2 Ekim 2018 Salı

Bir Yarış Oyununda Başıma Gelen En İlginç Hikaye



Sizleri bundan yaklaşık 18 ya da 19 sene önceye götürmek istiyorum. 90’lı yılların sonları, o dönemler lise öğrencisiyim. Need For Speed (NFS) ortalığı kasıp kavuruyor. Sıra arkadaşım Fatih ve ben de bu oyunun tutkulu oyuncularıyız. O dönem hayatımızın merkezinde iki şey var: hazırlanmakta olduğumuz üniversite sınavı ve her fırsat bulduğumuzda oynadığımız NFS. İkimizde çok iddialıyız ve en iyi olduğumuzu düşünüyoruz. Her akşam test çözdükten sonra NFS oynayıp formumuzu koruyoruz, ertesi gün de ilk teneffüsten itibaren bir gece önceki başarı hikayemizi ballandıra ballandıra birbirimize anlatıyoruz.

“En iyi” olma konusundaki atışmalarımızı artık aksiyona dökmemiz gerektiğine karar verdiğimiz bir gün hafta sonu dershane çıkışı bizim eve gelip “en hızlı”yı belirlemek için anlaştık. Bilgisayarımda doğal olarak tek klavye olduğu için o hafta sonu Fatih dershaneye kendi klavyesi ile geldi. Hala dershane çıkışı bindiğimiz otobüste sırtında çantası, elinde klavyesi ile otobüsteki hali dün gibi gözümün önündedir.

Neyse eve geldikten sonra annem bize enerji verecek ikramlarını sunup evde rahat etmemiz için alışverişe gitti. Artık tüm koşullar en hızlıyı belirlemek için hazırdı. Fatih’in klavyesini de bilgisayara bağlayıp tanıttıktan sonra NFS oyununu açtık, iki kullanıcı moduna ayarladık, favori araçlarımızı alıp en sevdiğimiz renk tercihleri ile favori pistimizde yarışa başladık.

Hazır ev boşken sesi en yüksek seviyeye getirip süreyi de en uzun olarak belirledik. Ve yarışımız başladı… O dönemlerde internete 146 üzerinden 33.600 kbps modem ile bağlandığımız için online multiplayer oyunlara alışık olmadığımızdan ilk defa gerçek bir kullanıcıya karşı oynamak çok farklı bir tecrübeydi. Bol bol çarpmalı, sürtmeli bir yarış adeta kıran kırana geçti. Sonucunda ev sahibi olmanın da avantajını kullanarak oyunu kazandım ama oyun esnasında yaşadığım heyecan ve stres kazanmamla beraber öyle bir coşkuya sebep olmuştu ki bir anlık sevinç bana oldukça pahallıya mal olmuştu.

Finish çizgisini geçmemle birlikte spikerin “Congratulations” diyen o çoşkulu sesiyle ayağa kalkıp sevincimden bilgisayarın monitörüne adeta “çak bi beşlik” yaptım. Tabii monitörün arkası boş olunca o da aynen denize balıklama atlar gibi yere düştü. O dönemki monitörleri hatırlayanlar bilir, monitörün arkasında boşluklar vardır, o boşluklardan dumanlar çıkmaya başladı. Hemen fişini pirizden çektik. Odadaki koku azalınca korkarak dualarla yeniden prize taktım ama nafile… Maalesef monitör tepki vermiyordu. Bir süre sonra annem eve geldi. Fatih ile beraber durumu dilimiz döndüğünce anlattık. Ne mi oldu? Annem güzelce iğneli sözleriyle dövmekten beter etti. Ana yüreği, dayanamayıp uygun vakit geldiğinde yeni bir monitör alıp yarış zevkime devam etmeme de fırsat sağladı. Ama ben bir daha “en hızlı yarışçı” değil “en kontrollü yarışçı” oldum hep.

İşte benim bir yarış oyununda başıma gelen en ilginç hikayem. Umarım genç arkadaşlarıma ders alabilecekleri bir örnek sunmuşumdur.

Not: Yukarıdaki hikaye Media Markt'ın "Herhangi Bir Yarış Oyununda Başına Gelen En İlginç Hikaye" konulu yarışması için tarafımca kaleme alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google adsense

Analytics