8 Temmuz 2018 Pazar

"Az Çabayla Çok Başarı" İster Misin?

Tam da bir şeyler yazmada kısırlaştığımı gördüğüm ve bunun nedenlerini kendimce sorguladığım bir dönemde hızlıca okuyup bitirdiğim bir kitap çıktı karşıma. Aslında adı hiç de benim mantaliteme uymuyor. İddialı ve bana uzak, sanki biraz kolaya kaçan bir mesajı var gibi hissettiriyor kitabın adı: Az Çabayla Çok Başarı

Var mıymış ya böyle bir dünya diye okumaya başladığımda içinde aslında hiç de fena olmayan tespitler buldum. Kendime alıp sakladım bunların bir kısmını. Bu arada ilk paragrafta bahsettiğim yazma konusundaki verimsiz dönemimle ilgili de beni yüreklendiren bir bölüm vardı kitapta. Özellikle bu bölümü öne çıkarmak için kitaptan yaptığım alıntıların başına onu taşıyorum. Yazarın da belirttiği gibi, yazmak bir yolculuğa çıkarıyor insanı ve gerçekten iyi geliyor. Kaygısızca yazabilmek ise gerçek bir özgürlük. Bunu tecrübe etmeniz dleğiyle… 

Eğer bugüne dek hissettiklerinizi yazıya dökmediyseniz, bir kere deneyin. Yazmaya çalışmayın; sadece yazın. Tam bir cümle yazmanız bile gerekmez. Kalbinizden gelen duygularınızı parmaklarınıza, oradan da kağıda aktarın. Bir psikanaliste on bin dolar öderseniz, size duygularınızı içeren bir günlük tutmanızı söyleyecektir. Ne de olsa, psikiyatrist sizi iyileştiremeyeceğini bilir - kendi duygularınızı keşfetmek ve ardından kendinizi iyileştirmek yine size bağlıdır. 


Suyu kaynatmak için bir çaydanlığa doldurur, çaydanlığı da ateşin üzerine yerleştirirsiniz. Bu davranışlar enerji harcamayı gerektirir. Çaydanlığın kapağını kapattığınızda suyu kaynamaya bırakırsınız. Ama sonucu çok merak edip ikide bir çaydanlığın kapağını açıp bakarsanız, suyun ısınma sürecini engellemiş olur ve kaynamayı geciktirirsiniz. Bir girişimci ya da satış elemanı olarak size, meseleyi halletmek için özenli ve sabırlı bir şekilde takip etmemiz gerektiği söylenir. "Takip etmek" gibi basit bir kavramın bile hassas nüansları ve içgörüleri vardır. Bazı satış elemanları, dostça yakla şan, potansiyel bir müşteri bulduklarında, can sıkıcı bir "hava saldırısı" tarzında takibe başlarlar. Tıpkı suyun çabucak kaynadığını görme isteğiyle çaydanlığın kapağını açıp duran ev kadını gibi, gözü dönmüş bir şekilde anlaşmanın tamamlandığını görmek isterler.

Yeterince uzun yaşayıp kendimizi yeterince dikkatle incelediğimizde ve yanlışlarımızdan ders aldığımızda, sonunda paniğe kapılmaktan ve her "iyi" fırsatın peşine düşmekten vazgeçeriz.

Hoşnutluk yaşamlarımızın her alanında daha yüksek ve daha yüce standartlara ulaşma konusunda kendimize ve diğerleri ne minnettarlıkla ve zevkle meydan okurken eriştiğimiz olumlu sonuçların tadını çıkarmaktır.

Başarı Meleği talepkar bir metrestir. Peşinden koşmanızı ister ama üzerine fazla düşerseniz sizi kesinlikle atlatacaktır. Onu ele geçirmek için rahat bir atmosfer yaratmalısınız. Rahat lama ve çabalama ritminizi dengeleyerek, uzlaşmayla uğraşmanın uyumunu sağlayarak, ve az olan çoktur ilkesini benimseyerek günlük davranışlarınızı doğal bir biçimde - kaygıyla güdümlenmekten başarılı olmak için sakince çaba harcamaya doğru - ayarlayacaksınız...

Size en çok hangi tür görevlerin uyacağını anladıktan sonra, iyi yapamadığınız bir iş için yardım alın veya başkalarına devredin. Eğer görevi başkalarına devredebilecek pozisyonda değilseniz, o işten öğrenebileceğiniz bir ders bulmaya çalışın. Unutmayın, doğru tavrı takındığınız sürece, üstesinden gelemeyeceğiniz iş yoktur.

Yatağa çekilmeden önce, günlük görevler listenizi gözden geçirin: neleri halletmişsiniz ve yarın neler öncelikli olacak. Siz uyurken, bilinçaltınız ertesi günün işlerini halletmenin yollarını araştırmaya başlayacaktır. Bu, uykunuzu engelleyecek herhangi bir çaba olmaksızın gerçekleşir. Otomatik, doğal bir programlamadır. Zihniniz yarınki amaçların yönünü algıladıktan sonra, harekete geçip yapılacak işlere aşina olacaktır. Sabah olduğunda, "yapılacaklar" listenize doğal bir yakınlık hissedeceksiniz.

Yaşamınızı arzulanası -maddi, manevi ve zihinsel-şeylerle dolu dev bir süpermarket olarak hayal edin. Fakat bu sihirli süpermarketteki hiçbir şeyi parayla satın alamazsınız. Sadece sahip olduğunuz şeylerle -çemberinizin içinde bulunanlarla -takas yapabilirsiniz. Aşağıdaki zihinsel yaşam alışverişi egzersizini deneyin: Markete gidin, istediğinizi seçin ve bedelini sahip olduğunuz şeyle ödeyin. Sonunda elinizde ne kalacağına bakın. Bu listeyi yılda en az bir kez güncelleştirip gözden geçirmelisiniz. Gerçek ten istediğinizi sandığınız şeyleri hiç de istemediğinizi fark ede bilirsiniz. Pek de önemli olmayan şeyler birden öncelik kazana bilir.

Eski Çin deyişindeki gibi, "Kırmızı mürekkebe yaklaşırsan, kızarırsın; siyah mürekkebe yaklaşırsan, kararırsın." Bir kişinin gerçek doğasını öğrenmek için, onun ne tür insanlarla zaman geçirdiğine bakın. Yaşam biçiminizi, başarınızı, davranış ya da alışkanlıklarınızı beraber olduğunuz insanlar kadar hiçbir şey etkileyemez.

Kuantum sıçramasını yapmadan önce elektronun kendi içinde enerji toplaması gibi, insanlar da yeni yaşam yörüngelerini talep etme haklarını öne sürmeden önce yeni bir bolluk çevresinde yaşadıklarını hissederek kendilerini olumlu hayallere kaptırmalıdırlar.

Yaşamın meydan okumaları karşısında sakin kalabilmek için, bir adım geri gitmeli, manzaranın bütününe şöyle bir bakmalı ve kendimize şu ciddi soruyu sormalıyız: Bazı kuşkucuların söylediği gibi, "Yaşam her şeyi emip geçiyor, sonra da ölüm geliyor" ise yaşama zahmetine katlanmanın ne gereği var? Bu sorunun yanıtlarına sahip olduğumuzda, yaşamın sınavlarını daha hafife almaya başlarız. Günlük mücadelelerimizi bir yığın keyif gibi görüp onlardan tat almaya bile başlayabiliriz.

Yaşam, iç içe bir dairedir ve içinde, hatalı bir biçimde başarısızlıklar ve başarılar olarak adlandırılan bu birbiriyle ilişkili olaylar bulunur. Her başarısızlık, kaçınılmaz olan tüm başarımızın büyük iskeleti içinde, ileriye doğru bir gelişmedir. Her hayal kırıklığı, her başarısızlık, sessizce size tasarlanmış kaderinize giden yolu gösterir. "Evlat, yanlış yoldan gidiyorsun. Senin kaderine çıkan yol bu değil," ya da "Başka türlü davranmalısın; yaptığın iş yeteneğine uygun değil. Becerilerini geliştir." Başarısızlık yoktur, sadece Kutsal yeniden yönlendirme vardır.

Jack London'ın dediği gibi, "İnsanın asıl işlevi yaşamaktır, varolmak değil." Kendimizi hayatımızı yaşamak yerine varolurken bulmamızın tek nedeni, hayatta kalamama korkusuyla önümüzün kesilmiş olmasıdır. Onunla dostça geçindiğimiz zaman, ölüm bizi dünyadaki zararlardan korur. Bu, kalbimizde muazzam bir özgürlük ve huzur duygusu yaratır.

Siz kendi değerinizi bilmiyorsanız ve kendi değerinizi müşterinize veya patronunuza göstermiyorsanız, onların size paha biçmelerini nasıl bekleyebilirsiniz? Masaya ne tür yararlar, ne tür gerçek değerler koyduğunuz konusunda açık olmalısınız.

Sufi şair Halil Cibran'ın dediği gibi, "Ruhunuz çoğu kez, aklınızın ve yargınızın tutkunuza ve şehvetinize karşı savaş açtığı bir çatışma alanıdır."

Antik Çin'de tek bir boğa gözünü bile asla kaçırmamış olan şampiyon bir okçu varmış. Bir keresinde, ulusal bir yarışmaya katılmış ve bütün atışları kaçırmış. İnsanların kafası karışmış ve neden böyle olduğunu sormak için bir üstada gitmişler. Üstat şöyle demiş, "Unvanını, onurunu, ve konumunu yitirme korkusu gözlerini kör etti."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google adsense

Analytics