Bugün 1 Mayıs. Pazartesi gibi sevmediğim bir gün olmasına rağmen tatil gibi sevdiğim bir niteliği var. O halde yaşasın 1 Mayıs...
Tatil sabahları Okan oyun oynamak için ekstra bir motivasyona sahip oluyor. Benimse haftasonu yaparım diye düşünüp de yapamadığım "işle ilgili işlerim" (garip bir tanımlama ama öyle) olduğu için ben de Nilgün ile Pazar akşamından anlaşıp sabahtan evden kaçış planı yaptım.
Saatimi 6 buçuktan biraz önceye (genelde küsüratlı saatleri seçerim alarm için) kursam da vücut saatim beni daha erken uyandırdı. Telefonumda facebook hesabımın kilitlenmiş olduğuna yönelik uyarıyı görünce tuvalete bile girmeden ne olup bittiğini anlamak için salona gidip laptop'umu açtım. Çinden birileri hesabıma giriş yapmaya çalışmış, neyseki Facebook önlem amacıyla hesabımı kilitlemiş, şifremi değiştirip hesabımı kurtardıktan sonra hazırlanıp evden çıktım. Tam ayakkabılarımı giyerken Okan'ın da odasından çıktığını duymak kendimi adeta evden ein sahibi gelmeden çıkan hırsız gibi hissettirdi ama yapacak birşey yoktu.
7'den önce her sabah önünden geçtiğim kahvede, bu kez oturmak için bulunuyordum. Bir zeytinli poğaça ve çay alıp bilgisayarımı açtım. Güncellemem gereken guideline'larımı güncelleyip, ISO27001 ile ilgili yapmam gereken varlık envanteri ve risk analizi değerlendirmelerini tamamladım. İşlerimi hallettikten sonra ortam değişikliği için Bostanlı'daki Starbucks'a geçtim. Bu kez bir tall boy Americano'nun yanında sabahın erken saatleri için biraz yüksek volume'lü de olsa güzel bir müzik ile çalışmaya başladım. Benim için öncelikli olan maili cevaplandırdıktan sonra da kendimi bu blog içeriğini hazırlarken buldum.
Bu son paragraf bitince bir mail daha atıp bu kez eve dönüş yoluna geçeceğim. Diyeceğim şudur, farklılık iyidir, tatil güzeldir, kendinle başbaşa kalmakta verimliliği artırır. O zaman yaşasın 1 Mayıs...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder