30 Temmuz 2018 Pazartesi

Lojistik Tecrübem Hakkında

18 Haziran ile 13 Temmuz 2018 arasında Tedarik Zinciri altındaki Lojistik Departmanı’nda 4 hafta boyunca görev yaptım. Mini bir STA programı gibi değerlendirebileceğimiz bu süreçte hem gümrükle ilgili temel bilgileri öğrenip kendim için bu alanda bir alt yapı oluşturdum, hem de kendi bilgi birikimimin bir kısmını lojistik departmanıyla paylaşarak onlara faydalı olmaya çalıştım. Özellikle ülkemizin ABD menşeli tütün ve asetat ithalatına ek mali yükümlülük uygulamaya başlayacağını açıkladığı ve uygulama kararının alındığı günlerde lojistik departmanında olmak ekibin önemli kararları alma ve kritik süreçleri yönetme konusundaki dengeleri nasıl yönettiğini gözlemleyebilmem adına iyi bir fırsat oldu. (Maalesef biraz maliyetli bir fırsat oldu) 4 haftalık süreç geride kaldığında eşyanın gümrük vergisine tabi olduğu durumların belirlenmesi ve gümrükte ödenecek vergi ve diğer mali yükümlülüklerin hesaplanması konusunda temel düzeyde bilgi sahibi olmuştum. Her şeyden öte, artık gümrük beyannamesini elime aldığımda her hanesini yorumlayabilmek, karşımdaki kodların neye karşılık geldiğini bilmek için parmağımın ucundaki mevzuat kaynaklarını nasıl kullanabileceğimi öğrenmiş oldum. Peki onlara ne kattım? 4 haftalık sürecin 2 buçuk haftası 26 adet beyannameyi tüm detayları ile incelemek ve teorik olarak aldığım eğitimin uygulamaya yansımasını test etmekle geçti. Son hafta bu incelemelerimin sonucunda eriştiğim bulguları tüm departman çalışanlarına sundum. Bununla beraber, ISO9001 ve ISO27001 iç denetçisi olarak onlara geri bildirimlerde bulundum. Bilenler bilir, Thrive konusunda Influencer olarak gözlemde ve paylaşımda bulunduğumuz bir kapalı Jam sayfası var. Oradan edindiğim tecrübeyle departman içinde farkına vardığım enerji örneklerini de ekiple paylaşarak bu 4 haftalık sürecin sadece işle sınırlı kalmamasına ayrıca dönüşüm yolculuğumuza fayda sağlamasına gayret ettim. Özetle, benim için faydalı bir deneyimdi. Bu süreçte kazandığım deneyimlerden eminim ki yakın zamanda faydalanmaya da başlayacağım. Lojistik ekibiyle çalışmadan önce Youtube’dan Anadolu Üniversitesi’nin hazırladığı gümrük konulu eğitimleri izleyip bir hazırlık yapmaya çalışmıştım ama “on the job training”in kesinlikle çok daha etkin bir sonuç verdiğini gördüm.

29 Temmuz 2018 Pazar

Twitter Evreni Size Savaş Açtığında

Harvard Business Review’de şirketlerin sosyal medya üzerinde yürüttükleri kampanyaları ele alan güzel bir vaka çalışması yayımlanmış. Ben kendi cevabımı paylaşıyorum. Dilerseniz siz de üzerinde bir düşünün...


Canadian Jet yarışmayı iptal etmeli mi?
Canadian Jet şirketinin halkla ilişkiler yöneticisi olsaydım, bu yılki en büyük sosyal medya kampanyamız olan #CanJetLuxury hashtag’ini kullanarak en yaratıcı tweeti atan kişiye, şirketin uçuş noktalarından herhangi birine iki adet gidiş-dönüş bilet hediye etme kampanyamızdan asla geri dönüş yapmazdım. Sosyal medya üzerinde yürütülen bir kampanya olduğu için atılacak bir geri adımda müşteriler tarafından bu durumun fark edilmesi ve ardından farklı bir akımla aleyhimize bir kampanya yürütülmesi şirketimizin imajını ve marka değerini çok daha olumsuz etkileyebilir. Bunun yerine kampanya boyunca hakkımızda olumlu ya da olumsuz geri bildirimlerin hepsini çok değerli kabul edip, hepsinin kaydını tutup sınıflandırarak kampanya bitiminde şirketimiz için bir SWOT analizince kullanmak üzere dikkate alırdım. Bununla beraber, ödülü verme konusunda da gerçekten en yaratıcı, en doğal, en samimi, en haklı geri bildirimde bulunan, kısacası şirketimizi ve sunduğumuz hizmeti sadece öven değil objektif bir şekilde değerlendiren yorumu yazan kişiye ödül verilmesi için çalışırdım.

Yürütülen bu kampanya sonucunda kendime ve ekibime de iki önemli ders çıkarırdım:

-        Bu tip bir sosyal medya kampanyası yürütüyorsam viral etkisini de düşünerek olumlu ve olumsuz tüm geri bildirimleri kabul ederek, riski alıp geri dönüşleri beklemeliyiz.
-        Eğer şirketimizin imajına zarar vereceğini düşündüğümüz iletilerden çekiniyorsak, geri bildirimlerin değerlendirmeye alınması için firmamızı küçük düşürecek, hakaret içerecek abartı içeren ifadeler taşıyan mesajların yarışma kuralları gereği değerlendirmeye alınmayacağını belirterek kuralları en başından katılımcılarla paylaşmalıyız.

Özetle, sosyal medya kampanyaları hızlı geri dönüşlerle önemli ve güçlü etkili kampanyalardır ancak yönetmesi de bir o kadar uzmanlık isteyen riskli bir süreçtir.

Merak edenler için işte söz konusu vaka çalışması:

Twitter Evreni Size Savaş Açtığında
Charlene Thompson komodinde duran telefonuna uzandı. Saat daha sabahın 6.00’sı bile olmamıştı. Odada yanan tek ışık cep telefonundan geliyordu. Kocası James homurdanarak döndü.
“Korkunç bir alışkanlık seninki” dedi. “Gelen kutusuna daima kahveni içtikten sonra bakmalısın.”
Charlene, “Ama bu önemli, tatlım” dedi. “Yarışmanın nasıl gittiğine bakmalıyım.”
Charlene, Canadian Jet şirketinin halkla ilişkiler yöneticisiydi. Havayolu şirketi, PR firması Wrigley & Walters’ın yardımıyla önceki gün ilk Twitter yarışmasını hayata geçirmişti:
#CanJetLuxury hashtag’ini kullanarak en yaratıcı tweeti atan kişi, şirketin uçuş noktalarından herhangi birine iki adet gidiş-dönüş bileti kazanacaktı.
Bu kampanya 15 yıldır şirketin iletişi­mini yöneten Charlene için kritik önem taşıyordu. Canadian Jet filosunun üçte biri motor güvenliğiyle ilgili bazı nedenlerden dolayı bir hafta uçuş yapmamış ve bu durum çok miktarda gecikme ve iptale yol açmıştı. Yer mürettebatının grev tehdit­lerini takiben medyada havayolu şirketi­nin çalışan ilişkilerine yönelik olumsuz haberler çıkmıştı. Wrigley & Walters ekibi kampanyayı, Canadian Jet’e tercih edilen havayolu imajını yeniden kazandırmak için tasarlamıştı.
Charlene, sonu gelmeyen tweetler ara­sında dolanırken “Fena. İşler iyi gitmiyor” dedi.
James şaşırarak “Nasıl yani? Kampanya tutmadı mı?” diye sordu.
“Tam tersi. Tutmasına tuttu ama kötü bir biçimde.” Tweetlerden birkaç tanesini okudu:
“Motor ateş almadan gideceğim yere ulaşıyorum #CanJetLuxury”; “İki gün arka arkaya ailemden 3 bin km uzakta elim ko­lum bağlı #CanJetLuxury”; “#CanJetLuxury çalışanlarına adil ödeme yapmaktan yırtar.”
“Eyvah, eyvah” dedi James.
Charlene yataktan kalkarken, “Kam­panya tamamen ters tepti” diye düşündü.   
Sabah 7:30
Canadian Jet CEO’su Jerry Schneider, Charlene ve kendisi diğerlerinin gelmesini beklerken parmaklarını masada tıkırdatı­yordu. Jerry henüz bir şey söylememişti ama Charlene onun da gergin olduğunu görebiliyordu.
Charlene’in sosyal medya direktörü, Tim Powell, şirketin Wrigley & Waters’taki müşteri temsilcisi Andrea Kemp’le beraber toplantıya katılmıştı. Her ikisinin de canı sıkkın görünüyordu.
“Kusura bakmayın” dedi Tim. “Andrea’nın giriş kartını çıkarmakta zorlandık.”
“Kampanyayı iptal ederseniz, samimi gönderiler yapmış ve kazanmayı uman insanları dışlamış olursunuz.” Andrea, Jerry’nin elini sıktı ve oturmadan konuşmaya başladı. “Peki. Bunun bazı riskler taşıdığını biliyorduk, değil mi? İnsanlar kimliklerini açıklamadan internet üzerinde şikayet etmeye bayılıyorlar.” Charlene, Andrea’nın hızlı hızlı konuşmasının sinirli olmasından ileri gelmediğini biliyordu. Andrea, kriz anlarında açılan tiplerdendi. Haklıydı da. Planlama sürecinde Charlene ve ekibine eleştirmenlerin bu tarz sosyal medya kampanyalarını kullanarak şirketi hedef haline getirebileceklerini hatırlatmıştı. JP Morgan Chase’in Twitter Soru ve Cevap çalışmasını başlatmasının ardından hashtag geri tepmesinin en son kurbanı olduğunu söylemişti. McDonald’s kampanyalarından bir tanesinin nasıl “tag darbesi” haline geldiğini anlatan bir Forbes.com haberi de göndermişti. Andrea bu vakaları hatırlatmıştı. “Yalnız olmadığımızı bilmek pek de ra­hatlatıcı değil doğrusu,” dedi Jerry. Tim’den güncelleme istedi.
“Tweetler hâlâ geliyor: Sabahın 6.00’sın­dan beri CanJetLuxury hashtagi taşıyan 200 tweet daha atılmış. Çoğunluğu iyi, hatta aralarında olağanüstü olanları bile var ama arada iğneleyenler yok değil.”
Jerry sıkkın bir ifadeyle gözlerini yukarı kaldırdı. “Daha fazlasını duymak bile iste­miyorum,” dedi.
“Trend olmaya başladık. Durum göz önüne alındığında, pek iyi bir şey değil” dedi Tim.
“Trend olmayı nasıl durdururuz?” diye sordu Jerry. CEO, Y kuşağından otuz yıl ge­rideydi. Sosyal medyaya ayak uydurma ko­nusunda elinden geleni yapsa da Tim veya Charlene kadar bu işlerden anlamıyordu.
Tim, “Hashtagi değiştirebilir ve insanla­rın yeni bir tane kullanmasını sağlayabiliriz,” önerisi getirdi.
Andrea, “Diğer şirketler bunu yaptılar ve işe yaradı” diye ekledi. “İnsanların yeni bir hashtag’e odaklanmasını sağlayarak, dikkati sorun yaratan hashtag’den uzak­laştırıyorsun ve böylece ustaca hakaretler yağdırmaya da az meylediyorlar. Yine de eski hashtag’in miyadını doldurması birkaç gün sürebilir.”
“Yani yarışmayı tutalım ve bu hengame­nin dinmesini mi bekleyelim diyorsunuz?” diye sordu Jerry.
Charlene, “Ya da yarışmayı tümden sonlandırabiliriz” dedi.
Andrea ise, “Evet, JP Morgan’ın ne yap­tığınız hatırlarsınız,” diye ekledi. “İnsanlar ‘kapitalist domuzlar’ adı altında tweetler atmak için hashtag’i gaspettiğinde, Soru ve Cevap çalışmasına son verdiler.”
“Herkesin iddia ettiği gibi kibirli tipler gibi görünmekten kaçamadılar” dedi Tim.
Andrea başıyla onayladı. “Aceleci davranmayalım. Tweetlerin çoğu pozitif. Müşteriler Canadian Jet deneyimine dair bazı güzel şeyler söylemişler. Kampanyayı iptal ederseniz, samimi gönderiler yapmış ve gidiş-dönüş biletleri kazanmayı uman insanları dışlamış olursunuz. Tepkilere dikkat çevirmeyip, olumlu tanıtıma odak­lanmak daha iyi olabilir.”
Charlene, “Ya basın bizi aramaya başladığında ne olacak?” diye sordu. Kısa bir süre içinde soruları yanıtlandırmak zorunda kalacağından endişeliydi.
Andrea “Zor yolu seçerek, olumlu yanıtlardan ne kadar memnun olduğunu söylersin,” önerisinde bulundu.
Jerry “Şimdiye kadar tartıştığımız seçe­neklerin hiçbiri hoşuma gitmedi” dedi.
Tim boğazını temizledi. “Özür dileye­biliriz. Geçmişte işe yaramıştı.” Üç yıl önce, operasyondan sorumlu başkan yardımcıla­rından biri, havayolunun suçu olmasa bile bir uçuşun gecikmesi veya iptali sonrasında kabin memurları, pilotların ve havayolu çalışanlarının büyük siyah harflerle yazılmış “Özür Dileriz” rozetleri takma­ları fikrini ortaya atmıştı. Taktiğe verilen müşteri yanıtları büyük ölçüde olumluydu. Hatta rozetler, havayolunun sektör müşteri hizmet ödülü kazanmasını sağlamıştı.
Andrea “Peki burada tam olarak özür dileme sebebiniz nedir?” diye sordu. “Sadece bir yarışma başlattınız. Kenneth Cole gibi siyasi olayları marka promosyonu için kullanmadınız veya Home Depot’nun yaptığı gibi ırkçı bir resim paylaşmadınız. O şirketlerin özür dilemesi mantıklı ama siz yanlış bir şey yapmadınız.”
Charlene, iPad’ini göstererek “Bu insanlar öyle düşünmüyor” dedi. En son gelen tweetlerden birkaçını okudu. “Kızınızın düğününe bir gün geç gitmek #CanJetLuxury”, “Çalışanlarını sömürmek #CanJetLuxury.”
Jerry, başını ellerinin arasına alarak “Yeter,” diye homurdandı. Oda sessizleşti.
Charlene, “Özür dilemeyi göze alabili­rim” dedi. “Ne söyleyeceğimden tam olarak emin değilim, bana bir saat verin.”
Sabah 8:30
Charlene bilgisayarındaki boş Word belgesine bakıyordu. Klavyede şunları yazmaya başladı: Canadian Jet adına bu yarışmanın uyandırdığı hissiyattan dolayı özür dilemek isterim. Sil tuşuna bastı. Canadian Jet olarak müşterilerimizi hayal kırıklığına uğrattığımızdan dolayı özür dileriz. İşimize duyduğumuz bağlılıkla... “Bu da olmaz” dedi yüksek sesle bilgisa­yarına. Sil tuşuna bastı. Daha doğrudan bir yaklaşım denedi: Uçaklarımız zaman zaman arıza yaptığından, çalışanlarımıza adil davranmadığımızı düşündüğünüzden ve yarışmamızı sevmediğinizden dolayı özür dileriz.
Asistanı kapıdan kafasını çıkardı. “Car­rie Schultz sizi arıyor.” Charlene, telefonu açarken asıl eğlence şimdi başlıyor diye düşündü.
PR News blogger’ı Carrie, kendisine sosyal medya gafları üzerine bir haber hazırladığını ve Charlene’in mevcut krizle ilgili yorumda bulunmak isteyip istemedi­ğini soruyordu.
“Ben buna ‘kriz’ demezdim. Bir avuç in­sanın işinizle dalga geçmesi kriz manasına gelmez.”
“Yanıtları neden görmezden geldiğinizi kayıtlı olarak açıklamak ister misiniz? Hiç­bir sorun yokmuşçasına tweetler gönderip duruyorsunuz.”
Charlene çabucak havayolunun Twitter’daki haber kaynağını açtı ve sabah 8.00’da bir tweet atılmış olduğunu gördü: “Yanıtlar gelmeye devam ediyor! Bu hızda giderse, yarışmayı sonlandırmak yıllar alacak!” Telefonunu sessize aldı ve Tim’i çağırması için asistanına seslendi.
Tim’im koridorda koştuğunu duya­biliyordu. Tim’in yüzü ekranda tweeti okurken kül rengini aldı. Ahizeye işaret ederek, “Carrie Schultz” dedi.
Telefonu sessizden aldı. “Henüz yorum yapmaya hazır değiliz, Carrie” dedi.
Carrie, “Hazırlansan iyi olur,” diye ya­nıtladı. “Bildiğiniz gibi trend oluyorsunuz.”
Sabah 9:00
Jeff, yüzü kıpkırmızı, “Küstahlığı bırakın, şu noktada tamamen duyarsız görünüyo­ruz” dedi.
Tim bir şeyler söylemek üzereydi ki Andrea araya girdi. “Özür dilerim. Bizim ajansın hatası. Tweetleri dün yazdık ve bugün tüm gün boyunca otomatik yayına alınması için programlamıştık. Zamandan kazanmaya çalışıyorduk.”
Charlene, Jerry’i rahatlattı: “Otoma­tik tweetleri kapattık. Ancak yine de ne yaptığımızı anlamamız gerekiyor. Ve hızlı davranmalıyız.”
Tim, “Özre ne oldu?” diye sordu.
Charlene iç çekti. “Andrea haklıydı. Tam olarak niçin özür dilediğimizi bilmi­yoruz. Aklıma gelen tek şey, ‘Son 10 yıl içinde sizi çeşitli biçimlerde hayal kırıklı­ğına uğrattığımızdan dolayı özür dileriz.’”
Tim, “Bunun nesi yanlış?” diye sordu. Charlene şaka yapıp yapmadığını anlamak için ondan tarafa baktı. Gülmüyordu.
Jerry sesini yükselterek, “Odun gibi görünüyoruz, işte olan bu” dedi.
Tim, “Öyleyse, yarışmayı sürdürüyor muyuz?” diye sordu. Hepsi birden Jerry’e baktı.
“Bu yıl başka neyimiz var?”
Charlene, “Bu yılki en büyük sosyal medya kampanyamız bu” diye yanıtladı. “Birkaç şey daha planladık ama hiçbiri bu ölçekte değil.” Andrea’ya bakmamaya çalıştı. Ajansı, Canadian Jet kadar topun ağzındaydı.
Andrea, tamamen soğukkanlılıkla “Henüz hiçbir şeyi kaybetmiş değiliz” dedi. “24 saat daha dolmadı. Alev aldığı hızda sönebilir.”
Charlene, “Bunu neden kurtarmak is­tediğini anlıyorum, Andrea. Ancak tedbirli olmalıyız” dedi. “Canadian Jet’in başka bir halkla ilişkiler sorunu olmamalı.”
Jerry sandalyeye tüm ağırlığıyla oturdu. “Bu konularda normalde şirketinizden danışmanlık aldığımızı biliyorum, Andrea. Bu konuda uzman olan sizsiniz ama bizi bu karmaşaya sürükleyen de sizsiniz.” Charlene’e döndü. “Sözcümüz olarak, görevi senin devralmanı istiyorum.”


26 Temmuz 2018 Perşembe

My Online Course Experience on edX


Recently I have enrolled an online training on EdX.com and completed all the lessons under “Understanding User Needs” course which is prepared by Michigan University. Earlier I have taken online courses from coursera, which is another popular platform which provides online courses from the world’s best universities. Now let me share my experience on edX shortly:

Online, access from where you are - It is online so you can access whenever and wherever you are. In the weekend, I took courses when I was in summer house where we do not have wi-fi but I can reach the course content by sharing internet of my mobile phone. The internet quota used is reasonable so it is really no problem. Apart from this, everyday I go to work by bus, and it takes my more than 2 hours in total. The bus has wi-fi and I can easily resume the lessons while traveling. It has mobile applications as well but I do prefer to attend trainings from my laptop which has bigger screen so I can concentrate on the videos and presentations better.

You Need to Document That You've
Done Your Homework
Back to Homeworks – After completing each lesson, you are given an assignment. In other words, in order to complete each lesson, you need to your homework. The homeworks in the training I completed can take up to 8 hours. You need to provide the homework in the format which is described and then you submit it. Do not think about not doing your homework or submitting unsatisfactory works because they are all assessed by your peers who are also resuming this course and low quality on these assignments will bring low notes and then you may not pass the course.
One of the assessments was about writing a report on the main take-aways of interviews. Here you can find my report
http://volkanyorulmaz.blogspot.com/2018/07/e-book-experience-for-google-play-books.html

Peer Reviews May Suck - For me, the biggest disadvantage of taking an online course from EdX is receiving really slow peer reviews to my assignments. An assignment is reviewed by two peers and then you receive your grade for your “homework”. In my case, within one week, I have only received 2 finalized peer reviews. What was more annoying was in one lesson, a peer evaluated my assignment in a subjective way and he/she graded many of my inputs as “poor” whereas the other peer graded as “very good”. I believe some users of EdX generally do this because I have seen similar comments in the discussion box. Related with this issue, I have sent a notification to EdX team about the user’s possible fake and subjective evaluations and grading but as of the date of this content, I could not receive a reply.

Good Content by Good Lecturer – I have not been to Michigan University before but of course I have heard about its reputation.  While attending the lessons, I clearly understand the quality of the content and its smooth presentation by the lecturer. The platform enables us to download materials as well which we can refer while preparing for the assessments or later on for any need of re-invent the concepts we have covered.

In conclusion, my advice for all potential edX learners or any other popular platform which provides online courses is that if it crosses your interest or mind that taking a course is worth doing, then go for it and enrol the course.  Don’t let your hesitations get in the way of bettering yourself because you deserve to grow both personally and professionally.
Another Success Story Comes...

25 Temmuz 2018 Çarşamba

e-Book Experience for Google Play Books Users

Recently I have attained a training on EdX. In of the lessons of the training, I have done interviews with two of my colleagues who purchase books from Google Play Books about the use of e-readers. In this practice, I have noticed two main take-aways as finding, these are:

-        People tend to buy printed versions of some kind of books
-        Google ecosystem and technological features of the e-readers simplifies the lives of the readers

Related with my edX experience, I have created another blog content. Here it is:

http://volkanyorulmaz.blogspot.com/2018/07/my-online-course-experience-on-edx.html



The first and foremost important input that I received during the interview was that one of the great pleasures of reading is the physical turning of the page. It slows you down and makes you think. Starting with the fact that e-readers do not provide this satisfaction issue to its customers makes us know that it is, despite the likelihood of original book effects, still an electronic device. Indeed, I have noticed that people are really thinking about how the books are – not just what’s in them, but what they’re like as objects. This object issue creates a differentiation point between the original book and e-book. For instance, you just can’t do a selfie with an e-reader. When you can’t do this selfie, then you what will you post with hashtag bookstagram to your Instagram account while you are drinking coffee. In addition to this “object” issue, people have books in their house as pieces of art. It is somehow Apart from this, users of Google Play Books point out that children’s books, which represent an area of significant growth, just don’t work well on e-readers. People prefer to give, or read, children’s books like Harry Potter titles in print, and healthy cooking titles and biographies sell very well in print compared to ebook format. As you can see, there are some types of books which ebooks still cannot fully compete. In such types, people need to touch, see and observe the content while having the book in their hands.



