komedisini az da olsa cinsellik üzerinde kuran filmlerden bu, o yüzden bel altı muhabbetler fazlaca dönüyor! Hatta bazı yerlerde kaba komedi kıvamına yükseliyor!

Ayrı telden çalan dört kişinin birbirine alışma süreçleri, uyuşturucu yüklü koca bir karavanla yapılan absürd yolculuk hali ve bu aileye eklemlenen yan karakterlerle bir hayli güldürmeye çalışan filmin eksiği, bir türlü istediği gerilimi yaratamamak! Aslında uyuşturucunun yanlış ellere geçmesi ve Meksika’dan belalı bir grubun peşine düşmeleri filmin pek umrunda olmuyor, o daha çok ‘çakma’ ailemize, yamadığı diğer aileyle maceralar yaşatma derdinde! Yanlış anlaşılmalar, durum komiklikleri ve cinselliğin küçük dozlarla araya sızdırıldığı filmde uyuşturucu muhabbeti sadece dekor olarak kalıyor. Hatta, dikkatli bir biçimde kısa tutuluyor, bir nefes çekildiğini bile görmüyoruz yani!

Sadece "ot bebek" bölümü gayet iyiydi! Nasıl sonuçlanacak diye beklerken bir hayli radikal bir kararla ot bebekten kurtulundu...

Filmde olay örgüsü bir türlü sonuca ulaşmıyor, tam bitiyor dediğimiz yerden olmadı baştan şeklinde bir daha başlıyor. Bu da filmde belli bir sarkma yaratıyor ama çok da değil, sadece konu istenilen noktaya gelene kadar bayağı badireler atlatılıyor. Sonuçta Bu Nasıl Aile yollarda geçirdikleri zorlu ve bir yandan da keyifli yolculukta birbirlerini tanımaya çalışan dört insanın öyküsü diyebiliriz. Aile kurumuna önem verdiğini söylese de ‘toplama’ bir aile yaratarak kan bağı denen şeyin üstünü çiziyor ve Hollywood kalıplarında aileye sıkı sıkı sarılan filmlerden ayrılıyor en azından. Haftanın komedi filmi olarak belli bir ilgi gösterilebilir, hatta striptiz salınımları ve yıllara meydan okuyan vücuduyla Jennifer Aniston bile ilgi çekici olabilir!

1 Ekim 2013 Salı

Sahibinden.com’un Kiralama Sürecindeki Hızı

Teyzemin Karşıyaka Çarşı’ya yakın, 2+1 çok tatlı bir evi var. Bu evin sorunlu kiracısı Ağustos ayında “çok şükür” evden çıktı. Daha sonra hemen evin karşısındaki emlakçıyla temasa geçip evin kiraya verilmesi için işlemi başlattık. Geçen 1 aylık sürede dilediğimiz gibi bir aday (tek şartımız memur olmasıydı) çıkmadığı için emlakçımız beklentimizi karşılamadı.

Geçtiğimiz 28 Eylül gecesi TV izlerken sahibinden.com’a girip aşağıdaki basit ilanı açtım. Elimde fotoğraf olmadığı için sadece 4 satırlık bir içerik girdim. Aynı gece mail yoluyla ilanın yayımlanmaya başladığı bilgisi tarafıma ulaştı.

Cumartesi sabahından itibaren telefon ile günde 6-7 kez farklı adaylarca arandım. Sonuç olarak, ilanın yayınlandığı 3. gün, (ki bu ilk iş günü oluyor) site üzerinden ilanı görüp ulaşan bir aday ile anlaştık ve 1 Ekim günü sözleşme imzalamak üzere taraflar biraraya gelecek.
Bence internet dünyasında sahibinden.com kendi alanında ülkemiz için gerçek bir başarı öyküsü. Bu takdir edilmesi gerekn başarıyı kendimce tebrik eder, başarılarının devamını dilerim.

Google adsense

Analytics