Bu aralar biyografi ve hatıra okumaya takılmış durumdayım. Herbirinden kendime çıkarabileceğim illa ki bir şeyler çıkartıp, vay be adam şu konuda ne kadar da odaklanmış/hırslı/farklı/takıntılı diye okurken bazen şaşıp bazen de imreniyorum.
Bu nitelikte okuduğum son kitap İzzet Özilhan'ı anlatıyor: Bir Hayat Hikayesi. İzzet Özilhan, Develi'de sıradan bir ailenin çocuğuyken bir dönemin sayılı sanayicilerinden ve şimdilerde ülkemizin en başarılı aile şirketlerinden Anadolu Grubu'na uzanan yolculuğunda gocunmadan yaşadıklarını anlatmış. Eşi ve çocuklarının da katkıda bulunduğu kitap, aslında biraz da amatörce kaleme alınmış ve yer yer sohbet havasında okunuyor. Belki de son bir kez editör kontrolünden geçmemiş olması kitabı daha samimi hale getiriyor. Kitaptan "İlke ve Kurallar" başlıklı bölümden bazı alıntılar yaparak sıfırdan nasıl böyle bir imparatorluk kurulduğuna dair bazı ipuçlarını paylaşmak istedim.
Eğer kitabın tamamını okumak isterseniz Anadolu Grubu'nun websitesinden kopyasına ulaşabilirsiniz:
http://anadolugrubu.com.tr/genelbakis/1/10/kurucularimiz
Bana bu kitabı tavsiye eden sevgili Serhan Tekin'e de bu vesileyle teşekkür ederim.
İlkeler ve Kurallar - İzzet Özilhan
Hep tutumlu davrandım hayatta, savruk ve savurgan olmadım. Tepebaşı’ndaki dükkânı çalıştırırken buna çok titizlenirdim. Dükkânda her şey vardı ve her şey satıyorduk. Buna sıcak soğuk içecekler de dahildi. Yazları dükkânın içi sıcaktan kavrulurdu. Canım bir gazoz içmek isterdi, o kadar da olur. Kendimi tutardım, hiç oralı olmamaya bakardım. Buzdolabında şişe şişe içecek varken ben musluk suyundan bir bardak doldurur, kana kana içer, hararetimi giderirdim. Sonra da kendime ‘İşte, bir bardak buz gibi su içtin. Bu, sana yeter de artar bile’ derdim. İçtiğim bir bardak suyun fiyatı bir kuruştu, gazoz ise 10 kuruş. Bunu yapar ve şimdi dokuz kuruş kâra geçtim diye düşünürdüm.
İnsanlara herhangi bir işi yaptırmanın yalnızca bir tek yolu vardır: Onda o işi yapma ve yapabilme isteği uyandırmak. Yanı sıra onlara istediklerini vermek de.
Karşınızdakine samimi olarak değer vermek insanları yönetme sırlarından biridir.
Dürüst ve gerçekçi değerlendirmeler yaparım. Ne değerlendiriyorsam yürektendir ve ödüllendirmelerde de eli açık olurum.
Mutlu olduğum her şeyin hesabını tutarım. Üzüldüklerimi ise unutmam.
Benim bütün başarım, çok çalışmama bağlıdır. Çok çalışmama ve ticaret ahlakına, gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya bağlı olmama.
İnsanları etkilemek o kadar kolaydır ki. Onların istedikleri ve bekledikleri dilde konuşurum ve anlaşırız.
Gazetelerde, dergilerde ya da televizyonlarda görürsünüz; sayılı ticaret adamları, sanayiciler ve daha nice ünlü işadamları hepsi de az çok bir şeye dayanarak bugünlerine gelmişlerdir.
Başarının sırrı, öteki insanların da görüşlerini almakta ve kendi bakış açımdan olduğu kadar karşımdakilerin de bakış açılarından bakma yeteneğindedir. Bir de tutumlu davranmak, boşuna ve gereksiz harcama yapmamak.
Karşımdaki insana kendisine önem verdiğimi ve onu ciddiye aldığımı hissettiririm ve bunu sahiden yaparım.
Ben hep aklımıza göre çalışalım, ayağımızı yorganımıza göre uzatalım, derim. Sözgelişi, az param varken o az paraya uygun işler yaptım. Elimde üç kuruş var diyebilirim... Bunu kimse bilmez. Ama o üç kuruşla ne yapabileceksem, onu yaparım ben de. Ayak ve yorgan hikâyesi.
Kesinlikle başkalarını taklit etmem. Buna özen duymam. Eleştirmeyi, suçlamayı ve şikâyet etmeyi de sevmem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder