Canadian Jet yarışmayı iptal etmeli mi?
Canadian Jet şirketinin halkla
ilişkiler yöneticisi olsaydım, bu yılki en büyük sosyal medya kampanyamız olan #CanJetLuxury
hashtag’ini kullanarak en yaratıcı tweeti atan kişiye, şirketin uçuş
noktalarından herhangi birine iki adet gidiş-dönüş bilet hediye etme
kampanyamızdan asla geri dönüş yapmazdım. Sosyal medya üzerinde yürütülen bir
kampanya olduğu için atılacak bir geri adımda müşteriler tarafından bu durumun
fark edilmesi ve ardından farklı bir akımla aleyhimize bir kampanya yürütülmesi
şirketimizin imajını ve marka değerini çok daha olumsuz etkileyebilir. Bunun
yerine kampanya boyunca hakkımızda olumlu ya da olumsuz geri bildirimlerin
hepsini çok değerli kabul edip, hepsinin kaydını tutup sınıflandırarak kampanya
bitiminde şirketimiz için bir SWOT analizince kullanmak üzere dikkate alırdım.
Bununla beraber, ödülü verme konusunda da gerçekten en yaratıcı, en doğal, en
samimi, en haklı geri bildirimde bulunan, kısacası şirketimizi ve sunduğumuz
hizmeti sadece öven değil objektif bir şekilde değerlendiren yorumu yazan
kişiye ödül verilmesi için çalışırdım.
Yürütülen bu kampanya
sonucunda kendime ve ekibime de iki önemli ders çıkarırdım:
-
Bu tip bir sosyal medya kampanyası
yürütüyorsam viral etkisini de düşünerek olumlu ve olumsuz tüm geri
bildirimleri kabul ederek, riski alıp geri dönüşleri beklemeliyiz.
-
Eğer şirketimizin imajına
zarar vereceğini düşündüğümüz iletilerden çekiniyorsak, geri bildirimlerin değerlendirmeye
alınması için firmamızı küçük düşürecek, hakaret içerecek abartı içeren
ifadeler taşıyan mesajların yarışma kuralları gereği değerlendirmeye
alınmayacağını belirterek kuralları en başından katılımcılarla paylaşmalıyız.
Özetle, sosyal medya
kampanyaları hızlı geri dönüşlerle önemli ve güçlü etkili kampanyalardır ancak
yönetmesi de bir o kadar uzmanlık isteyen riskli bir süreçtir.
Merak edenler için işte
söz konusu vaka çalışması:
Twitter
Evreni Size Savaş Açtığında
Charlene
Thompson komodinde duran telefonuna uzandı. Saat daha sabahın 6.00’sı bile
olmamıştı. Odada yanan tek ışık cep telefonundan geliyordu. Kocası James
homurdanarak döndü.
“Korkunç bir
alışkanlık seninki” dedi. “Gelen kutusuna daima kahveni içtikten sonra
bakmalısın.”
Charlene,
“Ama bu önemli, tatlım” dedi. “Yarışmanın nasıl gittiğine bakmalıyım.”
Charlene,
Canadian Jet şirketinin halkla ilişkiler yöneticisiydi. Havayolu şirketi, PR
firması Wrigley & Walters’ın yardımıyla önceki gün ilk Twitter yarışmasını
hayata geçirmişti:
#CanJetLuxury
hashtag’ini kullanarak en yaratıcı tweeti atan kişi, şirketin uçuş
noktalarından herhangi birine iki adet gidiş-dönüş bileti kazanacaktı.
Bu kampanya 15 yıldır şirketin iletişimini
yöneten Charlene için kritik önem taşıyordu. Canadian Jet filosunun üçte biri
motor güvenliğiyle ilgili bazı nedenlerden dolayı bir hafta uçuş yapmamış ve bu
durum çok miktarda gecikme ve iptale yol açmıştı. Yer mürettebatının grev
tehditlerini takiben medyada havayolu şirketinin çalışan ilişkilerine yönelik
olumsuz haberler çıkmıştı. Wrigley & Walters ekibi kampanyayı, Canadian
Jet’e tercih edilen havayolu imajını yeniden kazandırmak için tasarlamıştı.
