İletişmin her geçen gün daha da önemli hale geldiği çağımızda TED videolarındaki başarının sırrını inceleyip o videolardaki gibi ilham verici konuşmalara imza atmanın sırrını açıklayan bir kitap "TED Gibi Konuş". Carmine Gallo'nun 2015 yılında çıkan kitabı uzun süre çok satanlar listesinde kaldı. Hatta Kerem Bursin'in elinde görünmesiyle bir dönem magazin gündemini de meşgul etti. Ben de 2017 bitmeden sabahları serviste işe giderken bu kitabı okuyup, hoşuma giden bölümlerini sakladım. Şimdi sıra paylaşmada. Bakalım kitaptan neler geriye kalmış?
|
Dönemin magazin haberlerinden: "Kerem Bursin, Wall Street Journal çoksatar listesine giren TED
Gibi Konuş'u okuyor. "TED konuşması nedir?" diyenler için kısa
bir özet: TED, adını teknoloji, eğlence ve dizayn sözcüklerinin baş
harflerinden alıyor. Kitapta
ise konuşmaların çözümlemesi, TED'in en sevilen isimleriyle söyleşiler,
psikoloji, nörobilim ve iletişim uzmanlarının görüşleri var." |
Ortalamadan
daha iyi iletişimciler genellikle diğer insanlardan daha başarılıdır ama büyük
iletişimciler hareket başlatır. Yalnızca soyadlarıyla hatırlanıp sayılırlar:
Jefferson, Lincoln, Churchill, Kennedy, King, Reagan. İş dünyasında etkili
iletişimde başarısız olmak, başarısızlığa hızlı gidiştir. Hâlâ hayattasınız.
Bu, hayatınızın amacı var demektir. Büyük şeyler için yaratıldınız.
Potansiyelinizi, fikirlerinizi iletemediğiniz için sabote etmeyin.
Tutku,
yeteneğinizin en coşkun dışavurumunu sağlayacak olan şeydir.– LARRY SMITH,
TEDx, KASIM 2011
Kendiniz ilham
almamışsanız başkalarına ilham veremezsiniz. Konunuzla coşkulu, tutkulu ve
anlamlı bir bağ kurarsanız dinleyicilerinizi ikna etmek ve ilham vermek için
çok daha fazla şansınız olur.
Bir alanda
usta olanlarla sadece bir işte çalışanları birbirinden ayıran duygusal
niteliktir,” diye yazar Robert Greene Ustalık kitabında. “İstek, sabır, sebat
ve güven; başarıda, bütün muhakeme güçlerinden daha büyük bir rol oynar. Motive
olmuş ve enerji dolu hissederek hemen her şeyin üstesinden gelebiliriz.
Sıkılmış ve huzursuz hissederek, zihinlerimiz kapanır ve artarak pasifleşiriz.”
Çoğu konuşmacı
konuya tutkulu bir bağı olmadığı için kupkurudur ve bu yüzden coşkulu bir
konuşmacıyı izlemek çölde buz gibi su içmek kadar tazeleyicidir.
İçinizi ne
şenlendirir? Bunu belirleyin ve başkalarıyla paylaşın.
Doğru yere
bakan herkes mutluluğu bulabilir.
Eğer tek
amacınız bir satış yapmak ya da itibarınızı artırmaksa, izleyicinizle bağ
kurmakta başarısız olabilirsiniz (ve kendinize çok fazla baskı uygularsınız).
Ancak eğer amacınız daha özgeciyse –izleyicinize daha iyi hayatlar yaşamalarına
yardım edecek bilgiler vermek– o zaman daha derin bir bağ kuracak ve rolünüzde
daha rahat olacaksınız.
Waterloo
Üniversitesi ekonomi profesörü Larry Smith, çoğu insanın tutkularının peşinden
gitmekten korktukları için harika bir iş bulmakta ya da harika bir kariyere
sahip olmakta başarısız olacaklarını söyler. “Ne kadar çok kişi size, harika
bir kariyer istiyorsanız tutkunuzun peşine düşün, hayallerinizin peşine düşün,
derse desin... bunu yapmamaya karar vereceksiniz.” Mazeretler insanı geride
tutar, der. Tavsiyesi? “Tutkunuzu bulup kullanırsanız harika bir kariyeriniz
olur. Yapmazsanız olmaz.”
Steve Jobs’un
Stanford Üniversitesi’ndeki ünlü diploma töreni konuşmasında öğrencileri
gerçekten sevdikleri mesleğe teşvik edişinden alıntı: “İşiniz hayatınızın büyük
bir bölümünü dolduracak ve gerçekten tatmin olmanın tek yolu, harika bir iş
olduğuna inandığınız şeyi yapmaktır. Ve harika bir iş yapmanın tek yolu
yaptığınız şeyi sevmektir. Henüz onu bulmadıysanız bakmaya devam edin.
Yetinmeyin. Kalbin bütün meselelerinde olduğu gibi, onu bulduğunuzda
bileceksiniz. Bütün iyi ilişkiler gibi, bu da yıllar geçtikçe daha da
iyileşecektir. Bu yüzden buluncaya kadar aramaya devam edin. Yetinmeyin.”
Tutkunuzun
peşinden gitmelisiniz. Sevdiğiniz şeyin ne olduğunu bulmalısınız – gerçekten
kim olduğunuzu. Ve onu yapmak için cesaret göstermelisiniz. İnsanın ihtiyacı
olan tek cesaretin kendi düşlerinin peşinden gitme cesareti olduğuna
inanıyorum. – Oprah Winfrey
Mutluluk bir
seçimdir, bulaşıcı bir tavırdır.
Dille ilgili
beyin alanları –konuşmanıza ve fikirleri daha açık ifade etmenize yardım eden
alanlar– kullanıldıkça bu bölgelerde aktivite ve etkinlik artar. Topluluk
önünde ne kadar çok konuşuyorsanız, beynin mevcut yapısı da değişiyor, dille
ilgili alanları da o kadar gelişiyordur.
Deneyimimize
göre, en iyi yöneticiler yaptıkları işte en tutkulu olanlardır. – Ron Baron,
milyarder yatırımcı
Sır #1: İçinizdeki Ustayı Çıkarın
Başkalarına
ilham vermenin ilk adımı önce kendinizin ilham almış olduğunuzdan emin
olmaktır. Gerçekten tutkulu olduğunuz şeyi belirlemenin en basit yolu,
kendinize, bu bölümde daha önce söz ettiğim soruyu sormaktır: “İçimi ne
şenlendirir?” Bir kez içinizi şenlendiren şeyi buldunuz mu, anlatacağınız
hikâyeler, kullandığınız slaytlar ve içeriğinizi sunuş şekliniz canlanacaktır.
Mümkün olduğunu düşündüğünüzden çok daha fazla kişiyle bağ kuracaksınız.
Sır #2: Hikâye Anlatma Sanatında Ustalaşın
Hikâye
anlatmak en temel ikna aracıdır. Hikâye –duygusal ve gerçek hikâyeler– anlatan
kişiler gibi, markalar da müşterileri ve izleyicileriyle rakiplerinden çok daha
derin ve daha anlamlı biçimde bağ kurar.
İletişim
teorisinin kurucularından biri olan Yunan filozofu Aristoteles iknanın, üç
unsurun temsil edilmesiyle oluştuğuna inanırdı: ethos, logos ve pathos. Ethos
güvenilirliktir. Bizler; başarılarına, sıfatlarına, deneyimlerine vb. saygı
duyduğumuz insanlarla hemfikir olmaya eğilim gösteririz. Logos, mantık, veriler
ve istatistik aracılığıyla ikna aracıdır. Pathos ise duygulara hitap etme
eylemidir.
Hepimiz hikâye
severiz. Onlar için doğmuşuz. Hikâyeler kim olduğumuzu doğrular. Hepimiz
hayatımızın anlamı olduğuna dair bir doğrulama isteriz. Ve hiçbir şey
hikâyelerle bağ kurduğumuzdakinden daha büyük bir doğrulama yapmaz. Hikâye;
zamanın, geçmiş, şimdi ve geleceğin engellerini geçebilir ve kendi aramızdaki
benzerlikleri ve başkaları aracılığıyla gerçekle hayal edileni deneyimlememizi
sağlar. – Andrew Stanton, Oyuncak Hikâyesi’nin yazarı
Birinin
dikkatini çekmenin en temel yolu şudur: Bir kalıbı kırın.
