19 Aralık 2017 Salı

TED Gibi Konuş


İletişmin her geçen gün daha da önemli hale geldiği çağımızda TED videolarındaki başarının sırrını inceleyip o videolardaki gibi ilham verici konuşmalara imza atmanın sırrını açıklayan bir kitap "TED Gibi Konuş". Carmine Gallo'nun 2015 yılında çıkan kitabı uzun süre çok satanlar listesinde kaldı. Hatta Kerem Bursin'in elinde görünmesiyle bir dönem magazin gündemini de meşgul etti. Ben de 2017 bitmeden sabahları serviste işe giderken bu kitabı okuyup, hoşuma giden bölümlerini sakladım. Şimdi sıra paylaşmada. Bakalım kitaptan neler geriye kalmış?
Dönemin magazin haberlerinden: "Kerem Bursin, Wall Street Journal çoksatar listesine giren TED Gibi Konuş'u okuyor. "TED konuşması nedir?" diyenler için kısa bir özet: TED, adını teknoloji, eğlence ve dizayn sözcüklerinin baş harflerinden alıyor. Kitapta ise konuşmaların çözümlemesi, TED'in en sevilen isimleriyle söyleşiler, psikoloji, nörobilim ve iletişim uzmanlarının görüşleri var."
Ortalamadan daha iyi iletişimciler genellikle diğer insanlardan daha başarılıdır ama büyük iletişimciler hareket başlatır. Yalnızca soyadlarıyla hatırlanıp sayılırlar: Jefferson, Lincoln, Churchill, Kennedy, King, Reagan. İş dünyasında etkili iletişimde başarısız olmak, başarısızlığa hızlı gidiştir. Hâlâ hayattasınız. Bu, hayatınızın amacı var demektir. Büyük şeyler için yaratıldınız. Potansiyelinizi, fikirlerinizi iletemediğiniz için sabote etmeyin.

Tutku, yeteneğinizin en coşkun dışavurumunu sağlayacak olan şeydir.– LARRY SMITH, TEDx, KASIM 2011

Kendiniz ilham almamışsanız başkalarına ilham veremezsiniz. Konunuzla coşkulu, tutkulu ve anlamlı bir bağ kurarsanız dinleyicilerinizi ikna etmek ve ilham vermek için çok daha fazla şansınız olur.

Bir alanda usta olanlarla sadece bir işte çalışanları birbirinden ayıran duygusal niteliktir,” diye yazar Robert Greene Ustalık kitabında. “İstek, sabır, sebat ve güven; başarıda, bütün muhakeme güçlerinden daha büyük bir rol oynar. Motive olmuş ve enerji dolu hissederek hemen her şeyin üstesinden gelebiliriz. Sıkılmış ve huzursuz hissederek, zihinlerimiz kapanır ve artarak pasifleşiriz.”

Çoğu konuşmacı konuya tutkulu bir bağı olmadığı için kupkurudur ve bu yüzden coşkulu bir konuşmacıyı izlemek çölde buz gibi su içmek kadar tazeleyicidir.

İçinizi ne şenlendirir? Bunu belirleyin ve başkalarıyla paylaşın.

Doğru yere bakan herkes mutluluğu bulabilir.

Eğer tek amacınız bir satış yapmak ya da itibarınızı artırmaksa, izleyicinizle bağ kurmakta başarısız olabilirsiniz (ve kendinize çok fazla baskı uygularsınız). Ancak eğer amacınız daha özgeciyse –izleyicinize daha iyi hayatlar yaşamalarına yardım edecek bilgiler vermek– o zaman daha derin bir bağ kuracak ve rolünüzde daha rahat olacaksınız.

Waterloo Üniversitesi ekonomi profesörü Larry Smith, çoğu insanın tutkularının peşinden gitmekten korktukları için harika bir iş bulmakta ya da harika bir kariyere sahip olmakta başarısız olacaklarını söyler. “Ne kadar çok kişi size, harika bir kariyer istiyorsanız tutkunuzun peşine düşün, hayallerinizin peşine düşün, derse desin... bunu yapmamaya karar vereceksiniz.” Mazeretler insanı geride tutar, der. Tavsiyesi? “Tutkunuzu bulup kullanırsanız harika bir kariyeriniz olur. Yapmazsanız olmaz.”

