8 Temmuz 2018 Pazar

Murakami'den Kalan Kırıntılar


Geç de olsa Haruki Murakami ile tanıştım. İyi ki lerimden biri oldu bu tanışma. Şu aralar elimde kendisine ait okuduğum üçünci kitap olan “Karanlıktan Sonra” var. Yine okudukça kendi dünyasının içine çeken farklı bir deneyimin içine çekiyor bu kitabı ile beni… Bu fırsatı hazır yazlıktayken bulmuşken, okuduğum diğer iki kitabından aldığım notları mı da toparlayıp benimle beraber blog’uma taşıyayım da ruhumun ihtiyacı olduğunda dönüp gıdamı alayım istedim.

Nasıl derin, nasıl nitelikli… Çevirisinde bile anlamını, vuruculuğunu yitirmeyen, delip geçen ya da iz bırakan taneler…

“Sahilde Kafka”dan (Kafka on the Shore)

İnsan bir şeyleri ne kadar isterse istesin, o şeyler asla kendiliğinden çıkıp gelmez. İnsan bir şeylerden özel olarak uzak durmaya çalıştığında ise, o şeyler kendiliğinden insanın üzerine üzerine gelir.

Rüzgâr eser. Hırçın rüzgârlar da vardır, insanın ruhunu okşayan rüzgârlar da. Fakat tüm rüzgârlar, gün gelir yitip gider.

Haddinden uzun düşünmek, hiç düşünmemiş olmaktan farksızdır.

Anılar, insanın vücudunu içten içe ısıtan şeylerdir. Fakat aynı zamanda insanın içini lime lime de edebilirler.

Ölüm yaşamın karşıtı olarak değil, parçası olarak vardır.

Herkesle aynı şeyleri okuyunca, ister istemez herkes gibi düşüneceksin. Bu da kabalık ve sıradanlık olur.

İnsanın çevresi olanaklarla dolu olunca bundan yararlanmamak son derece zor geliyor. Gücün var, yeteneklerini değerlendirebileceğin bir yer var, sen gene de bir şey yapmadan yolunda gitmek istiyorsun, öyle mi?

Zenginliğin en büyük üstünlüğü nedir biliyor musun? Paran olmadığını söyleyebilmektir.

İmkansızın Şarkısı”ndan (Norwegian Wood)

Mektuplar, kâğıttan başka bir şey değil, dedim. Yakılsalar bile, yürekte kalması gereken, kalır, ve yakılmayıp saklansalar bile, kalmayan kalmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google adsense

Analytics