Hayat bisiklete binmek gibidir; pedalı çevirmeye devam ettiğiniz sürece düşmezsiniz.
30 Temmuz 2018 Pazartesi
Lojistik Tecrübem Hakkında
18 Haziran ile 13 Temmuz 2018 arasında Tedarik Zinciri altındaki Lojistik Departmanı’nda 4 hafta boyunca görev yaptım. Mini bir STA programı gibi değerlendirebileceğimiz bu süreçte hem gümrükle ilgili temel bilgileri öğrenip kendim için bu alanda bir alt yapı oluşturdum, hem de kendi bilgi birikimimin bir kısmını lojistik departmanıyla paylaşarak onlara faydalı olmaya çalıştım. Özellikle ülkemizin ABD menşeli tütün ve asetat ithalatına ek mali yükümlülük uygulamaya başlayacağını açıkladığı ve uygulama kararının alındığı günlerde lojistik departmanında olmak ekibin önemli kararları alma ve kritik süreçleri yönetme konusundaki dengeleri nasıl yönettiğini gözlemleyebilmem adına iyi bir fırsat oldu. (Maalesef biraz maliyetli bir fırsat oldu)
4 haftalık süreç geride kaldığında eşyanın gümrük vergisine tabi olduğu durumların belirlenmesi ve gümrükte ödenecek vergi ve diğer mali yükümlülüklerin hesaplanması konusunda temel düzeyde bilgi sahibi olmuştum. Her şeyden öte, artık gümrük beyannamesini elime aldığımda her hanesini yorumlayabilmek, karşımdaki kodların neye karşılık geldiğini bilmek için parmağımın ucundaki mevzuat kaynaklarını nasıl kullanabileceğimi öğrenmiş oldum.
Peki onlara ne kattım? 4 haftalık sürecin 2 buçuk haftası 26 adet beyannameyi tüm detayları ile incelemek ve teorik olarak aldığım eğitimin uygulamaya yansımasını test etmekle geçti. Son hafta bu incelemelerimin sonucunda eriştiğim bulguları tüm departman çalışanlarına sundum. Bununla beraber, ISO9001 ve ISO27001 iç denetçisi olarak onlara geri bildirimlerde bulundum. Bilenler bilir, Thrive konusunda Influencer olarak gözlemde ve paylaşımda bulunduğumuz bir kapalı Jam sayfası var. Oradan edindiğim tecrübeyle departman içinde farkına vardığım enerji örneklerini de ekiple paylaşarak bu 4 haftalık sürecin sadece işle sınırlı kalmamasına ayrıca dönüşüm yolculuğumuza fayda sağlamasına gayret ettim.
Özetle, benim için faydalı bir deneyimdi. Bu süreçte kazandığım deneyimlerden eminim ki yakın zamanda faydalanmaya da başlayacağım. Lojistik ekibiyle çalışmadan önce Youtube’dan Anadolu Üniversitesi’nin hazırladığı gümrük konulu eğitimleri izleyip bir hazırlık yapmaya çalışmıştım ama “on the job training”in kesinlikle çok daha etkin bir sonuç verdiğini gördüm.
Etiketler: seçim , tercih
departman,
finans,
gümrük,
iso standartları,
lojistik,
on the job training,
STA,
thrive,
transfer,
vergi
29 Temmuz 2018 Pazar
Twitter Evreni Size Savaş Açtığında
Harvard Business Review’de şirketlerin sosyal medya
üzerinde yürüttükleri kampanyaları ele alan güzel bir vaka çalışması yayımlanmış.
Ben kendi cevabımı paylaşıyorum. Dilerseniz siz de üzerinde bir düşünün...
Canadian Jet yarışmayı iptal etmeli mi?
Canadian Jet şirketinin halkla
ilişkiler yöneticisi olsaydım, bu yılki en büyük sosyal medya kampanyamız olan #CanJetLuxury
hashtag’ini kullanarak en yaratıcı tweeti atan kişiye, şirketin uçuş
noktalarından herhangi birine iki adet gidiş-dönüş bilet hediye etme
kampanyamızdan asla geri dönüş yapmazdım. Sosyal medya üzerinde yürütülen bir
kampanya olduğu için atılacak bir geri adımda müşteriler tarafından bu durumun
fark edilmesi ve ardından farklı bir akımla aleyhimize bir kampanya yürütülmesi
şirketimizin imajını ve marka değerini çok daha olumsuz etkileyebilir. Bunun
yerine kampanya boyunca hakkımızda olumlu ya da olumsuz geri bildirimlerin
hepsini çok değerli kabul edip, hepsinin kaydını tutup sınıflandırarak kampanya
bitiminde şirketimiz için bir SWOT analizince kullanmak üzere dikkate alırdım.
Bununla beraber, ödülü verme konusunda da gerçekten en yaratıcı, en doğal, en
samimi, en haklı geri bildirimde bulunan, kısacası şirketimizi ve sunduğumuz
hizmeti sadece öven değil objektif bir şekilde değerlendiren yorumu yazan
kişiye ödül verilmesi için çalışırdım.
Yürütülen bu kampanya
sonucunda kendime ve ekibime de iki önemli ders çıkarırdım:
-
Bu tip bir sosyal medya kampanyası
yürütüyorsam viral etkisini de düşünerek olumlu ve olumsuz tüm geri
bildirimleri kabul ederek, riski alıp geri dönüşleri beklemeliyiz.
-
Eğer şirketimizin imajına
zarar vereceğini düşündüğümüz iletilerden çekiniyorsak, geri bildirimlerin değerlendirmeye
alınması için firmamızı küçük düşürecek, hakaret içerecek abartı içeren
ifadeler taşıyan mesajların yarışma kuralları gereği değerlendirmeye
alınmayacağını belirterek kuralları en başından katılımcılarla paylaşmalıyız.
Özetle, sosyal medya
kampanyaları hızlı geri dönüşlerle önemli ve güçlü etkili kampanyalardır ancak
yönetmesi de bir o kadar uzmanlık isteyen riskli bir süreçtir.
Merak edenler için işte
söz konusu vaka çalışması:
Twitter
Evreni Size Savaş Açtığında
Charlene
Thompson komodinde duran telefonuna uzandı. Saat daha sabahın 6.00’sı bile
olmamıştı. Odada yanan tek ışık cep telefonundan geliyordu. Kocası James
homurdanarak döndü.
“Korkunç bir
alışkanlık seninki” dedi. “Gelen kutusuna daima kahveni içtikten sonra
bakmalısın.”
Charlene,
“Ama bu önemli, tatlım” dedi. “Yarışmanın nasıl gittiğine bakmalıyım.”
Charlene,
Canadian Jet şirketinin halkla ilişkiler yöneticisiydi. Havayolu şirketi, PR
firması Wrigley & Walters’ın yardımıyla önceki gün ilk Twitter yarışmasını
hayata geçirmişti:
#CanJetLuxury
hashtag’ini kullanarak en yaratıcı tweeti atan kişi, şirketin uçuş
noktalarından herhangi birine iki adet gidiş-dönüş bileti kazanacaktı.
Bu kampanya 15 yıldır şirketin iletişimini
yöneten Charlene için kritik önem taşıyordu. Canadian Jet filosunun üçte biri
motor güvenliğiyle ilgili bazı nedenlerden dolayı bir hafta uçuş yapmamış ve bu
durum çok miktarda gecikme ve iptale yol açmıştı. Yer mürettebatının grev
tehditlerini takiben medyada havayolu şirketinin çalışan ilişkilerine yönelik
olumsuz haberler çıkmıştı. Wrigley & Walters ekibi kampanyayı, Canadian
Jet’e tercih edilen havayolu imajını yeniden kazandırmak için tasarlamıştı.
Charlene, sonu gelmeyen tweetler arasında dolanırken
“Fena. İşler iyi gitmiyor” dedi.
James şaşırarak “Nasıl yani? Kampanya tutmadı mı?” diye
sordu.
“Tam tersi. Tutmasına tuttu ama kötü bir biçimde.”
Tweetlerden birkaç tanesini okudu:
“Motor ateş almadan gideceğim yere ulaşıyorum
#CanJetLuxury”; “İki gün arka arkaya ailemden 3 bin km uzakta elim kolum bağlı
#CanJetLuxury”; “#CanJetLuxury çalışanlarına adil ödeme yapmaktan yırtar.”
“Eyvah, eyvah” dedi James.
Charlene yataktan kalkarken, “Kampanya
tamamen ters tepti” diye düşündü.
Sabah 7:30
Canadian Jet
CEO’su Jerry Schneider, Charlene ve kendisi diğerlerinin gelmesini beklerken
parmaklarını masada tıkırdatıyordu. Jerry henüz bir şey söylememişti ama
Charlene onun da gergin olduğunu görebiliyordu.
Charlene’in
sosyal medya direktörü, Tim Powell, şirketin Wrigley & Waters’taki müşteri
temsilcisi Andrea Kemp’le beraber toplantıya katılmıştı. Her ikisinin de canı
sıkkın görünüyordu.
“Kusura bakmayın” dedi Tim. “Andrea’nın
giriş kartını çıkarmakta zorlandık.”
“Kampanyayı iptal ederseniz, samimi gönderiler yapmış ve
kazanmayı uman insanları dışlamış olursunuz.” Andrea, Jerry’nin elini sıktı ve
oturmadan konuşmaya başladı. “Peki. Bunun bazı riskler taşıdığını biliyorduk,
değil mi? İnsanlar kimliklerini açıklamadan internet üzerinde şikayet etmeye
bayılıyorlar.” Charlene, Andrea’nın hızlı hızlı konuşmasının sinirli olmasından
ileri gelmediğini biliyordu. Andrea, kriz anlarında açılan tiplerdendi.
Haklıydı da. Planlama sürecinde Charlene ve ekibine eleştirmenlerin bu tarz
sosyal medya kampanyalarını kullanarak şirketi hedef haline getirebileceklerini
hatırlatmıştı. JP Morgan Chase’in Twitter Soru ve Cevap çalışmasını
başlatmasının ardından hashtag geri tepmesinin en son kurbanı olduğunu
söylemişti. McDonald’s kampanyalarından bir tanesinin nasıl “tag darbesi”
haline geldiğini anlatan bir Forbes.com haberi de göndermişti. Andrea bu
vakaları hatırlatmıştı. “Yalnız olmadığımızı bilmek pek de rahatlatıcı değil
doğrusu,” dedi Jerry. Tim’den güncelleme istedi.
“Tweetler hâlâ geliyor: Sabahın 6.00’sından beri
CanJetLuxury hashtagi taşıyan 200 tweet daha atılmış. Çoğunluğu iyi, hatta
aralarında olağanüstü olanları bile var ama arada iğneleyenler yok değil.”
Jerry sıkkın bir ifadeyle gözlerini yukarı kaldırdı.
“Daha fazlasını duymak bile istemiyorum,” dedi.
“Trend olmaya başladık. Durum göz önüne alındığında, pek
iyi bir şey değil” dedi Tim.
“Trend olmayı nasıl durdururuz?” diye sordu Jerry. CEO, Y
kuşağından otuz yıl gerideydi. Sosyal medyaya ayak uydurma konusunda elinden
geleni yapsa da Tim veya Charlene kadar bu işlerden anlamıyordu.
Tim, “Hashtagi değiştirebilir ve insanların yeni bir
tane kullanmasını sağlayabiliriz,” önerisi getirdi.
Andrea, “Diğer şirketler bunu yaptılar ve işe yaradı”
diye ekledi. “İnsanların yeni bir hashtag’e odaklanmasını sağlayarak, dikkati
sorun yaratan hashtag’den uzaklaştırıyorsun ve böylece ustaca hakaretler
yağdırmaya da az meylediyorlar. Yine de eski hashtag’in miyadını doldurması
birkaç gün sürebilir.”
“Yani yarışmayı tutalım ve bu hengamenin dinmesini mi
bekleyelim diyorsunuz?” diye sordu Jerry.
Charlene, “Ya da yarışmayı tümden sonlandırabiliriz”
dedi.
Andrea ise, “Evet, JP Morgan’ın ne yaptığınız
hatırlarsınız,” diye ekledi. “İnsanlar ‘kapitalist domuzlar’ adı altında
tweetler atmak için hashtag’i gaspettiğinde, Soru ve Cevap çalışmasına son
verdiler.”
“Herkesin iddia ettiği gibi kibirli tipler gibi
görünmekten kaçamadılar” dedi Tim.
Andrea başıyla onayladı. “Aceleci davranmayalım. Tweetlerin
çoğu pozitif. Müşteriler Canadian Jet deneyimine dair bazı güzel şeyler
söylemişler. Kampanyayı iptal ederseniz, samimi gönderiler yapmış ve
gidiş-dönüş biletleri kazanmayı uman insanları dışlamış olursunuz. Tepkilere
dikkat çevirmeyip, olumlu tanıtıma odaklanmak daha iyi olabilir.”
Charlene, “Ya basın bizi aramaya başladığında ne olacak?”
diye sordu. Kısa bir süre içinde soruları yanıtlandırmak zorunda kalacağından
endişeliydi.