Steve Jobs’un Stanford Üniversitesi’ndeki ünlü diploma töreni konuşmasında öğrencileri gerçekten sevdikleri mesleğe teşvik edişinden alıntı: “İşiniz hayatınızın büyük bir bölümünü dolduracak ve gerçekten tatmin olmanın tek yolu, harika bir iş olduğuna inandığınız şeyi yapmaktır. Ve harika bir iş yapmanın tek yolu yaptığınız şeyi sevmektir. Henüz onu bulmadıysanız bakmaya devam edin. Yetinmeyin. Kalbin bütün meselelerinde olduğu gibi, onu bulduğunuzda bileceksiniz. Bütün iyi ilişkiler gibi, bu da yıllar geçtikçe daha da iyileşecektir. Bu yüzden buluncaya kadar aramaya devam edin. Yetinmeyin.”

Tutkunuzun peşinden gitmelisiniz. Sevdiğiniz şeyin ne olduğunu bulmalısınız – gerçekten kim olduğunuzu. Ve onu yapmak için cesaret göstermelisiniz. İnsanın ihtiyacı olan tek cesaretin kendi düşlerinin peşinden gitme cesareti olduğuna inanıyorum. – Oprah Winfrey

Mutluluk bir seçimdir, bulaşıcı bir tavırdır.

Dille ilgili beyin alanları –konuşmanıza ve fikirleri daha açık ifade etmenize yardım eden alanlar– kullanıldıkça bu bölgelerde aktivite ve etkinlik artar. Topluluk önünde ne kadar çok konuşuyorsanız, beynin mevcut yapısı da değişiyor, dille ilgili alanları da o kadar gelişiyordur.

Deneyimimize göre, en iyi yöneticiler yaptıkları işte en tutkulu olanlardır. – Ron Baron, milyarder yatırımcı

Sır #1: İçinizdeki Ustayı Çıkarın

Başkalarına ilham vermenin ilk adımı önce kendinizin ilham almış olduğunuzdan emin olmaktır. Gerçekten tutkulu olduğunuz şeyi belirlemenin en basit yolu, kendinize, bu bölümde daha önce söz ettiğim soruyu sormaktır: “İçimi ne şenlendirir?” Bir kez içinizi şenlendiren şeyi buldunuz mu, anlatacağınız hikâyeler, kullandığınız slaytlar ve içeriğinizi sunuş şekliniz canlanacaktır. Mümkün olduğunu düşündüğünüzden çok daha fazla kişiyle bağ kuracaksınız.

Sır #2: Hikâye Anlatma Sanatında Ustalaşın

Hikâye anlatmak en temel ikna aracıdır. Hikâye –duygusal ve gerçek hikâyeler– anlatan kişiler gibi, markalar da müşterileri ve izleyicileriyle rakiplerinden çok daha derin ve daha anlamlı biçimde bağ kurar.

İletişim teorisinin kurucularından biri olan Yunan filozofu Aristoteles iknanın, üç unsurun temsil edilmesiyle oluştuğuna inanırdı: ethos, logos ve pathos. Ethos güvenilirliktir. Bizler; başarılarına, sıfatlarına, deneyimlerine vb. saygı duyduğumuz insanlarla hemfikir olmaya eğilim gösteririz. Logos, mantık, veriler ve istatistik aracılığıyla ikna aracıdır. Pathos ise duygulara hitap etme eylemidir.

Hepimiz hikâye severiz. Onlar için doğmuşuz. Hikâyeler kim olduğumuzu doğrular. Hepimiz hayatımızın anlamı olduğuna dair bir doğrulama isteriz. Ve hiçbir şey hikâyelerle bağ kurduğumuzdakinden daha büyük bir doğrulama yapmaz. Hikâye; zamanın, geçmiş, şimdi ve geleceğin engellerini geçebilir ve kendi aramızdaki benzerlikleri ve başkaları aracılığıyla gerçekle hayal edileni deneyimlememizi sağlar. – Andrew Stanton, Oyuncak Hikâyesi’nin yazarı

Birinin dikkatini çekmenin en temel yolu şudur: Bir kalıbı kırın.

