18 Haziran 2016 Cumartesi

​Kelebeğin Hayat Sırları'ndan Kendime Paylar

Nil Karaibrahimgil, şarkılarındaki özgün tarzını takdir etmeme rağmen müziğiyle bana çok hitap etmese de yazdıklarıyla ve paylaştığı hayata bakış açısıyla beğenimi fazlasıyla kazanmış biri. Yazdığı köşe yazılarından seçtikleriyle oluşturduğu "Kelebeğin Hayat Sırları" adlı kitabıyla hem kalbime dokunmayı başardı, hem de bazı konulara yaklaşımımı bir kez daha gözden geçirmemi sağladı. Belirli bir dönem içerisinde ele aldığı farklı konulara ilişkin köşe yazılarından oluşan kitap bazı okuyuculara kopuk gelebilir ama bir birinden bağımsız konulardaki paylaşımları benim oldukça hoşuma gitti. Kitap içerisinden kendime notlar aldığım gibi bu kez kitabın kapağından bile not alacak kadar sevdim bu kitabı. Bakın arka kapakta Nil okuyucusuna nasıl sesleniyor?

Birkaç kişinin elini sıkı sıkı tut. Onların dertleriyle dertlen, mutluluklarıyla uç, dediklerine kulak ver. Başkalarının kriterlerine göre seçim yapma. O zaman başkalarının gideceği yerlere gidersin. Oralarda ne işin var? Her gün oku. Her şeyi oku. Ağaç olmak nasıldır? Van Gogh olmak nasıldır? İkinci Dünya Savaşı'na katılmış olmak nasıldır? Öğren. Kendinle sosyalleş. Yoksa unutursun nasıl biri olduğunu. Her gün şükret. Karanlık günler olacak. Düşeceksin de. Yaralar da açılacak. O zamanlarda şunu unutma: Tünel bitecek. Kalkacaksın da. Kabuk da bağlayacaksın. Korkmaktan korkma. Ödün bile kopsun. Sonra kapa gözünü bas karanlığına. Belki biri taş döşemiştir; kim bilir. Böbürlenme. Kibirlenme. Köpürme. Abart. Çoğalt. Parlat. Her gün, bir yazar tarafından hayatının hikâyelendirildiğini düşün ve dinle. Böyle bir kahraman olmak ister miydin? İstiyorsan başarıyorsun. Ne mutlu sana.
 
 




Eğer arka kapakta yazanlar ilginizi çektiyse, kitabın içerisinde de size hitap edecek mutlaka birşeyler bulursunuz. Bakın bu kitaptan hoşuma gidipte yanıma aldıklarım neler olmuş?
 
Olmak istediğiniz şey gibi davranın, olursunuz. (Volkan'ın yorumu: İngilizce'deki "Fake it until you make it" sözünün Türkçe'de hayat bulması)
 
Hareket etmezsen acı üzerinde birikir.
 
Bebeğiniz gelince uykusuz, yorgun, bitik geceleriniz olacak, bunu denizde bir dalga farzedin. Dalga nasıl gelip geçerse bu da gelip geçecek. (Volkan'ın yorumu: Ah evet, yaklaşık 28 aydır o moddayız, elbet bugünlerde geçecek inancındayız.)


İnsanlar düşlerinin peşine düşenin peşine düşerler.
 
Hayat sadece yol alarak yaşanır. Hayat sadece sen yol aldığında anlamına kavuşur.
 
Olmayana, ölü bir şeye inanmak gibi keşkelemek. Keşkesizlik hafiflik ve hayat neşesidir. Keşke'li cümleleri "iyi ki" ile kurun...
 
Ne gelirse gelsin, içine ılık bir suymuşçasına girip yüzmeye devam etmekten başka ne bir şansımız, ne de yolumuz var. Çırpınırsan boğulursun. Bedenini hafif tutarsan ve suya güvenirsen yüzersin. Hayatın kaldırma gücü işte böyle çalışır.
 