Andrea “Zor yolu seçerek, olumlu yanıtlardan ne kadar
memnun olduğunu söylersin,” önerisinde bulundu.
Jerry “Şimdiye kadar tartıştığımız seçeneklerin hiçbiri
hoşuma gitmedi” dedi.
Tim boğazını temizledi. “Özür dileyebiliriz. Geçmişte
işe yaramıştı.” Üç yıl önce, operasyondan sorumlu başkan yardımcılarından
biri, havayolunun suçu olmasa bile bir uçuşun gecikmesi veya iptali sonrasında
kabin memurları, pilotların ve havayolu çalışanlarının büyük siyah harflerle
yazılmış “Özür Dileriz” rozetleri takmaları fikrini ortaya atmıştı. Taktiğe
verilen müşteri yanıtları büyük ölçüde olumluydu. Hatta rozetler, havayolunun
sektör müşteri hizmet ödülü kazanmasını sağlamıştı.
Andrea “Peki burada tam olarak özür dileme sebebiniz
nedir?” diye sordu. “Sadece bir yarışma başlattınız. Kenneth Cole gibi siyasi
olayları marka promosyonu için kullanmadınız veya Home Depot’nun yaptığı gibi
ırkçı bir resim paylaşmadınız. O şirketlerin özür dilemesi mantıklı ama siz
yanlış bir şey yapmadınız.”
Charlene, iPad’ini göstererek “Bu insanlar öyle
düşünmüyor” dedi. En son gelen tweetlerden birkaçını okudu. “Kızınızın düğününe
bir gün geç gitmek #CanJetLuxury”, “Çalışanlarını sömürmek #CanJetLuxury.”
Jerry, başını ellerinin arasına alarak “Yeter,” diye
homurdandı. Oda sessizleşti.
Charlene, “Özür dilemeyi göze alabilirim” dedi. “Ne
söyleyeceğimden tam olarak emin değilim, bana bir saat verin.”
Sabah
8:30
Charlene bilgisayarındaki boş Word
belgesine bakıyordu. Klavyede şunları yazmaya başladı: Canadian Jet adına bu
yarışmanın uyandırdığı hissiyattan dolayı özür dilemek isterim. Sil tuşuna
bastı. Canadian Jet olarak müşterilerimizi hayal kırıklığına uğrattığımızdan
dolayı özür dileriz. İşimize duyduğumuz bağlılıkla... “Bu da olmaz” dedi
yüksek sesle bilgisayarına. Sil tuşuna bastı. Daha doğrudan bir yaklaşım
denedi: Uçaklarımız zaman zaman arıza yaptığından, çalışanlarımıza adil
davranmadığımızı düşündüğünüzden ve yarışmamızı sevmediğinizden dolayı özür
dileriz.
Asistanı
kapıdan kafasını çıkardı. “Carrie Schultz sizi arıyor.” Charlene, telefonu
açarken asıl eğlence şimdi başlıyor diye düşündü.
PR News blogger’ı Carrie, kendisine sosyal medya gafları üzerine
bir haber hazırladığını ve Charlene’in mevcut krizle ilgili yorumda bulunmak
isteyip istemediğini soruyordu.
“Ben buna
‘kriz’ demezdim. Bir avuç insanın işinizle dalga geçmesi kriz manasına
gelmez.”
“Yanıtları
neden görmezden geldiğinizi kayıtlı olarak açıklamak ister misiniz? Hiçbir
sorun yokmuşçasına tweetler gönderip duruyorsunuz.”
Charlene
çabucak havayolunun Twitter’daki haber kaynağını açtı ve sabah 8.00’da bir
tweet atılmış olduğunu gördü: “Yanıtlar gelmeye devam ediyor! Bu hızda giderse,
yarışmayı sonlandırmak yıllar alacak!” Telefonunu sessize aldı ve Tim’i
çağırması için asistanına seslendi.
Tim’im
koridorda koştuğunu duyabiliyordu. Tim’in yüzü ekranda tweeti okurken kül rengini
aldı. Ahizeye işaret ederek, “Carrie Schultz” dedi.
Telefonu
sessizden aldı. “Henüz yorum yapmaya hazır değiliz, Carrie” dedi.
Carrie,
“Hazırlansan iyi olur,” diye yanıtladı. “Bildiğiniz gibi trend oluyorsunuz.”
Sabah
9:00
Jeff, yüzü
kıpkırmızı, “Küstahlığı bırakın, şu noktada tamamen duyarsız görünüyoruz”
dedi.
Tim bir
şeyler söylemek üzereydi ki Andrea araya girdi. “Özür dilerim. Bizim ajansın
hatası. Tweetleri dün yazdık ve bugün tüm gün boyunca otomatik yayına alınması
için programlamıştık. Zamandan kazanmaya çalışıyorduk.”
Charlene, Jerry’i rahatlattı: “Otomatik
tweetleri kapattık. Ancak yine de ne yaptığımızı anlamamız gerekiyor. Ve
hızlı davranmalıyız.”
Tim, “Özre ne oldu?” diye sordu.
Charlene iç çekti. “Andrea haklıydı. Tam olarak niçin
özür dilediğimizi bilmiyoruz. Aklıma gelen tek şey, ‘Son 10 yıl içinde sizi
çeşitli biçimlerde hayal kırıklığına uğrattığımızdan dolayı özür dileriz.’”
Tim, “Bunun nesi yanlış?” diye sordu. Charlene şaka yapıp
yapmadığını anlamak için ondan tarafa baktı. Gülmüyordu.
Jerry sesini yükselterek, “Odun gibi görünüyoruz, işte
olan bu” dedi.
Tim, “Öyleyse, yarışmayı sürdürüyor muyuz?” diye sordu.
Hepsi birden Jerry’e baktı.
“Bu yıl başka neyimiz var?”
Charlene, “Bu yılki en büyük sosyal medya kampanyamız bu”
diye yanıtladı. “Birkaç şey daha planladık ama hiçbiri bu ölçekte değil.”
Andrea’ya bakmamaya çalıştı. Ajansı, Canadian Jet kadar topun ağzındaydı.
Andrea, tamamen soğukkanlılıkla “Henüz hiçbir şeyi
kaybetmiş değiliz” dedi. “24 saat daha dolmadı. Alev aldığı hızda sönebilir.”
Charlene, “Bunu neden kurtarmak istediğini anlıyorum,
Andrea. Ancak tedbirli olmalıyız” dedi. “Canadian Jet’in başka bir halkla
ilişkiler sorunu olmamalı.”
Jerry
sandalyeye tüm ağırlığıyla oturdu. “Bu konularda normalde şirketinizden
danışmanlık aldığımızı biliyorum, Andrea. Bu konuda uzman olan sizsiniz ama
bizi bu karmaşaya sürükleyen de sizsiniz.” Charlene’e döndü. “Sözcümüz olarak,
görevi senin devralmanı istiyorum.”
26 Temmuz 2018 Perşembe
My Online Course Experience on edX
Recently I have enrolled an online
training on EdX.com and completed all the lessons under “Understanding User
Needs” course which is prepared by Michigan University. Earlier I have taken
online courses from coursera, which is another popular platform which provides
online courses from the world’s best universities. Now let me share my
experience on edX shortly:
Online,
access from where you are
- It is online so you can access whenever and wherever you are. In the weekend,
I took courses when I was in summer house where we do not have wi-fi but I can
reach the course content by sharing internet of my mobile phone. The internet
quota used is reasonable so it is really no problem. Apart from this, everyday
I go to work by bus, and it takes my more than 2 hours in total. The bus has
wi-fi and I can easily resume the lessons while traveling. It has mobile
applications as well but I do prefer to attend trainings from my laptop which
has bigger screen so I can concentrate on the videos and presentations better.
You Need to Document That You've
Done Your Homework
|
Back
to Homeworks –
After completing each lesson, you are given an assignment. In other words, in
order to complete each lesson, you need to your homework. The homeworks in the
training I completed can take up to 8 hours. You need to provide the homework
in the format which is described and then you submit it. Do not think about not
doing your homework or submitting unsatisfactory works because they are all
assessed by your peers who are also resuming this course and low quality on
these assignments will bring low notes and then you may not pass the course.
One of the assessments was about writing a report on the main take-aways of interviews. Here you can find my report:
http://volkanyorulmaz.blogspot.com/2018/07/e-book-experience-for-google-play-books.html
One of the assessments was about writing a report on the main take-aways of interviews. Here you can find my report:
http://volkanyorulmaz.blogspot.com/2018/07/e-book-experience-for-google-play-books.html
Peer
Reviews May Suck -
For me, the biggest disadvantage of taking an online course from EdX is
receiving really slow peer reviews to my assignments. An assignment is reviewed
by two peers and then you receive your grade for your “homework”. In my case,
within one week, I have only received 2 finalized peer reviews. What was more
annoying was in one lesson, a peer evaluated my assignment in a subjective way
and he/she graded many of my inputs as “poor” whereas the other peer graded as
“very good”. I believe some users of EdX generally do this because I have seen
similar comments in the discussion box. Related with this issue, I have sent a
notification to EdX team about the user’s possible fake and subjective
evaluations and grading but as of the date of this content, I could not receive
a reply.
Good
Content by Good Lecturer
– I have not been to Michigan University before but of course I have heard
about its reputation. While attending
the lessons, I clearly understand the quality of the content and its smooth
presentation by the lecturer. The platform enables us to download materials as
well which we can refer while preparing for the assessments or later on for any
need of re-invent the concepts we have covered.
In conclusion, my advice for all
potential edX learners or any other popular platform which provides online
courses is that if it crosses your interest or mind that taking a course is
worth doing, then go for it and enrol the course. Don’t let your
hesitations get in the way of bettering yourself because you deserve to grow
both personally and professionally.
Another Success Story Comes... |
25 Temmuz 2018 Çarşamba
e-Book Experience for Google Play Books Users
Recently
I have attained a training on EdX. In of the lessons of the training, I have
done interviews with two of my colleagues who purchase books from Google Play
Books about the use of e-readers. In this practice, I have noticed two main
take-aways as finding, these are:
-
People tend to buy printed versions
of some kind of books
-
Google ecosystem and technological
features of the e-readers simplifies the lives of the readers
Related with my edX experience, I have created another blog content. Here it is:
http://volkanyorulmaz.blogspot.com/2018/07/my-online-course-experience-on-edx.html
The first and foremost important
input that I received during the interview was that one of the great pleasures
of reading is the physical turning of the page. It slows you down and makes you
think. Starting with the fact that e-readers do not provide this satisfaction
issue to its customers makes us know that it is, despite the likelihood of
original book effects, still an electronic device. Indeed, I have noticed that
people are really thinking about how the books are – not just what’s in them,
but what they’re like as objects. This object issue creates a differentiation
point between the original book and e-book. For instance, you just can’t do a
selfie with an e-reader. When you can’t do this selfie, then you what will you
post with hashtag bookstagram to your Instagram account while you are drinking
coffee. In addition to this “object” issue, people have books in their house as
pieces of art. It is somehow Apart from this, users of Google Play Books point
out that children’s books, which represent an area of significant growth, just
don’t work well on e-readers. People prefer to give, or read, children’s books
like Harry Potter titles in print, and healthy cooking titles and biographies
sell very well in print compared to ebook format. As you can see, there are
some types of books which ebooks still cannot fully compete. In such types,
people need to touch, see and observe the content while having the book in
their hands.
In Play Books, readers can read books
offline, use a dictionary to look up unfamiliar words, and have their notes and
place in the book saved across multiple devices through their Google account.
The readers who previously bought from Google Play Books informed me that buying
a book from the Play Store makes that book available to you across all your
devices where you have logged in using your Google account. What's even neater
is that Play Books remembers the page you were on in a book when you stopped
reading, and lets you read from that page even if you're doing so on a
different device. Such features are supported with much better and
technological features which makes the lives of people much easier. This is
appreciated by Google Play Books customers. Staying within the Google ecosystem
makes it easy to share purchases with family members. This feature makes our
life easier and more economic. Besides, there’s a new Smart Resume feature in
Google Play Books, which brings an integration with Google Assistant’s Routines
feature, by this feature better speed controls will be provided to the
user. People are optimistic about the future due to the rise of the
technology. They even hope that one day, when I say, “Ok Google, take me to
work,” I’ll get the traffic and weather reports, and then my audiobook will
automatically start playing. In addition to this features which are live today
or will come soon (hopefully), Google Play provides some advantages in terms of
pricing. For instance, in the World Book Day, Google Play helped the customers find
cheaper books. Moreover, readers of Google Play Books noticed that books by
Turkish authors are priced reasonably or cheap than the market price.
In conclusion, some people prefer
some types of books as objects or like they call “state of art” and want to
live with them. It will not be easy for e-books to challenge such type of
books. On the other hand, technological features make the readers life easy and
as this trend goes on, people will buy, read or listen to books. Price
advantage of e-books will differentiate the sales of them compared to “object”
books.