In Play Books, readers can read books offline, use a dictionary to look up unfamiliar words, and have their notes and place in the book saved across multiple devices through their Google account. The readers who previously bought from Google Play Books informed me that buying a book from the Play Store makes that book available to you across all your devices where you have logged in using your Google account. What's even neater is that Play Books remembers the page you were on in a book when you stopped reading, and lets you read from that page even if you're doing so on a different device. Such features are supported with much better and technological features which makes the lives of people much easier. This is appreciated by Google Play Books customers. Staying within the Google ecosystem makes it easy to share purchases with family members. This feature makes our life easier and more economic. Besides, there’s a new Smart Resume feature in Google Play Books, which brings an integration with Google Assistant’s Routines feature, by this feature better speed controls will be provided to the user. People are optimistic about the future due to the rise of the technology. They even hope that one day, when I say, “Ok Google, take me to work,” I’ll get the traffic and weather reports, and then my audiobook will automatically start playing. In addition to this features which are live today or will come soon (hopefully), Google Play provides some advantages in terms of pricing. For instance, in the World Book Day, Google Play helped the customers find cheaper books. Moreover, readers of Google Play Books noticed that books by Turkish authors are priced reasonably or cheap than the market price.
In conclusion, some people prefer some types of books as objects or like they call “state of art” and want to live with them. It will not be easy for e-books to challenge such type of books. On the other hand, technological features make the readers life easy and as this trend goes on, people will buy, read or listen to books. Price advantage of e-books will differentiate the sales of them compared to “object” books.
Affinity Wall Practice in order to prepare this summary


13 Temmuz 2018 Cuma

Murakami ile Karanlıktan Sonra

Güzel kitaplar okuyup kendim için alıntılar yapmaya devam ettiğim bir süreçteyim. Keyifli, tatil gibi, insanı yenileyen, beyninde kıpırtılar oluşturan bir süreç, öneririm, sevdiğiniz şeyler okuyun, siz de bu ayrıcalığı yaşatın kendinize...
Aşağıdaki 3 alıntı Haruki Murakami'nin Karanlıktan Sonra adlı kitabından. Copy-paste değil, kendim baka baka yazdım...

“Bekleyeceğim” diyor Kaoru. “Hala kulak kesiyor musunuz?”

Adamın dudakları seğiriyor hafifçe. “Her insanın tek bir yaşamı vardır. Kulağı ise iki tane.”

“Öyle olabilir ama bir tanesi gidince bir daha gözlük takamaz.”

“Uygunsuz bir durum” diyor adam.

 ***

“Üzerinde durduğumuz zemin var ya, çok sağlammış gibi görünür ama en ufak bir şey olduğunda, pat diye altımızdan kayıp gidebilir. Ve bir kez altımızdan çekilmeye görsün, işte o zaman sonumuz gelmiş demekti; bir daha eskiye dönemeyiz. Sonrasında, yerin altındaki o karanlık dünyada bir başımıza yaşamaktan başka çaremiz kalmaz.”

 ***

“İnsan denen şey, anılarını yakıt olarak kullanıp yaşamını sürdürüyor olamaz mı acaba? O anıların gerçekte önemli olup olmadığının, yaşamın sürdürülmesi açısından hiçbir önemi yok. Sadece yakıt. İster gazetenin reklam broşürü olsun, isterse felsefe yazıları; ister pornografik fotoğraflar olsun, isterse on bin yenlik kağıt para desteleri; ateşe verdiğinde hepsi sadece bir kağıt parçası değil midir? Önemli anılar, çok önemli anılar ve hiçbir önemi olmayan anılar… hepsi sadece ve sadece yakıt.”

8 Temmuz 2018 Pazar

Murakami'den Kalan Kırıntılar


Geç de olsa Haruki Murakami ile tanıştım. İyi ki lerimden biri oldu bu tanışma. Şu aralar elimde kendisine ait okuduğum üçünci kitap olan “Karanlıktan Sonra” var. Yine okudukça kendi dünyasının içine çeken farklı bir deneyimin içine çekiyor bu kitabı ile beni… Bu fırsatı hazır yazlıktayken bulmuşken, okuduğum diğer iki kitabından aldığım notları mı da toparlayıp benimle beraber blog’uma taşıyayım da ruhumun ihtiyacı olduğunda dönüp gıdamı alayım istedim.

Nasıl derin, nasıl nitelikli… Çevirisinde bile anlamını, vuruculuğunu yitirmeyen, delip geçen ya da iz bırakan taneler…

“Sahilde Kafka”dan (Kafka on the Shore)

İnsan bir şeyleri ne kadar isterse istesin, o şeyler asla kendiliğinden çıkıp gelmez. İnsan bir şeylerden özel olarak uzak durmaya çalıştığında ise, o şeyler kendiliğinden insanın üzerine üzerine gelir.

Rüzgâr eser. Hırçın rüzgârlar da vardır, insanın ruhunu okşayan rüzgârlar da. Fakat tüm rüzgârlar, gün gelir yitip gider.

Haddinden uzun düşünmek, hiç düşünmemiş olmaktan farksızdır.