"Araya giren" güzel şeyler insanı mutlu eder. Yani sürekliliği olmadan girip parıldayıp çıkan. Piknik gibi yani. Gidip mutlu olup dönersin. Ama sana artık hep pikniktesin dense orası hapishaneye dönüşür.
 
Dünyada "ekstra"lar olmadan duramazsanız, onlar olmadığında hayal kırıklığı yaşarsınız.
 
Her zaman akılda tutulacak bir şey varsa, o da eleştirilemeyecek kimsenin şu dünyada yaşamadığıdır.
 
Bilmezler ki hayali sadece gören bilir.
 
Hayat diyor ki: Yok, küreği bırakmayacaksın. Bırakırsan dümenini kırarım. Ne kadar güçlü olursa olsun asılmalı, kollara, karnına nefes yollamalısın. Çünkü bu bir bilek güreşi. Çünkü hiçbir şey hayal edilen yere gitmek kadar güzel olamaz. (Varmak değil) (Volkan'ın yorumu: Sonuç odaklılıkla Süreç odaklılık konuları arasında gidip gelirken bu sözü hatırlamak önceliğimizi belirlemede ışık tutar.)
 
"Ben elimden geleni yağtıysam kollanırım elbet, kollanmıyorsam da vardır bir hayır"ın pansumanını reddetmek olmaz.
 
Hani trenle giderken nasıl yerimizi işaretleyemiyorsak, belki anı da işaretleyemiyoruz. O zaman şu an bir nokta değil. Şu an bir yol o halde...
 
Hayalleri olan insanlar, içlerindeki bitmek bilmeyen bir partide çalan DJ'in ritmiyle ilerliyorlar. Rüyasından uyandırmak neredeyse imkansız şu hayaline dalanı.
 
"Doğduğun kişi", "olmanı bekledikleri kişi" ve "olmak istediğin kişi" bir masanın etrafında birbiriyle tanışıp, memnun olmalı.
 
Başkalarını değil kendimizi rahat ettirmeliyiz en başta.
 
İnsanın çocukluğu gölge gibi her gün yanında.
 
Zamanın kazanılıp kaybedilen değil, sadece yaşanan bir şey olduğu bir gerçek. Olduğu kadarı var ve tek görevin onun içinde kalmak.
 
Yeri geldiğinde küçülmesini bilen, her yerden geçer.
 
Yüzde yüz emin olmak istersen, yüzde yüz gecikirsin.
 
Ömür sonuçlarda değil, süreçlerde geçiyor. Zamanının çoğunu gideceğin yere yaptığın yolculuklar alır.
 
Hayatında hayal de olsun, hedef de olsun. Ama aslolan yol olsun; yolculuk olsun, yol arkadaşları olsun.
 
Sadece yola devam edenler gidecekleri yere ulaşır.
 
Düşüncenizle bedeninizi yapıştırın. Düşünce güvensizse beden de güvensizdir. Ürkek bedenlerin hücreleri bağışıklık geliştiremez.
 
Gözyaşları ve kahkahalar dans edip durur nehir kenarında. Bu ikisi arasındaki romantik dansta savruluruz.
 
Bir insanla dost olmanın en iyi yolu karşılıklı kahkaha atmaktır. Bunun sebebi birbirlerine ağızlarının taa içini gösterecek kadar güveniyor olmaktır.
 
Değişmek çok güzel, çünkü değiştiğinde oynayıp durmaya mahkum olduğun rolün dışına çıkabiliyorsun. Hikayendeki başrol değişiyormuş gibi oluyor. Bu ne demek? Hikayen de değişecek demek. Çünkü sen değişirsen, dekorlar ve diğer oyuncular da değişiyor.
 
Güç, gerektiğinde kendini güçsüz kılabilmekte.
 
Güneşe doğru balmumu kanatlarıyla uçmaya kalkarsan, kanatların erir ve sen denizlerde boğulursun.
 
Dilerim zamanın geçtiğinde yeni zamanlarına yelken açacak rüzgarı bulasın ve hayatın hiç durmayan bu çılgın suyunda yıkanasın.
 