Etiketler: seçim , tercih
bookstagram,
e-reader,
edx,
google play,
google play books,
in English,
object,
read,
state of art,
tedx
13 Temmuz 2018 Cuma
Murakami ile Karanlıktan Sonra
Güzel kitaplar okuyup kendim için alıntılar yapmaya devam ettiğim bir süreçteyim. Keyifli, tatil gibi, insanı yenileyen, beyninde kıpırtılar oluşturan bir süreç, öneririm, sevdiğiniz şeyler okuyun, siz de bu ayrıcalığı yaşatın kendinize...
Aşağıdaki 3 alıntı Haruki Murakami'nin Karanlıktan Sonra adlı kitabından. Copy-paste değil, kendim baka baka yazdım...
“Bekleyeceğim”
diyor Kaoru. “Hala kulak kesiyor musunuz?”
Adamın dudakları
seğiriyor hafifçe. “Her insanın tek bir yaşamı vardır. Kulağı ise iki tane.”
“Öyle olabilir
ama bir tanesi gidince bir daha gözlük takamaz.”
“Uygunsuz bir
durum” diyor adam.
***
“Üzerinde
durduğumuz zemin var ya, çok sağlammış gibi görünür ama en ufak bir şey
olduğunda, pat diye altımızdan kayıp gidebilir. Ve bir kez altımızdan çekilmeye
görsün, işte o zaman sonumuz gelmiş demekti; bir daha eskiye dönemeyiz.
Sonrasında, yerin altındaki o karanlık dünyada bir başımıza yaşamaktan başka
çaremiz kalmaz.”
***
“İnsan denen şey,
anılarını yakıt olarak kullanıp yaşamını sürdürüyor olamaz mı acaba? O anıların
gerçekte önemli olup olmadığının, yaşamın sürdürülmesi açısından hiçbir önemi
yok. Sadece yakıt. İster gazetenin reklam broşürü olsun, isterse felsefe
yazıları; ister pornografik fotoğraflar olsun, isterse on bin yenlik kağıt para
desteleri; ateşe verdiğinde hepsi sadece bir kağıt parçası değil midir? Önemli
anılar, çok önemli anılar ve hiçbir önemi olmayan anılar… hepsi sadece ve
sadece yakıt.”
Etiketler: seçim , tercih
alıntı,
edebiyat,
Haruki Murakami,
kitap,
quote
8 Temmuz 2018 Pazar
Murakami'den Kalan Kırıntılar
Geç de olsa Haruki Murakami ile tanıştım. İyi ki lerimden
biri oldu bu tanışma. Şu aralar elimde kendisine ait okuduğum üçünci kitap olan
“Karanlıktan Sonra” var. Yine okudukça kendi dünyasının içine çeken farklı bir
deneyimin içine çekiyor bu kitabı ile beni… Bu fırsatı hazır yazlıktayken
bulmuşken, okuduğum diğer iki kitabından aldığım notları mı da toparlayıp
benimle beraber blog’uma taşıyayım da ruhumun ihtiyacı olduğunda dönüp gıdamı
alayım istedim.
Nasıl derin, nasıl nitelikli… Çevirisinde bile anlamını,
vuruculuğunu yitirmeyen, delip geçen ya da iz bırakan taneler…
“Sahilde Kafka”dan (Kafka on the Shore)
İnsan bir şeyleri ne kadar isterse istesin, o şeyler asla
kendiliğinden çıkıp gelmez. İnsan bir şeylerden özel olarak uzak durmaya
çalıştığında ise, o şeyler kendiliğinden insanın üzerine üzerine gelir.
Rüzgâr eser. Hırçın rüzgârlar da vardır, insanın ruhunu
okşayan rüzgârlar da. Fakat tüm rüzgârlar, gün gelir yitip gider.
Haddinden uzun düşünmek, hiç düşünmemiş olmaktan
farksızdır.
Anılar, insanın vücudunu içten içe ısıtan şeylerdir.
Fakat aynı zamanda insanın içini lime lime de edebilirler.
Ölüm yaşamın karşıtı olarak değil, parçası olarak vardır.
Herkesle aynı şeyleri okuyunca, ister istemez herkes gibi
düşüneceksin. Bu da kabalık ve sıradanlık olur.
İnsanın çevresi olanaklarla dolu olunca bundan
yararlanmamak son derece zor geliyor. Gücün var, yeteneklerini değerlendirebileceğin
bir yer var, sen gene de bir şey yapmadan yolunda gitmek istiyorsun, öyle mi?
Zenginliğin en büyük üstünlüğü nedir biliyor musun? Paran
olmadığını söyleyebilmektir.
“İmkansızın
Şarkısı”ndan (Norwegian Wood)
Mektuplar, kâğıttan başka bir şey değil, dedim.
Yakılsalar bile, yürekte kalması gereken, kalır, ve yakılmayıp saklansalar
bile, kalmayan kalmaz.
"Az Çabayla Çok Başarı" İster Misin?
Tam da bir şeyler
yazmada kısırlaştığımı gördüğüm ve bunun nedenlerini kendimce sorguladığım bir
dönemde hızlıca okuyup bitirdiğim bir kitap çıktı karşıma. Aslında adı hiç de
benim mantaliteme uymuyor. İddialı ve bana uzak, sanki biraz kolaya kaçan bir
mesajı var gibi hissettiriyor kitabın adı: Az Çabayla Çok Başarı
Suyu kaynatmak için bir çaydanlığa doldurur, çaydanlığı da ateşin üzerine yerleştirirsiniz. Bu davranışlar enerji harcamayı gerektirir. Çaydanlığın kapağını kapattığınızda suyu kaynamaya bırakırsınız. Ama sonucu çok merak edip ikide bir çaydanlığın kapağını açıp bakarsanız, suyun ısınma sürecini engellemiş olur ve kaynamayı geciktirirsiniz. Bir girişimci ya da satış elemanı olarak size, meseleyi halletmek için özenli ve sabırlı bir şekilde takip etmemiz gerektiği söylenir. "Takip etmek" gibi basit bir kavramın bile hassas nüansları ve içgörüleri vardır. Bazı satış elemanları, dostça yakla şan, potansiyel bir müşteri bulduklarında, can sıkıcı bir "hava saldırısı" tarzında takibe başlarlar. Tıpkı suyun çabucak kaynadığını görme isteğiyle çaydanlığın kapağını açıp duran ev kadını gibi, gözü dönmüş bir şekilde anlaşmanın tamamlandığını görmek isterler.
