26 Eylül 2021 Pazar

Yolsuzlukla Mücadele Hukuk Altyapısı

Türkiye Etik ve İtibar Derneği’nin 9. Döneminin 3. Gününde ilk dersimiz “Yolsuzlukla Mücadele Hukuk Altyapısı” oldu. Av. Filiz Toprak Esin’in eğitmenliğindeki dersimize yolsuzluğun tanımı ile başladık. Daha önceki notlarımda da belirttiğim şekilde, derste belirtilen tanımlamaları buraya direk taşımam söz konusu değil. Bu sebeple derste aldığım notları kendimce değerlendirerek, üzerine internetten herkesin ulaşabileceği bilgileri derleyerek bu içeriği hazırlıyorum.

Yolsuzluk;

  • Kamu görevinin özel çıkar sağlamak için kötüye kullanılması (Dünya Bankası),
  • Kamu güç, görev ve yetkisinin rüşvet, irtikap, kayırmacılık, sahtekarlık ve zimmet yoluyla özel çıkar elde etmek için kötüye kullanılması (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı),

olarak tanımlanmaktadır.
Yolsuzluk, 4 Ocak 2009 tarihli Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Özel Hukuk Sözleşmesi’nin 2. maddesinde;
“…doğrudan doğruya ya da dolaylı yollardan rüşvet ve yasadışı bir menfaat temin eden kişinin yürüttüğü görevlerin veya gerekli davranışların yasalara uygun bir şekilde yerine getirilmesinde sapmalara yol açan rüşvet veya başka her türlü yasadışı menfaatin talep edilmesi, teklif edilmesi, verilmesi ya da kabul edilmesi” olarak açıklanmaktadır.
Uluslarası Şeffaflık Örgütü, yolsuzluğu sadece “kamu gücüyle” sınırlı olmayan herhangi bir görevin özel çıkarlar için kötüye kullanılması olarak tanımlar.

http://www.seffaflik.org/yolsuzluk/yolsuzluk-nedir/

Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International) 2020 yılına ilişkin “Yolsuzluk Algı Endeksi” (Corruption Perception Index) sonuçlarını 29 Ocak 2021 tarihli raporu ile açıkladı.

Türkiye yolsuzluk sıralamasında nerede?...

►2020 yılı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye, 40 puanla 86. sırada yer almış.

►Türkiye, Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile karşılaştırıldığında, 28 üye ülkeden de düşük puan alarak Romanya’nın ardından sonuncu sıraya yerleşmiş

►OECD ülkeleri arasında ise Türkiye, sondan üçüncü sıraya oturmuş.

►2013 yılında Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkeler grubunda lider konumda bulunan Türkiye, 2020 yılında beşinciliğe düşmüş.

►2012 yılından bu yana puanı ve sırası hızlı bir biçimde düşmekte olan Türkiye, bu yıl 1 puan fazla almasına karşın son 8 yıl içinde en çok gerileyen 5 ülke arasındaki yerini değiştirememiş.

Açıkçası Türkiye, küresel sıralamada ekonomik, sosyal ve politik istikrarsızlıkların yoğun olduğu, demokrasi ile tanışmamış birçok ülkenin gerisinde kalarak 180 ülke arasında 86. sıraya yerleşmiş.

https://www.dunya.com/kose-yazisi/uluslararasi-seffaflik-orgutune-gore-gidisat-cok-kotu/609495

Endekste Türkiye’nin yerini bir de siz gözlerinizle görmek isterseniz bu linki kullanabilirsiniz:

https://www.transparency.org/en/cpi/2020/index/tur

Uluslararası mukayeseli hukukun ürettiği ve yolsuzluk cephesinde hukuka uyumu teşvik eden en kapsamlı kaynakların başında ABD Yurtdışı Yolsuzlukla Mücadele Yasası - Foreign Corrupt Practices Act (“FCPA”) gelmektedir. Ticari hakkaniyet ve güvenin tesis ve temini amacıyla ABD tarafından 1977 yılında çıkarılan FCPA, ABD piyasalarını ve bu piyasalar ile herhangi bir ticari, hukuki veya coğrafi temas noktasına sahip olan tüm gerçek ve tüzel kişileri kapsamaktadır. Bu yönü ile bir yandan Amerikan usul hukukunun “uzanan el” prensibi doğrultusunda egemen sınırlarının ötesine geçen durumlara müdahale edebilen FCPA, diğer yandan da tavizsiz uygulama trendleri ile kendisine tabi olan unsurlar üzerinde önemli bir caydırıcılık etkisi göstermektedir.

Çağın değişen şartları karşısında yüksek bir adaptasyon kabiliyeti gösterebilen FCPA, küresel düzlemde oldukça geniş bir uygulama alanı bulmaktadır. FCPA’i ülkemiz iş çevreleri açısından tehlikeli hale getiren önemli bir unsur ise şirketlerin ve iş adamlarının bu uygulamaların ne zaman gündeme gelebileceği konusunda net bir ayrım yapmakta güçlük çekmeleridir. Bu itibarla, özellikle küresel düzlemde iş yapan şirketlerin, yolsuzlukla mücadele ve hukuka uyum çalışmaları kapsamında dikkate alması gereken unsurların başında FCPA ve ABD yaptırımları ile uyum gelmektedir.