Eğer anılmak
istiyorsanız, bir hikâye anlatın ve bu ne kadar kişisel olursa o kadar iyi.
Neredeyse her zaman işe yarar.
Lakewood
Kilisesi rahibi Joel Osteen hiç TED konuşması yapmamıştır, fakat her hafta
vaazlarına şahsen katılan 40.000 kişiye ve televizyonda seyreden yedi milyona
TED’e yaraşır bir performans sunar. Osteen, TED tarzına uygun olarak, vaazına
her zaman bir temayla başlar. Bir vaazına, “Sizinle bugün nasıl ‘Geleceğinizde
Evet Var’,35 bunu konuşacağım,” diyerek başladı. Bir arkadaşı hakkında kısa bir
anekdotla devam etti. Arkadaşı yıllardır çok çalışıyormuş. Bir gün bir şef
emekli olmuş ve işe birkaç kişi aday olmuş. Osteen’in arkadaşının kıdemi
varmış, fakat daha genç ve deneyimsiz biri için terfiden geri çevrilmiş.
Arkadaşı kendisini aldatılmış hissetmiş ama gücenik davranmamış, ya da elinden
gelenin en iyisini yapmaktan vazgeçmemiş. İki yıl sonra, bir kıdemli başkan
yardımcısı emekli olmuş ve Osteen’in arkadaşı hak ettiği terfiyi almış. “Şimdi
onun pozisyonu diğer eski şef pozisyonundan çok daha üst seviyede,” dedi
Osteen. “Şu anda bir ‘hayır’da olabilirsiniz ama yardım yoldadır. İyileşme
yoldadır. Terfi yoldadır. Kendinize, ‘Hayır’da kalmayacağım. Evet geliyor,
biliyorum,’ deyin.
Tanrı
kalbinize bir hayal koyarsa, başaracağınızı bilirsiniz. Her ‘hayır’da, ‘evet’e
bir adım daha yakınsınız demektir.”
Hemen herkesin
hayatının gerçek, içsel hikâyesi –alçakgönüllülükle ve egoist davranmadan
anlatıldığında– çok eğlencelidir. Konuşmayı ateşleyen malzemeler neredeyse hep
buradan çıkar. – Dale Carnegie
Bir iş
sunumunda hikâyeler anlatmak, insanların içeriği çok daha derin bir düzeyde
deneyimlemelerini sağlar ve onları iş gezisine götürmenin sanal eşdeğeridir.
Batman ve Mor
Yıllar gibi filmlerin yapımcısı Guber, yalnızca hikâye anlatmanın gücü üstüne
Hikâyen Varsa Kazanırsın adında bir kitap yazmıştır. “Ancak modern hayatın
gürültü düzeyi bir kakofoniye dönüştükçe, gerçekten duyulabilecek anlamlı bir
hikâye anlatma becerisine olan talep gitgide artmaktadır,” diye ekler.
Romancı
Isabele Allende "Sağduyulu iyi insanlar ilginç karakterler oluşturmaz.
Onlardan sadece iyi eski eş olur,” demişti.
Sır #3: Sohbet Edin
Yapana kadar
taklit etmeyin. Ona dönüşene kadar taklit edin. – AMY CUDDY, PROFESÖR, HARVARD
İŞLETME OKULU
Durmaksızın
prova yapın ve içeriğinizi öyle içselleştirin ki sunumu yakın bir arkadaşınızla
sohbet eder gibi rahatça yapabilin.
Neden işe
yarar: Gerçek ikna, sadece dinleyenlerinizle duygusal bir ahenk yakaladıktan ve
güvenlerini kazandıktan sonra olur. Eğer sesiniz, jestleriniz ve beden diliniz
sözlerinizle uyumsuzsa dinleyiciniz mesajınıza güvenmeyecektir. Bu, bir
Ferrari’ye (harika bir hikâye) sahip olup kullanmayı (anlatmak) bilmemenin
eşdeğeridir.