Eğer anılmak istiyorsanız, bir hikâye anlatın ve bu ne kadar kişisel olursa o kadar iyi. Neredeyse her zaman işe yarar.

Lakewood Kilisesi rahibi Joel Osteen hiç TED konuşması yapmamıştır, fakat her hafta vaazlarına şahsen katılan 40.000 kişiye ve televizyonda seyreden yedi milyona TED’e yaraşır bir performans sunar. Osteen, TED tarzına uygun olarak, vaazına her zaman bir temayla başlar. Bir vaazına, “Sizinle bugün nasıl ‘Geleceğinizde Evet Var’,35 bunu konuşacağım,” diyerek başladı. Bir arkadaşı hakkında kısa bir anekdotla devam etti. Arkadaşı yıllardır çok çalışıyormuş. Bir gün bir şef emekli olmuş ve işe birkaç kişi aday olmuş. Osteen’in arkadaşının kıdemi varmış, fakat daha genç ve deneyimsiz biri için terfiden geri çevrilmiş. Arkadaşı kendisini aldatılmış hissetmiş ama gücenik davranmamış, ya da elinden gelenin en iyisini yapmaktan vazgeçmemiş. İki yıl sonra, bir kıdemli başkan yardımcısı emekli olmuş ve Osteen’in arkadaşı hak ettiği terfiyi almış. “Şimdi onun pozisyonu diğer eski şef pozisyonundan çok daha üst seviyede,” dedi Osteen. “Şu anda bir ‘hayır’da olabilirsiniz ama yardım yoldadır. İyileşme yoldadır. Terfi yoldadır. Kendinize, ‘Hayır’da kalmayacağım. Evet geliyor, biliyorum,’ deyin.

Tanrı kalbinize bir hayal koyarsa, başaracağınızı bilirsiniz. Her ‘hayır’da, ‘evet’e bir adım daha yakınsınız demektir.”

Hemen herkesin hayatının gerçek, içsel hikâyesi –alçakgönüllülükle ve egoist davranmadan anlatıldığında– çok eğlencelidir. Konuşmayı ateşleyen malzemeler neredeyse hep buradan çıkar. – Dale Carnegie

Bir iş sunumunda hikâyeler anlatmak, insanların içeriği çok daha derin bir düzeyde deneyimlemelerini sağlar ve onları iş gezisine götürmenin sanal eşdeğeridir.

Batman ve Mor Yıllar gibi filmlerin yapımcısı Guber, yalnızca hikâye anlatmanın gücü üstüne Hikâyen Varsa Kazanırsın adında bir kitap yazmıştır. “Ancak modern hayatın gürültü düzeyi bir kakofoniye dönüştükçe, gerçekten duyulabilecek anlamlı bir hikâye anlatma becerisine olan talep gitgide artmaktadır,” diye ekler.

Romancı Isabele Allende "Sağduyulu iyi insanlar ilginç karakterler oluşturmaz. Onlardan sadece iyi eski eş olur,” demişti.

Sır #3: Sohbet Edin

Yapana kadar taklit etmeyin. Ona dönüşene kadar taklit edin. – AMY CUDDY, PROFESÖR, HARVARD İŞLETME OKULU

Durmaksızın prova yapın ve içeriğinizi öyle içselleştirin ki sunumu yakın bir arkadaşınızla sohbet eder gibi rahatça yapabilin.                                    

Neden işe yarar: Gerçek ikna, sadece dinleyenlerinizle duygusal bir ahenk yakaladıktan ve güvenlerini kazandıktan sonra olur. Eğer sesiniz, jestleriniz ve beden diliniz sözlerinizle uyumsuzsa dinleyiciniz mesajınıza güvenmeyecektir. Bu, bir Ferrari’ye (harika bir hikâye) sahip olup kullanmayı (anlatmak) bilmemenin eşdeğeridir.

Beden dilini ve sunumlarını geliştirmek isteyen konuşmacılarla çalışırken, sunumlarını gerçek, söyleşi benzeri bir biçimde yapabilmeyi öğrenebilmeleri için üç şeyin önemini anlatırım: Tutku, Prova, Duruş. İlk adım, konuşmacının neye tutkusunun olduğunu ve bunu mesajıyla nasıl ilişkilendireceğini belirlemeyi gerektirir. Sonraki adım, prova, prova, provadır. Ancak bu iki şart yerine getirildiğinde gerçek duruş yüzeye çıkacaktır.

Bir grup sunumunda, en iyi “etkili duruşa” sahip kişi genellikle liderdir. Konuyu en iyi o anlar, gösterir ve sorumluluk almak için güveni vardır. Genellikle herkesten biraz daha iyi giyimlidirler. Ayakkabıları cilalı ve giysileri ütülüdür. Daha güçlü göz teması kurarlar ve sıkı el sıkarlar. Az ve öz, kesin konuşurlar. Bocalamazlar. Sakin dururlar. “Açık” jestler kullanırlar, avuçlar yukarı ya da açık ve eller ayrı. Sesleri yayılır, çünkü diyaframdan konuşurlar. İlham veren liderler gibi yürür, konuşur ve görünürler.

Dünyanın en karizmatik profesyonellerinin çok iyi beden dilleri vardır – güven, yetkinlik ve karizma yansıtan etkili bir duruş. Etkili duruş, kendini otorite sahibi, sayılacak ve izlenecek birisi olarak sunan birini tanımlamak için kullanılan askeri bir terimdir. İnsanlar sizin yolunuzdan gitmek için ne kadar fedakârlık eder? Yüksek ücretli, iyi ek ödemeleri olan ve emeklilik sunan bir işi bırakırlar mı? Öyleyse, hükmeden mevcudiyetiniz vardır.

Sır #4: Bana Yeni Bir Şey Öğretin

İzleyicinize tamamen yeni, farklı paketlenmiş ya da eski bir problemi çözmenin taze ve yeni bir yolunu sunan bir bilgi aktarın.

Sinirbilimciler, sadece beyni yeni deneyimlerle bombardıman ederek zihinlerimizi dünyaya yeni bir mercekten bakmaya zorlayabileceğimizi bulmuştur. Bu da arada bir ofisinizden çıkmanız gerek demektir. Yeni olaylar, insanlar ve yerler deneyimleyin. En önemlisi, bu yeni deneyimleri sunumlarınıza katın.

Kavramsal araştırma, beyinlerimizin ayrıntılardan önce büyük resmi görmeye ihtiyacı olduğunu göstermiştir. John Medina bir keresinde bana şöyle açıkladı: “Carmine, ilkel adam kaplanla karşılaşınca, ‘Kaplanın kaç dişi vardır?’ diye sormadı. ‘Beni yiyecek mi?’ diye sordu.” İzleyicinizin ayrıntıları öğrenmeden önce büyük resmi görmesi gerekir. Eğer fikrinizi ya da ürününüzü 140 karakterle açıklayamıyorsanız, bunu yapana kadar çalışın.

TEDx konuşmacısı ve tasarımcı Oliver Uberti, bir keresinde, “Her süper kahramanın bir çıkış hikâyesi vardır. Sizin de öyle. Başka birininkini izlemeyin. Kendi başyapıtınızı yaratın,” demişti. Çoğu iletişimci sandığından çok daha yaratıcıdır. Yaratıcılıklarını ortaya çıkarmaya ve fikirlerini sunmak için yenilikçi bir yaklaşım benimsemeye teşvik edildiklerinde zorluklara meydan okurlar.

Sır #5: Ağızları Açık Bırakan Anlar Yaratın

Ağızları açık bırakacak anlar sinirbilimcilerin duygu yüklü olay [emotionally charged event] dedikleri şeyi yaratır; bu, izleyicinizin mesajınızı hatırlayıp harekete geçmesini daha olası kılan yükseltilmiş bir duygu halidir.