Belirtmek gerekir ki, FCPA uyumunun en önemli adımı uygulamaların kapsamını isabetli şekilde tespit edebilmektir. Mevzuatı bu açıdan değerlendirdiğimizde, ABD Sermaye Piyasası Kurulu’na (Securities and Exchange Commission - SEC) tabi olan şirketler ile bu şirketlerin bünyesinde yer alan tüm iştirakler ve bunların yöneticileri, çalışanları, temsilcileri, görevlileri ve acentelerinin kapsama dâhil olduğu görülmektedir.

Ayrıca, ABD içerisinde ofisi olan teşebbüsler ile bu teşebbüslerin ABD içinde veya dışında bulunan iştirakleri ve bunların çalışanları da uygulamaların kapsamına dâhil olabilmektedir. Ayrıca, yetki alanını belirlerken ilave bir coğrafi parametre daha getiren FCPA, ABD içerisinde faaliyet gösteren tüm teşebbüsler ile bunların çalışanlarının da bahse konu uygulamalara tabi olabileceğini düzenlemektedir.

Tüm yasalarda olduğu gibi, FCPA uygulamalarında da caydırıcılığı sağlayan unsur verilen cezaların ciddiyetidir. Bu yönü ile incelendiğinde, FCPA kapsamında getirilen yaptırımların hürriyeti bağlayıcı hapis cezaları ve parasal yaptırımlar olmak üzere iki yöne ayrıldığı görülmektedir. Dolayısıyla, uygulamanın kapsamına giren şirket, kuruluş ve teşebbüsler ile bunların yöneticileri, pay sahipleri, yönetim kurulu üyeleri, temsilcileri ve çalışanları, haklarında para ve hapis cezalarına karar verilebilmektedir.

Yasanın uygulanmasından sorumlu olan ve bu kapsamda gerekli soruşturmaları yürütüp uzlaşma süreçlerine de dâhil olan kurumlar ise ABD Adalet Bakanlığı (Department of Justice - DoJ) ile ABD Sermaye Piyasası Kurulu (SEC) ortak biçimde yetkilendirilmektedir.

Hal böyle olunca, ABD ile iş yapan, ABD’de faaliyetleri bulunan veya uygulama kapsamına giren diğer unsurlar arasında dirsek teması bulunan gerçek ve tüzel kişiler; dünyanın farklı bir köşesinde ihdas edilen ve kendilerine uygulanabileceğini öngörmedikleri bu yasanın sert yaptırımları ile karşı karşıya kalabilmektedir. FCPA ile getirilen yaptırımların kapsam ve ciddiyeti de göz önüne alındığında, ABD ile herhangi bir temas noktası bulunan tüm teşebbüslerin, faaliyetlerini doğrudan ve dolaylı FCPA risklerine karşı kontrol etmeleri ve bu riskler karşısında iç denetim ve uyum yönetimi gibi önleyici tedbirler almaları gerekmektedir.

https://blog.lexpera.com.tr/yolsuzlugun-hukuki-boyutu-yazi-dizisi-i-bu-isi-aramizda-cozsek-olmaz-mi-konu-abd-yolsuzluk-yasalari-fcpa-ise-cevap-hayir/

Rüşvet suçu ile unsurları TCK’nın 2012 yılı değişiklikleriyle güncel halini almış olan  252. maddesinde tanımlanmıştır. Türk Hukuku’na göre “görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceğibir başka kişiye menfaat sağlamak” rüşvet suçunu oluşturmaktadır.

Rüşvet suçu, iki taraflı bir suç olarak kabul edilmektedir ve rüşvet suçunun işlenmesi için rüşvet veren ile kamu görevlisi arasında bir anlaşmaya varılmış olması yeterlidir.

TCK, rüşvet suçu için hediye, seyahat ve eğlence harcamaları kapsamında bir istisna öngörmemektedir. Bu nedenle, bu harcamalar, suçun şartlarının gerçekleşmesi halinde,  rüşvet suçunun oluşmasına sebep olabilecektir.

TCK, rüşvet suçu için hızlandırma ödemeleri kapsamında bir istisna öngörmemektedir. Bu nedenle, hızlandırma ödemeleri,  suçun şartlarının gerçekleşmesi halinde,  rüşvet suçunun oluşmasına sebep olabilecektir.

Yolsuzlukla alakalı suçların soruşturulmasında yetkili makamlar, savcılık ve ceza mahkemeleridir. Türkiye’de sadece yolsuzluğun araştırılması ve soruşturulması görevlerine adanmış resmi bir devlet kurumu mevcut olmamakla birlikte Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) yolsuzluk soruşturmaları kapsamında özel bir yetki ile donatılmıştır. MASAK, veri toplama, ilgili kuruluşlardan belge talep etme ve en önemlisi soruşturma dosyalarını yetkili savcılığa sevk etme konusunda yetkilendirilmiş düzenleyici bir kuruluştur.

https://gun.av.tr/tr/goruslerimiz/rehberler/ticari-suclar-ve-yolsuzlukla-mucadele-hakkinda-2017de-sikca-sorulan-sorular

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google adsense

Analytics