Beden dilini
ve sunumlarını geliştirmek isteyen konuşmacılarla çalışırken, sunumlarını
gerçek, söyleşi benzeri bir biçimde yapabilmeyi öğrenebilmeleri için üç şeyin
önemini anlatırım: Tutku, Prova, Duruş. İlk adım, konuşmacının neye tutkusunun
olduğunu ve bunu mesajıyla nasıl ilişkilendireceğini belirlemeyi gerektirir.
Sonraki adım, prova, prova, provadır. Ancak bu iki şart yerine getirildiğinde
gerçek duruş yüzeye çıkacaktır.
Bir grup
sunumunda, en iyi “etkili duruşa” sahip kişi genellikle liderdir. Konuyu en iyi
o anlar, gösterir ve sorumluluk almak için güveni vardır. Genellikle herkesten
biraz daha iyi giyimlidirler. Ayakkabıları cilalı ve giysileri ütülüdür. Daha
güçlü göz teması kurarlar ve sıkı el sıkarlar. Az ve öz, kesin konuşurlar.
Bocalamazlar. Sakin dururlar. “Açık” jestler kullanırlar, avuçlar yukarı ya da
açık ve eller ayrı. Sesleri yayılır, çünkü diyaframdan konuşurlar. İlham veren
liderler gibi yürür, konuşur ve görünürler.
Dünyanın en
karizmatik profesyonellerinin çok iyi beden dilleri vardır – güven, yetkinlik
ve karizma yansıtan etkili bir duruş. Etkili duruş, kendini otorite sahibi,
sayılacak ve izlenecek birisi olarak sunan birini tanımlamak için kullanılan
askeri bir terimdir. İnsanlar sizin yolunuzdan gitmek için ne kadar fedakârlık
eder? Yüksek ücretli, iyi ek ödemeleri olan ve emeklilik sunan bir işi bırakırlar
mı? Öyleyse, hükmeden mevcudiyetiniz vardır.
Sır #4: Bana Yeni Bir Şey Öğretin
İzleyicinize
tamamen yeni, farklı paketlenmiş ya da eski bir problemi çözmenin taze ve yeni
bir yolunu sunan bir bilgi aktarın.
Sinirbilimciler,
sadece beyni yeni deneyimlerle bombardıman ederek zihinlerimizi dünyaya yeni
bir mercekten bakmaya zorlayabileceğimizi bulmuştur. Bu da arada bir
ofisinizden çıkmanız gerek demektir. Yeni olaylar, insanlar ve yerler
deneyimleyin. En önemlisi, bu yeni deneyimleri sunumlarınıza katın.
Kavramsal
araştırma, beyinlerimizin ayrıntılardan önce büyük resmi görmeye ihtiyacı
olduğunu göstermiştir. John Medina bir keresinde bana şöyle açıkladı: “Carmine,
ilkel adam kaplanla karşılaşınca, ‘Kaplanın kaç dişi vardır?’ diye sormadı. ‘Beni
yiyecek mi?’ diye sordu.” İzleyicinizin ayrıntıları öğrenmeden önce büyük resmi
görmesi gerekir. Eğer fikrinizi ya da ürününüzü 140 karakterle
açıklayamıyorsanız, bunu yapana kadar çalışın.
TEDx
konuşmacısı ve tasarımcı Oliver Uberti, bir keresinde, “Her süper kahramanın
bir çıkış hikâyesi vardır. Sizin de öyle. Başka birininkini izlemeyin. Kendi
başyapıtınızı yaratın,” demişti. Çoğu iletişimci sandığından çok daha
yaratıcıdır. Yaratıcılıklarını ortaya çıkarmaya ve fikirlerini sunmak için
yenilikçi bir yaklaşım benimsemeye teşvik edildiklerinde zorluklara meydan
okurlar.
Sır #5: Ağızları Açık Bırakan Anlar Yaratın
Ağızları açık
bırakacak anlar sinirbilimcilerin duygu yüklü olay [emotionally charged event]
dedikleri şeyi yaratır; bu, izleyicinizin mesajınızı hatırlayıp harekete
geçmesini daha olası kılan yükseltilmiş bir duygu halidir.
Bir PowerPoint
sunumu yaratırken yapmanız gereken ilk şey nedir? Eğer pek çok kişi gibiyseniz,
“PowerPoint’i açmak” dersiniz. Yanlış yanıt. Önce hikâyeyi planlamalısınız.