Bir PowerPoint sunumu yaratırken yapmanız gereken ilk şey nedir? Eğer pek çok kişi gibiyseniz, “PowerPoint’i açmak” dersiniz. Yanlış yanıt. Önce hikâyeyi planlamalısınız. Tıpkı filmi çekmeye başlamadan önce sahneleri storyboard haline getiren bir yönetmen gibi çekmeye başlamadan önce hikâyeyi yaratmalısınız. Hikâye tamamlandığı zaman güzel slaytlar tasarlamak için çok zamanınız olacak ama eğer hikâye sıkıcıysa daha bir kelime etmeden izleyicinizi kaybedersiniz.

11 Eylül 2001’de nerede olduğunuzu hatırlayıp bu sabah anahtarlarınızı nereye koyduğunuzu unutmanızın bir sebebi var. Ve bu farkı anlamak sizin daha çok hatırlanacak, “ağızları açık bırakacak” sunumlar yapmanıza yarar sağlayabilir. "Flaş ampulü hatıralar”

Neden 11 Eylül gibi bir olay hakkında ayrıntıları hatırlıyorsunuz da anahtarlarınızı kaybetme eğilimindesiniz? Neden Dr. Jill’in gösterisini ya da Gates’in sivrisineklerini hatırlıyoruz da gördüğümüz PowerPoint sunumlarının yüzde 99’unu unutuyoruz? Beyin duygusal olarak canlı olayları hatırlayıp sıradan, olağan olayları unutmaya donanımlıdır. Eğer vasat sunumlar denizinde öne çıkmak istiyorsanız izleyicinizi duygusal olarak yönetmelisiniz.

Kilit ifade o kadar önemlidir ki TED’in konuşmacılarından en iyi alıntılara ayrılmış bir sitesi ve Twitter kolu vardır (@TEDQuote). En sevilenlerinden bazıları:                                         

“Eğer hatalı olmaya hazır değilseniz, özgün bir şeyle hiç ortaya çıkamazsınız.” – Sir Ken Robinson

“En iyi konuşmacı olmakla en iyi fikirlere sahip olmak arasında sıfır ilişki vardır. ”– Susan Cain                                                                                               

“Başarana kadar taklit etmeyin. O olana kadar taklit edin.”– Amy Cuddy

“Çoğu başarılı Afgan kızının arkasında kızının başarısının kendi başarısı olduğunu anlayan bir baba vardır.” – Shabana Basij-Rasikh

“Rakamlar, evrenin senfonisinin yazıldığı müzik notalarıdır.” – Adam Spencer

Her göstericinin en az bir ağızları açık bırakan ânı –izleyicilerinizin ertesi gün konuşacağı duygu yüklü bir olay– vardır. Her sunumda bir tane gerekir. Bir tane bulun ve kullanın. Sunumuzun içeriği eğer izleyicilerinizin zihnine kazınabilirse daha etkili olacaktır.

Sır #6: Neşelenin

Kendinizi (ya da konunuzu) çok ciddiye almayın. Beyin mizahı sever. İzleyicinize gülümseyecek bir şey verin.                                   

Neden işe yarar: Mizah, savunmaları azaltarak izleyicinizi mesajınıza daha açık hale getirir. Ayrıca sizin daha sevimli görünmenizi sağlar ve insanlar hoşlandıkları biriyle iş yapmaya ya da onu desteklemeye daha isteklidirler.

TED sahnesinde mizah anlayışına sahip olmak kişisel ilişkilerde ve her türlü iş ortamında önemlidir. Harvard Business Review’da yayımlanan bir çalışmada (“Gülmek Kazandırır”), Fabio Sala kırk yılı aşan bir dönem için mizah araştırmalarını derlemiş ve şunu bulmuştur: “Mizah beceriyle kullanıldığında, yönetim tekerleklerini yağlar. Düşmanlığı azaltır, eleştiriyi saptırır, gerilimi giderir, moral yükseltir ve zor mesajların iletilmesine yardım eder.”

Sır #7: 18 Dakika Kuralına Bağlı Kalın

18 dakika bir sunum için ideal uzunluktur. Eğer daha uzun bir tane yapmanız gerekiyorsa, içine her 10 dakikada bir yumuşak aralar (hikâyeler, videolar, gösteriler) katın.                        

Neden işe yarar: Araştırmacılar “kavramsal birikmişliğin”, fazla bilginin fikirlerin başarıyla iletilmesini önlediğini keşfetmiştir.