Charlene, sonu gelmeyen tweetler arasında dolanırken
“Fena. İşler iyi gitmiyor” dedi.
James şaşırarak “Nasıl yani? Kampanya tutmadı mı?” diye
sordu.
“Tam tersi. Tutmasına tuttu ama kötü bir biçimde.”
Tweetlerden birkaç tanesini okudu:
“Motor ateş almadan gideceğim yere ulaşıyorum
#CanJetLuxury”; “İki gün arka arkaya ailemden 3 bin km uzakta elim kolum bağlı
#CanJetLuxury”; “#CanJetLuxury çalışanlarına adil ödeme yapmaktan yırtar.”
“Eyvah, eyvah” dedi James.
Charlene yataktan kalkarken, “Kampanya
tamamen ters tepti” diye düşündü.
Sabah 7:30
Canadian Jet
CEO’su Jerry Schneider, Charlene ve kendisi diğerlerinin gelmesini beklerken
parmaklarını masada tıkırdatıyordu. Jerry henüz bir şey söylememişti ama
Charlene onun da gergin olduğunu görebiliyordu.
Charlene’in
sosyal medya direktörü, Tim Powell, şirketin Wrigley & Waters’taki müşteri
temsilcisi Andrea Kemp’le beraber toplantıya katılmıştı. Her ikisinin de canı
sıkkın görünüyordu.
“Kusura bakmayın” dedi Tim. “Andrea’nın
giriş kartını çıkarmakta zorlandık.”
“Kampanyayı iptal ederseniz, samimi gönderiler yapmış ve
kazanmayı uman insanları dışlamış olursunuz.” Andrea, Jerry’nin elini sıktı ve
oturmadan konuşmaya başladı. “Peki. Bunun bazı riskler taşıdığını biliyorduk,
değil mi? İnsanlar kimliklerini açıklamadan internet üzerinde şikayet etmeye
bayılıyorlar.” Charlene, Andrea’nın hızlı hızlı konuşmasının sinirli olmasından
ileri gelmediğini biliyordu. Andrea, kriz anlarında açılan tiplerdendi.
Haklıydı da. Planlama sürecinde Charlene ve ekibine eleştirmenlerin bu tarz
sosyal medya kampanyalarını kullanarak şirketi hedef haline getirebileceklerini
hatırlatmıştı. JP Morgan Chase’in Twitter Soru ve Cevap çalışmasını
başlatmasının ardından hashtag geri tepmesinin en son kurbanı olduğunu
söylemişti. McDonald’s kampanyalarından bir tanesinin nasıl “tag darbesi”
haline geldiğini anlatan bir Forbes.com haberi de göndermişti. Andrea bu
vakaları hatırlatmıştı. “Yalnız olmadığımızı bilmek pek de rahatlatıcı değil
doğrusu,” dedi Jerry. Tim’den güncelleme istedi.
“Tweetler hâlâ geliyor: Sabahın 6.00’sından beri
CanJetLuxury hashtagi taşıyan 200 tweet daha atılmış. Çoğunluğu iyi, hatta
aralarında olağanüstü olanları bile var ama arada iğneleyenler yok değil.”
Jerry sıkkın bir ifadeyle gözlerini yukarı kaldırdı.
“Daha fazlasını duymak bile istemiyorum,” dedi.
“Trend olmaya başladık. Durum göz önüne alındığında, pek
iyi bir şey değil” dedi Tim.
“Trend olmayı nasıl durdururuz?” diye sordu Jerry. CEO, Y
kuşağından otuz yıl gerideydi. Sosyal medyaya ayak uydurma konusunda elinden
geleni yapsa da Tim veya Charlene kadar bu işlerden anlamıyordu.
Tim, “Hashtagi değiştirebilir ve insanların yeni bir
tane kullanmasını sağlayabiliriz,” önerisi getirdi.
Andrea, “Diğer şirketler bunu yaptılar ve işe yaradı”
diye ekledi. “İnsanların yeni bir hashtag’e odaklanmasını sağlayarak, dikkati
sorun yaratan hashtag’den uzaklaştırıyorsun ve böylece ustaca hakaretler
yağdırmaya da az meylediyorlar. Yine de eski hashtag’in miyadını doldurması
birkaç gün sürebilir.”