Tıpkı filmi çekmeye başlamadan önce sahneleri storyboard haline getiren bir
yönetmen gibi çekmeye başlamadan önce hikâyeyi yaratmalısınız. Hikâye
tamamlandığı zaman güzel slaytlar tasarlamak için çok zamanınız olacak ama eğer
hikâye sıkıcıysa daha bir kelime etmeden izleyicinizi kaybedersiniz.
11 Eylül
2001’de nerede olduğunuzu hatırlayıp bu sabah anahtarlarınızı nereye
koyduğunuzu unutmanızın bir sebebi var. Ve bu farkı anlamak sizin daha çok
hatırlanacak, “ağızları açık bırakacak” sunumlar yapmanıza yarar sağlayabilir.
"Flaş ampulü hatıralar”
Neden 11 Eylül
gibi bir olay hakkında ayrıntıları hatırlıyorsunuz da anahtarlarınızı kaybetme
eğilimindesiniz? Neden Dr. Jill’in gösterisini ya da Gates’in sivrisineklerini
hatırlıyoruz da gördüğümüz PowerPoint sunumlarının yüzde 99’unu unutuyoruz?
Beyin duygusal olarak canlı olayları hatırlayıp sıradan, olağan olayları
unutmaya donanımlıdır. Eğer vasat sunumlar denizinde öne çıkmak istiyorsanız
izleyicinizi duygusal olarak yönetmelisiniz.
Kilit ifade o
kadar önemlidir ki TED’in konuşmacılarından en iyi alıntılara ayrılmış bir
sitesi ve Twitter kolu vardır (@TEDQuote). En sevilenlerinden bazıları:
“Eğer hatalı
olmaya hazır değilseniz, özgün bir şeyle hiç ortaya çıkamazsınız.” – Sir Ken
Robinson
“En iyi
konuşmacı olmakla en iyi fikirlere sahip olmak arasında sıfır ilişki vardır. ”–
Susan Cain
“Başarana
kadar taklit etmeyin. O olana kadar taklit edin.”– Amy Cuddy
“Çoğu başarılı
Afgan kızının arkasında kızının başarısının kendi başarısı olduğunu anlayan bir
baba vardır.” – Shabana Basij-Rasikh
“Rakamlar,
evrenin senfonisinin yazıldığı müzik notalarıdır.” – Adam Spencer
Her
göstericinin en az bir ağızları açık bırakan ânı –izleyicilerinizin ertesi gün
konuşacağı duygu yüklü bir olay– vardır. Her sunumda bir tane gerekir. Bir tane
bulun ve kullanın. Sunumuzun içeriği eğer izleyicilerinizin zihnine
kazınabilirse daha etkili olacaktır.
Sır #6: Neşelenin
Kendinizi (ya
da konunuzu) çok ciddiye almayın. Beyin mizahı sever. İzleyicinize gülümseyecek
bir şey verin.
Neden işe
yarar: Mizah, savunmaları azaltarak izleyicinizi mesajınıza daha açık hale
getirir. Ayrıca sizin daha sevimli görünmenizi sağlar ve insanlar hoşlandıkları
biriyle iş yapmaya ya da onu desteklemeye daha isteklidirler.
TED sahnesinde
mizah anlayışına sahip olmak kişisel ilişkilerde ve her türlü iş ortamında
önemlidir. Harvard Business Review’da yayımlanan bir çalışmada (“Gülmek
Kazandırır”), Fabio Sala kırk yılı aşan bir dönem için mizah araştırmalarını
derlemiş ve şunu bulmuştur: “Mizah beceriyle kullanıldığında, yönetim
tekerleklerini yağlar. Düşmanlığı azaltır, eleştiriyi saptırır, gerilimi
giderir, moral yükseltir ve zor mesajların iletilmesine yardım eder.”
Sır #7: 18 Dakika Kuralına Bağlı Kalın
18 dakika bir sunum
için ideal uzunluktur. Eğer daha uzun bir tane yapmanız gerekiyorsa, içine her
10 dakikada bir yumuşak aralar (hikâyeler, videolar, gösteriler) katın.
Neden işe
yarar: Araştırmacılar “kavramsal birikmişliğin”, fazla bilginin fikirlerin
başarıyla iletilmesini önlediğini keşfetmiştir.