Var mıymış ya böyle
bir dünya diye okumaya başladığımda içinde aslında hiç de fena olmayan
tespitler buldum. Kendime alıp sakladım bunların bir kısmını. Bu arada ilk
paragrafta bahsettiğim yazma konusundaki verimsiz dönemimle ilgili de beni
yüreklendiren bir bölüm vardı kitapta. Özellikle bu bölümü öne çıkarmak için
kitaptan yaptığım alıntıların başına onu taşıyorum. Yazarın da belirttiği gibi,
yazmak bir yolculuğa çıkarıyor insanı ve gerçekten iyi geliyor. Kaygısızca
yazabilmek ise gerçek bir özgürlük. Bunu tecrübe etmeniz dleğiyle…
Eğer bugüne dek hissettiklerinizi yazıya dökmediyseniz, bir kere deneyin. Yazmaya çalışmayın; sadece yazın. Tam bir cümle yazmanız bile gerekmez. Kalbinizden gelen duygularınızı parmaklarınıza, oradan da kağıda aktarın. Bir psikanaliste on bin dolar öderseniz, size duygularınızı içeren bir günlük tutmanızı söyleyecektir. Ne de olsa, psikiyatrist sizi iyileştiremeyeceğini bilir - kendi duygularınızı keşfetmek ve ardından kendinizi iyileştirmek yine size bağlıdır.
Suyu kaynatmak için bir çaydanlığa doldurur, çaydanlığı da ateşin üzerine yerleştirirsiniz. Bu davranışlar enerji harcamayı gerektirir. Çaydanlığın kapağını kapattığınızda suyu kaynamaya bırakırsınız. Ama sonucu çok merak edip ikide bir çaydanlığın kapağını açıp bakarsanız, suyun ısınma sürecini engellemiş olur ve kaynamayı geciktirirsiniz. Bir girişimci ya da satış elemanı olarak size, meseleyi halletmek için özenli ve sabırlı bir şekilde takip etmemiz gerektiği söylenir. "Takip etmek" gibi basit bir kavramın bile hassas nüansları ve içgörüleri vardır. Bazı satış elemanları, dostça yakla şan, potansiyel bir müşteri bulduklarında, can sıkıcı bir "hava saldırısı" tarzında takibe başlarlar. Tıpkı suyun çabucak kaynadığını görme isteğiyle çaydanlığın kapağını açıp duran ev kadını gibi, gözü dönmüş bir şekilde anlaşmanın tamamlandığını görmek isterler.
Yeterince uzun
yaşayıp kendimizi yeterince dikkatle incelediğimizde ve yanlışlarımızdan ders
aldığımızda, sonunda paniğe kapılmaktan ve her "iyi" fırsatın peşine
düşmekten vazgeçeriz.
Hoşnutluk
yaşamlarımızın her alanında daha yüksek ve daha yüce standartlara ulaşma
konusunda kendimize ve diğerleri ne minnettarlıkla ve zevkle meydan okurken
eriştiğimiz olumlu sonuçların tadını çıkarmaktır.
Başarı Meleği
talepkar bir metrestir. Peşinden koşmanızı ister ama üzerine fazla düşerseniz
sizi kesinlikle atlatacaktır. Onu ele geçirmek için rahat bir atmosfer yaratmalısınız.
Rahat lama ve çabalama ritminizi dengeleyerek, uzlaşmayla uğraşmanın uyumunu
sağlayarak, ve az olan çoktur ilkesini benimseyerek günlük davranışlarınızı
doğal bir biçimde - kaygıyla güdümlenmekten başarılı olmak için sakince çaba
harcamaya doğru - ayarlayacaksınız...
Size en çok hangi tür
görevlerin uyacağını anladıktan sonra, iyi yapamadığınız bir iş için yardım
alın veya başkalarına devredin. Eğer görevi başkalarına devredebilecek
pozisyonda değilseniz, o işten öğrenebileceğiniz bir ders bulmaya çalışın.
Unutmayın, doğru tavrı takındığınız sürece, üstesinden gelemeyeceğiniz iş
yoktur.
Yatağa çekilmeden
önce, günlük görevler listenizi gözden geçirin: neleri halletmişsiniz ve yarın
neler öncelikli olacak. Siz uyurken, bilinçaltınız ertesi günün işlerini
halletmenin yollarını araştırmaya başlayacaktır. Bu, uykunuzu engelleyecek
herhangi bir çaba olmaksızın gerçekleşir. Otomatik, doğal bir programlamadır.
Zihniniz yarınki amaçların yönünü algıladıktan sonra, harekete geçip yapılacak
işlere aşina olacaktır. Sabah olduğunda, "yapılacaklar" listenize
doğal bir yakınlık hissedeceksiniz.
Yaşamınızı arzulanası
-maddi, manevi ve zihinsel-şeylerle dolu dev bir süpermarket olarak hayal edin.
Fakat bu sihirli süpermarketteki hiçbir şeyi parayla satın alamazsınız. Sadece
sahip olduğunuz şeylerle -çemberinizin içinde bulunanlarla -takas yapabilirsiniz.
Aşağıdaki zihinsel yaşam alışverişi egzersizini deneyin: Markete gidin,
istediğinizi seçin ve bedelini sahip olduğunuz şeyle ödeyin. Sonunda elinizde
ne kalacağına bakın. Bu listeyi yılda en az bir kez güncelleştirip gözden
geçirmelisiniz. Gerçek ten istediğinizi sandığınız şeyleri hiç de
istemediğinizi fark ede bilirsiniz. Pek de önemli olmayan şeyler birden öncelik
kazana bilir.
Eski Çin deyişindeki
gibi, "Kırmızı mürekkebe yaklaşırsan, kızarırsın; siyah mürekkebe
yaklaşırsan, kararırsın." Bir kişinin gerçek doğasını öğrenmek için, onun
ne tür insanlarla zaman geçirdiğine bakın. Yaşam biçiminizi, başarınızı,
davranış ya da alışkanlıklarınızı beraber olduğunuz insanlar kadar hiçbir şey
etkileyemez.
Kuantum sıçramasını
yapmadan önce elektronun kendi içinde enerji toplaması gibi, insanlar da yeni
yaşam yörüngelerini talep etme haklarını öne sürmeden önce yeni bir bolluk
çevresinde yaşadıklarını hissederek kendilerini olumlu hayallere
kaptırmalıdırlar.
Yaşamın meydan
okumaları karşısında sakin kalabilmek için, bir adım geri gitmeli, manzaranın
bütününe şöyle bir bakmalı ve kendimize şu ciddi soruyu sormalıyız: Bazı kuşkucuların
söylediği gibi, "Yaşam her şeyi emip geçiyor, sonra da ölüm geliyor"
ise yaşama zahmetine katlanmanın ne gereği var? Bu sorunun yanıtlarına sahip
olduğumuzda, yaşamın sınavlarını daha hafife almaya başlarız. Günlük
mücadelelerimizi bir yığın keyif gibi görüp onlardan tat almaya bile
başlayabiliriz.