Anılar, insanın vücudunu içten içe ısıtan şeylerdir. Fakat aynı zamanda insanın içini lime lime de edebilirler.

Ölüm yaşamın karşıtı olarak değil, parçası olarak vardır.

Herkesle aynı şeyleri okuyunca, ister istemez herkes gibi düşüneceksin. Bu da kabalık ve sıradanlık olur.

İnsanın çevresi olanaklarla dolu olunca bundan yararlanmamak son derece zor geliyor. Gücün var, yeteneklerini değerlendirebileceğin bir yer var, sen gene de bir şey yapmadan yolunda gitmek istiyorsun, öyle mi?

Zenginliğin en büyük üstünlüğü nedir biliyor musun? Paran olmadığını söyleyebilmektir.

İmkansızın Şarkısı”ndan (Norwegian Wood)

Mektuplar, kâğıttan başka bir şey değil, dedim. Yakılsalar bile, yürekte kalması gereken, kalır, ve yakılmayıp saklansalar bile, kalmayan kalmaz.

"Az Çabayla Çok Başarı" İster Misin?

Tam da bir şeyler yazmada kısırlaştığımı gördüğüm ve bunun nedenlerini kendimce sorguladığım bir dönemde hızlıca okuyup bitirdiğim bir kitap çıktı karşıma. Aslında adı hiç de benim mantaliteme uymuyor. İddialı ve bana uzak, sanki biraz kolaya kaçan bir mesajı var gibi hissettiriyor kitabın adı: Az Çabayla Çok Başarı

Var mıymış ya böyle bir dünya diye okumaya başladığımda içinde aslında hiç de fena olmayan tespitler buldum. Kendime alıp sakladım bunların bir kısmını. Bu arada ilk paragrafta bahsettiğim yazma konusundaki verimsiz dönemimle ilgili de beni yüreklendiren bir bölüm vardı kitapta. Özellikle bu bölümü öne çıkarmak için kitaptan yaptığım alıntıların başına onu taşıyorum. Yazarın da belirttiği gibi, yazmak bir yolculuğa çıkarıyor insanı ve gerçekten iyi geliyor. Kaygısızca yazabilmek ise gerçek bir özgürlük. Bunu tecrübe etmeniz dleğiyle… 

Eğer bugüne dek hissettiklerinizi yazıya dökmediyseniz, bir kere deneyin. Yazmaya çalışmayın; sadece yazın. Tam bir cümle yazmanız bile gerekmez. Kalbinizden gelen duygularınızı parmaklarınıza, oradan da kağıda aktarın. Bir psikanaliste on bin dolar öderseniz, size duygularınızı içeren bir günlük tutmanızı söyleyecektir. Ne de olsa, psikiyatrist sizi iyileştiremeyeceğini bilir - kendi duygularınızı keşfetmek ve ardından kendinizi iyileştirmek yine size bağlıdır. 


Suyu kaynatmak için bir çaydanlığa doldurur, çaydanlığı da ateşin üzerine yerleştirirsiniz. Bu davranışlar enerji harcamayı gerektirir. Çaydanlığın kapağını kapattığınızda suyu kaynamaya bırakırsınız. Ama sonucu çok merak edip ikide bir çaydanlığın kapağını açıp bakarsanız, suyun ısınma sürecini engellemiş olur ve kaynamayı geciktirirsiniz. Bir girişimci ya da satış elemanı olarak size, meseleyi halletmek için özenli ve sabırlı bir şekilde takip etmemiz gerektiği söylenir. "Takip etmek" gibi basit bir kavramın bile hassas nüansları ve içgörüleri vardır. Bazı satış elemanları, dostça yakla şan, potansiyel bir müşteri bulduklarında, can sıkıcı bir "hava saldırısı" tarzında takibe başlarlar. Tıpkı suyun çabucak kaynadığını görme isteğiyle çaydanlığın kapağını açıp duran ev kadını gibi, gözü dönmüş bir şekilde anlaşmanın tamamlandığını görmek isterler.

Yeterince uzun yaşayıp kendimizi yeterince dikkatle incelediğimizde ve yanlışlarımızdan ders aldığımızda, sonunda paniğe kapılmaktan ve her "iyi" fırsatın peşine düşmekten vazgeçeriz.

Hoşnutluk yaşamlarımızın her alanında daha yüksek ve daha yüce standartlara ulaşma konusunda kendimize ve diğerleri ne minnettarlıkla ve zevkle meydan okurken eriştiğimiz olumlu sonuçların tadını çıkarmaktır.

Başarı Meleği talepkar bir metrestir. Peşinden koşmanızı ister ama üzerine fazla düşerseniz sizi kesinlikle atlatacaktır. Onu ele geçirmek için rahat bir atmosfer yaratmalısınız. Rahat lama ve çabalama ritminizi dengeleyerek, uzlaşmayla uğraşmanın uyumunu sağlayarak, ve az olan çoktur ilkesini benimseyerek günlük davranışlarınızı doğal bir biçimde - kaygıyla güdümlenmekten başarılı olmak için sakince çaba harcamaya doğru - ayarlayacaksınız...

Size en çok hangi tür görevlerin uyacağını anladıktan sonra, iyi yapamadığınız bir iş için yardım alın veya başkalarına devredin. Eğer görevi başkalarına devredebilecek pozisyonda değilseniz, o işten öğrenebileceğiniz bir ders bulmaya çalışın. Unutmayın, doğru tavrı takındığınız sürece, üstesinden gelemeyeceğiniz iş yoktur.

