Yukarıdaki bu iddialı başlık "İnsanı Yaşlandıran Şey Zaman Değil Mutsuzluktur" bana değil Kaan Sekban'a ait. 2017 sonunda Kaan Sekban’ın kitabını okuyup
kendisini bir hayli sevmiştim. Aradan geçen zamanda kendisini sosyal medyada
takip etmeye devam ettikçe kendisine olan sevgim ve dönüşüm hikayesine olan
saygım daha da arttı. Kısmetse önümüzdeki Pazar günü de kendisini ilk kez canlı
izleme fırsatı bulacağım. Çalıştığım şirketin “gezi kulübü” üyeleri olarak
kalabalık bir grup biletlerimizi aldık ve Pazar günü eğlenceli “beyaz yakalı”
hikayeleri dinlemek için sabırsızlanıyoruz.
Bununla beraber, bu hafta içerisinde Harvard
Business Review’de Kaan Sekban’ın bir röportajına rastladım. Açıklamalarından
özellikle dikkatimi çeken kısımları renklendirdim. Seviyorum kendisini, siz
hala sevmiyorsanız belki bu röportajı okuyunca seversiniz…
Bu arada Kaan’ın kitabını okuduktan sonra
yazdıklarıma da buradan ulaşabilirsiniz:
"Konfor alanınızdan çıkın ve sınırları
zorlayın."
HBR: Neden on yıl beklediniz? Kariyer
değiştirmek için doğru zamanın geldiğini nasıl anladınız?
Sekban:
Bankadayken yönetici pozisyonuna geçebilmek için çabalıyordum. Hayal
kırıklıkları ve uzun bekleyişlerle dolu bir süreçti bu. Ne kadar yıprandığımı
ve sıkıldığımı anladığımda değişim kararını verdim. Kurumsal dünyanın beyaz
yakalı çalışanları kendilerini bir konfor alanının içine hapsediyor. Sabit bir
gelir, risk almadan sürdürülen bir yaşam. Değişimden fazlasıyla korkuyoruz.
“Doğru zaman” olup olmadığı ise tartışılır. İşin aslı, finansal durumlar açısından
son derece yanlış bir zamandı. Ve bu, benim için en büyük meydan okumaydı.
Zorlu bir yolculuğa çıktığımı biliyordum. Ancak kurumsal hayatın bana
kazandırdığı iş disiplini, iş ahlakı ve daha pek çok değer benim donanımlı
başlamama yardım etti.
Peki düşündüğünüz kadar zorlu oldu mu? Evet. Size bir anda tüm kapılar açılmıyor. Bazı insanların kafasında hep o
“bankayı bırakmış gelip-geçici çocuk” olarak kalıyorsunuz. Dışarıdan görünen
renkli gösterilerle dolu bu güzel manzaranın arkasında, kurumsal dünyayı eleştirdiğiniz
için size tepki gösterenler ve kültür-sanat sayfalarında yer vermeyen
gazeteler, dergiler de var. Ayrıca size destek olacak bir sponsor ya da yapımcı
da bulamıyorsunuz. Önyargıları aşmak ve kendinizi ispat etmek emek ve zaman
istiyor. Fakat üretmeyi kafasına koyup çok çalışan insanın başaramayacağı
hiçbir şey yok.
Gösterilerinize nasıl hazırlanıyorsunuz? Aslında tüm gösteriler, süreçte şekilleniyor. Hazır bir metnim yok.
Anlatacaklarım zihnimde kayıtlı. Ancak sahnede aklıma gelen ve çok iyi tepkiler
aldığım espriler olursa onları çıkışta not ediyorum. Niyetim detaylı bir şaka
tablosu yaparak şakaların istatistiklerini tutmak, bir nevi şaka analizi
yapmak.
Gösteri esnasında stresi nasıl
yönetiyorsunuz? Biletler çok önceden tükeniyor. Bu da bende
peki ya beklentiyi karşılayamazsam diye bir endişe yaratıyor. Ancak sahneye
çıktığım anda hissettiğim enerji beni büyülüyor ve ben sadece akışına
bırakıyorum.
Sahne üstünde algı yönetimi önemli. Siz
bunu nasıl başarıyorsunuz? Mizahın bir matematiği
var. Ve ne söylediğinizden çok nasıl söylediğiniz önemli. Doğru reaksiyonu
almak için mimiklerinizi çok iyi kullanmalısınız.
Sırada ne var? En büyük hayalim, komedinin yerel bir iş olmadığını kanıtlamak. Bunun da
ilk adımı bu işi İngilizce yapmak. Önce Türkiye’deki expat’larla başlamak ve
her kültürden insanın karşısına çıkarak tepkilerini görmek istiyorum. Ayrıca
ikinci kitabımı yazmaya başladım.
Kariyerine yeni bir yön vermek isteyen
insanlara tavsiyeniz nedir? Öncelikle kurumsal
dünyayı şekillendirmek çalışanların elinde. Plazalar korkutucu yerler olmak
zorunda değil. Fakat yine de içinden çıkmak istiyorlarsa ilk tavsiyem planlı ve
hazırlıklı olmaları. Bu yola çıkarken bedeller ödemeye hazır olun.
Profesyonellerin en büyük sorunu
istedikleri şey hemen olsun istemeleri. Beklemeye tahammülleri yok. Ayrıca en
ufak başarısızlıkta yıkıma uğruyorlar. Öncelikle bundan vazgeçmeleri lazım.
Sonra başkalarının ne dediğine, yaş, cinsiyet ve benzeri önyargılara kulak
asmayıp kendi seslerine kulak vermeleri gerekli.
İnsanı yaşlandıran şey zaman değil
mutsuzluktur. Tüketmekten üretmeye geçersek daha mutlu olacağız ve genç
kalacağız. Bu nedenle kendinize bir meydan okuma bulun, konfor alanınızdan
çıkın ve sınırları zorlayın.