Bir anne ve bir baba olarak ilk görev, ona korkmamayı, ağlamamayı, öfkelenmemeyi öğretmek değil, ne yaşadığını öğretmek. Kendi duygusunu isimlendirmek, onu kendi duygularıyla tanıştırmak.
 
Ben şu anda maddi manevi çevrelendiğim her şeyin içinde, onların bana yettiğini düşündüğüm ölçüde özgürüm. Yetmiyor dediğim oranda, tutsağıyım lazım gördüğüm şeylerin. Ich habe genug. Bendeki bana yeter.
 
İnsanın gerektiğinde kendini bir çocuk azarlar gibi azarlamasının faydasına inanıyorum.
 
Hikayelere dönüp baştan bir bakmanın zamanı geldi, sonuçta herşeyi baştan yazan memelileriz...
 
Çarptığımız köşeler bizi hayatın sokaklarına saptırır.

İşte ‘eminim top 20’:
1. Ektiğin kadarını biçersin. Emeğin sana mutlaka aynı oranda geri döner.
2. Kendi hikayeni kendin yaz. Kimse senin senaryonu yazmasın.
3. Geçmişte birinin sana yaptığı bir kötülüğün, bugün hiçbir gücü yoktur. Ancak sen o gücü verirsen olur.
4. İnsanlar sana kendilerini nasıl tanıtıyorlarsa, önce öyle kabul et.
5. Endişelenmek vakit kaybıdır. Öyle yapacağına, endişelendiğin şeyle ilgili bir şey yapmaya harca o zamanını.
6. Neye inandığın, hayallerinden, isteklerinden ve beklentilerinden çok daha güçlüdür. Sonunda her zaman, inandığın şey oluyorsun.
7. Sadece tek bir dua edeceksen, o ‘çok şükür’ olsun.
8. Mutluluğun verdiğin sevgi kadardır.
9. Hata, seni başka yöne yönlendiren bir yol işaretidir.
10. Herkesin dediğinin aksine davranırsan, dünya yıkılmaz.
11. İçgüdülerine güven, onlar yalan söylemez.
12. Önce kendini sev. Sonra da, o sevgini her fırsatta etrafına yaymayı öğren.
13. İşini tutku yönetsin.
14. Sevdiğin şeyi yaparak para kazanmanın bir yolunu bul. O zaman her maaş, sana bonus olur.
15. Aşk acıtmaz. Çok da iyi hissettirir.
16. Her gün, yeniden başlamak için bir fırsattır.
17. Dünyadaki en zor iş, anneliktir. Ve bütün kadınlar bunu ilan etmelidir.
18. Şüphe, ‘-ma’ ekidir. Kıpırda-ma, cevapla-ma, acele et-me.
19. Ne yapacağını bilemediğinde, sakinleş. Cevap gelir.
20. Hiçbir dert sonsuza kadar sürmez.
Dilerim bu 20 fener, şimdi yanar. Ve bundan böyle yol boyu hep bizimle olur. Olursa iyi olur, eminim.
 
Umarım yaptığım alıntılar size bir şekilde iyi gelmiştir. Akla geldikçe ya da fırsat yaratıp zaman buldukça, dönüp tekrar okumak ve mümkünse hayatımıza bu düşünceleri dahil emek bizim elimizde. Kitapta iki de köşe yazısı vardı ki bence onlardan parçalar almak yerine onları bütünüyle okumak lazım. İşte o yazılar:
İş ve aşk (ya da sevgi)
Sertaba dedim ki

Bir de okuma listeme dahil etmeyi düşündüğüm bir kitap önerisi: The giving tree - Cömert ağaç. İster orjinal dilinde, ister Türkçe çevrisiyle okuyabileceğimiz bir kitap. 1964 yılında Shel Silverstein tarafından yazılıp resimlenmiş bir klasik “Cömert Ağaç”. Kitap, bir çocuk ile ağacın bir ömür süren dostluğunu anlatıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google adsense

Analytics