Yatağa çekilmeden önce, günlük görevler listenizi gözden geçirin: neleri halletmişsiniz ve yarın neler öncelikli olacak. Siz uyurken, bilinçaltınız ertesi günün işlerini halletmenin yollarını araştırmaya başlayacaktır. Bu, uykunuzu engelleyecek herhangi bir çaba olmaksızın gerçekleşir. Otomatik, doğal bir programlamadır. Zihniniz yarınki amaçların yönünü algıladıktan sonra, harekete geçip yapılacak işlere aşina olacaktır. Sabah olduğunda, "yapılacaklar" listenize doğal bir yakınlık hissedeceksiniz.

Yaşamınızı arzulanası -maddi, manevi ve zihinsel-şeylerle dolu dev bir süpermarket olarak hayal edin. Fakat bu sihirli süpermarketteki hiçbir şeyi parayla satın alamazsınız. Sadece sahip olduğunuz şeylerle -çemberinizin içinde bulunanlarla -takas yapabilirsiniz. Aşağıdaki zihinsel yaşam alışverişi egzersizini deneyin: Markete gidin, istediğinizi seçin ve bedelini sahip olduğunuz şeyle ödeyin. Sonunda elinizde ne kalacağına bakın. Bu listeyi yılda en az bir kez güncelleştirip gözden geçirmelisiniz. Gerçek ten istediğinizi sandığınız şeyleri hiç de istemediğinizi fark ede bilirsiniz. Pek de önemli olmayan şeyler birden öncelik kazana bilir.

Eski Çin deyişindeki gibi, "Kırmızı mürekkebe yaklaşırsan, kızarırsın; siyah mürekkebe yaklaşırsan, kararırsın." Bir kişinin gerçek doğasını öğrenmek için, onun ne tür insanlarla zaman geçirdiğine bakın. Yaşam biçiminizi, başarınızı, davranış ya da alışkanlıklarınızı beraber olduğunuz insanlar kadar hiçbir şey etkileyemez.

Kuantum sıçramasını yapmadan önce elektronun kendi içinde enerji toplaması gibi, insanlar da yeni yaşam yörüngelerini talep etme haklarını öne sürmeden önce yeni bir bolluk çevresinde yaşadıklarını hissederek kendilerini olumlu hayallere kaptırmalıdırlar.

Yaşamın meydan okumaları karşısında sakin kalabilmek için, bir adım geri gitmeli, manzaranın bütününe şöyle bir bakmalı ve kendimize şu ciddi soruyu sormalıyız: Bazı kuşkucuların söylediği gibi, "Yaşam her şeyi emip geçiyor, sonra da ölüm geliyor" ise yaşama zahmetine katlanmanın ne gereği var? Bu sorunun yanıtlarına sahip olduğumuzda, yaşamın sınavlarını daha hafife almaya başlarız. Günlük mücadelelerimizi bir yığın keyif gibi görüp onlardan tat almaya bile başlayabiliriz.

Yaşam, iç içe bir dairedir ve içinde, hatalı bir biçimde başarısızlıklar ve başarılar olarak adlandırılan bu birbiriyle ilişkili olaylar bulunur. Her başarısızlık, kaçınılmaz olan tüm başarımızın büyük iskeleti içinde, ileriye doğru bir gelişmedir. Her hayal kırıklığı, her başarısızlık, sessizce size tasarlanmış kaderinize giden yolu gösterir. "Evlat, yanlış yoldan gidiyorsun. Senin kaderine çıkan yol bu değil," ya da "Başka türlü davranmalısın; yaptığın iş yeteneğine uygun değil. Becerilerini geliştir." Başarısızlık yoktur, sadece Kutsal yeniden yönlendirme vardır.

Jack London'ın dediği gibi, "İnsanın asıl işlevi yaşamaktır, varolmak değil." Kendimizi hayatımızı yaşamak yerine varolurken bulmamızın tek nedeni, hayatta kalamama korkusuyla önümüzün kesilmiş olmasıdır. Onunla dostça geçindiğimiz zaman, ölüm bizi dünyadaki zararlardan korur. Bu, kalbimizde muazzam bir özgürlük ve huzur duygusu yaratır.

Siz kendi değerinizi bilmiyorsanız ve kendi değerinizi müşterinize veya patronunuza göstermiyorsanız, onların size paha biçmelerini nasıl bekleyebilirsiniz? Masaya ne tür yararlar, ne tür gerçek değerler koyduğunuz konusunda açık olmalısınız.

Sufi şair Halil Cibran'ın dediği gibi, "Ruhunuz çoğu kez, aklınızın ve yargınızın tutkunuza ve şehvetinize karşı savaş açtığı bir çatışma alanıdır."

Antik Çin'de tek bir boğa gözünü bile asla kaçırmamış olan şampiyon bir okçu varmış. Bir keresinde, ulusal bir yarışmaya katılmış ve bütün atışları kaçırmış. İnsanların kafası karışmış ve neden böyle olduğunu sormak için bir üstada gitmişler. Üstat şöyle demiş, "Unvanını, onurunu, ve konumunu yitirme korkusu gözlerini kör etti."

6 Temmuz 2018 Cuma

Kiminin Gözünden Kaçan, Kiminin Gözüne Batar

İnsanoğlu iş yaptıkça hata yapacaktır. Hata yapmak kadar doğal bir şey olamaz. Öncelikle bunu belirterek başlamak istiyorum ki çalışırken hata yapan biri olarak bu durumu asla ayıplamadığımı bilesiniz. Ama şunu da belirtmeliyim ki, iyi ekipler bu hataları elimine etmek için vardır. Bir başka deyişle, takım çalışmasına dayalı bir sistemde hatalar da sağlıklı bir kontrol mekanizması ile zamanında tespit edilip düzeltilebilir. Aksi takdirde, hataları ekip dışındaki üçüncü kişiler, müşteriler farkeder ve bu durum başka yanlışlara yol açar. İşte Media Markt'ta da bunun bir örneği ile başlayan tespitlerim:

Bir süredir akıllı saat/bileklik modelleri arasında "kendimce doğru" tercihi yapmaya çalışırken 3 Temmuz Salı sabahı Media Markt internet sitesinde "FitBit Charge 2" modelinin indirime girdiğini ve piyasa fiyatının altında kaldığını farkettim. Yalnız kafa karıştıran bir durum vardı.

Media Markt'ın internet sitesinde kampanyalar bölümünde Fitbit için kampanya tarihi 2-9 Temmuz olarak gözükürken, akıllı saatler menüsünde aynı kampanya için tarih 2-6 Temmuz olarak belirtilmişti. Üşenmedim görsellerini alıp sakladım:

Kampanyamız sizin için 9 Temmuz'a kadar geçerli

Malesef kampanyamız size 6 Temmuz'a kadar geçerli
Görsellerde gözüken siyah model ise Fitbit Charge 2'nin "gunmetal" versiyonu, globalde de fiyatı daha pahallı ve kampanyalı fiyat ile satışa çıkmamış ama Media Markt'ı daha fazla rencide etmemek için hiç o konuya girmek istemiyorum.

Benim takıldığım asıl konu ise şu, bu 2 görseli hazırlayan arkadaş "önemli bilgi" niteliğindeki bu bilgiyi insani bir hatayla yanlış yazmış olabilir. Bunu kontrol etmeden bir başka arkadaş websitesine yüklemiş olabilir. Ancak bu aşamaları takip eden süreçte nasıl olur da şirket içerisinde birileri interset sayfasındaki bu tutarsızlığı farkedip günlerce bu görsellerin birbiriyle çelişmesine kayıtsız kalabilir. İyi işleyen bir ekipte böyle bir durumun olması beklenemez. Kanımca bu durum Media Markt'taki sorumluluk paylaşımındaki eksikliğin/yanlışlığın bir göstergesidir.

En başında söylediğim gibi, en nihayetinde bu durum bir hatadır ve hatalar insanlar içindir deyip konuyu neden buraya taşıdığımla devam edeyim. İçinde bulunduğumuz Temmuz ayı, Motorlu Taşıtlar Vergisi'nin 2. taksidini ödeme ayı. Her dönem bankaların kredi kartları da MTV ile ilgili kampanyalar düzenler. Garanti Bankası Bonus Card bu dönem Media Markt ile bir kampanya gerçekleştirmiş ve MTV'sini belirtilen kanallarla Bonus ile ödeyenlere Media Markt internet sitesinde tüm ürünlerde geçerli %10 indirim fırsatı sunmuş. Buraya kadar her şey çok güzel ama uygulamanın Garanti Bankası Bonus Card boyutu malesef daha da sıkıntı.

Şöyle ki, Çarşamba günü yukarıdaki kampanyadan faydalanmak amacıyla öğlen saatlerinde Garanti Bankası'nın websitesinde belirtilen şekilde MTV ödemesini yaptım ve indirim kodunu beklemeye başladım. Eş zamanlı olarak Media Markt websitesinden de kampanyalı ürünlerin stoklarını takip etmeye başladım. Ürünlerin stok sayısı hızla erirken dayanamayıp twitter üzerinden Garanti Bankası destek hattına mesaj atarak sorundan bahsedip yardımlarını rica ettim. Yaklaşık 1 saat sonra arayıp ilgileneceklerini söylediler. O esnada tercih ettiğim ürünün stok sayısı 2'ye düşünce hakettiğim Garanti Bankası %10 indiriminden faydalanamadan satın alma işlemini tamamlamak durumunda kaldım.

İyi ki Garanti Bankası'nın bana kampanya kodu göndermesini beklememişim çünkü kısa bir süre sonra kalan 1 adet stokta yeni sahibini bulmuştu. Peki kampanya kodu mu? Durumun aciliyetini Garanti ekibine hem twitter hem de telefonla iletmeme rağmen Çarşamba günü şifre bana ulaşmadı. Dün ürün kargoya verildikten sonra Garanti Bankası bana mail yoluyla şifreyi iletti.

Konuyla yakından ilgilenmesem, muhtemelen şifre bana hiç gelmeyecekti. Derseniz ki şifrenin gelmiş olmasının sana bir faydası oldu mu? Malesef olmadı... Demek ki, bu gibi büyük kampanyalar düzenlerken fikir üretmek kadar bu fikirlerin nasıl uygulandığını test etmek, kontrol mekanizmaları geliştirmek de çok önemli. Özetle, kiminin gözünden kaçanlar, kiminin de gözüne batabiliyor. 

Yukarıdaki içeriği yayımladıktan sonra olanlar:

İçeriği yayımladığım 6 Temmuz günü Garanti Bankası twitter hattından arayıp konuyla ilgileneceklerini, eğer sistemsel bir hata olduğunun tespit edilmesi halinde gerekenin yapılacağını söylediler. O günden beri Garanti'den ses çıkmıyor. O kadar mesaj attım ama hiç birine yanıt vermediler. Öğleden sonra ise sms ile kampanya şifresi tarafıma ulaştı. İşlemi 4 Temmuz'da yaptığımı hatırladığımızda sadece 5 gün sonra...



Media Markt ise kampanyanın biteceği gün olan bugün (yani bir görselde bugün bir görsel de 6 Temmuzda bitecekti ama) mesai bitimine 1 dakika kala direkt mesaj atarak belirttiğim hatayı giderdiklerini ifade etmişler. Bir teknoloji perakendecisi için "büyük hız", tebrikler...


Ekleme:
Yukarıdaki güncellemeleri paylaştıktan sonra bir de favori bankam olan Enpara'yı mentionlayıp Garanti Bankası ve Bonus gibi olmamalarını istedim. Onlar da çok samimi bir cevap vermişler sağolsunlar, herhalde rakiplerinden böyle ince bir ayar yemekte Garanti Bankası ve türevlerine koymaz ama olsun...




Google adsense

Analytics