Şeyleri basit tutmak cesaret ister. Bir PowerPoint slaytını izleyicilerin çoğunun okuyamayacağı kadar küçük metinlerle doldurmak yerine, tek bir resim koymak cesaret ister. Bir sunumda slayt sayısını azaltmak cesaret ister. Uzun süre zırvalamak yerine 18 dakika konuşmak cesaret ister. Leonardo Da Vinci bir kez, “Sadelik üst düzeyde sofistikeliktir,” demişti. Sofistike olun. Sunumlarınızı ve konuşmalarınızı kısa ve basit tutun.

Hayatınız ayrıntıyla boşa harcanır. Sadeleşin, sadeleşin. – Henry David Thoreau

Pasricha’nın TEDx izleyicisine anlattığı Muhteşemliğin Üç Aşaması şunlardı: tavır, farkındalık, özgünlük. Her biri hakkında kısaca konuştu. Tavırla ilgili, Pasricha, hepimizin yolda engellerle karşılacağını ama onları nasıl karşılayacağımıza dair iki seçeneğimiz olduğunu söyledi. “Bir, ezilip büzülüp sonsuza kadar kendinizi kasvete mahkûm edebilirsiniz, ya da iki, kederlenebilir ve sonra geleceği yeni ayık gözlerle görebilirsiniz. İyi bir tavır takınmak, ikinciyi seçmekle ve her ne kadar zor olursa olsun, sizi vuran acı ne olursa olsun, ileriye hareket etmeyi, yola devam etmeyi ve geleceğe bebek adımları atmayı seçmekle ilgilidir.” Farkındalık hakkında Pasricha, dinleyicilerini içlerindeki üç yaşındaki çocuğu kucaklamaya teşvik etti “O üç yaşındaki oğlan hâlâ sizin parçanız. O üç yaşındaki kız çocuğu hâlâ sizin parçanız. Orada. Ve farkında olmak, gördüğünüz her şeyi ilk kez gördüğünüzü hatırlamaktır da.” Özgünlük hakkında: “Bu sadece kendiniz olmak ve bununla ilgili iyi hissetmektir. Ve özgün olduğunuzda, sonunda kalbinizi izlersiniz; kendinizi sevdiğiniz ve zevk aldığınız yerlerde, durumlarda ve sohbetlerde bulursunuz. Konuşmaktan hoşlandığınız kişilerle tanışırsınız. Düşlediğiniz yerlere gidersiniz. Ve sonunda kalbinizi izler ve çok tatmin olmuş hissedersiniz."

Sır #7: 18 Dakika Kuralına Bağlı Kalın

Uzun, karmaşık ve dolambaçlı sunumlar sıkıcıdır; izleyicinizi kaybetmek için kesin bir yöntemdir. 18 dakika kuralı sadece disiplini öğrenmek için iyi bir alıştırma değildir. İzleyicinizi fazla yüklemekten kaçınmak önemlidir. Unutmayın, kısıtlı sunumlar daha çok yaratıcılık gerektirir. Başka deyişle, orada olmayan şey, orada olan şeyi daha da güçlendirir!

Sır #8: Çoklu Duyusal Deneyimlerle Zihinsel Bir Resim Boyayın

Birden fazla duyuya hitap eden unsurlarla sunumlar yapın: görüntü, ses, dokunuş, tat ve koku.                                 

Neden işe yarar: Unutmayın, beyin sıkıcı şeylerle ilgilenmez. Karşınızda büyüleyici görüntüler, çekici videolar, ilginç sahne malzemeleri, güzel sözler ve hikâyeyi hayata geçiren birden fazla ses varsa sıkılmak neredeyse olanaksızdır. Kimse sizden sunumunuza çoklu duyusal deneyimler katmanızı istemez, ama bir kez bunu deneyimlediler mi her dakikasından hoşlanırlar. Beyin çoklu duyusal deneyimler için can atar. İzleyiciniz neden sunumunuzu sevdiğini açıklayamayabilir; bu sizin küçük sırrınız olacaktır.

Görselleri, sözleri tamamlamak için kullanın, tekrarlamak için değil.-TED Emri

Maya Angelou bir keresinde, “İnsanlar ne dediğinizi unutur, insanlar ne yaptığınızı unutur ama onlara nasıl hissettirdiğinizi asla unutmaz,” demişti. Sadece insanların ne bilmesini istediğinizi düşünmeyin; onların nasıl hissetmesini istediğinizi düşünün.

Cesaret dikkat çeker. Cesaret fark edilir. Cesaret yürekleri ve zihinleri kazanır. Cesaret hayatınızın konuşmasını yapmak için ihtiyacınız olan şeydir. Cesaretiniz olduğunu biliyorum. Onu bulun, kutlayın ve keyfine varın. Topluluk önünde cesur konuşma, hayatınızı ve sizi dinleyen insanların hayatını değiştirecektir. Görülmesi, hissedilmesi ve duyulması için var olan fikirleriniz vardır. Sesinizi insanları şaşırtmak, ilham vermek ve dünyayı değiştirmek için kullanın.

İşi iş, oyunu oyun gibi görmem. Hepsi yaşamaktır.– SIR RICHARD BRANSON        

Sır #9: Şeridinizde Kalın

Özgün, açık ve şeffaf olun.       

Neden işe yarar: Çoğu insan bir sahtekârı saptayabilir. Eğer olmadığınız bir şey ya da biri olmaya çalışırsanız izleyicinizin güvenini kazanamazsınız.

lham veren bir konuşmacı, dinleyicilerini hayatları, kariyerleri ya da işleri hakkında farklı düşünmeye yöneltmelidir. İyi bir konuşmacı daha iyi biri olmayı istemenizi sağlar.

Bir sunum yaptığınızda, hedefiniz “bir sunum yapmak” olmamalı. İzleyicinize ilham vermek, onları etkilemek ve daha büyük düşler kurmaya teşvik etmek olmalı. İnsanlar sizin gerçek olduğunuzu düşünmezlerse onları etkileyemezsiniz. İzleyicinizi, eğer size güvenmez, hayran olmaz ve içtenlikle sevmezlerse hiçbir şeye ikna edemezsiniz.

Richard Branson daha iyi bir konuşmacı olmaya azmetti. Durmadan alıştırma yaptı. “İyi konuşmacılar sadece şanslı ya da yetenekli değildir – çok çalışırlar.” Branson ayrıca kendisi olmayı, özgün olmayı öğrendi. “Etkileyici bir konuşmacı olmak için söylediğinize inanmanız gerekir. Ve eğer sağlam bir inançla konuşursanız ve konunuza tutku duyuyorsanız, izleyiciniz hatalarınıza karşı çok daha bağışlayıcı olacaktır, çünkü doğruyu söylediğinize inanacaklardır. Hazırlanın, acele etmeyin ve rahatlayın. Yürekten konuşun.”

Warren Buffett, “Hayatta iletişim kurabilmelisiniz ve bu müthiş önemlidir. Okullar, bir dereceye kadar, bunu yeterince vurgulamaz. Eğer iletişim kuramaz ve başka insanlarla konuşup fikirlerinizi iletemezseniz potansiyelinizden vazgeçersiniz.”

Kendi şeridinizde kalın. Kalbinizi açın. Kendi özgün benliğinize sadık kalın kendinizin olabileceğiniz en iyi temsili olun.

Diğer insanların sizin hakkınızda söylediklerini kontrol edemezsiniz ama o yorumların çerçevesini kontrol edebilirsiniz ve kendiniz için ettiğiniz sözleri kesinlikle kontrol edebilirsiniz. Olumsuzlukları tekrar ve tekrar gündeme getirmektense, düşüncelerinizi yeniden şekillendirin ve olumsuz etiketlerin yerine cesaret, güç ve dayanıklılık koyun.

İlham veren bir konuşmacı olmak için şansa ihtiyacınız yok. Örneklere, tekniklere, tutkuya ve alıştırma yapmaya ihtiyacınız var. Ayrıca cesarete ihtiyacınız var – tutkunuzu izlemek, fikirlerinizi basitçe ifade etmek ve içinizi şenlendirmek için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google adsense

Analytics