Yaşam, iç içe bir
dairedir ve içinde, hatalı bir biçimde başarısızlıklar ve başarılar olarak
adlandırılan bu birbiriyle ilişkili olaylar bulunur. Her başarısızlık,
kaçınılmaz olan tüm başarımızın büyük iskeleti içinde, ileriye doğru bir
gelişmedir. Her hayal kırıklığı, her başarısızlık, sessizce size tasarlanmış
kaderinize giden yolu gösterir. "Evlat, yanlış yoldan gidiyorsun. Senin kaderine
çıkan yol bu değil," ya da "Başka türlü davranmalısın; yaptığın iş
yeteneğine uygun değil. Becerilerini geliştir." Başarısızlık yoktur,
sadece Kutsal yeniden yönlendirme vardır.
Jack London'ın dediği
gibi, "İnsanın asıl işlevi yaşamaktır, varolmak değil." Kendimizi
hayatımızı yaşamak yerine varolurken bulmamızın tek nedeni, hayatta kalamama
korkusuyla önümüzün kesilmiş olmasıdır. Onunla dostça geçindiğimiz zaman, ölüm
bizi dünyadaki zararlardan korur. Bu, kalbimizde muazzam bir özgürlük ve huzur
duygusu yaratır.
Siz kendi değerinizi
bilmiyorsanız ve kendi değerinizi müşterinize veya patronunuza
göstermiyorsanız, onların size paha biçmelerini nasıl bekleyebilirsiniz? Masaya
ne tür yararlar, ne tür gerçek değerler koyduğunuz konusunda açık olmalısınız.
Sufi şair Halil
Cibran'ın dediği gibi, "Ruhunuz çoğu kez, aklınızın ve yargınızın
tutkunuza ve şehvetinize karşı savaş açtığı bir çatışma alanıdır."
Antik Çin'de tek bir
boğa gözünü bile asla kaçırmamış olan şampiyon bir okçu varmış. Bir keresinde,
ulusal bir yarışmaya katılmış ve bütün atışları kaçırmış. İnsanların kafası
karışmış ve neden böyle olduğunu sormak için bir üstada gitmişler. Üstat şöyle
demiş, "Unvanını, onurunu, ve konumunu yitirme korkusu gözlerini kör
etti."
Etiketler: seçim , tercih
alıntı,
Az Çabayla Çok Başarı,
Chin Ning Chu,
kitap,
quote
6 Temmuz 2018 Cuma
Kiminin Gözünden Kaçan, Kiminin Gözüne Batar
İnsanoğlu iş yaptıkça hata yapacaktır. Hata yapmak kadar doğal bir şey olamaz. Öncelikle bunu belirterek başlamak istiyorum ki çalışırken hata yapan biri olarak bu durumu asla ayıplamadığımı bilesiniz. Ama şunu da belirtmeliyim ki, iyi ekipler bu hataları elimine etmek için vardır. Bir başka deyişle, takım çalışmasına dayalı bir sistemde hatalar da sağlıklı bir kontrol mekanizması ile zamanında tespit edilip düzeltilebilir. Aksi takdirde, hataları ekip dışındaki üçüncü kişiler, müşteriler farkeder ve bu durum başka yanlışlara yol açar. İşte Media Markt'ta da bunun bir örneği ile başlayan tespitlerim:
Bir süredir akıllı saat/bileklik modelleri arasında "kendimce doğru" tercihi yapmaya çalışırken 3 Temmuz Salı sabahı Media Markt internet sitesinde "FitBit Charge 2" modelinin indirime girdiğini ve piyasa fiyatının altında kaldığını farkettim. Yalnız kafa karıştıran bir durum vardı.
Media Markt'ın internet sitesinde kampanyalar bölümünde Fitbit için kampanya tarihi 2-9 Temmuz olarak gözükürken, akıllı saatler menüsünde aynı kampanya için tarih 2-6 Temmuz olarak belirtilmişti. Üşenmedim görsellerini alıp sakladım:
Görsellerde gözüken siyah model ise Fitbit Charge 2'nin "gunmetal" versiyonu, globalde de fiyatı daha pahallı ve kampanyalı fiyat ile satışa çıkmamış ama Media Markt'ı daha fazla rencide etmemek için hiç o konuya girmek istemiyorum.
Benim takıldığım asıl konu ise şu, bu 2 görseli hazırlayan arkadaş "önemli bilgi" niteliğindeki bu bilgiyi insani bir hatayla yanlış yazmış olabilir. Bunu kontrol etmeden bir başka arkadaş websitesine yüklemiş olabilir. Ancak bu aşamaları takip eden süreçte nasıl olur da şirket içerisinde birileri interset sayfasındaki bu tutarsızlığı farkedip günlerce bu görsellerin birbiriyle çelişmesine kayıtsız kalabilir. İyi işleyen bir ekipte böyle bir durumun olması beklenemez. Kanımca bu durum Media Markt'taki sorumluluk paylaşımındaki eksikliğin/yanlışlığın bir göstergesidir.
En başında söylediğim gibi, en nihayetinde bu durum bir hatadır ve hatalar insanlar içindir deyip konuyu neden buraya taşıdığımla devam edeyim. İçinde bulunduğumuz Temmuz ayı, Motorlu Taşıtlar Vergisi'nin 2. taksidini ödeme ayı. Her dönem bankaların kredi kartları da MTV ile ilgili kampanyalar düzenler. Garanti Bankası Bonus Card bu dönem Media Markt ile bir kampanya gerçekleştirmiş ve MTV'sini belirtilen kanallarla Bonus ile ödeyenlere Media Markt internet sitesinde tüm ürünlerde geçerli %10 indirim fırsatı sunmuş. Buraya kadar her şey çok güzel ama uygulamanın Garanti Bankası Bonus Card boyutu malesef daha da sıkıntı.
Şöyle ki, Çarşamba günü yukarıdaki kampanyadan faydalanmak amacıyla öğlen saatlerinde Garanti Bankası'nın websitesinde belirtilen şekilde MTV ödemesini yaptım ve indirim kodunu beklemeye başladım. Eş zamanlı olarak Media Markt websitesinden de kampanyalı ürünlerin stoklarını takip etmeye başladım. Ürünlerin stok sayısı hızla erirken dayanamayıp twitter üzerinden Garanti Bankası destek hattına mesaj atarak sorundan bahsedip yardımlarını rica ettim. Yaklaşık 1 saat sonra arayıp ilgileneceklerini söylediler. O esnada tercih ettiğim ürünün stok sayısı 2'ye düşünce hakettiğim Garanti Bankası %10 indiriminden faydalanamadan satın alma işlemini tamamlamak durumunda kaldım.
İyi ki Garanti Bankası'nın bana kampanya kodu göndermesini beklememişim çünkü kısa bir süre sonra kalan 1 adet stokta yeni sahibini bulmuştu. Peki kampanya kodu mu? Durumun aciliyetini Garanti ekibine hem twitter hem de telefonla iletmeme rağmen Çarşamba günü şifre bana ulaşmadı. Dün ürün kargoya verildikten sonra Garanti Bankası bana mail yoluyla şifreyi iletti.
Ekleme:
Yukarıdaki güncellemeleri paylaştıktan sonra bir de favori bankam olan Enpara'yı mentionlayıp Garanti Bankası ve Bonus gibi olmamalarını istedim. Onlar da çok samimi bir cevap vermişler sağolsunlar, herhalde rakiplerinden böyle ince bir ayar yemekte Garanti Bankası ve türevlerine koymaz ama olsun...
Bir süredir akıllı saat/bileklik modelleri arasında "kendimce doğru" tercihi yapmaya çalışırken 3 Temmuz Salı sabahı Media Markt internet sitesinde "FitBit Charge 2" modelinin indirime girdiğini ve piyasa fiyatının altında kaldığını farkettim. Yalnız kafa karıştıran bir durum vardı.
Media Markt'ın internet sitesinde kampanyalar bölümünde Fitbit için kampanya tarihi 2-9 Temmuz olarak gözükürken, akıllı saatler menüsünde aynı kampanya için tarih 2-6 Temmuz olarak belirtilmişti. Üşenmedim görsellerini alıp sakladım:
Kampanyamız sizin için 9 Temmuz'a kadar geçerli
|
Malesef kampanyamız size 6 Temmuz'a kadar geçerli |
Benim takıldığım asıl konu ise şu, bu 2 görseli hazırlayan arkadaş "önemli bilgi" niteliğindeki bu bilgiyi insani bir hatayla yanlış yazmış olabilir. Bunu kontrol etmeden bir başka arkadaş websitesine yüklemiş olabilir. Ancak bu aşamaları takip eden süreçte nasıl olur da şirket içerisinde birileri interset sayfasındaki bu tutarsızlığı farkedip günlerce bu görsellerin birbiriyle çelişmesine kayıtsız kalabilir. İyi işleyen bir ekipte böyle bir durumun olması beklenemez. Kanımca bu durum Media Markt'taki sorumluluk paylaşımındaki eksikliğin/yanlışlığın bir göstergesidir.
En başında söylediğim gibi, en nihayetinde bu durum bir hatadır ve hatalar insanlar içindir deyip konuyu neden buraya taşıdığımla devam edeyim. İçinde bulunduğumuz Temmuz ayı, Motorlu Taşıtlar Vergisi'nin 2. taksidini ödeme ayı. Her dönem bankaların kredi kartları da MTV ile ilgili kampanyalar düzenler. Garanti Bankası Bonus Card bu dönem Media Markt ile bir kampanya gerçekleştirmiş ve MTV'sini belirtilen kanallarla Bonus ile ödeyenlere Media Markt internet sitesinde tüm ürünlerde geçerli %10 indirim fırsatı sunmuş. Buraya kadar her şey çok güzel ama uygulamanın Garanti Bankası Bonus Card boyutu malesef daha da sıkıntı.
Şöyle ki, Çarşamba günü yukarıdaki kampanyadan faydalanmak amacıyla öğlen saatlerinde Garanti Bankası'nın websitesinde belirtilen şekilde MTV ödemesini yaptım ve indirim kodunu beklemeye başladım. Eş zamanlı olarak Media Markt websitesinden de kampanyalı ürünlerin stoklarını takip etmeye başladım. Ürünlerin stok sayısı hızla erirken dayanamayıp twitter üzerinden Garanti Bankası destek hattına mesaj atarak sorundan bahsedip yardımlarını rica ettim. Yaklaşık 1 saat sonra arayıp ilgileneceklerini söylediler. O esnada tercih ettiğim ürünün stok sayısı 2'ye düşünce hakettiğim Garanti Bankası %10 indiriminden faydalanamadan satın alma işlemini tamamlamak durumunda kaldım.
İyi ki Garanti Bankası'nın bana kampanya kodu göndermesini beklememişim çünkü kısa bir süre sonra kalan 1 adet stokta yeni sahibini bulmuştu. Peki kampanya kodu mu? Durumun aciliyetini Garanti ekibine hem twitter hem de telefonla iletmeme rağmen Çarşamba günü şifre bana ulaşmadı. Dün ürün kargoya verildikten sonra Garanti Bankası bana mail yoluyla şifreyi iletti.
Konuyla yakından ilgilenmesem, muhtemelen şifre bana hiç gelmeyecekti. Derseniz ki şifrenin gelmiş olmasının sana bir faydası oldu mu? Malesef olmadı... Demek ki, bu gibi büyük kampanyalar düzenlerken fikir üretmek kadar bu fikirlerin nasıl uygulandığını test etmek, kontrol mekanizmaları geliştirmek de çok önemli. Özetle, kiminin gözünden kaçanlar, kiminin de gözüne batabiliyor.
Yukarıdaki içeriği yayımladıktan sonra olanlar:
İçeriği yayımladığım 6 Temmuz günü Garanti Bankası twitter hattından arayıp konuyla ilgileneceklerini, eğer sistemsel bir hata olduğunun tespit edilmesi halinde gerekenin yapılacağını söylediler. O günden beri Garanti'den ses çıkmıyor. O kadar mesaj attım ama hiç birine yanıt vermediler. Öğleden sonra ise sms ile kampanya şifresi tarafıma ulaştı. İşlemi 4 Temmuz'da yaptığımı hatırladığımızda sadece 5 gün sonra...
Media Markt ise kampanyanın biteceği gün olan bugün (yani bir görselde bugün bir görsel de 6 Temmuzda bitecekti ama) mesai bitimine 1 dakika kala direkt mesaj atarak belirttiğim hatayı giderdiklerini ifade etmişler. Bir teknoloji perakendecisi için "büyük hız", tebrikler...
Yukarıdaki güncellemeleri paylaştıktan sonra bir de favori bankam olan Enpara'yı mentionlayıp Garanti Bankası ve Bonus gibi olmamalarını istedim. Onlar da çok samimi bir cevap vermişler sağolsunlar, herhalde rakiplerinden böyle ince bir ayar yemekte Garanti Bankası ve türevlerine koymaz ama olsun...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)