Şeyleri basit
tutmak cesaret ister. Bir PowerPoint slaytını izleyicilerin çoğunun
okuyamayacağı kadar küçük metinlerle doldurmak yerine, tek bir resim koymak
cesaret ister. Bir sunumda slayt sayısını azaltmak cesaret ister. Uzun süre
zırvalamak yerine 18 dakika konuşmak cesaret ister. Leonardo Da Vinci bir kez,
“Sadelik üst düzeyde sofistikeliktir,” demişti. Sofistike olun. Sunumlarınızı
ve konuşmalarınızı kısa ve basit tutun.
Hayatınız
ayrıntıyla boşa harcanır. Sadeleşin, sadeleşin. – Henry David Thoreau
Pasricha’nın
TEDx izleyicisine anlattığı Muhteşemliğin Üç Aşaması şunlardı: tavır,
farkındalık, özgünlük. Her biri hakkında kısaca konuştu. Tavırla ilgili,
Pasricha, hepimizin yolda engellerle karşılacağını ama onları nasıl
karşılayacağımıza dair iki seçeneğimiz olduğunu söyledi. “Bir, ezilip büzülüp
sonsuza kadar kendinizi kasvete mahkûm edebilirsiniz, ya da iki, kederlenebilir
ve sonra geleceği yeni ayık gözlerle görebilirsiniz. İyi bir tavır takınmak, ikinciyi
seçmekle ve her ne kadar zor olursa olsun, sizi vuran acı ne olursa olsun,
ileriye hareket etmeyi, yola devam etmeyi ve geleceğe bebek adımları atmayı
seçmekle ilgilidir.” Farkındalık hakkında Pasricha, dinleyicilerini içlerindeki
üç yaşındaki çocuğu kucaklamaya teşvik etti “O üç yaşındaki oğlan hâlâ sizin
parçanız. O üç yaşındaki kız çocuğu hâlâ sizin parçanız. Orada. Ve farkında
olmak, gördüğünüz her şeyi ilk kez gördüğünüzü hatırlamaktır da.” Özgünlük
hakkında: “Bu sadece kendiniz olmak ve bununla ilgili iyi hissetmektir. Ve
özgün olduğunuzda, sonunda kalbinizi izlersiniz; kendinizi sevdiğiniz ve zevk
aldığınız yerlerde, durumlarda ve sohbetlerde bulursunuz. Konuşmaktan
hoşlandığınız kişilerle tanışırsınız. Düşlediğiniz yerlere gidersiniz. Ve
sonunda kalbinizi izler ve çok tatmin olmuş hissedersiniz."
Sır #7: 18 Dakika Kuralına Bağlı Kalın
Uzun, karmaşık
ve dolambaçlı sunumlar sıkıcıdır; izleyicinizi kaybetmek için kesin bir
yöntemdir. 18 dakika kuralı sadece disiplini öğrenmek için iyi bir alıştırma
değildir. İzleyicinizi fazla yüklemekten kaçınmak önemlidir. Unutmayın, kısıtlı
sunumlar daha çok yaratıcılık gerektirir. Başka deyişle, orada olmayan şey,
orada olan şeyi daha da güçlendirir!
Sır #8: Çoklu Duyusal Deneyimlerle Zihinsel Bir Resim
Boyayın
Birden fazla
duyuya hitap eden unsurlarla sunumlar yapın: görüntü, ses, dokunuş, tat ve
koku.
Neden işe
yarar: Unutmayın, beyin sıkıcı şeylerle ilgilenmez. Karşınızda büyüleyici
görüntüler, çekici videolar, ilginç sahne malzemeleri, güzel sözler ve hikâyeyi
hayata geçiren birden fazla ses varsa sıkılmak neredeyse olanaksızdır. Kimse
sizden sunumunuza çoklu duyusal deneyimler katmanızı istemez, ama bir kez bunu
deneyimlediler mi her dakikasından hoşlanırlar. Beyin çoklu duyusal deneyimler
için can atar. İzleyiciniz neden sunumunuzu sevdiğini açıklayamayabilir; bu
sizin küçük sırrınız olacaktır.