“Yani yarışmayı tutalım ve bu hengamenin dinmesini mi
bekleyelim diyorsunuz?” diye sordu Jerry.
Charlene, “Ya da yarışmayı tümden sonlandırabiliriz”
dedi.
Andrea ise, “Evet, JP Morgan’ın ne yaptığınız
hatırlarsınız,” diye ekledi. “İnsanlar ‘kapitalist domuzlar’ adı altında
tweetler atmak için hashtag’i gaspettiğinde, Soru ve Cevap çalışmasına son
verdiler.”
“Herkesin iddia ettiği gibi kibirli tipler gibi
görünmekten kaçamadılar” dedi Tim.
Andrea başıyla onayladı. “Aceleci davranmayalım. Tweetlerin
çoğu pozitif. Müşteriler Canadian Jet deneyimine dair bazı güzel şeyler
söylemişler. Kampanyayı iptal ederseniz, samimi gönderiler yapmış ve
gidiş-dönüş biletleri kazanmayı uman insanları dışlamış olursunuz. Tepkilere
dikkat çevirmeyip, olumlu tanıtıma odaklanmak daha iyi olabilir.”
Charlene, “Ya basın bizi aramaya başladığında ne olacak?”
diye sordu. Kısa bir süre içinde soruları yanıtlandırmak zorunda kalacağından
endişeliydi.
Andrea “Zor yolu seçerek, olumlu yanıtlardan ne kadar
memnun olduğunu söylersin,” önerisinde bulundu.
Jerry “Şimdiye kadar tartıştığımız seçeneklerin hiçbiri
hoşuma gitmedi” dedi.
Tim boğazını temizledi. “Özür dileyebiliriz. Geçmişte
işe yaramıştı.” Üç yıl önce, operasyondan sorumlu başkan yardımcılarından
biri, havayolunun suçu olmasa bile bir uçuşun gecikmesi veya iptali sonrasında
kabin memurları, pilotların ve havayolu çalışanlarının büyük siyah harflerle
yazılmış “Özür Dileriz” rozetleri takmaları fikrini ortaya atmıştı. Taktiğe
verilen müşteri yanıtları büyük ölçüde olumluydu. Hatta rozetler, havayolunun
sektör müşteri hizmet ödülü kazanmasını sağlamıştı.
Andrea “Peki burada tam olarak özür dileme sebebiniz
nedir?” diye sordu. “Sadece bir yarışma başlattınız. Kenneth Cole gibi siyasi
olayları marka promosyonu için kullanmadınız veya Home Depot’nun yaptığı gibi
ırkçı bir resim paylaşmadınız. O şirketlerin özür dilemesi mantıklı ama siz
yanlış bir şey yapmadınız.”
Charlene, iPad’ini göstererek “Bu insanlar öyle
düşünmüyor” dedi. En son gelen tweetlerden birkaçını okudu. “Kızınızın düğününe
bir gün geç gitmek #CanJetLuxury”, “Çalışanlarını sömürmek #CanJetLuxury.”
Jerry, başını ellerinin arasına alarak “Yeter,” diye
homurdandı. Oda sessizleşti.
Charlene, “Özür dilemeyi göze alabilirim” dedi. “Ne
söyleyeceğimden tam olarak emin değilim, bana bir saat verin.”
Sabah
8:30
Charlene bilgisayarındaki boş Word
belgesine bakıyordu. Klavyede şunları yazmaya başladı: Canadian Jet adına bu
yarışmanın uyandırdığı hissiyattan dolayı özür dilemek isterim. Sil tuşuna
bastı. Canadian Jet olarak müşterilerimizi hayal kırıklığına uğrattığımızdan
dolayı özür dileriz. İşimize duyduğumuz bağlılıkla... “Bu da olmaz” dedi
yüksek sesle bilgisayarına. Sil tuşuna bastı. Daha doğrudan bir yaklaşım
denedi: Uçaklarımız zaman zaman arıza yaptığından, çalışanlarımıza adil
davranmadığımızı düşündüğünüzden ve yarışmamızı sevmediğinizden dolayı özür
dileriz.