Görselleri,
sözleri tamamlamak için kullanın, tekrarlamak için değil.-TED Emri
Maya Angelou
bir keresinde, “İnsanlar ne dediğinizi unutur, insanlar ne yaptığınızı unutur
ama onlara nasıl hissettirdiğinizi asla unutmaz,” demişti. Sadece insanların ne
bilmesini istediğinizi düşünmeyin; onların nasıl hissetmesini istediğinizi
düşünün.
Cesaret dikkat
çeker. Cesaret fark edilir. Cesaret yürekleri ve zihinleri kazanır. Cesaret
hayatınızın konuşmasını yapmak için ihtiyacınız olan şeydir. Cesaretiniz
olduğunu biliyorum. Onu bulun, kutlayın ve keyfine varın. Topluluk önünde cesur
konuşma, hayatınızı ve sizi dinleyen insanların hayatını değiştirecektir.
Görülmesi, hissedilmesi ve duyulması için var olan fikirleriniz vardır.
Sesinizi insanları şaşırtmak, ilham vermek ve dünyayı değiştirmek için
kullanın.
İşi iş, oyunu
oyun gibi görmem. Hepsi yaşamaktır.– SIR RICHARD BRANSON
Sır #9: Şeridinizde Kalın
Özgün, açık ve
şeffaf olun.
Neden işe
yarar: Çoğu insan bir sahtekârı saptayabilir. Eğer olmadığınız bir şey ya da
biri olmaya çalışırsanız izleyicinizin güvenini kazanamazsınız.
lham veren bir
konuşmacı, dinleyicilerini hayatları, kariyerleri ya da işleri hakkında farklı
düşünmeye yöneltmelidir. İyi bir konuşmacı daha iyi biri olmayı istemenizi
sağlar.
Bir sunum
yaptığınızda, hedefiniz “bir sunum yapmak” olmamalı. İzleyicinize ilham vermek,
onları etkilemek ve daha büyük düşler kurmaya teşvik etmek olmalı. İnsanlar
sizin gerçek olduğunuzu düşünmezlerse onları etkileyemezsiniz. İzleyicinizi,
eğer size güvenmez, hayran olmaz ve içtenlikle sevmezlerse hiçbir şeye ikna
edemezsiniz.
Richard
Branson daha iyi bir konuşmacı olmaya azmetti. Durmadan alıştırma yaptı. “İyi
konuşmacılar sadece şanslı ya da yetenekli değildir – çok çalışırlar.” Branson
ayrıca kendisi olmayı, özgün olmayı öğrendi. “Etkileyici bir konuşmacı olmak
için söylediğinize inanmanız gerekir. Ve eğer sağlam bir inançla konuşursanız
ve konunuza tutku duyuyorsanız, izleyiciniz hatalarınıza karşı çok daha
bağışlayıcı olacaktır, çünkü doğruyu söylediğinize inanacaklardır. Hazırlanın,
acele etmeyin ve rahatlayın. Yürekten konuşun.”
Warren
Buffett, “Hayatta iletişim kurabilmelisiniz ve bu müthiş önemlidir. Okullar,
bir dereceye kadar, bunu yeterince vurgulamaz. Eğer iletişim kuramaz ve başka
insanlarla konuşup fikirlerinizi iletemezseniz potansiyelinizden
vazgeçersiniz.”
Kendi
şeridinizde kalın. Kalbinizi açın. Kendi özgün benliğinize sadık kalın
kendinizin olabileceğiniz en iyi temsili olun.
Diğer
insanların sizin hakkınızda söylediklerini kontrol edemezsiniz ama o yorumların
çerçevesini kontrol edebilirsiniz ve kendiniz için ettiğiniz sözleri kesinlikle
kontrol edebilirsiniz. Olumsuzlukları tekrar ve tekrar gündeme getirmektense,
düşüncelerinizi yeniden şekillendirin ve olumsuz etiketlerin yerine cesaret,
güç ve dayanıklılık koyun.
İlham veren
bir konuşmacı olmak için şansa ihtiyacınız yok. Örneklere, tekniklere, tutkuya
ve alıştırma yapmaya ihtiyacınız var. Ayrıca cesarete ihtiyacınız var –
tutkunuzu izlemek, fikirlerinizi basitçe ifade etmek ve içinizi şenlendirmek
için.