Asistanı
kapıdan kafasını çıkardı. “Carrie Schultz sizi arıyor.” Charlene, telefonu
açarken asıl eğlence şimdi başlıyor diye düşündü.
PR News blogger’ı Carrie, kendisine sosyal medya gafları üzerine
bir haber hazırladığını ve Charlene’in mevcut krizle ilgili yorumda bulunmak
isteyip istemediğini soruyordu.
“Ben buna
‘kriz’ demezdim. Bir avuç insanın işinizle dalga geçmesi kriz manasına
gelmez.”
“Yanıtları
neden görmezden geldiğinizi kayıtlı olarak açıklamak ister misiniz? Hiçbir
sorun yokmuşçasına tweetler gönderip duruyorsunuz.”
Charlene
çabucak havayolunun Twitter’daki haber kaynağını açtı ve sabah 8.00’da bir
tweet atılmış olduğunu gördü: “Yanıtlar gelmeye devam ediyor! Bu hızda giderse,
yarışmayı sonlandırmak yıllar alacak!” Telefonunu sessize aldı ve Tim’i
çağırması için asistanına seslendi.
Tim’im
koridorda koştuğunu duyabiliyordu. Tim’in yüzü ekranda tweeti okurken kül rengini
aldı. Ahizeye işaret ederek, “Carrie Schultz” dedi.
Telefonu
sessizden aldı. “Henüz yorum yapmaya hazır değiliz, Carrie” dedi.
Carrie,
“Hazırlansan iyi olur,” diye yanıtladı. “Bildiğiniz gibi trend oluyorsunuz.”
Sabah
9:00
Jeff, yüzü
kıpkırmızı, “Küstahlığı bırakın, şu noktada tamamen duyarsız görünüyoruz”
dedi.
Tim bir
şeyler söylemek üzereydi ki Andrea araya girdi. “Özür dilerim. Bizim ajansın
hatası. Tweetleri dün yazdık ve bugün tüm gün boyunca otomatik yayına alınması
için programlamıştık. Zamandan kazanmaya çalışıyorduk.”
Charlene, Jerry’i rahatlattı: “Otomatik
tweetleri kapattık. Ancak yine de ne yaptığımızı anlamamız gerekiyor. Ve
hızlı davranmalıyız.”
Tim, “Özre ne oldu?” diye sordu.
Charlene iç çekti. “Andrea haklıydı. Tam olarak niçin
özür dilediğimizi bilmiyoruz. Aklıma gelen tek şey, ‘Son 10 yıl içinde sizi
çeşitli biçimlerde hayal kırıklığına uğrattığımızdan dolayı özür dileriz.’”
Tim, “Bunun nesi yanlış?” diye sordu. Charlene şaka yapıp
yapmadığını anlamak için ondan tarafa baktı. Gülmüyordu.
Jerry sesini yükselterek, “Odun gibi görünüyoruz, işte
olan bu” dedi.
Tim, “Öyleyse, yarışmayı sürdürüyor muyuz?” diye sordu.
Hepsi birden Jerry’e baktı.
“Bu yıl başka neyimiz var?”
Charlene, “Bu yılki en büyük sosyal medya kampanyamız bu”
diye yanıtladı. “Birkaç şey daha planladık ama hiçbiri bu ölçekte değil.”
Andrea’ya bakmamaya çalıştı. Ajansı, Canadian Jet kadar topun ağzındaydı.
Andrea, tamamen soğukkanlılıkla “Henüz hiçbir şeyi
kaybetmiş değiliz” dedi. “24 saat daha dolmadı. Alev aldığı hızda sönebilir.”
Charlene, “Bunu neden kurtarmak istediğini anlıyorum,
Andrea. Ancak tedbirli olmalıyız” dedi. “Canadian Jet’in başka bir halkla
ilişkiler sorunu olmamalı.”
Jerry
sandalyeye tüm ağırlığıyla oturdu. “Bu konularda normalde şirketinizden
danışmanlık aldığımızı biliyorum, Andrea. Bu konuda uzman olan sizsiniz ama
bizi bu karmaşaya sürükleyen de sizsiniz.” Charlene’e döndü. “Sözcümüz olarak,
görevi senin devralmanı istiyorum.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder